'Hak etmediğimiz haksız bir refah yaşıyoruz'

AngryPenguin

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
8 Haziran 2012
5.378
1.437
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan üretmeden ranta dayalı büyüme modelinde sona gelindiğini söylüyor. "Haksız bir refah yaşıyoruz" diyen Bahçıvan, kolay paraya alışan yeni neslin sanayicilik yapmak istemediğini belirtiyor.

Sanayicilik yapmak artık bir fantazi. Üçüncü kuşakta sanayi kültüründen duygusal kopuş var. Yeni nesil
Bodrum’da teknede üç ay tatil yapmak varken, riskli ve fedakarlık isteyen sanayiciliği yapmak istemiyor...”
Bu sözlerin sahibi Erdal Bahçıvan,
50 yıllık geçmişi olan sanayici bir ailenin ikinci kuşak temsilcisi.
Türkiye’nin üretiminde yüzde 60’a yakın payın sahibi sanayicileri bir
araya getiren İstanbul Sanayi Odası’nın da başkanı. İSO’nun ilk ve ikinci 500 şirketlerine ilişkin raporları kısa süre önce
açıklayan Bahçıvan, Türk ekonomisinde çok ciddi bir tehlikeye dikkat
çekmeye çalışıyor.
Türkiye’nin 10 yılda üretmeyi unutup, kolay ve rahat para kazanmaya başladığını söyleyen Bahçıvan, “Hak etmediğimiz haksız bir refah
yaşıyoruz. Bunun yeni nesillere tahribatı fazla oldu. Ancak artık yolun sonundayız” diyor.

"Ben de zaman zaman sanayiciliği bırakmayı düşünüyorum. Çünkü itibar artık üretmekten değil tüketmekten geçiyor" diyen ve harita üzerinden
teşvik politikası belirlemenin demode olduğunu belirten Bahçıvan, bir Kalkınma Bankası’nın da kurulması gerektiğini vurguluyor. Bahçıvan’la Türkiye ekonomisini bekleyen tehlikeleri konuştuk:

İstanbul Sanayi Odası’nın ilk ve ikinci 500 şirketlerinin karnelerini kısa süre önce açıkladınız. Rakamlar pek de iç
açıcı değildi. Türkiye ekonomisinde neler oluyor?

Türkiye’de 2002-2012 arasında ciddi bir gelişme yaşadı. Milli gelir 10 yılda 250 milyar dolardan 850 milyar dolara
çıktı. Bu zenginlik toplumun her kesimine bir şekilde yansıdı. Aşırı bir refah artışı oldu ve büyük bir özgüven
patlaması yaşandı. Tavizsiz uygulanan finansal istikrarla da Türkiye bir başarı hikayesi yazdı. Ancak artık yeni bir
hikaye arama dönemine geldik.

Hikaye nerede aksamaya başladı?
10 yılda finansal istikrarın üzerine oturmuş bir büyüme var. Yaklaşık 5-5,5 oranında bir büyüme hikayesi. Ama bu
büyümenin temelini, üretimden ziyade hizmet sektörü, devletin yaptığı yatırımlar, inşaatlar oluşturuyor. 2012’den beri
ise ekonomide ciddi bir duraksama, durağanlık söz konusu.

Yanlış bir büyüme modeli mi seçildi?
Aslında çok yanlış değil. Toplumda birikmiş bir ihtiyaç açlığı vardı. Özellikle gayrimenkule ilişkin doymamış bir talep
vardı. Teknolojik tüketimde, seyahat etmede, tüketim konusunda insanlar açtı. İster istemez bu ihtiyaçları gözetmek
gerekiyordu. 10 yılda bu ihtiyaçlar giderildi. Ancak bu süreç bazı sorunlar da getirdi. Bu modelin vadesi doldu artık.

Belli kesimlerdeki aşırı refah artışı nasıl bir tahribat yarattı?
Giderek üretmekten uzaklaşan, fedakarlıkları kaybeden, rant temelli kazanca dönük bir toplum olduk. Değerlerimiz
erozyona uğradı. Üretmekten elde edecek itibar yerine tüketmekten itibar kazanan, bir toplum olmaya başladık.
Herkes sabırsız! Kısa vadeli bakan, kısa yoldan bir hayat hedefi koyan, hep tüketim bazlı bir nesle dönüşüyoruz. 10 yıl
az değil, normalleşti bu durum.

Sayın Ali Babacan da buna dikkat çekiyor bir süredir. Ama 12 yıldır ranta dayalı bir ekonomi uygulayan hükümet bunu
yeni mi fark etti?

Büyümenin popülist cazibesi tabii ki etkilemiştir ama dediğim gibi bir de ilk sekiz-on yıl için talepler nedeniyle haklı
gerekçeler de vardı.

Bunun sanayiye yansıması ne oldu?
Hak etmediğimiz ölçüde haksız refah çıktı ortaya. Sanayiye karşı hizmet ve gayrimenkul gibi güçlü iki alternatif
oluştu. Üretmeyle kim uğraşır ki? Bu süreçte sanayicinin de aklı karıştı. Sanayicilik yapmak fantezi oldu. Ne kadar
idealist olursanız olun, kromozomlarınızda ne kadar sanayicilik olursa olsun düşünüyorsunuz. Baba ile oğul arasında
gelecek açısından yol ayrımı başlamış vaziyette. Üçüncü kuşak sanayicilik defterini kapatacağım diyor. Çünkü
alternatif hayat çok cazip: Üç ay Bodrum’da ya da teknede yaşıyor…

Siz Bahçıvan Gıda’da ikinci kuşaksınız. Siz de bu noktaya geliyor musunuz?
Gelmiyorum dersem yalan söylemiş olurum. Dönem dönem sermayenin hesabını yapmak gerekir. Bu zahmete, bu
külfete çocukları sokmaya değer mi?” noktasına gelmiş bulunuyoruz. Dünyada bol ve kolay para nedeniyle bunlar
oldu. Türkiye’nin iç enerjisinden gelen başarı hikayesinin yanında, ne yazık ki bu gerçek de etkili olmuştu.

Bir başka gerçek daha var. Sanayici de bu kolay paradan yararlandı. Son raporlar gösterdi ki özsermaye borçluluk
rasyoları kötü. Borçlanmada aşırıya kaçıldığını düşünüyor musunuz?

Bugün Türkiye’nin 370 milyar dolar civarında dolayında dış borcu var. Bunun 266 milyar doları özel sektörün. Bize
soruyorlar neden bu kadar borç? Bu soru İbrahim Tatlıses’in bir soruya verdiği ve çok ünlenen yanıtı akıllara getiriyor.
“Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” demişti. Biz de sanayiciler olarak şunu söylüyoruz: Türkiye’de fon vardı da
Türk sanayicisi bunu kullanmadı mı? Son on yılda büyümenin bir kaynağı da bu borçlar oldu. Ancak kolay para
bulunuyor diye sanayici de fazla borçlandı.

Sanayideki gerileme rakamlarda kendini nasıl gösteriyor?
İmalat sanayinin GSMH içindeki ağırlığı on yılda yüzde 27’lerden gelerek, yüzde 15’lere kadar geriledi. Türkiye’nin
henüz sanayileşmiş bir ülke olmadan bu oranın gerilemeye başlamasının sanayi, ekonomi ve Türkiye için sağlıklı bir
gelişme olmadığı ortada. Daha da kötüsü bu gerileme trendinin sürüyor olması…
Kalkınma bankası kurulmalı

Çözüm öneriniz nedir?
Türkiye’nin refah ve esenliğe ulaşabilmesi ancak yeni bir zihniyet ve yaklaşım gerektiriyor. Artık sanayimiz ağırlıklı
olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünler üretebilmelidir. Bunun için ezber bozan bir teşvik politikası
olmalı. Bir harita üzerinden teşvik politikası belirlemek, artık çok demode… Dünyanın hiçbir ülkesinde tamamıyla özel
sektör bankacılığına dayanan başarılı bir kalkınma hikayesi de yok. Bunun için de Kalkınma Bankası kurulmalı.

Hukuk tahrip oldu, bedeli ağır olacak

Türkiye üç yıldır bir seçim sürecinde ve ciddi kutuplaşmalar var. Bir demokrasinin en önemli unsuru olan hukuk
konusunda da kimse kendini güvencede hissetmiyor. Siz nasıl görüyorsunuz yaşananları?

Son yıllarda hukuku maalesef ciddi anlamda tahrip ettik. Arka arkaya gelen hadiseler, kaliteli hukuk güvencesini
ciddi anlamda yaraladı. Hukuk kurumsal hayatımızdan, bireysel hayatımıza, iş hayatımıza her alanı kapsayan bir konu.
Yaşam kalitemizin temelinde hukuk var. Hukuka güvensizlik nedeniyle ülkenin geleceğine yönelik soru işaretleri
artıyor. İnsanları umutsuzluğa itiyor. Bunun bedeli ve yaratacağı tahribat çok fazla. Ve tahminimizden uzun sürecek.
Bugün birçok aile, çocuklarının bu ülkedeki geleceğinden endişe duyuyor. Kısa sürede aşılacağını da tahmin
etmiyorum ama ülkenin kredibilitesi açısından da bir an önce bu güvensizliğin aşılması gerekiyor.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/jale_ozgenturk/hak_etmedigimiz_haksiz_bir_refah_yasiyoruz-1204382
 
Son düzenleme:
X