Hamilelik ve Tiroid

isabel

Kuzey Ege
Yönetici
Super Moderator
Anneler Kulübü
6 Mart 2012
17.734
27.909
49
Erken-Gebelik.jpg




Bunun farkında olan tiroid hastalarının, hem kendi, hem bebeklerinin sağlığı açısından pek çok şeyi öğrenmek istemesini yadırgamamak gerekir. Hamilelik, anneden-babaya, hekimden-çevredeki insanlara dek zorlu bir imtihan gibidir. Ve elbirliği ile kaygıları azaltmaya çalışmak gerekir. Sıkça sorulan soruların hiç değilse bir kısmına, sizin için, güvenilir kaynaklardan cevaplar aradık…

“Öğrenmek, bilmiyorum diyebilmekle başlar…”

Not: Bu bölümde yazılanlardan istifâde edebilmeniz için, tiroid bezi ile ilgili temel bilgileri (FT3, TSH, hipotiroidi vs.) biliyor olmanız gerekir. Eğer bu konuda eksiklik duyuyorsanız, önce hastalığınızla ilgili eğitim sayfamızı (otoimmün tiroidit, nodüler guatr ya da Graves hastalığı) okumanızı tavsiye ederiz.

Hamilelikte Tiroid Tetkikleri…

Hamilelik sırasında tiroid tetkikleri, kan testleri ve ultrason (USG) ile yapılır.

(Normâlde Graves hastalığının, sıcak-soğuk nodüllerin ayırımında vs. kullanılan) tiroid sintigrafisi, hastaya (düşük dozda olsa da) radyoaktif madde verilmesini gerektirdiği için, hamilelerde uygulanmaz. Teşhis, ya diğer tetkiklerle konmaya çalışılır, ya da sintigrafi çekimi, hamilelik sonrasına ertelenir. Hemen belirtelim ki; bir hamileye kaza ile (teknesyum/pertenetat’lı rutin) tiroid sintigrafisi çekilmiş olması, hamilenin bebeğinin alınmasını gerektirmez. Kaza ile tetkik yapılmış ve 10 rad’ın altında radyasyon almış hamilelerin bebeklerinde, sakatlık veya kanser görülme oranı, diğer hamilelerin bebeklerindeki orandan farklı değildir. 10 – 60 rad arasının şüpheli görüldüğü, 60 rad’ın üzerinde riskin arttığı söylenmektedir. Teknesyum (perteknetat) ile yapılmış rutin tiroid sintigrafisinde annenin ve bebeğin aldığı doz ise, 2 – 3 rad’ı geçmemektedir. Bir akciğer rontgen filmi ile alınan toplam doz ise, 1 rad’ın altındadır. Hamilenin radyasyondan korunması esastır. Ancak kaza ile alınan ufak dozlarla bebeğin sakat olma riski, doğduktan sonra güneşlenirken cilt kanserine yakalanma riskinden çok çok daha azdır. Hekim, yalnız annenin değil, karnındaki bebeğin de hayat hakkına saygı göstermek zorundadır.

Doğumdan sonra teknesyum (perteknetat) ile tiroid sintigrafisi çekilmesi planlanmışsa, annenin sütünü sağıp, buzdolabında saklaması ve çekim sonrası bebeğini 24 saat emzirmeyip, bu sütle beslemesi önerilir. Süte geçen radyasyon son derece düşük dozdadır ve tüm bunlar tedbir içindir.

Radyoaktif iyot, radyoiyot ya da RAI olarak anılan “iyot-131” ile yapılan tetkik ve tedaviler, çok yüksek dozda radyasyon içerir ve hamilelere asla uygulanmaz. “Graves hastalığında tiroidi küçültmek için, çok çalışan sıcak nodülleri öldürmek için ya da tiroid kanserinde” kullanılan radyoiyot tedavisi, nükleer tıp hekimlerinin gözetiminde ve “hamilelik ihtimâli bile” çok sıkı sorgulanarak yapılır. En ufak şüphede hamilelik testi istenir.

Radyoiyot almış hastaların 6 ay kadar hamile kalmaması istenir. Bu süreden sonra hamilelik, diğer insanlarınkinden farklı değildir. Tabii tiroid hormonu ve TSH normâl sınırlarda olduğu müddetçe…

Hamilelik… Yeni bir başlangıç…

Hamilelik, tiroid sağlığı açısından yepyeni ölçüler demektir. Anne adaylarının yakından tanıdığı hCG (human chorionic gonadotropin) hormonunun bile, TSH’a benzer şekilde tiroid bezini uyaran, büyümeye ve çok çalışmaya sevk eden bir özelliği vardır. Özellikle hamileliğin ilk 3 ayında, hCG arttıkça, TSH bir miktar düşer, tiroid bezindeki iyot tutulumu ise biraz daha artar.

Hamileliğin erken döneminde, (hamilelerin yaklaşık % 18 kadarında), TSH geçici olarak “normalin alt değerlerine dek” düşebilir. (Bunun değerlendirmesini hekiminizin yapması uygun olur.)

İyot eksikliği olan bölgelerde, hamilelik boyunca TSH’da ılımlı yükselme eğilimi beklenebilir. (Ülkemiz, iyotlu tuz uygulaması ile yavaş yavaş iyoda doygun bölge haline gelmektedir. Yine de çoğu kırsal bölgede hâlâ iyotlu tuz bulamayan ve iyot eksikliği yaşayan insanlar olduğunu yakınen biliyoruz.)

T4’ün (tiroid hormonunun) bir kısmı, kanda TBG denen bir maddeye bağlanır. Aktif olan hormon, bağlanmamış, free (serbest) olan kısımdır. Bu yüzden kan tahlillerinde total T4 (toplam T4) miktarı farklı, FT4 miktarı farklıdır.

Östrojen (estrogen) hormonunun etkisi ile, işte bu TBG denen madde, hamilelikte 2,5 kata kadar artabilir. Bu yüzden hamilelerin kanında total T4 ve total T3 miktarı artmış gözükse de, gerçekte asıl fonksiyon gören FT4 miktarı % 10 kadar azalmıştır (yine de FT4’ün normal aralıkta seyrediyor olması beklenir).

Aspirin ve bazı ağrı kesici ilâçlar, bazı sara ilâçları vs., tiroid hormonlarının TBG’ye bağlanmasını önleyerek, T4 ve T3’ün serbest kısmında (FT4, FT3) kısmi artışa yol açabilir.

Bu yüzden her hastada (hamilelerde mutlaka), total T4 ve total T3 yerine, FT4 ve FT3 tâkip edilmelidir. Tetkik kâğıdınızda sadece “T4, T3” yazıyor ise, büyük ihtimâlle bu, “total T4 ve total T3” bakıldığını gösterir. Bazen Free-Serbest kelimesi aynı anlama geldiği için, FT4, FT3 yerine, ST4, ST3 de yazılabilmektedir.

Annenin kan dolaşımı ile, bebeğin kan dolaşımı, “plasenta” denen (rahime tutunmuş) bir organda bir araya gelir. Yâni plasenta, iki kan dolaşımı arasında bir nevi “gümrük” görevi görür. Bazı maddeler anneden bebeğe geçer, bazıları geçemez.

Plasentada, tiroid hormonlarını parçalayan “deiodinaz” denen madde bolca bulunur. Bu yüzden annenin T4 ve T3’ü, bebeğe çok az miktarda geçebilir. Ancak yine de, hamileliğin geç döneminde, bebeğe geçen T4 miktarının bir ölçüde arttığı bilinmektedir.

TSH plasentadan geçemez. (TRH az miktarda geçebilir. TRH, beyinden salınan ve TSH sentezini uyaran bir hormondur.)

Antitiroid ilaçlar (propycil, methimazole içeren ilaçlar…) plasentadan geçer.

İyot plasentadan geçer.

Graves hastalığındaki “TSH reseptör antikorları” da plasentadan geçebilir ve (henüz anne karnında iken ya da doğumu tâkiben) bebekte hipertiroidiye yol açabilir. Ancak bebeğe geçen antikorlar genellikle 1-2 ayda tükenir. Yâni bu antikorlar, bebeğin ömür boyu Graves hastası olmasını gerektirmez, ancak annesi Graves hastası olan kişilerin, ileride Graves hastası olma riski, diğer insanlara oranla biraz daha yüksek gözüktüğü için, dikkâtle tâkip edilmesinde fayda vardır.

Minik tiroid büyüyor…

Hamileliğin 10-12. haftası: Miniğin tiroidi iyot toplamaya ve tiroid hormonu (T4, T3) üretmeye başlıyor.

Hamileliğin 13. haftası: Miniğin beyninden salınan TSH kanda belirmeye başlıyor, ancak, 18. haftaya dek yükselmiyor.

Hamileliğin 18. haftası: Miniğin TSH’ında belirgin bir artış oluyor ve bunu tâkiben bebeğin T4 ve T3’ü de artmaya başlıyor.

Doğumdan hemen sonra: Bebeğin TSH’ında ani bir artış oluyor, 2-4 saatte zirveye ulaşıyor ve genelde 2 gün içinde normâle dönüyor. Bunu tâkiben bebeğin T4 ve T3’ü artmaya başlıyor.

Bebeğin tiroid bezinin hiç olmaması (tiroid agenezis’i), nadir bir hastalıktır. Bebeğin tiroid hormonunun olmaması, annenin T4 ve T3’ünün de ancak hamileliğin geç döneminde ve kısmen bebeğe geçebilmesi, bebeğin gelişimi açısından ciddi bir risktir. Bu yüzden doğan her bebeğe tiroid hormonu tetkiki yapılması çok çok önemlidir. Erken teşhis ile tiroid hormonu eksikliği tesbit edilmiş bebeğe (hemen başlayarak) tiroid hormonu takviyesi yapılmalıdır. Çocuğun gelişimi açısından bu hayati öneme sahiptir. Bu konuda çevrenizdeki hamileleri doğumdan önce mutlaka uyarınız.

Hamilelikte Hipotiroidi (Tiroid Hormonu Yetmezliği)…

En sık sebepleri, otoimmün tiroidit (Haşimato hastalığı), tiroidin alınmış olması, iyot eksikliği ve antitiroid ilaçlardır.

Otoimmün kökenli hipotiroidizm’de, düşük riskinin 2 kat, preeklampsi riskinin de belirgin arttığı düşünülmektedir.

Hamilelik sırasında hipotiroid olan (tiroid hormonu yetmezliği yaşayan) annelerin bebeklerinin zekası ciddi risk altındadır. Bu açıdan hamilelik öncesinde ve hamilelik boyunca TSH, FT4 ve FT3 tetkikleri sık aralıklarla yapılmalıdır.

Tiroid hormonu takviyesi gereken hastaların, hamilelik sırasında tiroid hormonu haplarını (levotiron, tefor, euthyrox,…) kesmesi, bebeklerinin geri zekâlı doğmasına yol açabilir.

Hipotiroidi hastalarında en sık görülen bulgular; sürekli yorgunluk hissi, aşırı üşüme, kilo alma, el ve yüzde şişlik (ödem), kuru cilt, kabızlıktır. Tiroid bezinde büyüme (guatr) de olabilir.

Kanda FT3, FT4, TSH, TPOAb (Anti-M antikoru) ve TgAb (Anti-T antikoru) tetkiki ile teşhis konur.

Beyinde TSH üretiminin azalmasına bağlı gelişen hipotiroidizm (santral hipotiroidizm), hipotiroidizmin nadir görülen sebeplerinden biridir (FT3, FT4 düşükken, TSH’ın da düşük olması, bu ihtimâli akla getirmelidir).

Hipotiroidide tedavi, tiroid hormonunun takviyesi ile (tiroid hormonu hapları ile) yapılır. Bu hapların (levotiron, tefor, euthyrox,…), aç karnına, tercihen sabah alınması önerilir. Demir hapları, (mide asidini gidermek için kullanılan) antiasit’ler vb. bazı ilaçlar, bu hapların emilimini etkileyebilir. Bu yüzden bu ilaçlardan 2 saat önce ve 2 saat sonra başka ilâç alınmaması en güvenilir yoldur.

Tiroid hormonlarının yüksek dozda başlanması, özellikle kâlp hastaları ve yaşlılar açısından riskli olabilir. Bu yüzden ilâca düşük dozlarla başlayıp, 1 – 2 haftada bir dozunu arttırmak daha güvenlidir.

Hamilelik ilerledikçe, T4 ihtiyacı genellikle artar. Bu yüzden hamilelik boyunca sık aralıklarla tetkik yapılması önemlidir. Hamileliğin 2. yarısında bu artış daha da hızlanabilir.

Doğum sonrası T4 dozunu, (hamilelik öncesinde olduğu gibi) düşürmek gerekir.

Doğumdan 6 hafta kadar sonra TSH tetkiki yapılması gerekir.

Postpartum (Doğum Sonrası) Tiroidit…

Otoimmün tiroidit’in, hamilelik sonrası görülen özel bir şeklidir. Hamilelik yaşamış her 100 kadından ortalama 7’sinde görülür. Ancak bir kez bu atağı yaşamış kadınların ortalama % 70’i, ikinci hamileliklerinde de aynı atağı yaşamaktadırlar.

Hamilelik öncesinde ya da hamilelik sırasında TPOAb seviyesi yüksek seyredenlerde, tip 1 şeker hastalarında daha sık görülmektedir.

Tiroid hormonlarında artma ve azalmalar izlenir.

Genellikle doğumdan sonraki 2 – 4. aylar arasında tirotoksikoz görülür.

Bazen 3 – 8. aylar arasında hipotiroidi gelişir.

Ancak her 2 durum da genellikle 2 – 6 haftada geçer.

Sıklıkla bu dalgalanmalar, doğumdan 3 – 9 ay sonra biter. Ancak diğer doğumlarda tekrarlama riski ve zamanla kalıcı hipotiroidi gelişme riski yüksektir. Bu hastaların senede bir TSH tetkiki yaptırması bu açıdan çok faydalı olur.

Tedavi, hastanın içinde bulunduğu evreye göre (hipotiroidi – tirotoksikoz) farklılık gösterir. Hamile olmayan tirotoksikoz hastalarında, çarpıntı, aşırı terleme vs.’yi önlemek için kullanılan “beta blokör denen (propranolol içeren ilâçlar gibi) ilâçlar”ın, hamilelerin bebeklerinde büyüme-gelişme geriliği yaptığı düşünülmektedir. Bu açıdan hamilelerin, kullandığı ilâçları, hem doğum – hem tiroid uzmanına ayrı ayrı hatırlatması ve onaylarını alması gerekir. Bu hastalıkta, tiroid hormonu fazlalığının nedeni, hormon üretiminin artması değil, hücre hasarına bağlı, kana âniden boşalan hormonlardır. Bu yüzden (tiroid hormonu üretimini azaltan) antitiroid ilâçların bu dönemde hızlı ve ciddi bir etkisi yoktur.

Hipotiroidi döneminde ise tiroid hormonu hapları ile takviye yapılır.

Yapılan çalışmalar, selenyum tedavisi ile;

* Hastaların en az yarısında TPOAb üretiminin baskılanabildiğini,

* Ayrıca hamilelik döneminde selenyum tedavisi verilen hastalarda, doğum sonrasında pospartum tiroidit geçirme ve kalıcı hipotiroidi görülme oranında düşüş izlendiğini göstermektedir.

Ancak selenyum tedavisinin doz ve süresinin doğru ayarlanması gerekmektedir.

Selenyum, gıdalarla aldığımız, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu bir element, bir çeşit mâdendir. Selenyumun astım, romatoid artirit, vitiligo gibi pekçok hastalıkta faydası bilinmektedir. Vücudumuzda, “sağlıklı çalışması için selenyuma ihtiyaç duyulan” en az 30 çeşit protein tanımlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)nün de içinde olduğu pek çok kaynak, her insanın, günlük 40-70 mikrogram civarında selenyum alması gerektiğini bildirmektedir. Otoimmün tiroidit tedavisinde erişkin bir hasta için kullanılan günlük ortalama doz ise, 200 mikrogram kadardır. Yâni tedavinin özü, zaten hergün gıdalarla almamız gereken doğal bir mâden’in, biraz daha yüksek dozda alınmasından ibârettir.

Selenyumun bu dozda ciddi bir yan etkisi beklenmez. Nadiren hazımsızlık veya bulantı olabilir.

Amerika’nın resmi sağlık sitesi MedlinePlus da, sağlıklı erişkinler için izin verilen günlük dozu (RDA) 80-200 mikrogram, maksimum günlük dozu ise, 400 mikrogram olarak belirtmektedir.

Selenyum, tiroid bezine karşı oluşan savaşı baskılamak için kullanılır. Bu arada tiroid hormonu tedavisi kesilmemelidir.

Otoimmün tiroidit tedavisinde, tiroid hormonlarının düzenli aralıklarla kontrol edilmesinin ve özellikle nodül varsa ultrason tâkibinin önemi büyüktür.

Bu hastalığa eşlik eden diğer otoimmün hastalıkların tedavisi (pernisiyöz anemide B12 vitamininin iğne vs. ile takviyesi, Sjogren sendromunda göz damlaları ile göz kuruluğunun tedavisi gibi…) ilgili hekimlerce tâkîb edilmelidir.

Hamilelikte Tirotoksikoz (Tiroid Hormonu Fazlalığı)…

Hamilelerin binde iki kadarında görülmektedir. En sık neden, Graves hastalığı, sonra, çok hormon üreten “sıcak/toksik nodüller”dir. Aşırı tiroid hormonu hapı alımı, mol gebelik, koriokarsinom, yumurtalık teratom’u, tiroidit de tirotoksikoza yol açabilir. Tiroidit daha çok doğum sonrası dönemde görülür.

Graves Hastalığı ve Hamilelik…

Dinlenirken bile devam eden çarpıntı ve titreme, iyi beslenmeye rağmen kilo kaybı (hamilenin gerekenden az kilo alması), kusma, kas güçsüzlüğü, guatr (tiroid bezinin büyümesi), göz kapaklarının gerilemesi ile gözlerde “dik bakış” görünümü, bacakların ön kesiminde belirgin ödem (şişlik)… görülebilir.

Hamilelik boyunca hastalığın tipik seyri şöyledir:

* Hamileliğin ilk döneminde bulgularda artış,

* İkinci döneminde gerileme (hatta hastaların % 30 kadarında, doğumdan önce antitiroid ilacın kesilmesi mümkün olabilmektedir),

* (Sıklıkla) doğum sonrasında bulgularda yeniden artış.

TSH reseptör antikoru seviyesi de bu dönemlere paralel değişiklik göstermektedir.

Tedavi edilmemiş vak’alarda bebeğin sağlığı ciddi tehlikededir (hastaların % 25 kadarında düşük, % 15 kadarında erken doğum görülebilmektedir).

Annenin “TSH reseptör antikor”ları plasentadan geçebildiği için, doğum sonrası bebekte hipertiroidi olabilir (bu % 8’den az vak’ada görülür ve genellikle bebeğin tedavisini gerektirecek boyutta olmaz).

Annenin, hamileliğinin son ayında antikor seviyesinin yüksek olması, bebeğin hipertiroidi ile doğma riskinin yüksek olduğuna bir işaret olabilir. Bu yüzden böyle hastalarda tetkiklerin sık aralıklarla yapılması önemlidir.

Annenin hastalığı ilaçlar ile kontrol altında tutuluyor olsa bile, antikorlar bebeğe geçmeye devam ettiği için, bebekte hipertiroidi olabilir.

Tedavi, sıklıkla anti-tiroid ilâçlarla (propylthiouracil ve methimazole içeren ilâçlar) yapılır. Antitiroid ilâçlar, tiroid bezindeki tiroid hormonu üretimini baskılayan ilâçlardır. Propylthiouracil ayrıca, T4’ün (daha aktif olan) T3’e dönüşümünü kısmen engelleyen bir ilâçtır. Propylthiouracil daha az olmakla birlikte, her 2 ilâç da bebeğe geçer ve bebekte hipotiroidizme yol açabilir. İşin kötüsü, bebeğe yardımcı olmak için anneye T4, T3 verilmesi de pek işe yaramaz, çünkü bunlar bebeğe ciddi oranda geçemez. Bebekte guatr (tiroid bezinin büyümesi) olabilir.

Bu yüzden hipertiroidili anneyi tedavi ederken, (bebeğin selâmeti açısından) antitiroid ilâcı asgari dozda tutmak, bir diğer ifade ile dozu “abartmadan, yettiği kadar” kullanmak gerekir.

2 – 4 haftada bir FT4 ölçümü yapılır. FT4 değerinin “normâl aralığın üst sınırına dek” çekilmesi yeterlidir. Artan doz, bebek için artan risk demektir.

Tedavi ile bulgularda 2 hafta içinde düzelme beklense de, FT4’ün normâl aralık içine çekilebilmesi genellikle 1 ayı bulur.

FT4 değeri “normâl aralığın üst sınırına” düştüğü an, ilâcın dozunun azaltılarak, idâme (devam) dozuna geçilmesi uygun olur.

Antitiroid ilâçlara direnç, son derece nadirdir.

Bebekte tirotoksikoz gelişiminin işaretleri, bebeğin kâlp atışlarının ve hareketlerinin artmasıdır. Annelerin bu konuda uyanık olması ve hekimlerini uyarması gerekir.

Bazen anne, hamilelik öncesi aldığı tedavilerle (ameliyat, radyoiyot tedavisi vs. ile), ötiroid hatta hipotiroid hâle gelir, ancak bebeğe geçen antikorlar nedeniyle bebek “hipertiroidi” yaşıyor olabilir. Bu durumda bebek için, “annenin bedeni” aracılığı ile antitiroid ilaç verilebilir. Bu arada annenin hipotiroidiye girmemesi için, ayrıca T4 ilâvesi yapılır. T4 bebeğe ciddi oranda geçemediği için de, bebek açısından risk oluşturmaz. Böylece bebek, annesinin bedeni aracılığı ile tedavi edilmiş olur (Annelik, işte böyle bir şey…).

% 1 – 5 kadar hastada, bu ilâçların yan etkisi izlenmektedir. Ciltte kırmızı leke, eklem ağrısı, ateş, bulantı, metalik tad hissi, akyuvar (lökosit) sayısında geçici azalma, kaşıntı, … yan etkilerden birkaçıdır. Bir ilâcın yan etkisi olursa, diğeri denenebilir.

Ateş ve boğaz ağrısı, “agranülositoz” denen ve ölümcül olabilen bir yan etkinin ilk işaretleri olabilir. Nadir görülen (binde 5’in altında) bir yan etkidir. Kan sayımında, granülosit sayısının 250/mm3 ‘ün altına düşmüş olması ile tanınır. İlâcın hemen kesilmesi gerekir.

Her iki ilâç da, anne sütüne geçer. Ancak genellikle geçen doz, emzirilen bebek açısından çok büyük bir risk oluşturmaz.

(Hamile olmayan) Graves hastalarında, çarpıntı, aşırı terleme vs.’yi önlemek için kullanılan “beta blokör denen (propranolol içeren ilâçlar gibi) ilâçlar”ın, hamilelerin bebeklerinde büyüme-gelişme geriliği yaptığı düşünülmektedir. Bu açıdan hamile kalmış hipertiroidi hastalarının, kullandığı ilâçları, hem doğum hem tiroid uzmanına bir kez daha hatırlatması ve onaylarını alması gerekir.

Yüksek doz iyot tedavisi ile, tiroide giden kan akışı ve tiroid hormonu üretimi baskılanabilse de, bebekte guatr’a yol açabildiği için pek uygulanmaz.

Hamilelikte Tiroid Nodülü (Nodüler Guatr)…

Bu konuda Amerikan Tiroid Birliği’nin (ATA) yayınladığı kılavuzda tavsiye edilenler şöyledir:

Hamilelerde tiroid nodüllerinin teşhisi, sintigrafi çekilmemesi dışında, diğer hastalardaki gibi yapılır. Ultrason (USG)’da riskli nodül tesbit edilmiş hastanın TSH’ı normâl ya da yüksek ise, iğne biyopsisi ile nodülden parça alınıp, incelenir. Eğer TSH, hamileliğin 3. ayından sonra bile düşük seyretmekte ise, bu nodülün büyük ihtimâlle çok çalışan (sıcak) bir nodül olduğunu düşündürür, bu yüzden “hamilelik sonrası” sintigrafi çekilip, gerekirse biyopsi yapılır.

Biyopsi sonucu nodülde kanser tesbit edilirse, ameliyat önerilir. Ancak ameliyatın ne zaman yapılması gerektiği (hamilelik sırasında ya da doğumdan sonra?) tartışmaya açıktır. Ameliyat yapılacaksa, (düşük riskini en aza indirmeye çalışmak için) hamileliğin 24. haftasından önce yapılmalıdır.

Hamilelik sırasında tiroid kanserinin daha hızlı büyüdüğüne dair bir kanıt olmadığı gibi, bir çalışmada, differansiye tiroid kanserli hamilelerin, “hamilelik sırasında ya da doğumdan sonra” ameliyat edilmiş olmasının, hastalığın nüks etme oranına ya da hastaların ortalama yaşam süresine etki etmediği gösterilmiştir. Daha da ötesi, bir başka çalışmada, tiroid kanseri tesbit edildikten sonra tedavinin 1 yıldan kısa süre ile ertelendiği vak’alarda, hastalığın uzun vadedeki seyrinde ciddi bir kötüleşmenin olmadığı bildirilmektedir.

Hamileliğin erken döneminde tesbit edilmiş kanserli bir nodül, USG ile takip edilmeli ve 24. haftaya dek büyüme eğilimi gösterirse, o haftaya dek ameliyat edilmelidir. Yok kanserli nodül, hamilelik ortasına kadar büyümemiş ya da nodül, hamileliğin 2. yarısında tesbit edilebilmiş ise, ameliyat belki doğum sonrasına ertelenebilir.