Huzurlu bir toplumda yaşadığını düşünmek bile

xsxulem

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
687
23
52
Ahmet ALTAN..


Geçenlerde kısa süreliğine İstanbul’a gelmiş yabancı bir dostumla Caddebostan sahillerinde yürüyorduk.
Düzenli parklar, görkemli köşkler, spor alanları, geniş çimenlikler, sakin bir deniz, uçuşan martılar…

Bebek arabalarını iten taze anne babalar, kendi aralarında konuşarak yürüyen yaşlılar, koşu yapanlar, çimenlere oturanlar, deniz kenarında öpüşen gençler, kum havuzlarında oynayan çocuklar.

- Ne kadar uygar bir ülke, dedi. Ne kadar sessiz ve sakin bir şekilde eğleniyorlar.

Gerçekten de kimse kimseyi rahatsız etmiyordu, herkes huzurluydu, gürültü yoktu, bağırış çağırış yoktu…

Bugüne dek bu ülkede hiçbirimizin kendimizden “uygar bir topluluk” diye bahsettiğini hatırlamıyordum.

Ve, bir yabancıya en azından Caddebostan kıyılarında “uygar” gözüküyorduk.

Üç günlük ziyaretinin sonunda havaalanına gitmeden önce Yeşilköy’de çay içerken, “herkes gülümsüyor,” dedi, “ne kadar huzurlu bir hali var bu ülkede insanların.”

“İstanbul’da yaşamanın muhteşem bir şey olduğunu” söyleyerek ayrıldı buradan.

Gitmeden, “Türkiye’nin dünyada yükselen bir değer” olduğunu da söyledi.

Onun, Türkiye’yle ve Türklerle ilgili düşüncelerinin beni şaşırttığını söylemeliyim.

Biz niye o kadar çok yakınıyorduk?

O niye bu kadar çok hayran olmuştu?

Aradaki farkın nereden kaynaklandığını düşündüm.

O, sadece sokaklarda dolaşmış, gezmiş, lokantalarda yemek yemiş, sahillerde yürüyüş yapmış ve hep gülümseyen, sevecen, sakin insanlar görmüştü.

Hiç gazete okumamış ve hiç televizyon seyretmemişti.

Acaba, diye aklımdan geçirdim, sokakların, günlük hayatın gerçekleriyle gazetelerin ve televizyonları n arasında çok ciddi bir fark mı var?

Bizim siyasetçilerle askerlerin konuşmalarından haberdar olmayan biri için biz muhteşem bir ülke miyiz?

Siyasetçilerle askerlere ve onların kıyasıya iktidar kavgalarına aldırmasak, onlara hiç kulak vermesek biz de daha mutlu bir hayat mı süreriz?

Şöyle bir onun gözüyle bakmaya çalıştım çevreye.

Evet, şakacı garsonlar, huzurlu insanlar, harika lokantalar, eşsiz doğal güzellikler, sakin kalabalıklar, mutlu çocuklar vardı.

Bunların hangisi gerçek diye merak ettim.

Onun gördüğü Türkiye mi?

Burada yaşayanların gördüğü Türkiye mi?

Bütün büyük sorunlarımıza, yoksullarımıza, işsizlerimize rağmen biz hayata umutla bakan, huzurlu ve “uygar” bir toplum muyuz?

Yoksa hiç dinmeyen bir gerginliği sürekli yaşayan huzursuz, mutsuz, şiddete yatkın bir toplum muyuz?

Politikacılarla generallerin konuşmaları olmasa kendi başımıza daha mı mutlu bir toplum olacağız?

Kadir gecesi misafirimle birlikte camileri dolaştık, camilere dolan kalabalıkları, başı örtülü binlerce kadını, sakallı erkeği gördü.

Sokaklarında cübbeli adamların dolaştığı Fatih’i gördü.

Bağdat Caddesi’ni, modern müzeleri, mini etekli genç kızları da gördü.

Aslında buraya biraz korkuyla, çantasında her ihtimale karşı bir “başörtüsüyle” gelmişti. vBütün gördüklerinden sonra, İstanbul’un “sürprizlerle dolu bir şehir olduğuna, yeryüzünde bir eşi daha olmadığına” karar verdi.

Ona “yanına başörtüsü almasını” öğütleyen arkadaşının da “budalalığına” güldü.

Giderken, “irticadan da şeriattan da” korkmuyordu.

Bizim aklımızdakinden bambaşka bir Türkiye’yi aklında ve hatıralarında taşıyarak ayrıldı buradan.

Belki de haklıydı.

Belki de “Ankara”dan haberi olmayan biri için mutlu ve uygar bir toplumduk.

Bir süre için onun gibi yapmaya, gazetelere televizyonlara değil sokaklara bakmaya karar verdim.

Ahmet Altan

Gülümseyen, huzurlu insanlar var orada.

Siz de bir deneyin.

En azından güzel bir bayram geçirirsiniz.

Huzurlu bir toplumda yaşadığını düşünmek bile iyi bir armağan gibi geliyor insana çünkü.
 
X