'Hayali' hastalıklar gerçek acıya yol açar mı?

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.296
42.836
'Hayali' hastalıklar gerçek acıya yol açar mı?
David RobsonBBC Future
  • 1 saat önce

Image copyrightGetty
Felç, körlük ya da epilepsi nöbetlerinin psikolojik kaynaklı olduğunu bir hastaya nasıl anlatırsınız?

Doktorlar, duygu ve düşüncelerin vücudumuzda yol açtığı belirtilerin fiziksel hastalıklar kadar rahatsızlık verici olduğunu söylüyor.

Suzanne O’Sullivan Dublin’deki tıp fakültesinden mezun olduktan hemen sonra Yvonne adlı bir hastaya rastladı. Onun hastalığı daha önce karşılaştığı türden değildi.

Yvonne süpermarkette çalışıyordu. Bir gün rafları dizerken bir iş arkadaşı, pencere silmek için kullanılan spreylerden yanlışlıkla yüzüne sıkmıştı. Gözlerini yıkamış, eve biraz erken gidip yatmıştı. Sabah kalktığında her şeyi puslu görüyordu. 24 saat sonra ise gece ile gündüzü ayıracak durumda değildi.

Ama doktorlar altı ay süren incelemelerine rağmen Yvonne’un gözlerinde herhangi bir sorun bulamadı. Sonunda O’Sullivan’ın çalıştığı nöroloji bölümüne sevk edildi.

Muayene sırasında Yvonne’un bakışları doktorlar ile kocası arasında gidip geliyordu. Yakından bakmak için herhangi bir alet yaklaştırıldığında gözlerini kırpıyordu. Yani gözleri çevresinde olup bitenlere tepki veriyor, ama Yvonne hala hiçbir şey görmediğini dair söylüyordu.

Image copyrightGetty
Çoğu meslektaşı onun belki de tazminat almak için numara yaptığını düşünüyordu; ama O’Sullivan bundan emin değildi. “Yvonne’u seviyor, onun haline üzülüyordum. Ama kör olduğuna inanmıyordum” diyor.

Psikosomatik hastalıklar
O’Sullivan bugün Londra’daki bir hastanede ‘psikosomatik’ hastalıklar uzmanı. Bacakları tutmayan, parmaklarındaki kramp yüzünden elleri yamulan, sonda takılmadan idrar torbasını boşaltamayan insanlarla karşılaşıp tedavi etmiş.

Oysa bu hastalara baktığında doktorlar herhangi bir fizyolojik sorun bulamamıştı. Yani hastalıkların kaynağı bedende değil kafadaydı.
Yvonne da ne gördüğünün bilincinde değildi belki de. O gözlerinin aktardığı bilginin daha farkına varmadan bilinçaltı bu bilgiyi atıyordu.

O’Sullivan ruhsal kökenli (psikojenik) sorunların çok yaygın olduğu halde tıp dünyasında gereken ilgiyi görmediğinden yakınıyor. “Burası çok ihmal edilen bir alan” diyor.

Birçok hastaya böyle bir teşhis konduğunda kendilerini küçük düşürülmüş hissediyor ve başkalarının da onların numara yaptığı ve isterlerse bu soruna engel olacakları duygusuna kapılmasından şikayet ediyorlar.


Image captionPsikoterapik yardım aldıktan sonra Yvonne yeniden görmeye başladı.
Bu semptomlara inanması zor geliyorsa duygularımızın vücudumuzu nasıl etkilediğini bir düşünün. Örneğin aşırı üzüntülüyken kendimizi yataktan kalkamayacak kadar güçsüz ya da bir arkadaşımızın gıda zehirlenmesine uğradığını duymuşsak kendimiz de mide bulantısı hissedebiliriz. Bunlar psikosomatik olgulardır.

Doktora gidenlerin yüzde 30’u (jinekoloğa giden kadınların da yüzde 50’si) herhangi bir fiziksel nedeni olmayan belirtilerden şikayet eder. Bunlar psikosomatik kaynaklı olabilir.

Tedavi
Fakat çoğumuz açısından bunlar geçicidir ve normal yaşantımıza döneriz. Oysa O’Sullivan’ın hastalarında bu semptomlar kronik ve abartılıdır ve aylar, yıllar, hatta ömür boyu sürebilir.

Bunların psikolojik kaynaklı olması fiziksel belirtileri daha hafif kılmaz. Bazıları fiziksel hastalıkları olan insanlardan daha fazla etkileniyor bile olabilir.

Ama ne yazık ki psikosomatik hastalıkların tedavisi konusunda çok az araştırma yapılıyor. O’Sullivan hastalarını psikoterapiste ya da bilişsel davranış terapistine yönlendirerek hastalığa neden olan travma ya da endişelerin kaynağına inmeye çalışıyor.


Image captionBeynin vücut üzerindeki etkisi çoğu zaman gözden kaçırılabiliyor.
Başarılı sonuçlar elde ediliyor. Örneğin psikosomatik kaynaklı epilepsi nöbetleri geçiren Camilla adlı bir hastada bu semptomların nedeni oğlunun ölümüne bağlanmıştı.

Yvonne’da ise iş, çocuklar ve kocasının yükü fazlaca stres yaratmış ve bunlarla baş etmeyi öğrendikçe görme becerisini de yavaş yavaş geri kazanmıştı.

Felç ve kas spazmı gibi semptomları olan hastalara ise fizyoterapi iyi gelebiliyor. “Bu hastalar bacaklarını yeniden kullanmayı öğreniyor” diyor O’Sullivan. Özellikle epilepsi nöbetlerinde geriye dönüşler olabiliyor.

Yanlış teşhis
Fakat O’Sullivan’ın asıl kaygısı bu alandaki yanlış teşhisler. Doktorlar bu hastalıkların psikolojik kaynağını göz ardı ederek hastaya ilaç ya da cerrahi müdahale tedavisi bile uygulayabiliyor.

O’Sullivan bu konudaki sıkıntıları şöyle açıklıyor:

“Epilepsi tanısı konan hastalara önce birkaç yıl kimyasal ilaç tedavisi uygulanacaktır. Sonra bunların işe yaramadığı görülecek, ama bu süre içinde bu hastalık hastanın yaşamının bir parçası haline gelecek – ailesine, arkadaşlarına, işyerine hastalığını duyurmuş olacak, yeni teşhisi kabullenmesi daha da zorlaşacaktır. Kendi inancınız ve doktorunuzun teşhisi sizi bu hastalığa inandırmıştır. Sizde olmayan bir hastalık için ihtiyacınız olmayan bir tedavi sürdürüyor ve asıl ihtiyacınız olan davranış terapisi, psikoterapi, fizyoterapi için yönlendirilmiyorsunuz.”


Image captionPsikosomatik hastalık belirtilerinin psikolojik kaynağını gözden kaçırmak tedavi süresini uzatabilir.
Kariyerinin henüz başındayken Yvonne gibi bir vakayla karşılaşma şansı edinen O’Sullivan, doktorluk eğitiminin en erken aşamasında psikosomatik hastalıklar üzerinde durulmasını önemli buluyor.

Hastaların da böyle bir teşhis konması durumuna daha rahat baktıklarını ve damgalanmaktan daha az korkar, daha az utanç duyar hale geldiklerini belirtiyor.
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/04/160412_vert_fut_psikojenik_hastaliklar
 
Kafadan hastalık çok onada takıntı derler ,

mesela en uyuz olduklarım temizlik hastalığı sürekli köpeğimi yıkamamı söylerler bunlar kafadan hasta,
bazıları insanlardan kaçar uzak durur ,içe dönük hastalar bunlar
 
sizde var mı bu korku ya,
ben akli dengemi yitirmekten çok korkuyorum.
mesela alzaymer veya şizofreni ile ilgili filmler izlemiştim, çok etkilediler beni. hasta durumun farkında değil zaten, ama çevresi için çok vahim olaylar yaşanıyor.
Çok zor ya...
 
Açıyor maalesef.Çok uzun zamandır karaciğerimin orası ağrıyor.Zamanında birkaç dr a gittim psikolojik dediler.Gitmesim bir daha ama ağrıyor işde
 
Hastalık acıya yol açar mı bilmem ama ,yıllar önce tvde drden dinlemiştim.Kadının biri hamile kalmayı çok istiyor,regl olmadığı ay mide bulantıları çekince tahlil yapıyor,test pozitif çıkıyor.Aşermeler,karnının büyümesi ,bebeğin oynaması derken doğum zamanı geliyor.9 ayın sonunda kadın sancılanıyor,doğuma hastaneye götürüyorlar.Dr çok şaşırıyor.Çünkü kadının yapılan muayenede hamile olmadığı anlaşılıyor.Neden hamile kadın gibi vücudunun olduğunu,hamile kalmayı çok istediği,hayalini kurduğu,kendini hamile olduğuna inandırdığı için,beynin vücudu yönlendirdiğini söylüyorlar.Ne kadar doğru bilemem ama dr.kendisi anlatmıştı bir programda.
 
aşk acısı çekenlerin kalbinde acı hissetmesi gibi... mantiken böyle bişey olmaması lazım ama
 
Hayali hastalıkların acıya neden olduğuna inanıyorum, hatta bir takım korkuların ya da kendini öyle olduğuna inandırmanın da vücutta belli değişiklikler yaptığını düşünüyorum, bir ahbabım sürekli mantardan zehirlenme korkusu yaşıyor, o yüzden asla mantar yemiyordu, birgün yemekli bir düğünde bilmeden mantar yemiş, torunu mantar yediğini söyledikten 5 dakika sonra zehirlenme belirtileri gösterip hastaneye kaldırılmış, aslında ortada zehirlenme diye birşey yok ama o mantar vücudundan tıbbi müdahaleyle temizlenene kadar kendine gelememiş.
 
Bir panik atak hastasının geçirdiğini zannettiği kalp krizi ile bir kalp hastasının geçirmekte olduğu gerçek kalp krizini birbirinden ayırt edebilmek için iki uzman doktor çağırdıkları oluyor :)

Bu yeni bir bilgi sayılmaz. Bunun bir benzeri de plasebo etkisi zaten.
 

Kafadan hasta söylemi biraz eğreti olmamış mı ? Kimse sizin deyiminizle kafadan hasta olmuyor keyfi olarak. Bunların hepsinin tıpta bir karşılığı var, bahsettiğiniz temizlik takıntısı da OKB yani Obsesif Kompulsif Bozukluk.
 

Var! Çünkü bunun kıyısından döndüm foruma ara verdiğim 2014 senesinde. Yoğun ailevi sıkıntılar ve ikinci evlilik stres derken yaşadığım bütün korkuları bilinçaltım cin,peri,muska korkusu olarak şekillendirdi. Hayatımda ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissettiğimi hatırlıyorum. En küçük ses bile korkmama yetiyordu, geceleri uyuyamıyorum neden korktuğumu soranlara utanıyordum sebebini söylemeye. En son bir bayram günü anneme beni hastaneye yatırın dediğimi hatırlıyorum. Ardından psikiyatr ile görüştüm ve ilaç kullanımı ile yendim bu korkuları. Ama gerçekten en lazım olan şey aklımız, bunu çok iyi anladım.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…