- 29 Aralık 2007
- 6.205
- 50
- 44
Hamilelik Sürecinde Yapılan Testler
Gebelik tespitinden itibaren yapılması gereken bazı testler mevcuttur. Bu testlerin yapmamız için öncelikle anne rahminde canlı ve normal bir tespiti önemlidir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Rutin kan sayımı ve idrar testi: Gebeliğin başında yapılan bu testler ile genel kan tablosu yani kansızlığın varlığı araştırılır. Kan sayımındaki problemlerinin gebeliğin başında saptanması ve gerekli tetkik ve tedavinin yapılması ilerki aylarda bebeğin gelişme ve sağlığını etkileyebilir. Örneğin ülkemizde yaygın olan demir eksikliği anemisi genelde gebelik başında yapılan basit bir kan sayımı ile saptanır. Ülkemizin bulunduğu coğrafi yerleşimde sıkça rastlanan diğer bir kansızlık da Akdeniz anemisidir. İdrar testi ise aynı şekilde basit ama özellikle idrar yolları ile ilgili önemli bilgiler verebilir.
Gebeliğin başında her gebeye zorunlu olmayan fakat özellikle risk taşıyan anne adaylarında riske yönelik özel tastler de istenebilir.
Down Sendromu Testi(Üçlü Test): Gebelikte ultrasonografi ile beraber bebeğin normal olup olmadığı hakkında en önemli bilgi veren testtir. Sadece problemli bebek doğurma olasılığı olan gebelerde değil, her gebelikte rutin yapılması gereken bir testtir. Bu test özellikle 16 ile 18 haftalar arasında yapılan bir kan testidir. Bebekle ilgili bilgilerin yanında kanda bakılan AFP, uE3 ve hCG adındaki 3 hormon değerlerinin özel bir hesabı neticesinde elde edilen bulgular bu test için geliştirilmiş bir bilgisayar programına girilerek bir sonuç hesaplanır. Bu sonuçtan elde edilen bulgu özellikle Down Sendromu veya Mongol bebek diye bilinen ve ayrıca son zamanlarda Trizomi 18 denen kromozomal bozuklukları taşıyan bir bebek doğurma riskinin bulunmasıdır. Burada hesaplanan risk önce yaşa göredir. Daha sonra ise yaş, AFP,uE3 ve hCG değerlerine göre risktir. Genelde bu riskin 270'de 1 ve daha sık saptanma olasılığı(yani 269 ve daha sık) yukarda bahsedilen problemli bebek doğurma riskinin yüksek olduğu yönündedir ve gerçekten böyle bir problem olup olmadığını kanıtlamak için amniosentez ile anne karnındaki bebeğin kromozom yapısının araştırılmasını gerektirir. Buna ilaveten AFP değeri aynı zamanda beyin-omurilik sıvısının dolaştığı ve nöral tüp denen beyin ve omurilikteki problemler hakkında da bilgi verebilir. Görüldüğü gibi çok az bir kan örneği ile hayati önem taşıyan bilgiler alınabilmektedir.
Amniosentez: 35 yaş ve üstü bir zamanda doğum zamanı tekabul eden anne adayları ile yukarda bahsedilen üçlü test yüksek risk taşıyan gebelerde amniosentez ile elde edilen sıvı örneğinden kromozom incelenmesi gerektirmektedir. Bu işlem sonuçta her anne adayının gözünü korkutmaktadır. Fakat bu işlemde bebeğin zarar görme olasılığı sadece yüzde yarım kadardır. Oysa bu testten vazgeçmekle hayat boyunca üzüleceğiniz çok önemli problemler ekarte edilmektedir. İşlem ultrasonografi eşliğinde ve lokal anestezi ile yapılmaktadır. Uygun yerden girilen ince bir iğne ile gebelik yaşına uygun miktarda sıvı alınmaktadır ve bunun incelenmesi için bu işle uğraşan bir laboratuvara gönderilmektedir. Sonuç ortalama 15 ile 20 gün arasında belli olmaktadır.
Şeker tarama testi: Genelde 24 hafta civarında yapılan basit bir testtir. Bunun için sabah aç karında laboratuvara gitmeniz yeterlidir. Önce aölık kan şekeri için kan alınır ve sonra 50 gr Glukoz denen şekerli bir sıvı içirilmektedir. Bu sıvının içiminden 1 saat sonra tekrar kan şekeri için kan alınır. Bu testin anormal olarak saptanması her zaman yeterli olmayabilir. Gerek görülürse gerçekten problem varlığını kanıtlamak için 100 gr Glukoz ile yapılan,fakat 3 saat süren daha detaylı bir şeker testi yapılabilir. Bu testlerin amacı daha önceden varolan ve tesadüfen gebelikte saptanan gerçek şeker hastalığı veya sadece gebelikte saptanan ve doğumdan sonra ortadan kalkan Gebelik Şeker Hastalığı adında bir problemin saptanmasıdır. Gebelik şeker hastaşığı her ne kadar kulağa zararsız geliyorsa da, gerçek şeker hastalığı olan annenin bebeği üzerine yaptığı olumsuz etkileri aynı şekilde yapar. Sonuçta takip yöntemi gerçek hastalığı olan anne ve bebeğin takibi ne gerektiriyorsa yapılması gerekmektedir.
Hepatit B tarama testi: Hepatit B toplumda sıklıkla taşıyıcı durumda olan bir hastalıktır. Genellikle kan, kan ürünleri ve salya, vaginal salgı gibi vücut salgıları ile bulaşmaktadır. Taşıyıcı olan insanlarda hastalık bulgusu vermez, fakat bulaşıcı olma özelliği mevcuttur. Gebelikte Hepatit B özellikle yeni doğacak bebeğe bulaşma olasılığı taşımaktadır. Plasentayı geçmediği kabul edilen bu virüs doğumda anne kanı ile bulaşma olasılığı mevcuttur. Özellikle normal doğum esnasında kan ve vaginal salgı ile bebeğe bulaşırsa, bağışıklık sistemi zayıf olan bu canlıda belirgin bir karaciğer hastalığı yapabilir veya taşıyıcı durumda kalabilir. Bulaştıktan sonra 45 - 60 gün kadar kuluçka devresi geçirdiğinden dolayı, gebelik başında normal olsa da doğuma kadar tekrar bulaşma olasılığı mevcuttur. Bu yüzden pratik olarak gebeliğin son ayında Hepatit B açısından araştırma gerekmektedir. Eğer taşıyıcılık durumu varsa özellikle bebeğin daha az temas ettiği doğum şekli olan sezaryen tercih edilmeli ve bebek doğar doğmaz kısa bir sürede Hepatit B immunglobulin ve Hepatit B aşısı yapılması gerekmektedir. Tabii artık Hepatit B taşımayan annelerin bebeklerine de koruyucu olarak Hepatit B aşısı yapılmaktadır.
Gebelik tespitinden itibaren yapılması gereken bazı testler mevcuttur. Bu testlerin yapmamız için öncelikle anne rahminde canlı ve normal bir tespiti önemlidir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Rutin kan sayımı ve idrar testi: Gebeliğin başında yapılan bu testler ile genel kan tablosu yani kansızlığın varlığı araştırılır. Kan sayımındaki problemlerinin gebeliğin başında saptanması ve gerekli tetkik ve tedavinin yapılması ilerki aylarda bebeğin gelişme ve sağlığını etkileyebilir. Örneğin ülkemizde yaygın olan demir eksikliği anemisi genelde gebelik başında yapılan basit bir kan sayımı ile saptanır. Ülkemizin bulunduğu coğrafi yerleşimde sıkça rastlanan diğer bir kansızlık da Akdeniz anemisidir. İdrar testi ise aynı şekilde basit ama özellikle idrar yolları ile ilgili önemli bilgiler verebilir.
Gebeliğin başında her gebeye zorunlu olmayan fakat özellikle risk taşıyan anne adaylarında riske yönelik özel tastler de istenebilir.
Down Sendromu Testi(Üçlü Test): Gebelikte ultrasonografi ile beraber bebeğin normal olup olmadığı hakkında en önemli bilgi veren testtir. Sadece problemli bebek doğurma olasılığı olan gebelerde değil, her gebelikte rutin yapılması gereken bir testtir. Bu test özellikle 16 ile 18 haftalar arasında yapılan bir kan testidir. Bebekle ilgili bilgilerin yanında kanda bakılan AFP, uE3 ve hCG adındaki 3 hormon değerlerinin özel bir hesabı neticesinde elde edilen bulgular bu test için geliştirilmiş bir bilgisayar programına girilerek bir sonuç hesaplanır. Bu sonuçtan elde edilen bulgu özellikle Down Sendromu veya Mongol bebek diye bilinen ve ayrıca son zamanlarda Trizomi 18 denen kromozomal bozuklukları taşıyan bir bebek doğurma riskinin bulunmasıdır. Burada hesaplanan risk önce yaşa göredir. Daha sonra ise yaş, AFP,uE3 ve hCG değerlerine göre risktir. Genelde bu riskin 270'de 1 ve daha sık saptanma olasılığı(yani 269 ve daha sık) yukarda bahsedilen problemli bebek doğurma riskinin yüksek olduğu yönündedir ve gerçekten böyle bir problem olup olmadığını kanıtlamak için amniosentez ile anne karnındaki bebeğin kromozom yapısının araştırılmasını gerektirir. Buna ilaveten AFP değeri aynı zamanda beyin-omurilik sıvısının dolaştığı ve nöral tüp denen beyin ve omurilikteki problemler hakkında da bilgi verebilir. Görüldüğü gibi çok az bir kan örneği ile hayati önem taşıyan bilgiler alınabilmektedir.
Amniosentez: 35 yaş ve üstü bir zamanda doğum zamanı tekabul eden anne adayları ile yukarda bahsedilen üçlü test yüksek risk taşıyan gebelerde amniosentez ile elde edilen sıvı örneğinden kromozom incelenmesi gerektirmektedir. Bu işlem sonuçta her anne adayının gözünü korkutmaktadır. Fakat bu işlemde bebeğin zarar görme olasılığı sadece yüzde yarım kadardır. Oysa bu testten vazgeçmekle hayat boyunca üzüleceğiniz çok önemli problemler ekarte edilmektedir. İşlem ultrasonografi eşliğinde ve lokal anestezi ile yapılmaktadır. Uygun yerden girilen ince bir iğne ile gebelik yaşına uygun miktarda sıvı alınmaktadır ve bunun incelenmesi için bu işle uğraşan bir laboratuvara gönderilmektedir. Sonuç ortalama 15 ile 20 gün arasında belli olmaktadır.
Şeker tarama testi: Genelde 24 hafta civarında yapılan basit bir testtir. Bunun için sabah aç karında laboratuvara gitmeniz yeterlidir. Önce aölık kan şekeri için kan alınır ve sonra 50 gr Glukoz denen şekerli bir sıvı içirilmektedir. Bu sıvının içiminden 1 saat sonra tekrar kan şekeri için kan alınır. Bu testin anormal olarak saptanması her zaman yeterli olmayabilir. Gerek görülürse gerçekten problem varlığını kanıtlamak için 100 gr Glukoz ile yapılan,fakat 3 saat süren daha detaylı bir şeker testi yapılabilir. Bu testlerin amacı daha önceden varolan ve tesadüfen gebelikte saptanan gerçek şeker hastalığı veya sadece gebelikte saptanan ve doğumdan sonra ortadan kalkan Gebelik Şeker Hastalığı adında bir problemin saptanmasıdır. Gebelik şeker hastaşığı her ne kadar kulağa zararsız geliyorsa da, gerçek şeker hastalığı olan annenin bebeği üzerine yaptığı olumsuz etkileri aynı şekilde yapar. Sonuçta takip yöntemi gerçek hastalığı olan anne ve bebeğin takibi ne gerektiriyorsa yapılması gerekmektedir.
Hepatit B tarama testi: Hepatit B toplumda sıklıkla taşıyıcı durumda olan bir hastalıktır. Genellikle kan, kan ürünleri ve salya, vaginal salgı gibi vücut salgıları ile bulaşmaktadır. Taşıyıcı olan insanlarda hastalık bulgusu vermez, fakat bulaşıcı olma özelliği mevcuttur. Gebelikte Hepatit B özellikle yeni doğacak bebeğe bulaşma olasılığı taşımaktadır. Plasentayı geçmediği kabul edilen bu virüs doğumda anne kanı ile bulaşma olasılığı mevcuttur. Özellikle normal doğum esnasında kan ve vaginal salgı ile bebeğe bulaşırsa, bağışıklık sistemi zayıf olan bu canlıda belirgin bir karaciğer hastalığı yapabilir veya taşıyıcı durumda kalabilir. Bulaştıktan sonra 45 - 60 gün kadar kuluçka devresi geçirdiğinden dolayı, gebelik başında normal olsa da doğuma kadar tekrar bulaşma olasılığı mevcuttur. Bu yüzden pratik olarak gebeliğin son ayında Hepatit B açısından araştırma gerekmektedir. Eğer taşıyıcılık durumu varsa özellikle bebeğin daha az temas ettiği doğum şekli olan sezaryen tercih edilmeli ve bebek doğar doğmaz kısa bir sürede Hepatit B immunglobulin ve Hepatit B aşısı yapılması gerekmektedir. Tabii artık Hepatit B taşımayan annelerin bebeklerine de koruyucu olarak Hepatit B aşısı yapılmaktadır.