A
aylacım
Ziyaretçi
- Konu Sahibi aylacım
- #1
Link Silinmiştir.
HiÇ KaLP KıRDıNıZ Mı?
Hiç kalp kırdınız mı veya kalbinizi kıran oldu mu? Sanıyorum insan oğluna özgü duygular bunlar. Zira başka hiçbir canlı da böyle bir duygunun var olduğuna inanmıyorum. Evinizde beslediğiniz bir köpeğe kızarsınız, söylenirsiniz hatta yeri gelir bir tekme atarsınız, fakat yine de o size asla darılmaz. Kısa bir süre sonra sizi gördüğünde sevgiyle kuyruğunu sallar, sevgi dolu gözlerle bakar.
Biz insanlarda durum başka. Kalbimiz kırıldığında tüm herşeyi unutursunuz, o olay sanki dünyanın en kötü olayıdır. Dünya başınıza yıkılmıştır. O insanı bir daha affetmemeyi düşünürsünüz. Onunla olan tüm iyi anılar birden bire silinmiştir hafızalardan. Belki şok olmuşsunuzdur, böyle bir hareket beklememişsinizdir ondan. Ama olan olmuş, kırılan kırılmıştır.
Yıllar önce bir Anadolu köyünde görev yaparken, bir ihtiyar ile sohbet ediyordum. Zaten oldum olası yaşlı inanları severim. Anıları çok olur onların. Şiire meraklı bir ihtiyardı, hemen ayak üstü dörtlükler uyduru veren bir ihtiyarcık. Sohbet sırasında derin bir iç çekerek ;
“Kırma dostun kalbini, onaracak ustası yok.
Soldurma gönül çiçeğini, sulamaya ibrik yok.”
Yüzünde, onca yılın çizgisi, ellerinde yıllarca toprakla uğraşmanın sağladığı nasırlarıyla ihtiyarcık böyle demişti .Sevgiyle bakan, artık iyice çukura kaçmış gözlerinde bir an parıldayan bir damla yaş gördüm. Belki geçmişte yapılan bir yanlışı anımsamıştı. Zaten yine onunla cezalar, kanunlar, hapishaneler üzerine yaptığımız bir söyleşide ;
“Cezaevleri boşuna hoca efendi demişti. En güçlü ceza evleri vicdanımızdır. Vicdanın rahat olmadıktan sonra suçun af edilmiş, özgür kalmışsın ne çare? Vicdanın olmadıktan sonra en berbat mapus damlarının sana faydası ne?” demişti.
O günden sonra davranışlarıma, sözlerime, sosyal ilişkilerime daha bir dikkat eder oldum. İnsanları kırmamayı, kırılsam da kırmamayı ilke edinir oldum. Bazen bilmeyerek de olsa birilerini kırdıysam ve o kırdığım insan bunu bana hatırlatırsa, o vicdan azabı bana zaten yeter. O insanı tekrar kazanabilmek için şartlar ne kadar zor olsa da yine de denemeyi göze alırım. İhtiyarın dediği gibi “onaracak ustası yok” olmasına rağmen, usta titizliğinde olmasa da çıraklık mertebesinde çaba gösteririm.
Günümüz insanı daha gerçekci, sosyal ilişkiler hep karşılıkli çıkarlar ile donanımlı. Kalp kırılmış, kırılmamış, dostluklar bitmiş, bitmemiş önemi yok. Önemli olan o günü kâr ile kapatabilmek. Dostum bana küsmüş, küserse küssün, onun bileceği bir is mantığı hakim.
En güzeli geçmişte kalan dostluk değerlerine sahip çıkmak, birbirimize daha saygılı, daha hoşgörülü yaklaşabilmek, hepsinden önemlisi kişilere karşı içimizdeki o kahrolası “önyargıyı” yok edebilmek. Toplumsal barisi ve huzuru istiyorsak bunlar çok önemli unsurlar. Yoksa o olmayan ustayı aramakla daha çook zaman harcarız..
HiÇ KaLP KıRDıNıZ Mı?
Hiç kalp kırdınız mı veya kalbinizi kıran oldu mu? Sanıyorum insan oğluna özgü duygular bunlar. Zira başka hiçbir canlı da böyle bir duygunun var olduğuna inanmıyorum. Evinizde beslediğiniz bir köpeğe kızarsınız, söylenirsiniz hatta yeri gelir bir tekme atarsınız, fakat yine de o size asla darılmaz. Kısa bir süre sonra sizi gördüğünde sevgiyle kuyruğunu sallar, sevgi dolu gözlerle bakar.
Biz insanlarda durum başka. Kalbimiz kırıldığında tüm herşeyi unutursunuz, o olay sanki dünyanın en kötü olayıdır. Dünya başınıza yıkılmıştır. O insanı bir daha affetmemeyi düşünürsünüz. Onunla olan tüm iyi anılar birden bire silinmiştir hafızalardan. Belki şok olmuşsunuzdur, böyle bir hareket beklememişsinizdir ondan. Ama olan olmuş, kırılan kırılmıştır.
Yıllar önce bir Anadolu köyünde görev yaparken, bir ihtiyar ile sohbet ediyordum. Zaten oldum olası yaşlı inanları severim. Anıları çok olur onların. Şiire meraklı bir ihtiyardı, hemen ayak üstü dörtlükler uyduru veren bir ihtiyarcık. Sohbet sırasında derin bir iç çekerek ;
“Kırma dostun kalbini, onaracak ustası yok.
Soldurma gönül çiçeğini, sulamaya ibrik yok.”
Yüzünde, onca yılın çizgisi, ellerinde yıllarca toprakla uğraşmanın sağladığı nasırlarıyla ihtiyarcık böyle demişti .Sevgiyle bakan, artık iyice çukura kaçmış gözlerinde bir an parıldayan bir damla yaş gördüm. Belki geçmişte yapılan bir yanlışı anımsamıştı. Zaten yine onunla cezalar, kanunlar, hapishaneler üzerine yaptığımız bir söyleşide ;
“Cezaevleri boşuna hoca efendi demişti. En güçlü ceza evleri vicdanımızdır. Vicdanın rahat olmadıktan sonra suçun af edilmiş, özgür kalmışsın ne çare? Vicdanın olmadıktan sonra en berbat mapus damlarının sana faydası ne?” demişti.
O günden sonra davranışlarıma, sözlerime, sosyal ilişkilerime daha bir dikkat eder oldum. İnsanları kırmamayı, kırılsam da kırmamayı ilke edinir oldum. Bazen bilmeyerek de olsa birilerini kırdıysam ve o kırdığım insan bunu bana hatırlatırsa, o vicdan azabı bana zaten yeter. O insanı tekrar kazanabilmek için şartlar ne kadar zor olsa da yine de denemeyi göze alırım. İhtiyarın dediği gibi “onaracak ustası yok” olmasına rağmen, usta titizliğinde olmasa da çıraklık mertebesinde çaba gösteririm.
Günümüz insanı daha gerçekci, sosyal ilişkiler hep karşılıkli çıkarlar ile donanımlı. Kalp kırılmış, kırılmamış, dostluklar bitmiş, bitmemiş önemi yok. Önemli olan o günü kâr ile kapatabilmek. Dostum bana küsmüş, küserse küssün, onun bileceği bir is mantığı hakim.
En güzeli geçmişte kalan dostluk değerlerine sahip çıkmak, birbirimize daha saygılı, daha hoşgörülü yaklaşabilmek, hepsinden önemlisi kişilere karşı içimizdeki o kahrolası “önyargıyı” yok edebilmek. Toplumsal barisi ve huzuru istiyorsak bunlar çok önemli unsurlar. Yoksa o olmayan ustayı aramakla daha çook zaman harcarız..