- 12 Temmuz 2006
- 510
- 2
- 51
Getir şu kutuyu bakalım...
Bir gün, kaçınılmaz bir gün, içinizden biri o lafı eder:
Getir fotoğraflara bakalım.
Olur bakalım da... Nasıl bakacağız? Kat kat hüznün açıldığı, naftalinle birlikte buram buram kasavet kokan o tarih sayfalarına elemsiz, kedersiz nasıl bakacağız?
-Kim bu siyah-beyaz fotoğraftaki bereli adam, anne?
- Ha o mu? Bakayım... Haa, şey bu..Behice'nin kaynanasının Almanya'daki kardeşi... Tren kazasında ölmüştü.
-Peki bu solgun, durgun poz, bu objektife değil de sanki ecele bakan adam, senin büyük dayın değil mi?
-Evet... Ben yetişemedim ama çok kıymetli bir öğretmenmiş.
-Peki bu? Bu donuk, bu aradığını bulamamış mutsuz suratlar kim?Bütün askerler aynı... Bizimki hangisi? Yani kimi tanıyoruz bunların içinden, bu fotoğrafı bu eve getiren poz hangisi?
- Bilmiyorum kızım. Ver bakiim.. Buu... Bu anneannene lazım. Bende çıkaramadım.
Neden mahzun bakar siyah-beyaz fotoğraflar?
Renksiz fotoğrafın kahkahası olmaz mı?
Niye eziktir kenarı pütürlü bunca kart?
Arkasına çaprazlama "Bu cansız hayalim hatıra kalsın" diye yazarken, bir gün gerçekten cansız kalan bu hatıralar, gittiklerine mi üzülüyorlar, yoksa geride bıraktıklarına mı?
Neler söylüyorlar gözlerine bakanlara?
Hala gözlerine bakamadığımız fotoğraflar ne olacak peki?
Fotoğraflar titreyen parmaklarla tekrar ve gelişigüzel kutuya doldurulurken, gönülleri bir şarkının nağmeleri burar:
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken...
Hani herkes arkadaş... Hani oyunlar sürerken...
Kimse bize ihanet etmemiş... Biz kimseyi kırmamışken...
Hani biz kimseye küsmemiş...
Hani hiç kimse ölmemişken...
Eskidendi, ahhh eskiden...
HALİME GÜRBÜZ
Bir gün, kaçınılmaz bir gün, içinizden biri o lafı eder:
Getir fotoğraflara bakalım.
Olur bakalım da... Nasıl bakacağız? Kat kat hüznün açıldığı, naftalinle birlikte buram buram kasavet kokan o tarih sayfalarına elemsiz, kedersiz nasıl bakacağız?
-Kim bu siyah-beyaz fotoğraftaki bereli adam, anne?
- Ha o mu? Bakayım... Haa, şey bu..Behice'nin kaynanasının Almanya'daki kardeşi... Tren kazasında ölmüştü.
-Peki bu solgun, durgun poz, bu objektife değil de sanki ecele bakan adam, senin büyük dayın değil mi?
-Evet... Ben yetişemedim ama çok kıymetli bir öğretmenmiş.
-Peki bu? Bu donuk, bu aradığını bulamamış mutsuz suratlar kim?Bütün askerler aynı... Bizimki hangisi? Yani kimi tanıyoruz bunların içinden, bu fotoğrafı bu eve getiren poz hangisi?
- Bilmiyorum kızım. Ver bakiim.. Buu... Bu anneannene lazım. Bende çıkaramadım.
Neden mahzun bakar siyah-beyaz fotoğraflar?
Renksiz fotoğrafın kahkahası olmaz mı?
Niye eziktir kenarı pütürlü bunca kart?
Arkasına çaprazlama "Bu cansız hayalim hatıra kalsın" diye yazarken, bir gün gerçekten cansız kalan bu hatıralar, gittiklerine mi üzülüyorlar, yoksa geride bıraktıklarına mı?
Neler söylüyorlar gözlerine bakanlara?
Hala gözlerine bakamadığımız fotoğraflar ne olacak peki?
Fotoğraflar titreyen parmaklarla tekrar ve gelişigüzel kutuya doldurulurken, gönülleri bir şarkının nağmeleri burar:
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken...
Hani herkes arkadaş... Hani oyunlar sürerken...
Kimse bize ihanet etmemiş... Biz kimseyi kırmamışken...
Hani biz kimseye küsmemiş...
Hani hiç kimse ölmemişken...
Eskidendi, ahhh eskiden...
HALİME GÜRBÜZ