- 31 Mart 2009
- 78
- 20
- 63
ABD'li psikiyatr Henry A. Nasrallah, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 25'nin teşhisi konulabilir ruhsal sorunları olduğunu söyledi.
AA
Güncelleme: 10:54 TSİ 16 Ocak. 2010 Cumartesi
ADANA - ABD'nin Cincinnati Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Henry A. Nasrallah, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 20-25'ide hafif ya da ağır şiddette teşhisi konulabilen ruhsal sorun olduğunu ve bunların hemen hemen tamamının tedavi edilebilir özelliğine rağmen ön yargıların bu süreci geciktirdiğini söyledi.
Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Bülent Demirbek'i ziyaret eden Prof. Dr Nasrallah, yüzyıllar boyunca akıl hastalıkların tedavisinin olmadığını, oysa günümüzde en ciddi psikiyatrik hastalıklarda bile erken tanı halinde tedavinin gerçekleştirilebileceğini bildirdi.
Nasrallah, ruhsal hastalıkların görülme sıklığının ülkeler arasında önemli değişim göstermediğini, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 20-25'inde tanısı konabilen bir ruhsal sorun olduğunu ifade ederek, ''Bir başka ifadeyle dünyada her 4 kişiden biri ruhsal sorun yaşıyor'' dedi.
Sadece gelir düzeyi düşük toplumlarda anksiyete (kaygı) bozukluklarının daha yaygın olduğuna dikkati çeken Nasrallah, şunları söyledi:
''Örneğin, şizofrenlerin oranı ABD'de de Türkiye'de de Bangladeş'te de yüzde bir oranında. Yine dünyada her 100 kişiden 4'ünde bipolar (iki uçlu) bozukluk var. Her 100 kişiden 15'i depresyonda. Anksiyete bozuklukları ise yüzde 20'leri buluyor. Ancak, ruhsal hastalıklarda ön yargılar, 'deli' damgası korkusu halen yaygın. Bu durum batıl inançlarla da özdeşleştiriliyor.''
Nasrallah, dünyadaki yaygın ön yargılara rağmen ABD'de bu konuda önemli mesafe alındığına da işaret ederek, ''ABD'de meşhur kişilerin bile ruhsal sorunlarını açıkça dile getirmeleri model oluyor. Bu yüzden de artık bu tür sorunu olanlar dışlanmıyor, yadırganmıyor, utanç kaynağı da olmuyor'' dedi.
ŞİZOFRENLER, BİR GÜNLÜK BEBEKKEN BELİRTİ VERİYOR
Ruhsal hastalıkların en ağır olanları arasındaki şizofreninin güncel tedavi yöntemleriyle ilgili yaptığı çalışmalarla da dikkati çeken Prof. Nasrallah, bu konuda önemli mesafe alındığını söyledi.
Düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozukluklar görülen beyin hastalığı olan şizofrenide, kişinin ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığını belirten Nasrallah, şunları kaydetti:
''Bu hastalık çoğunlukla buluğ çağının erken safhalarında ya da adölesan çağda kendini gösterse de yapılan son çalışmalara göre, şizofrenler, daha bir günlük bebekken belirti veriyor.
Bu bebeklerde bulgular doğar doğmaz mevcuttur. Mesela şizofreni geni taşıyan bebek fazla uyumaz. Normal bebeklere göre daha az uyur, bu bebekler önemli gelişim safhalarına erişmekte de zorlanır. Yaşıtları gibi oturmakta, yürümekte, konuşmakta da geç kalıyor. Yani, bebeklik döneminin belli başlı dönüm noktalarına ulaşmakta zorlanıyorlar.
Okul çağında ise çok tedirgin oluyorlar, diğer çocuklarla arkadaşlık edemiyor, tek başlarına kalmayı tercih ediyorlar. Fizyolojik ve nörolojik muayenelerde de bu durum tespit ediliyor.''
Nasrallah, dünyada ruhsal hastalıkların azalmadığını ancak tanı yöntemleriyle tedavi seçeneklerinin arttığını sözlerine ekledi.
AA
Güncelleme: 10:54 TSİ 16 Ocak. 2010 Cumartesi
ADANA - ABD'nin Cincinnati Üniversitesi Öğretim üyesi Prof Dr. Henry A. Nasrallah, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 20-25'ide hafif ya da ağır şiddette teşhisi konulabilen ruhsal sorun olduğunu ve bunların hemen hemen tamamının tedavi edilebilir özelliğine rağmen ön yargıların bu süreci geciktirdiğini söyledi.
Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Bülent Demirbek'i ziyaret eden Prof. Dr Nasrallah, yüzyıllar boyunca akıl hastalıkların tedavisinin olmadığını, oysa günümüzde en ciddi psikiyatrik hastalıklarda bile erken tanı halinde tedavinin gerçekleştirilebileceğini bildirdi.
Nasrallah, ruhsal hastalıkların görülme sıklığının ülkeler arasında önemli değişim göstermediğini, her ülkenin toplam nüfusunun yüzde 20-25'inde tanısı konabilen bir ruhsal sorun olduğunu ifade ederek, ''Bir başka ifadeyle dünyada her 4 kişiden biri ruhsal sorun yaşıyor'' dedi.
Sadece gelir düzeyi düşük toplumlarda anksiyete (kaygı) bozukluklarının daha yaygın olduğuna dikkati çeken Nasrallah, şunları söyledi:
''Örneğin, şizofrenlerin oranı ABD'de de Türkiye'de de Bangladeş'te de yüzde bir oranında. Yine dünyada her 100 kişiden 4'ünde bipolar (iki uçlu) bozukluk var. Her 100 kişiden 15'i depresyonda. Anksiyete bozuklukları ise yüzde 20'leri buluyor. Ancak, ruhsal hastalıklarda ön yargılar, 'deli' damgası korkusu halen yaygın. Bu durum batıl inançlarla da özdeşleştiriliyor.''
Nasrallah, dünyadaki yaygın ön yargılara rağmen ABD'de bu konuda önemli mesafe alındığına da işaret ederek, ''ABD'de meşhur kişilerin bile ruhsal sorunlarını açıkça dile getirmeleri model oluyor. Bu yüzden de artık bu tür sorunu olanlar dışlanmıyor, yadırganmıyor, utanç kaynağı da olmuyor'' dedi.
ŞİZOFRENLER, BİR GÜNLÜK BEBEKKEN BELİRTİ VERİYOR
Ruhsal hastalıkların en ağır olanları arasındaki şizofreninin güncel tedavi yöntemleriyle ilgili yaptığı çalışmalarla da dikkati çeken Prof. Nasrallah, bu konuda önemli mesafe alındığını söyledi.
Düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozukluklar görülen beyin hastalığı olan şizofrenide, kişinin ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığını belirten Nasrallah, şunları kaydetti:
''Bu hastalık çoğunlukla buluğ çağının erken safhalarında ya da adölesan çağda kendini gösterse de yapılan son çalışmalara göre, şizofrenler, daha bir günlük bebekken belirti veriyor.
Bu bebeklerde bulgular doğar doğmaz mevcuttur. Mesela şizofreni geni taşıyan bebek fazla uyumaz. Normal bebeklere göre daha az uyur, bu bebekler önemli gelişim safhalarına erişmekte de zorlanır. Yaşıtları gibi oturmakta, yürümekte, konuşmakta da geç kalıyor. Yani, bebeklik döneminin belli başlı dönüm noktalarına ulaşmakta zorlanıyorlar.
Okul çağında ise çok tedirgin oluyorlar, diğer çocuklarla arkadaşlık edemiyor, tek başlarına kalmayı tercih ediyorlar. Fizyolojik ve nörolojik muayenelerde de bu durum tespit ediliyor.''
Nasrallah, dünyada ruhsal hastalıkların azalmadığını ancak tanı yöntemleriyle tedavi seçeneklerinin arttığını sözlerine ekledi.