- 6 Ocak 2012
- 10.357
- 9.245
- Konu Sahibi gadjo dilo
- #1
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bayram öncesinde tamamladığı koalisyon görüşmelerinin ilk turundan çıkan sonucu AK Parti’nin kurmaylarından Genel Başkan Başdanışmanı Hüseyin Çelik ile konuştuk. Çelik, Davutoğlu’nun koalisyon müzakerelerine hazırlık için oluşturduğu CHP komisyonundaki isimlerden biri. Dolayısıyla da ortaya koyduğu perspektif AK Parti açısından oluru olmazı anlamak açısından önemli şifreler barındırıyor. Çelik’in 7 Haziran seçiminin sonuçlarına ilişkin analizleri kadar, görüştüğünü söylediği 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün pozisyonuna ilişkin ifadeleri de çok konuşulur.
Fotoğraf: Levent KULU
İHTİYATLI İYİMSERLİK İÇİNDEYİM
- Koalisyon görüşmelerinin ilk turu bayram öncesinde tamamlandı. Hem MHP hem de HDP size ‘Koalisyonu öncelikle CHP ile kurmaya çalışın’ dedi. CHP şu an tek seçeneğiniz gibi duruyor. Nasıl görüyorsunuz gidişatı?
Şu anda CHP ile daha ileri bir noktadayız denebilir. Böyle bir şey gerçekleşirse bu 390 milletvekili eder ve yüzde 66’lık bir çoğunluğa dayanır. Bence iyi bir koalisyon protokolüyle bu iş yürüyebilir. Doğrusunu isterseniz MYK ve MKYK’da bu konular konuşulurken, tabanımızdan AK Parti-MHP’nin daha iyi olabileceği yönünde bazı sinyaller gelse de, ben şahsen AK Parti-CHP koalisyonunun hep daha sürdürülebilir olacağını düşünenlerdenim. Gerekçem de şudur; tabanı birbirine yakın siyasi partilerin anlaşması çok daha zordur. Aynı sektörde çalışan iki tüccar, hele hele de işyerleri yan yana ise, birbirlerine rakip olurlar. Ama biri tekstilci biri gıdacıysa aynı sıkıntılar yaşanmayabilir. Ben hatta arkadaşlara espri yoluyla dedim ki ‘Aynı kıza âşık olan iki genç birbirini harap eder’. Nitekim bunun örneklerini de bizzat yaşadık. DYP-ANAP koalisyonunu, biliyorsunuz çok kısa sürdü, bir nisan yağmuru gibi geldi geçti. Ama DYP ve SHP koalisyonu bazı sıkıntılara rağmen yürüdü. Bunu koalisyonlar çok iyidir anlamında söylemiyorum. Mümkün olsa tek parti hükümetinin ben yine Türkiye’nin derdine deva olacağını düşünüyorum.
- Ama şu noktada koalisyondan umutsuz değilsiniz...
Gelin ata binmiş, ya nasip ya kısmet demiş. Koalisyon protokolü hazırlanıp, hükümet kurulup işbaşı yapmadıkça bu işte bir ihtiyat payının olması gerekiyor. Ben açıkçası ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim.
- Önünüze gelen kamuoyu araştırmalarına göre 7 Haziran’dan sonraki süreçte AK Parti’nin yüzde 44-45 bandına çıktığı söyleniyor. Bunlar doğru rakamlar mı?
Doğru. Biz bir kere kendimizi kandırmayız, halkı hiç kandırmayız. Biz bugüne kadar yaptığımız anketleri hiç boyamadık. Ben 5 yıl tanıtım medya başkanlığı yaptım, anketler evvel emirde bana gelirdi. ‘Şu anketi hafif bize kırın’ demek kendimizi kandırmak anlamına gelir. Geçmişte bazı liderlerin aleyhlerinde olan kamuoyu araştırmalarına çok kızdıklarının bizzat şahidiyim.
SAÇIN BAŞIN KARIŞIKSA AYNAYA NİYE KIZASIN
- Tayyip Bey kızmaz mı?
Hayır, niçin kızsın. Tayyip Bey, kamuoyunun sesine kulak tıkasaydı bugünlere gelebilir miydi? Esasen günün ortasında gözünü kapatan sadece kendisine gece yapar, gün ışımaya devam eder. Sonuçlar geliyor biz MYK’da yansıtıyoruz ekrana, Tayyip Bey zamanında da Ahmet Bey zamanında da. Arkadaş şu ilde kötüyüz. Tabii niye kötüyüz diye hayıflanıyorsunuz ama bu sonuç niye böyle çıktı demek aynaya kızmak gibi bir şey. Saçın başın karışıksa sen niye aynaya kızıyorsun? Kendine kız, onu düzelt. Bu açıdan yapılacak bir seçimin ben bize avantaj getireceğine inanıyorum. Diyelim ki bariz bazı hatalar var...
3 DÖNEMLİK 68 KİŞİNİN 30’U PARTİNİN TAŞIYICI KOLONUDUR
- Nedir AK Parti’nin son seçimde ortaya çıkan bariz hataları?
Listelerimizde isabetsizlikten söz edilen yerler var. Mesela biz listelerimizi gözden geçirebiliriz. Bu önemli faktörlerden biridir. Bazı teşkilatlarımızda bir rehavet de olabildi. Üç dönem kuralı bana göre yanlıştı ve bunu hep söyledim. İsmet Paşa mecliste 50 yıl kaldı. Churchill 52 yıl kaldı. Bu bir tecrübe birikimidir, kurumsal hafızadır. Bu kural başta 2001’de tüzüğe konulurken de ben buna karşı çıkanlardandım. Bu seleksiyon zaten kendi içinde oluyor. Nitekim bizim 3 dönemde 1031 milletvekilliği pozisyonumuz var, son olarak 3 döneme kalan 68 kişi idi. Tabii şartlar içinde olsa bu 68’in muhtemelen 38’i de elenecekti. Ama bu 30 kişi partinin adeta taşıyıcı kolonlarıdır.
- 3 dönem kuralı da AK Parti’ye son seçimde puan kaybettirdi mi sizce?
E tabii ki. Başkanlık sistemini de bizim AK Partili taban bile doğru düzgün anlamadı. Dolayısıyla oradan istediğimizi bulamadık. Hatta yapılan algı operasyonu ile bu bazı kaygılara bile yol açtı. Artı bazı sözler çok kötü şekilde çarpıtıldı.
- Neyi kastediyorsunuz?
Mesela Sayın Cumhurbaşkanı 7 Ekim 2014’te Gaziantep Islahiye’de yaptığı konuşmada ‘Kobani düştü düşüyor’ dedi. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın memnuniyeti, temennisi olarak Kürt vatandaşlarımıza yansıttılar. Bu çok alçakça bir çarpıtmaydı. Onun öncesinde ve sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın ne söylediği ortadadır: ‘Havadan bombalamak suretiyle bu sorunlar çözülmez. İşte IŞİD terör örgütü çıktı. Bu Suriye’de güç buldu. Bunlar İslam adına Allah-ü ekber diyerek, Allah-ü ekber diyenleri öldürüyorlar. Müslüman müslümanı bu şekilde öldürebilir mi? Müslümanın müslümana kanı, canı, malı, ırzı haramdır. Kardeşlerim şunu çok iyi bilmemiz lazım. Sadece havadan bombalamak suretiyle bu terörü sona erdiremezsiniz. Aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor. Uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. O bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Suriye’de ve Irak’ta ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.’ Görüldüğü gibi Sayın Cumhurbaşkanı teessüfünü dile getiriyor, hayıflanıyor. Bunu Kobani Kürtlerine düşmanlık olarak yansıttılar.
BİZİM YÜZDE 4.5 HDP’YE GİTTİ
- Sanıyorum HDP yanında hizalanan Kürtlerin tek meselesi o konuşma değildi. O dönemin psikolojisi iktidarın genel olarak Kobani direnişine karşı bir tavır aldığı görüntüsü vardı. Seçimde bir etkisi olduysa....
AK Parti’nin yüzde 4.5 oy oranı HDP’ye gitti. Bu, yüzde 9 demek.
- Bu kadar büyük bir kayma sadece bir cümlenin manipülasyonu yüzünden olabilir mi? Yoksa Türk milliyetçisi kesimleri mutlu kılacak tonda bir seçim kampanyası yürütmenizden mi?
Ben bir örnek olsun diye bunu söyledim. Netice itibariyle sizin ne dediğinizden ziyade, karşı tarafın sizi nasıl anladığı daha önemli.
Çözüm süreci AK Parti’nin iradesiyle başlamış bir süreçtir. Biz 2005’te Sayın Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’a gittik, orada ‘Kürt meselesi benim meselemdir’ dedi. Biz Kürt meselesiyle ilgili hangi adımı attıysak PKK ve onun uzantısı olan partiler ve STK’lar ‘Bakın biz vuruyoruz, can alıyoruz, kan döküyoruz, bunun karşılığında da kıymık kıymık taviz koparıyoruz, biz olmazsak bu haklar verilmez’ gibi bir propaganda yaptılar. 90’lı yıllarda bölgede devlet yargısız infaz yapıyordu, köy boşaltıyordu, gözaltında insanlar kayboluyordu, işkence hayatın normali haline gelmişti. JİTEM korkusu vardı. Şimdi JİTEM’in yerini PKK aldı. PKK vatandaşı tehdit ediyor, haraç alıyor. Mesela bu seçimde Van’da AK Parti’nin 600 müşahidi PKK tarafından tehdit edildi. İnsanlar can korkusuyla geldiler ‘Biz müşahitlik yapamayacağız’ dediler. Bir, kendi iradesiyle oyunu gidip HDP’ye veren vatandaş var. Apo’yu lider olarak gören, gönüllü olarak gidip oy veren insanlar var. Ama bir de ciddi tehdit ve şantajla insanlar sindirildi. Ha bizim bazı arkadaşlarımızın yanlış söylemleri olabilir mi? Olabilir. Biz hatadan beri falan da değiliz. Ama algı operasyonları yapıldı. Bazı aday tercihlerimizde yanlışlar olmuş olabilir. Neden HDP İstanbul 3. bölgede 5 milletvekili çıkarsın?
CUMHURBAŞKANI’NIN AK PARTİ-CHP’YE KARŞI BİR TELKİNİ YOK
- Sanki şöyle bir görüntü var; Sayın Cumhurbaşkanı AK Parti-CHP koalisyonunun çok yaşayabilir olduğuna inanmıyor. En son HDP milletvekili Celal Doğan yaptıkları görüşmedeki hissiyatı böyle nakletti. Bu tür değerlendirmeler Erdoğan’ın Türkiye’yi yeni bir seçime götürecek bir azınlık hükümetinden taraf olduğu yönünde yorumlara neden oluyor. Sizin böyle bir hissiyatınız var mı? AK Parti içinde koalisyon ve erken seçim ayrışması var mı?
Bizim partinin bir ortak söylem grubu var. Geçen hafta da toplandık biz. Benim de içinde bulunduğum bu grupta Sayın Beşir Atalay, Sayın Bülent Arınç, Sayın Yalçın Akdoğan, Sayın Nabi Avcı, Sayın Ömer Çelik, Sayın Mahir Ünal var. Orada da bu konuşuldu hiçbiri Sayın Cumhurbaşkanı’ndan böyle bir telkin almamış. Ben gidip birebir Sayın Cumhurbaşkanı ile bu konuları konuşmuş değilim ama arkadaşlarımın hiçbirisi ‘Cumhurbaşkanı CHP-AK Parti koalisyonunu uygun görmüyor’ şeklinde bir telkin yapıldığını ifade etmedi. O zaman bu nedir? İnsanlar tahmin yürütüyorlar. Tabii Sayın Cumhurbaşkanı’nın ya da başka bir yetkilinin farklı görüşleri de olabilir. Görüşü öyleyse ona da saygı duymamız gerekiyor. Neticede iki siyasi partinin protokol metninde anlaşması halinde ve sürdürülebilirliği olan bir hükümet kurması halinde ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda farklı bir tutum içinde olacağı kanaatinde değilim. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanımız biz eski milletvekillerine verdiği iftar yemeğinde yaptığı konuşmada bir azınlık hükümetini tasvip etmediğini açıkça söyledi.
BU ANAYASA KALDIKÇA CUMHURBAŞKANI KENAN EVREN’İN YETKİLERİNİ KULLANIR
- CHP’nin seçim kampanyasından bugüne ‘Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlar içine çekilmesi’ gibi bir meselesi var. İlk turda bunun konuşulmadığını anlıyoruz. AK Parti CHP koalisyonuna doğru daha da derinleşse bile bu mesele kırmızı çizgi olarak mı kalacak? Yoksa bunun bir marjı var mı?
Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevlendirmesini yapan makam. Başbakan kendisini görevlendiren bir makamla ilgili olarak oturup bu manada bir müzakere süreci içinde olamaz, bu doğru da değil. Sayın Cumhurbaşkanı halkın yüzde 52 oyuyla seçilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini zaten kimse tartışmıyor. Ben bugüne kadar Sayın Erdoğan’ın ağzından ‘Ben anayasal sınırları aşarım taşarım’ gibi bir şey duymadım. Neticede yorum farkıdır. Hiç kimse, Cumhurbaşkanı da dahil, anayasa ve kanunların vermediği bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’nın 104. maddesinde cumhurbaşkanına verilen yetkiler bellidir. Bana sorarsanız Sayın Erdoğan’ın şahsından soyutlayarak söylüyorum. Parlamenter demokratik sistemde bu yetkiler çok fazladır. Sayın Gül cumhurbaşkanı olduğu dönemde de ben bunu söylemiştim. Bugünkü yetkiler Kenan Evren’e göre hazırlanan yetkilerdir, parlamenter demokratik sisteme uygun yetkiler değil. Düşünebiliyor musunuz, bir bakan kendi danışmanını cumhurbaşkanının onayı olmadan seçemez. Kenan Evren’in darbeden sonra kendisi için hazırlattığı yetkiler duruyor. Bunları Tayyip Bey kendisi için icat etmiş değil. Ama bu Anayasa yürürlükte olduğu sürece Sayın Cumhurbaşkanı bu yetkileri kullanır.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN AÇILIŞLARI AK PARTİ’YE YARAMADI
- ‘Sayın Cumhurbaşkanı acaba kendi çerçevesi dışında siyasi alana müdahale mi ediyor’ sorusunun en net vücut bulduğu nokta seçim kampanyası sırasında Ak Parti için meydanlara çıkmasıydı. Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı konusunda çarpık bir görüntü verilmedi mi?
Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini halktan alan bir kişi. Kimse Cumhurbaşkanı’na ‘Meydanlara inme, açılış yapma’ diyemez. Fakat o açılışların, o meydanlara inmenin AK Parti’ye oy isteme amacına yönelik olduğu algısı, bu propagandanın zemin bulması AK Parti’ye yaramamıştır. Bu zaten kamuoyu araştırmalarıyla ortaya çıkmış bir şey.
- Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun farkında mı?
Tabii ki farkındadır. Netice itibariyle bir anketi sadece bir-iki şirket yapsa örneklem iyi değil, tutarsızlık var derseniz. Ama bir, iki, üç, beş bunu ortaya koyuyorsa başka. Eğer muhalefetin bütün meselesi buysa bu zaten geride kaldı. Siz herkesin AK Partililiğinden şüphe edebilirsiniz de Sayın Tayyip Erdoğan’ın AK Partililiğinden şüphe etmezsiniz. Şu anda cumhurbaşkanıdır, yasal olarak tarafsız olmak durumundadır ama AK Parti’nin kurucusu Sayın Tayyip Erdoğan’dır.
- 7 Haziran’da ortaya çıkan tablo sonrasında Tayyip Erdoğan başkanlık arzusundan vazgeçmiş midir?
Onun vazgeçip vazgeçmeyeceğine ben veya siz karar veremezsiniz, kendisi karar verecektir.
- Parti vazgeçti mi?
Başkanlık Sistemiyle ilgili olarak Sayın Başbakan, bu seçim sonuçlarıyla en azından şimdilik başkanlık sisteminin vatandaşın gündeminde olmadığını ortaya koyduğunu ifade etti. İster iyi anlatılamadı deyin ister başka türlü, sonuç bu. Halkın mesajını partimizin doğru okuduğuna inanıyorum.
- Biz bu süreçte AK Partili pek çok yetkili ağızdan da başkanlık sisteminin Türkiye için tek çıkış yolu olduğu söylemini sıklıkla duyduk.
AK Parti’de bu konuda değişik görüşler olabilir. AK Parti’nin ön saflarında yer alan arkadaşların çoğu (bakan, genel başkan yardımcısı, MYK, MKYK üyeleri olanlar) bugünkü gibi bir koalisyon çıkmazının olmaması için başkanlık sisteminin Türkiye için daha iyi olacağına inanıyor. Ama sizin bir şeye inanmanız başka, bugün Türkiye’deki şartların ve kamuoyunun tercihi başka. Siz halkın arzularına uymak zorundasınız. Eğer vatandaş ‘Arkadaş, bu başkanlık sistemi benim çok da kafama yatmadı’ dediyse o zaman bunda ısrarcı olmayacaksınız.
17-25 ARALIK İÇİN HÜKÜMETİN DEĞİL MECLİS’İN NE DİYECEĞİ ÖNEMLİ
- 17-25 Aralık koalisyon görüşmelerinde nasıl bir mutabakata bağlanabilir sizin açınızdan?
Neticede icra organının ne söylediğinden ziyade Meclis’in ne dediği veya diyeceği önemlidir. Hükümetler bir şey söyler ama parlamentolar farklı kararlar alabilir. Ben 2003’te 58. Abdullah Gülhükümetinde kültür bakanıydım. 1 Mart tezkeresine karşıydım. Ret oyu verdim, oy gizli olmasına rağmen bunu ilan ettim. Bakanlar Kurulu’nda Sayın Gül’e tavrımın hükümet içinde sıkıntı yaratması halinde istifa edebileceğimi söyledim. Hatırlarsanız o zaman AK Parti’den 97 milletvekili ret oyu kullandı. Parti yönetimi, tezkerenin geçmesini ısrarla istemesine rağmen sonuç aksine çıktı. Biliyorsunuz, parti çok gayretler gösterdi.
ÇAMURUN ÜZERİNE OTURMAYIZ
- Meclis soruşturması dosyalarının açılması gündeme gelebilir mi?
Diyelim ki meclis soruşturması dosyaları yeniden açıldı, dikkat edin oralarda kullanılan oylar gizli oylardır. Siyasi partilerin bağlayıcı bir grup kararı alması zaten yasal olarak söz konusu olmaz. Koalisyon ortakları diyelim ki böyle bir karar verdi, bu oturup konuşulabilecek bir meseledir. Bunu yeniden dosyaları açalım, yeniden yargılayalım anlamında söylemiyorum. Nitekim Sayın Başbakan da ‘Hiç kimse sorgulanmaz değildir, ben dahil’ dedi. Biz hepimiz dünyada da ahirette de hesap vermek durumundayız. Bir yanlışın üzerine bile bile hiç kimsenin oturmaması gerekiyor. Geçmişten beri de hep şunu söyledik; ‘Arkadaş, adımız AK Parti ise biz çamurun üzerine oturamayız’. Tabii 17-25 Aralık operasyonlarının bir başka anlamı var. Malum bu, bugün paralel denen ekibin bir operasyonuydu. Biz hükümet ve millet iradesi üzerindeki bütün vesayetleri reddediyoruz.
CEMAATLE MÜCADELEDE CHP İLE ANLAŞMAMIZ MÜMKÜN
TOPYEKÛN CADI AVI DOĞRU DEĞİL
- CHP’nin koalisyon ortağı olması durumunda devletin içinde vesayet kurmaya çalıştığını söylediğiniz Gülen cemaatine karşı mücadelede sizinle aynı noktaya gelebileceğine yönelik sinyaller alındı mı şu ana kadar?
Tabii CHP’nin eğilimini biz tayin edemeyiz. Ama tüm vesayetlere karşı duruş sergilenmesi gerektiği hususunda CHP ile anlaşabilmemiz mümkündür. Birisi Adıyaman şeyhini sever, birisi Fethullah Hoca’yı sever, birisi Cübbeli Ahmet Efendi’yi sever vs. Birisi de ateisttir, bu taraklarda bezi yoktur. İnsanlar birini sevme veya sevmeme konusunda özgürdür. Ne var ki, bu sevgilerini veya mensubiyetlerini bulundukları makama ve kararlarına karıştıramazlar. Düşünün ki AK Parti değil de CHP iktidardadır fakat bir müsteşar veya bir genel müdür veya bir emniyet müdürü, hiyerarşik yapı içinde kendisine gelen talimatlara göre değil de kendi cemaatinin, tarikatının, ideolojik grubun veya bağlı bulunduğu locanın talimatlarına göre hareket ediyor. Bu kabul edilebilir mi? Bir de şunu söyleyeyim; topyekûn birilerinin düşman ilan edilmesi, topyekûn bir cadı avına çıkılmasını da ben demokratik hukuk devletinde doğru bulmam.
- Ama son 3 yılda tam da böyle bir cadı avı görüntüsü çıkmadı mı?
Karşı tarafta yanlış yapan birileri vardır diye, o yanlışlara karşı tedbir alırken bizim de başka yanlışlar yapma gibi bir lüksümüz yok. Mesela PKK bir terör örgütüdür, şiddet de yapar, kurunun yanında yaşı da yakar. Ama devlet böyle bir şey yapamaz.
BALYOZ’UN DARBE EYLEM PLANI OLDUĞUNA HÂLÂ İNANIYORUM
- Siz AK Parti’nin idare ettiği devletin son iki senedir Gülen cemaatine yönelik yaklaşımında yanlışlar yapıldığını düşünüyor musunuz?
Ben tabii teker teker soruşturmaların seyrini dosya dosya bilemem. Burada önemli olan şey suçların ferdiliği prensibidir. Her dönemin itibar edilen yaftaları var. Gerçekten yerine oturan tespitlerle beraber, birisini harcamak için vurulan yaftalar da var. DSP iktidarı sırasında ‘mürtecidir’ diyorlardı. Bugün birisi diğerinin ayağını kaydırmak için ona ‘paralelci’ diyor olabilir. Bu tür haksızlıklar yapılıyor olabilir. Ama AK Parti’nin hükümet iradesi olarak bu yanlışı yapmak istediği kanaatinde değilim. Ama uygulamada kurunun yanında yaş da yanabilir. Ergenekon olayında olduğu gibi. Şimdi Balyoz davası için ben ilk gün söylediklerimin hâlâ arkasındayım. Efendim harp planı hazırlıyorduk, oyun oynuyorduk ama kişilerin adını vererek konuşuyordunuz. Bir bunun karar vericileri var, bir de....
- O karar verici dedikleriniz de beraat etti ama...
Mahkeme beraatına bakacak olursanız Menderes’i idam ettiren de bir mahkemedir. Ama ben Menderes’in masum olduğuna inanıyorum.
- O halde Balyoz plan seminerinin bir darbe hevesi olduğuna dair düşünceniz bugün de net şekilde devam mı ediyor?
Kesinlikle devam ediyor. Ben Balyoz’un darbe eylem planı olduğuna o gün de inanıyordum, bugün de inanıyorum. Ama bu arada Balyoz davası yürütülürken kurunun yanında yaş da yandı. Burada yanlışlar var. Ama evet millete karşı bir oyun oynuyordunuz ve işin garip tarafı tarih 15 Mart 2003. Biliyorsunuz 59. hükümetin kurulduğu gündür Balyoz eylem planının karara bağlandığı gün. Efendim elektronik kayıtlar ne kadar doğru ne kadar yanlış ayrı bir olay. Benim vicdani kanaatim hâlâ aynı. Paralelle mücadeleye dönersek... Şimdi birisi suçludur da onun yanına 5 kişi ilave edilerek kurunun yanında yaş da yanıyorsa burada anormallik var demektir. Bu durumla ilgili çok iddia var. Hatta kendisi paralelcidir, alakasız bir adamı ‘paralelci’ diye ihbar ediyor. Mağduriyet söz konusu olunca da onlara aleyhte propaganda yapma şansı doğuyor tabii.
- Sizin daha 2012’de şöyle bir açıklamanız var; ‘Cemaat, devleti ele geçirdi iddialarına kargalar güler’.
Ben o gün eldeki verilere dayanarak bunu söyledim. Ben bugün, Fethullah Gülen cemaatine mensup veya sempatizan bazı yetkililerin belli kademelere geldikten sonra bir güç zehirlenmesi yaşadıklarını ve içinde bulundukları camianın gücünü arkalarına alıp siyaseti ve devleti dizayn etmeye kalktıklarına inanıyorum. Bunlarla ilgili hukuk ve kanunlar ne söylüyorsa o yapılmalı. Ancak sıradan mensupların rahatsız ve rencide edilmemesi gerektiğini hep söyledik, söylüyorum. Aksi bir durum, hukuk devletine de hakkaniyete de uymaz.
İÇİMİZDE BİR GENEL BAŞKANLIK TARTIŞMASI YOK
- Siz geçtiğimiz haftalarda erken seçim olursa 3 dönem kuralı ortadan kalkar şeklinde bir beyanda bulundunuz. Bu konu bugün AK Parti içinde Sayın Davutoğlu ile birlikte üzerinde çalışılan bir konu mu? AK Parti’nin ağustos sonundaki kongresinin bir gündem maddesi mi bu?
Kongre ağustosta, eylülde de olabilir, ekimde de olabilir. Şu anda ha denilse bizim olağan kongremizin yasal süre içinde toplanmasının önünde herhangi bir engel yok. Ama önceliğimiz Türkiye’yi bir an önce bir hükümete kavuşturmaktır. Ayrıca içimizde bir genel başkanlık tartışması da yok. Ama eğer neticede bir seçim olursa 68 kişi için 3 dönem kuralı otomatikman kalkmış olur. Ama bu 68 kişi yine listeye girecek diye bir şart yok. Bir kısım arkadaşımız kendisi aday olmayacak. Bir kısmı müracaat etse de konmayabilirler. Ama hükümet kurma mesaimizden dolayı bu konu gündeme de gelmedi, hiç konuşulmadı bile. Ama benim şahsi fikrim her halükârda bu kuralın kaldırılması yönünde. Biz, 2015’te bir seçim yapılır ve Türkiye kemiksiz bir 4 yıl kazanır gibi bir beklenti içindeydik. Biliyorsunuz, uluslararası finans çevreleri istikrara bakar, önünü görmek ister. Maliye Bakanımızın açıklaması var biliyorsunuz; ‘Bir daha seçime gidersek 2015’i de kaybedebiliriz’. Bu doğru bir tespittir. Ben 3 dönemlik arkadaşlar içinde de ‘Aman hemen seçime gidelim’ diye bir tavırla karşılaşmadım.
ABDULLAH GÜL’LE GÖRÜŞÜYORUM KIRGINLIKLARI OLABİLİR AMA AK PARTİ’YE KARŞI BİR TUTUM İÇİNDE OLMAZ
- ‘Üç dönemlikler Abdullah Gül ile yeni bir parti kurma hazırlığında’ şeklindeki tevatürler nereden çıkıyor o halde? Tam da bu söylentiler Ahmet Sever’in kitabının çıktığı döneme gelince farklı yorumlandı. Hem de o kitapta Gül ile Erdoğan’ın olaylara bakış ve yönetim farkının vurgulandığı bir kitap olunca belli çevreler ‘Acaba bir hazırlık mı var’ diye düşündü.
Metropol’ün son araştırmasında yüzde 35 ve üstü vatandaş desteğine sahip olan Türkiye’de 3 lider var. Sayın Tayyip Erdoğan, Sayın Abdullah Gül ve Sayın Ahmet Davutoğlu. Türkiye’de ilk 3 sıradaki liderin bizim partimizden çıkmış olması AK Parti açısından iftihar vesilesidir. AK Parti’de lider vasfına sahip birçok insan bulabilirsiniz. Bu bizim zenginliğimizdir. Sayın Gül bu partinin kurucularındandır, AK Parti hükümetlerinin ilk başbakanıdır, sonra dışişleri bakanıdır, en son da 7 yıl şerefiyle cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Sayın Gül’ün kamuoyunda da ciddi bir karşılığı var, bizim nezdimizde de çok büyük sevgi ve sempatisi var. Herkes kendini bir insana daha yakın ya da uzak hissedebilir. Herkesin farklı sempatileri olabilir. Sayın Gül’ün AK Parti’ye ya da Türkiye’nin siyasi istikrarına zarar verecek bir tutum içinde kesinlikle olmayacağına inanıyorum. Sayın Gül’ü seven, cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra da çeşitli vesilelerle görüşen biri olarak söylüyorum.
KURUMSAL DAVET OLMADAN ADAY OLMAZ
- En son ne zaman görüştünüz?
15-20 gün önceydi. Kendisini ziyaret eden, dertleşen, konuşan bir insan olarak bunu söylüyorum. Sayın Gül siyasi ahlakı tescillenmiş olan bir insandır. Kendisi başbakandı, Siirt seçiminin sonucu belli oldu, Sayın Erdoğan daha mazbatayı bile almadan istifa etti. Sonra Cumhurbaşkanı oldu. ‘Ben yine adayım’ diye ortaya çıkabilirdi, çıkmadı. Benim Ahmet Sever’in kitabı üzerinden ya da bir başkasının değerlendirmesi üzerinden bir Abdullah Gül değerlendirmesi yapmam doğru değil. Müsade edin ben tanıdığım Abdullah Gül’ü değerlendireyim.
- Ama o kitaptan şöyle bir tablo çıkıyor: Biraz önce bahsettiğiniz noktalarda tamam o tavrı sergiledi ama geçen sene AK Parti kurultayının apar topar bir hamleyle kendisinin cumhurbaşkanlığını bırakmasından önceki bir tarihe çekilmesinden rahatsızlık duymuş. Ahmet Sever’in böyle bir tespiti var. Siz kendisiyle bu kadar istişare yapan bir insan olarak böyle bir kırgınlığı olduğunu düşünüyor musunuz?
‘11. Cumhurbaşkanı bir daha cumhurbaşkanı adayı olamaz’ diye bir kanun çıkardığınız zaman bundan 11. Cumhurbaşkanı’nın hoşnut olmasını bekleyebilir misiniz? Bu bir kırgınlık yaratır mı? Yaratabilir. Sayın Abdullah Gül’ün bazı konularda farklı düşünmesi, bazı şeylere kırılmış olması, bazı konularda sitemlerinin olmasını kimse yadırgamasın. Tayyip Bey’in de belki bazı zamanlarda ona bazı sitemleri olmuştur. 40 yıllık yol ve dava arkadaşı olan insanlar tornadan çıkmış malzeme gibi olmak zorunda değildir. Biz ayrı bireyleriz, farklı görüşlerimiz olabilir ama büyük fotoğrafta birlikteysek gerisi teferruattır. Neticede AK Parti içindeki büyük fotoğrafta Sayın Abdullah Gül de, Sayın Erdoğan ya da Sayın Davutoğlu arasında büyük bir kırgınlık ya da büyük bir ayrılık olduğu kanaatinde değilim. Bir de şu var; büyük yürek sahipleri birini severken kendisini diğerine karşı olmak durumunda hissetmez. Tayyip Erdoğan’ı sevmek için Abdullah Gül’e karşı olmak gerekmez. Abdullah Gül’ü sevmek için Tayyip Erdoğan’a karşı durmak gerekmez.
- Peki partiye dönmesini isteyenler var mı?
Diyelim ki önümüzde kongre var, Sayın Gül gelip de ‘ben de adayım , ey il başkanları, ey delegeler bana oy verin’ gibi bir tavrın içine hayatta girmez. Ama günün birinde bu parti – genel başkanından yetkili kurullarına kadar- rızaya dayalı olarak Sayın Abdullah Gül’e ‘Bizim size şurada ihtiyacımız var’ diye bir davette bulunursa, Abdullah Gül’ün ‘Ben yokum, kendimi emekliye ayırdım’ diyeceği kanaatinde değilim. Bunun dışında kalan tahmin ve dedikoduları Sayın Gül de partimiz de ciddiye almıyor. Ben Sayın Abdullah Gül gibi devletin her kademesinde bulunmuş bir tecrübe birikiminin verebileceği bir çok hizmet olduğunu düşünüyorum. Ama siyasetin içinde ama bir düşünce kuruluşunda ama bir uluslararası kuruluşta. Abdullah Bey o dinamizme sahiptir.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29588083.asp?noMobile=true#mobil
Fotoğraf: Levent KULU
İHTİYATLI İYİMSERLİK İÇİNDEYİM
- Koalisyon görüşmelerinin ilk turu bayram öncesinde tamamlandı. Hem MHP hem de HDP size ‘Koalisyonu öncelikle CHP ile kurmaya çalışın’ dedi. CHP şu an tek seçeneğiniz gibi duruyor. Nasıl görüyorsunuz gidişatı?
Şu anda CHP ile daha ileri bir noktadayız denebilir. Böyle bir şey gerçekleşirse bu 390 milletvekili eder ve yüzde 66’lık bir çoğunluğa dayanır. Bence iyi bir koalisyon protokolüyle bu iş yürüyebilir. Doğrusunu isterseniz MYK ve MKYK’da bu konular konuşulurken, tabanımızdan AK Parti-MHP’nin daha iyi olabileceği yönünde bazı sinyaller gelse de, ben şahsen AK Parti-CHP koalisyonunun hep daha sürdürülebilir olacağını düşünenlerdenim. Gerekçem de şudur; tabanı birbirine yakın siyasi partilerin anlaşması çok daha zordur. Aynı sektörde çalışan iki tüccar, hele hele de işyerleri yan yana ise, birbirlerine rakip olurlar. Ama biri tekstilci biri gıdacıysa aynı sıkıntılar yaşanmayabilir. Ben hatta arkadaşlara espri yoluyla dedim ki ‘Aynı kıza âşık olan iki genç birbirini harap eder’. Nitekim bunun örneklerini de bizzat yaşadık. DYP-ANAP koalisyonunu, biliyorsunuz çok kısa sürdü, bir nisan yağmuru gibi geldi geçti. Ama DYP ve SHP koalisyonu bazı sıkıntılara rağmen yürüdü. Bunu koalisyonlar çok iyidir anlamında söylemiyorum. Mümkün olsa tek parti hükümetinin ben yine Türkiye’nin derdine deva olacağını düşünüyorum.
- Ama şu noktada koalisyondan umutsuz değilsiniz...
Gelin ata binmiş, ya nasip ya kısmet demiş. Koalisyon protokolü hazırlanıp, hükümet kurulup işbaşı yapmadıkça bu işte bir ihtiyat payının olması gerekiyor. Ben açıkçası ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim.
- Önünüze gelen kamuoyu araştırmalarına göre 7 Haziran’dan sonraki süreçte AK Parti’nin yüzde 44-45 bandına çıktığı söyleniyor. Bunlar doğru rakamlar mı?
Doğru. Biz bir kere kendimizi kandırmayız, halkı hiç kandırmayız. Biz bugüne kadar yaptığımız anketleri hiç boyamadık. Ben 5 yıl tanıtım medya başkanlığı yaptım, anketler evvel emirde bana gelirdi. ‘Şu anketi hafif bize kırın’ demek kendimizi kandırmak anlamına gelir. Geçmişte bazı liderlerin aleyhlerinde olan kamuoyu araştırmalarına çok kızdıklarının bizzat şahidiyim.
SAÇIN BAŞIN KARIŞIKSA AYNAYA NİYE KIZASIN
- Tayyip Bey kızmaz mı?
Hayır, niçin kızsın. Tayyip Bey, kamuoyunun sesine kulak tıkasaydı bugünlere gelebilir miydi? Esasen günün ortasında gözünü kapatan sadece kendisine gece yapar, gün ışımaya devam eder. Sonuçlar geliyor biz MYK’da yansıtıyoruz ekrana, Tayyip Bey zamanında da Ahmet Bey zamanında da. Arkadaş şu ilde kötüyüz. Tabii niye kötüyüz diye hayıflanıyorsunuz ama bu sonuç niye böyle çıktı demek aynaya kızmak gibi bir şey. Saçın başın karışıksa sen niye aynaya kızıyorsun? Kendine kız, onu düzelt. Bu açıdan yapılacak bir seçimin ben bize avantaj getireceğine inanıyorum. Diyelim ki bariz bazı hatalar var...
3 DÖNEMLİK 68 KİŞİNİN 30’U PARTİNİN TAŞIYICI KOLONUDUR
- Nedir AK Parti’nin son seçimde ortaya çıkan bariz hataları?
Listelerimizde isabetsizlikten söz edilen yerler var. Mesela biz listelerimizi gözden geçirebiliriz. Bu önemli faktörlerden biridir. Bazı teşkilatlarımızda bir rehavet de olabildi. Üç dönem kuralı bana göre yanlıştı ve bunu hep söyledim. İsmet Paşa mecliste 50 yıl kaldı. Churchill 52 yıl kaldı. Bu bir tecrübe birikimidir, kurumsal hafızadır. Bu kural başta 2001’de tüzüğe konulurken de ben buna karşı çıkanlardandım. Bu seleksiyon zaten kendi içinde oluyor. Nitekim bizim 3 dönemde 1031 milletvekilliği pozisyonumuz var, son olarak 3 döneme kalan 68 kişi idi. Tabii şartlar içinde olsa bu 68’in muhtemelen 38’i de elenecekti. Ama bu 30 kişi partinin adeta taşıyıcı kolonlarıdır.
- 3 dönem kuralı da AK Parti’ye son seçimde puan kaybettirdi mi sizce?
E tabii ki. Başkanlık sistemini de bizim AK Partili taban bile doğru düzgün anlamadı. Dolayısıyla oradan istediğimizi bulamadık. Hatta yapılan algı operasyonu ile bu bazı kaygılara bile yol açtı. Artı bazı sözler çok kötü şekilde çarpıtıldı.
- Neyi kastediyorsunuz?
Mesela Sayın Cumhurbaşkanı 7 Ekim 2014’te Gaziantep Islahiye’de yaptığı konuşmada ‘Kobani düştü düşüyor’ dedi. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın memnuniyeti, temennisi olarak Kürt vatandaşlarımıza yansıttılar. Bu çok alçakça bir çarpıtmaydı. Onun öncesinde ve sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın ne söylediği ortadadır: ‘Havadan bombalamak suretiyle bu sorunlar çözülmez. İşte IŞİD terör örgütü çıktı. Bu Suriye’de güç buldu. Bunlar İslam adına Allah-ü ekber diyerek, Allah-ü ekber diyenleri öldürüyorlar. Müslüman müslümanı bu şekilde öldürebilir mi? Müslümanın müslümana kanı, canı, malı, ırzı haramdır. Kardeşlerim şunu çok iyi bilmemiz lazım. Sadece havadan bombalamak suretiyle bu terörü sona erdiremezsiniz. Aylar geçti herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor. Uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. O bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Suriye’de ve Irak’ta ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım.’ Görüldüğü gibi Sayın Cumhurbaşkanı teessüfünü dile getiriyor, hayıflanıyor. Bunu Kobani Kürtlerine düşmanlık olarak yansıttılar.
BİZİM YÜZDE 4.5 HDP’YE GİTTİ
- Sanıyorum HDP yanında hizalanan Kürtlerin tek meselesi o konuşma değildi. O dönemin psikolojisi iktidarın genel olarak Kobani direnişine karşı bir tavır aldığı görüntüsü vardı. Seçimde bir etkisi olduysa....
AK Parti’nin yüzde 4.5 oy oranı HDP’ye gitti. Bu, yüzde 9 demek.
- Bu kadar büyük bir kayma sadece bir cümlenin manipülasyonu yüzünden olabilir mi? Yoksa Türk milliyetçisi kesimleri mutlu kılacak tonda bir seçim kampanyası yürütmenizden mi?
Ben bir örnek olsun diye bunu söyledim. Netice itibariyle sizin ne dediğinizden ziyade, karşı tarafın sizi nasıl anladığı daha önemli.
Çözüm süreci AK Parti’nin iradesiyle başlamış bir süreçtir. Biz 2005’te Sayın Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’a gittik, orada ‘Kürt meselesi benim meselemdir’ dedi. Biz Kürt meselesiyle ilgili hangi adımı attıysak PKK ve onun uzantısı olan partiler ve STK’lar ‘Bakın biz vuruyoruz, can alıyoruz, kan döküyoruz, bunun karşılığında da kıymık kıymık taviz koparıyoruz, biz olmazsak bu haklar verilmez’ gibi bir propaganda yaptılar. 90’lı yıllarda bölgede devlet yargısız infaz yapıyordu, köy boşaltıyordu, gözaltında insanlar kayboluyordu, işkence hayatın normali haline gelmişti. JİTEM korkusu vardı. Şimdi JİTEM’in yerini PKK aldı. PKK vatandaşı tehdit ediyor, haraç alıyor. Mesela bu seçimde Van’da AK Parti’nin 600 müşahidi PKK tarafından tehdit edildi. İnsanlar can korkusuyla geldiler ‘Biz müşahitlik yapamayacağız’ dediler. Bir, kendi iradesiyle oyunu gidip HDP’ye veren vatandaş var. Apo’yu lider olarak gören, gönüllü olarak gidip oy veren insanlar var. Ama bir de ciddi tehdit ve şantajla insanlar sindirildi. Ha bizim bazı arkadaşlarımızın yanlış söylemleri olabilir mi? Olabilir. Biz hatadan beri falan da değiliz. Ama algı operasyonları yapıldı. Bazı aday tercihlerimizde yanlışlar olmuş olabilir. Neden HDP İstanbul 3. bölgede 5 milletvekili çıkarsın?
CUMHURBAŞKANI’NIN AK PARTİ-CHP’YE KARŞI BİR TELKİNİ YOK
- Sanki şöyle bir görüntü var; Sayın Cumhurbaşkanı AK Parti-CHP koalisyonunun çok yaşayabilir olduğuna inanmıyor. En son HDP milletvekili Celal Doğan yaptıkları görüşmedeki hissiyatı böyle nakletti. Bu tür değerlendirmeler Erdoğan’ın Türkiye’yi yeni bir seçime götürecek bir azınlık hükümetinden taraf olduğu yönünde yorumlara neden oluyor. Sizin böyle bir hissiyatınız var mı? AK Parti içinde koalisyon ve erken seçim ayrışması var mı?
Bizim partinin bir ortak söylem grubu var. Geçen hafta da toplandık biz. Benim de içinde bulunduğum bu grupta Sayın Beşir Atalay, Sayın Bülent Arınç, Sayın Yalçın Akdoğan, Sayın Nabi Avcı, Sayın Ömer Çelik, Sayın Mahir Ünal var. Orada da bu konuşuldu hiçbiri Sayın Cumhurbaşkanı’ndan böyle bir telkin almamış. Ben gidip birebir Sayın Cumhurbaşkanı ile bu konuları konuşmuş değilim ama arkadaşlarımın hiçbirisi ‘Cumhurbaşkanı CHP-AK Parti koalisyonunu uygun görmüyor’ şeklinde bir telkin yapıldığını ifade etmedi. O zaman bu nedir? İnsanlar tahmin yürütüyorlar. Tabii Sayın Cumhurbaşkanı’nın ya da başka bir yetkilinin farklı görüşleri de olabilir. Görüşü öyleyse ona da saygı duymamız gerekiyor. Neticede iki siyasi partinin protokol metninde anlaşması halinde ve sürdürülebilirliği olan bir hükümet kurması halinde ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda farklı bir tutum içinde olacağı kanaatinde değilim. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanımız biz eski milletvekillerine verdiği iftar yemeğinde yaptığı konuşmada bir azınlık hükümetini tasvip etmediğini açıkça söyledi.
BU ANAYASA KALDIKÇA CUMHURBAŞKANI KENAN EVREN’İN YETKİLERİNİ KULLANIR
- CHP’nin seçim kampanyasından bugüne ‘Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlar içine çekilmesi’ gibi bir meselesi var. İlk turda bunun konuşulmadığını anlıyoruz. AK Parti CHP koalisyonuna doğru daha da derinleşse bile bu mesele kırmızı çizgi olarak mı kalacak? Yoksa bunun bir marjı var mı?
Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevlendirmesini yapan makam. Başbakan kendisini görevlendiren bir makamla ilgili olarak oturup bu manada bir müzakere süreci içinde olamaz, bu doğru da değil. Sayın Cumhurbaşkanı halkın yüzde 52 oyuyla seçilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini zaten kimse tartışmıyor. Ben bugüne kadar Sayın Erdoğan’ın ağzından ‘Ben anayasal sınırları aşarım taşarım’ gibi bir şey duymadım. Neticede yorum farkıdır. Hiç kimse, Cumhurbaşkanı da dahil, anayasa ve kanunların vermediği bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’nın 104. maddesinde cumhurbaşkanına verilen yetkiler bellidir. Bana sorarsanız Sayın Erdoğan’ın şahsından soyutlayarak söylüyorum. Parlamenter demokratik sistemde bu yetkiler çok fazladır. Sayın Gül cumhurbaşkanı olduğu dönemde de ben bunu söylemiştim. Bugünkü yetkiler Kenan Evren’e göre hazırlanan yetkilerdir, parlamenter demokratik sisteme uygun yetkiler değil. Düşünebiliyor musunuz, bir bakan kendi danışmanını cumhurbaşkanının onayı olmadan seçemez. Kenan Evren’in darbeden sonra kendisi için hazırlattığı yetkiler duruyor. Bunları Tayyip Bey kendisi için icat etmiş değil. Ama bu Anayasa yürürlükte olduğu sürece Sayın Cumhurbaşkanı bu yetkileri kullanır.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN AÇILIŞLARI AK PARTİ’YE YARAMADI
- ‘Sayın Cumhurbaşkanı acaba kendi çerçevesi dışında siyasi alana müdahale mi ediyor’ sorusunun en net vücut bulduğu nokta seçim kampanyası sırasında Ak Parti için meydanlara çıkmasıydı. Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı konusunda çarpık bir görüntü verilmedi mi?
Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini halktan alan bir kişi. Kimse Cumhurbaşkanı’na ‘Meydanlara inme, açılış yapma’ diyemez. Fakat o açılışların, o meydanlara inmenin AK Parti’ye oy isteme amacına yönelik olduğu algısı, bu propagandanın zemin bulması AK Parti’ye yaramamıştır. Bu zaten kamuoyu araştırmalarıyla ortaya çıkmış bir şey.
- Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun farkında mı?
Tabii ki farkındadır. Netice itibariyle bir anketi sadece bir-iki şirket yapsa örneklem iyi değil, tutarsızlık var derseniz. Ama bir, iki, üç, beş bunu ortaya koyuyorsa başka. Eğer muhalefetin bütün meselesi buysa bu zaten geride kaldı. Siz herkesin AK Partililiğinden şüphe edebilirsiniz de Sayın Tayyip Erdoğan’ın AK Partililiğinden şüphe etmezsiniz. Şu anda cumhurbaşkanıdır, yasal olarak tarafsız olmak durumundadır ama AK Parti’nin kurucusu Sayın Tayyip Erdoğan’dır.
- 7 Haziran’da ortaya çıkan tablo sonrasında Tayyip Erdoğan başkanlık arzusundan vazgeçmiş midir?
Onun vazgeçip vazgeçmeyeceğine ben veya siz karar veremezsiniz, kendisi karar verecektir.
- Parti vazgeçti mi?
Başkanlık Sistemiyle ilgili olarak Sayın Başbakan, bu seçim sonuçlarıyla en azından şimdilik başkanlık sisteminin vatandaşın gündeminde olmadığını ortaya koyduğunu ifade etti. İster iyi anlatılamadı deyin ister başka türlü, sonuç bu. Halkın mesajını partimizin doğru okuduğuna inanıyorum.
- Biz bu süreçte AK Partili pek çok yetkili ağızdan da başkanlık sisteminin Türkiye için tek çıkış yolu olduğu söylemini sıklıkla duyduk.
AK Parti’de bu konuda değişik görüşler olabilir. AK Parti’nin ön saflarında yer alan arkadaşların çoğu (bakan, genel başkan yardımcısı, MYK, MKYK üyeleri olanlar) bugünkü gibi bir koalisyon çıkmazının olmaması için başkanlık sisteminin Türkiye için daha iyi olacağına inanıyor. Ama sizin bir şeye inanmanız başka, bugün Türkiye’deki şartların ve kamuoyunun tercihi başka. Siz halkın arzularına uymak zorundasınız. Eğer vatandaş ‘Arkadaş, bu başkanlık sistemi benim çok da kafama yatmadı’ dediyse o zaman bunda ısrarcı olmayacaksınız.
17-25 ARALIK İÇİN HÜKÜMETİN DEĞİL MECLİS’İN NE DİYECEĞİ ÖNEMLİ
- 17-25 Aralık koalisyon görüşmelerinde nasıl bir mutabakata bağlanabilir sizin açınızdan?
Neticede icra organının ne söylediğinden ziyade Meclis’in ne dediği veya diyeceği önemlidir. Hükümetler bir şey söyler ama parlamentolar farklı kararlar alabilir. Ben 2003’te 58. Abdullah Gülhükümetinde kültür bakanıydım. 1 Mart tezkeresine karşıydım. Ret oyu verdim, oy gizli olmasına rağmen bunu ilan ettim. Bakanlar Kurulu’nda Sayın Gül’e tavrımın hükümet içinde sıkıntı yaratması halinde istifa edebileceğimi söyledim. Hatırlarsanız o zaman AK Parti’den 97 milletvekili ret oyu kullandı. Parti yönetimi, tezkerenin geçmesini ısrarla istemesine rağmen sonuç aksine çıktı. Biliyorsunuz, parti çok gayretler gösterdi.
ÇAMURUN ÜZERİNE OTURMAYIZ
- Meclis soruşturması dosyalarının açılması gündeme gelebilir mi?
Diyelim ki meclis soruşturması dosyaları yeniden açıldı, dikkat edin oralarda kullanılan oylar gizli oylardır. Siyasi partilerin bağlayıcı bir grup kararı alması zaten yasal olarak söz konusu olmaz. Koalisyon ortakları diyelim ki böyle bir karar verdi, bu oturup konuşulabilecek bir meseledir. Bunu yeniden dosyaları açalım, yeniden yargılayalım anlamında söylemiyorum. Nitekim Sayın Başbakan da ‘Hiç kimse sorgulanmaz değildir, ben dahil’ dedi. Biz hepimiz dünyada da ahirette de hesap vermek durumundayız. Bir yanlışın üzerine bile bile hiç kimsenin oturmaması gerekiyor. Geçmişten beri de hep şunu söyledik; ‘Arkadaş, adımız AK Parti ise biz çamurun üzerine oturamayız’. Tabii 17-25 Aralık operasyonlarının bir başka anlamı var. Malum bu, bugün paralel denen ekibin bir operasyonuydu. Biz hükümet ve millet iradesi üzerindeki bütün vesayetleri reddediyoruz.
CEMAATLE MÜCADELEDE CHP İLE ANLAŞMAMIZ MÜMKÜN
TOPYEKÛN CADI AVI DOĞRU DEĞİL
- CHP’nin koalisyon ortağı olması durumunda devletin içinde vesayet kurmaya çalıştığını söylediğiniz Gülen cemaatine karşı mücadelede sizinle aynı noktaya gelebileceğine yönelik sinyaller alındı mı şu ana kadar?
Tabii CHP’nin eğilimini biz tayin edemeyiz. Ama tüm vesayetlere karşı duruş sergilenmesi gerektiği hususunda CHP ile anlaşabilmemiz mümkündür. Birisi Adıyaman şeyhini sever, birisi Fethullah Hoca’yı sever, birisi Cübbeli Ahmet Efendi’yi sever vs. Birisi de ateisttir, bu taraklarda bezi yoktur. İnsanlar birini sevme veya sevmeme konusunda özgürdür. Ne var ki, bu sevgilerini veya mensubiyetlerini bulundukları makama ve kararlarına karıştıramazlar. Düşünün ki AK Parti değil de CHP iktidardadır fakat bir müsteşar veya bir genel müdür veya bir emniyet müdürü, hiyerarşik yapı içinde kendisine gelen talimatlara göre değil de kendi cemaatinin, tarikatının, ideolojik grubun veya bağlı bulunduğu locanın talimatlarına göre hareket ediyor. Bu kabul edilebilir mi? Bir de şunu söyleyeyim; topyekûn birilerinin düşman ilan edilmesi, topyekûn bir cadı avına çıkılmasını da ben demokratik hukuk devletinde doğru bulmam.
- Ama son 3 yılda tam da böyle bir cadı avı görüntüsü çıkmadı mı?
Karşı tarafta yanlış yapan birileri vardır diye, o yanlışlara karşı tedbir alırken bizim de başka yanlışlar yapma gibi bir lüksümüz yok. Mesela PKK bir terör örgütüdür, şiddet de yapar, kurunun yanında yaşı da yakar. Ama devlet böyle bir şey yapamaz.
BALYOZ’UN DARBE EYLEM PLANI OLDUĞUNA HÂLÂ İNANIYORUM
- Siz AK Parti’nin idare ettiği devletin son iki senedir Gülen cemaatine yönelik yaklaşımında yanlışlar yapıldığını düşünüyor musunuz?
Ben tabii teker teker soruşturmaların seyrini dosya dosya bilemem. Burada önemli olan şey suçların ferdiliği prensibidir. Her dönemin itibar edilen yaftaları var. Gerçekten yerine oturan tespitlerle beraber, birisini harcamak için vurulan yaftalar da var. DSP iktidarı sırasında ‘mürtecidir’ diyorlardı. Bugün birisi diğerinin ayağını kaydırmak için ona ‘paralelci’ diyor olabilir. Bu tür haksızlıklar yapılıyor olabilir. Ama AK Parti’nin hükümet iradesi olarak bu yanlışı yapmak istediği kanaatinde değilim. Ama uygulamada kurunun yanında yaş da yanabilir. Ergenekon olayında olduğu gibi. Şimdi Balyoz davası için ben ilk gün söylediklerimin hâlâ arkasındayım. Efendim harp planı hazırlıyorduk, oyun oynuyorduk ama kişilerin adını vererek konuşuyordunuz. Bir bunun karar vericileri var, bir de....
- O karar verici dedikleriniz de beraat etti ama...
Mahkeme beraatına bakacak olursanız Menderes’i idam ettiren de bir mahkemedir. Ama ben Menderes’in masum olduğuna inanıyorum.
- O halde Balyoz plan seminerinin bir darbe hevesi olduğuna dair düşünceniz bugün de net şekilde devam mı ediyor?
Kesinlikle devam ediyor. Ben Balyoz’un darbe eylem planı olduğuna o gün de inanıyordum, bugün de inanıyorum. Ama bu arada Balyoz davası yürütülürken kurunun yanında yaş da yandı. Burada yanlışlar var. Ama evet millete karşı bir oyun oynuyordunuz ve işin garip tarafı tarih 15 Mart 2003. Biliyorsunuz 59. hükümetin kurulduğu gündür Balyoz eylem planının karara bağlandığı gün. Efendim elektronik kayıtlar ne kadar doğru ne kadar yanlış ayrı bir olay. Benim vicdani kanaatim hâlâ aynı. Paralelle mücadeleye dönersek... Şimdi birisi suçludur da onun yanına 5 kişi ilave edilerek kurunun yanında yaş da yanıyorsa burada anormallik var demektir. Bu durumla ilgili çok iddia var. Hatta kendisi paralelcidir, alakasız bir adamı ‘paralelci’ diye ihbar ediyor. Mağduriyet söz konusu olunca da onlara aleyhte propaganda yapma şansı doğuyor tabii.
- Sizin daha 2012’de şöyle bir açıklamanız var; ‘Cemaat, devleti ele geçirdi iddialarına kargalar güler’.
Ben o gün eldeki verilere dayanarak bunu söyledim. Ben bugün, Fethullah Gülen cemaatine mensup veya sempatizan bazı yetkililerin belli kademelere geldikten sonra bir güç zehirlenmesi yaşadıklarını ve içinde bulundukları camianın gücünü arkalarına alıp siyaseti ve devleti dizayn etmeye kalktıklarına inanıyorum. Bunlarla ilgili hukuk ve kanunlar ne söylüyorsa o yapılmalı. Ancak sıradan mensupların rahatsız ve rencide edilmemesi gerektiğini hep söyledik, söylüyorum. Aksi bir durum, hukuk devletine de hakkaniyete de uymaz.
İÇİMİZDE BİR GENEL BAŞKANLIK TARTIŞMASI YOK
- Siz geçtiğimiz haftalarda erken seçim olursa 3 dönem kuralı ortadan kalkar şeklinde bir beyanda bulundunuz. Bu konu bugün AK Parti içinde Sayın Davutoğlu ile birlikte üzerinde çalışılan bir konu mu? AK Parti’nin ağustos sonundaki kongresinin bir gündem maddesi mi bu?
Kongre ağustosta, eylülde de olabilir, ekimde de olabilir. Şu anda ha denilse bizim olağan kongremizin yasal süre içinde toplanmasının önünde herhangi bir engel yok. Ama önceliğimiz Türkiye’yi bir an önce bir hükümete kavuşturmaktır. Ayrıca içimizde bir genel başkanlık tartışması da yok. Ama eğer neticede bir seçim olursa 68 kişi için 3 dönem kuralı otomatikman kalkmış olur. Ama bu 68 kişi yine listeye girecek diye bir şart yok. Bir kısım arkadaşımız kendisi aday olmayacak. Bir kısmı müracaat etse de konmayabilirler. Ama hükümet kurma mesaimizden dolayı bu konu gündeme de gelmedi, hiç konuşulmadı bile. Ama benim şahsi fikrim her halükârda bu kuralın kaldırılması yönünde. Biz, 2015’te bir seçim yapılır ve Türkiye kemiksiz bir 4 yıl kazanır gibi bir beklenti içindeydik. Biliyorsunuz, uluslararası finans çevreleri istikrara bakar, önünü görmek ister. Maliye Bakanımızın açıklaması var biliyorsunuz; ‘Bir daha seçime gidersek 2015’i de kaybedebiliriz’. Bu doğru bir tespittir. Ben 3 dönemlik arkadaşlar içinde de ‘Aman hemen seçime gidelim’ diye bir tavırla karşılaşmadım.
ABDULLAH GÜL’LE GÖRÜŞÜYORUM KIRGINLIKLARI OLABİLİR AMA AK PARTİ’YE KARŞI BİR TUTUM İÇİNDE OLMAZ
- ‘Üç dönemlikler Abdullah Gül ile yeni bir parti kurma hazırlığında’ şeklindeki tevatürler nereden çıkıyor o halde? Tam da bu söylentiler Ahmet Sever’in kitabının çıktığı döneme gelince farklı yorumlandı. Hem de o kitapta Gül ile Erdoğan’ın olaylara bakış ve yönetim farkının vurgulandığı bir kitap olunca belli çevreler ‘Acaba bir hazırlık mı var’ diye düşündü.
Metropol’ün son araştırmasında yüzde 35 ve üstü vatandaş desteğine sahip olan Türkiye’de 3 lider var. Sayın Tayyip Erdoğan, Sayın Abdullah Gül ve Sayın Ahmet Davutoğlu. Türkiye’de ilk 3 sıradaki liderin bizim partimizden çıkmış olması AK Parti açısından iftihar vesilesidir. AK Parti’de lider vasfına sahip birçok insan bulabilirsiniz. Bu bizim zenginliğimizdir. Sayın Gül bu partinin kurucularındandır, AK Parti hükümetlerinin ilk başbakanıdır, sonra dışişleri bakanıdır, en son da 7 yıl şerefiyle cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Sayın Gül’ün kamuoyunda da ciddi bir karşılığı var, bizim nezdimizde de çok büyük sevgi ve sempatisi var. Herkes kendini bir insana daha yakın ya da uzak hissedebilir. Herkesin farklı sempatileri olabilir. Sayın Gül’ün AK Parti’ye ya da Türkiye’nin siyasi istikrarına zarar verecek bir tutum içinde kesinlikle olmayacağına inanıyorum. Sayın Gül’ü seven, cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra da çeşitli vesilelerle görüşen biri olarak söylüyorum.
KURUMSAL DAVET OLMADAN ADAY OLMAZ
- En son ne zaman görüştünüz?
15-20 gün önceydi. Kendisini ziyaret eden, dertleşen, konuşan bir insan olarak bunu söylüyorum. Sayın Gül siyasi ahlakı tescillenmiş olan bir insandır. Kendisi başbakandı, Siirt seçiminin sonucu belli oldu, Sayın Erdoğan daha mazbatayı bile almadan istifa etti. Sonra Cumhurbaşkanı oldu. ‘Ben yine adayım’ diye ortaya çıkabilirdi, çıkmadı. Benim Ahmet Sever’in kitabı üzerinden ya da bir başkasının değerlendirmesi üzerinden bir Abdullah Gül değerlendirmesi yapmam doğru değil. Müsade edin ben tanıdığım Abdullah Gül’ü değerlendireyim.
- Ama o kitaptan şöyle bir tablo çıkıyor: Biraz önce bahsettiğiniz noktalarda tamam o tavrı sergiledi ama geçen sene AK Parti kurultayının apar topar bir hamleyle kendisinin cumhurbaşkanlığını bırakmasından önceki bir tarihe çekilmesinden rahatsızlık duymuş. Ahmet Sever’in böyle bir tespiti var. Siz kendisiyle bu kadar istişare yapan bir insan olarak böyle bir kırgınlığı olduğunu düşünüyor musunuz?
‘11. Cumhurbaşkanı bir daha cumhurbaşkanı adayı olamaz’ diye bir kanun çıkardığınız zaman bundan 11. Cumhurbaşkanı’nın hoşnut olmasını bekleyebilir misiniz? Bu bir kırgınlık yaratır mı? Yaratabilir. Sayın Abdullah Gül’ün bazı konularda farklı düşünmesi, bazı şeylere kırılmış olması, bazı konularda sitemlerinin olmasını kimse yadırgamasın. Tayyip Bey’in de belki bazı zamanlarda ona bazı sitemleri olmuştur. 40 yıllık yol ve dava arkadaşı olan insanlar tornadan çıkmış malzeme gibi olmak zorunda değildir. Biz ayrı bireyleriz, farklı görüşlerimiz olabilir ama büyük fotoğrafta birlikteysek gerisi teferruattır. Neticede AK Parti içindeki büyük fotoğrafta Sayın Abdullah Gül de, Sayın Erdoğan ya da Sayın Davutoğlu arasında büyük bir kırgınlık ya da büyük bir ayrılık olduğu kanaatinde değilim. Bir de şu var; büyük yürek sahipleri birini severken kendisini diğerine karşı olmak durumunda hissetmez. Tayyip Erdoğan’ı sevmek için Abdullah Gül’e karşı olmak gerekmez. Abdullah Gül’ü sevmek için Tayyip Erdoğan’a karşı durmak gerekmez.
- Peki partiye dönmesini isteyenler var mı?
Diyelim ki önümüzde kongre var, Sayın Gül gelip de ‘ben de adayım , ey il başkanları, ey delegeler bana oy verin’ gibi bir tavrın içine hayatta girmez. Ama günün birinde bu parti – genel başkanından yetkili kurullarına kadar- rızaya dayalı olarak Sayın Abdullah Gül’e ‘Bizim size şurada ihtiyacımız var’ diye bir davette bulunursa, Abdullah Gül’ün ‘Ben yokum, kendimi emekliye ayırdım’ diyeceği kanaatinde değilim. Bunun dışında kalan tahmin ve dedikoduları Sayın Gül de partimiz de ciddiye almıyor. Ben Sayın Abdullah Gül gibi devletin her kademesinde bulunmuş bir tecrübe birikiminin verebileceği bir çok hizmet olduğunu düşünüyorum. Ama siyasetin içinde ama bir düşünce kuruluşunda ama bir uluslararası kuruluşta. Abdullah Bey o dinamizme sahiptir.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29588083.asp?noMobile=true#mobil