- 12 Temmuz 2006
- 687
- 23
- 52
NOTRE DAMME
Notre Damme’nin Kamburu adlı filmde, insana dehşet verecek kadar çirkin olan kilise zangoçu Qasimado, güzel çingene kızı Esmeralda’yı darağacından kurtarır ve kilisenin dev çanları arasına saklar.Bunu yaptığı için, baş rahip tarafından kırbaçla dövülür..
Qasimado’yu ilk gördüğünde, tarifsiz bir dehşete kapılan ama sonra bu iyi kalpli zangoca minnet duyan çingene kızı, onun yüzündeki yaralara parmaklarıyla dokunur.Hilkat garibesi zangoç, çingene kızının gözlerine bakar ve “Yaram orada değil, burada” der..Gösterdiği yer kalbidir…
Bizim yaralarımız da tıplı zangoç Qasimado gibi tenimizin altında kanıyor.Gözyaşı kanıyor, alın teri kanıyor, isyan kanıyor, hüzün kanıyor ama hep içimizden kanıyoruz…
Küçük bir çocuk, geçim derdi yüzünden okuldan alındığında, kalem tutarken bile yorulan narin parmaklarıyla, koyu gri, soluksuz bir kaporta atölyesinde zımpara yaptığında, kanayan parmakları değildi…
Yaşı bir adam, sabahın kör karanlığında, emekli maaşını alabilmek için banka kuyruğunda beklerken, ihtiyar ve yılların yorgunu ayakları beklemeye dayanamayıp yere yığıldığında, kanayan dizleri değildi…
Genç bir kadın, bir zamanlar severek evlendiği eşinden, günün birinde çocuklarının gözleri önünde dayak yediğinde ve çocukları çığlık çığlığa bağırarak ağladığında, kanayan gözleri değildi…
İdeolojisi yüzünden okutulmayan, okutulsa bile işsizlikle korkutulan, iş bulsa bile, günün birinde ansızın işyeri tarafından kapının önünde konan, kapının önüne konulmasa bile, ekmekle korkutularak, bütün sosyal hakları elinden alınan, meydanlarda dövülen,itilen, kakılan, hor görülen ve devlet için anlamı sadece bir sayı olan tüm insanların kanayan yaraları tenlerinde değildi…
Hepimizin yaraları tenimizde birer kan çiçeği gibi açıyordu ama aslında hep içimizden kanıyorduk..Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…Bu toprakların insanları, çocukluğunda “çocuk, düşe kalka büyür” sözüyle yetişiyor.Genç yaşlarında “düşene bir tekme de sen vuracaksın” hoyratlığına alıştırılıyor ve günün birinde “düşenin dostu olmaz” korkunç gerçeği ile karşılaşıyor….Bu toplum, ortak tarihi olan bedeninde, herkese eşit dağıtılmamış yaraları taşıyor.
Bizim yaralarımız da tıpkı zangoç Qasimado gibi tenimizin altında kanıyor.Gözyaşı kanıyor, alın teri kanıyor, isyan kanıyor… ama hep içimizden kanıyoruz….
Hepimizin yarası, hep aynı yerde…
Ve bizim yaralarımız, tenimizin altında kanıyor…
Notre Damme’nin Kamburu adlı filmde, insana dehşet verecek kadar çirkin olan kilise zangoçu Qasimado, güzel çingene kızı Esmeralda’yı darağacından kurtarır ve kilisenin dev çanları arasına saklar.Bunu yaptığı için, baş rahip tarafından kırbaçla dövülür..
Qasimado’yu ilk gördüğünde, tarifsiz bir dehşete kapılan ama sonra bu iyi kalpli zangoca minnet duyan çingene kızı, onun yüzündeki yaralara parmaklarıyla dokunur.Hilkat garibesi zangoç, çingene kızının gözlerine bakar ve “Yaram orada değil, burada” der..Gösterdiği yer kalbidir…
Bizim yaralarımız da tıplı zangoç Qasimado gibi tenimizin altında kanıyor.Gözyaşı kanıyor, alın teri kanıyor, isyan kanıyor, hüzün kanıyor ama hep içimizden kanıyoruz…
Küçük bir çocuk, geçim derdi yüzünden okuldan alındığında, kalem tutarken bile yorulan narin parmaklarıyla, koyu gri, soluksuz bir kaporta atölyesinde zımpara yaptığında, kanayan parmakları değildi…
Yaşı bir adam, sabahın kör karanlığında, emekli maaşını alabilmek için banka kuyruğunda beklerken, ihtiyar ve yılların yorgunu ayakları beklemeye dayanamayıp yere yığıldığında, kanayan dizleri değildi…
Genç bir kadın, bir zamanlar severek evlendiği eşinden, günün birinde çocuklarının gözleri önünde dayak yediğinde ve çocukları çığlık çığlığa bağırarak ağladığında, kanayan gözleri değildi…
İdeolojisi yüzünden okutulmayan, okutulsa bile işsizlikle korkutulan, iş bulsa bile, günün birinde ansızın işyeri tarafından kapının önünde konan, kapının önüne konulmasa bile, ekmekle korkutularak, bütün sosyal hakları elinden alınan, meydanlarda dövülen,itilen, kakılan, hor görülen ve devlet için anlamı sadece bir sayı olan tüm insanların kanayan yaraları tenlerinde değildi…
Hepimizin yaraları tenimizde birer kan çiçeği gibi açıyordu ama aslında hep içimizden kanıyorduk..Bu toplum, bedeninden hiç eksilmeyen yaralarla yaşıyor…Bu toprakların insanları, çocukluğunda “çocuk, düşe kalka büyür” sözüyle yetişiyor.Genç yaşlarında “düşene bir tekme de sen vuracaksın” hoyratlığına alıştırılıyor ve günün birinde “düşenin dostu olmaz” korkunç gerçeği ile karşılaşıyor….Bu toplum, ortak tarihi olan bedeninde, herkese eşit dağıtılmamış yaraları taşıyor.
Bizim yaralarımız da tıpkı zangoç Qasimado gibi tenimizin altında kanıyor.Gözyaşı kanıyor, alın teri kanıyor, isyan kanıyor… ama hep içimizden kanıyoruz….
Hepimizin yarası, hep aynı yerde…
Ve bizim yaralarımız, tenimizin altında kanıyor…