Geçenlerde dergide okudum, ünlü bir gazete, Güzellik Yarışması düzenliyormuş. Hemen derginin açık sayfasının üstüne kuruldum, önce gözlerimi kısıp boynumu hafifçe yana eğdim. Kuyruğumu yukarı doğru dikleştirip, patilerimi kırdım. Daha sonra yanlamasına bir sırt dönüşü yaparak bacaklarına süründüm. Biraz sırt üstü oynaşmasının ardından, kanepenin altına doğru süzülüp iki ters takla ile gösterimi tamamladım. Son harekette kafayı koltuğun bacağına toslamam estetik açıdan hoş olmadı ama insanları bilirsiniz: Onların en çok eğlendikleri görüntüler kontrolsüz düşüş sahneleridir. Sen daha kafanı toslamadan, ortalığı sinirleri bozan bir kahkaha dolduruverir.
Gösterimi bitirince dergideki haberin yanına yeniden çöreklendim. Hafifçe başımı kaldırdım, göz göze geldiğimizde gülümseyerek:
- Ne yuvarlanıp duruyorsun, acıktın mı gene tombul tekerlek ? diyerek yukarıdan seslendi.
Ulan, tombul da sensin tekerlek de. Hastalıktan yeni çıkmış gibi podyumda, bir deri bir kemik dolanan mankenlere bakmaktan, gözlerin bozulmuş senin. Biz burada sevimlilik yapalım diye maymun olduk, herifin söylediğine bak. Eskiler iyilik yap iyilik bul demişler ama bence yanlış. Burada taklalar atacağıma, bacağına iki diş geçirseydim, şimdi kuzu gibi yatak odasına kaçmış, delikten beni gözlüyor olurdu. Hem ben dergideki fotoğrafları görünce, dereceye gireceğime kesin gözüyle bakıyorum. Yalnız, şu kuyruğunun ucu dışında tüm tüyleri kesilmiş şempanze melezi, yarışmaya gelmezse iyi olur. Ya başına taktığı melon şapka ile sirkten çıkmış gibi gezinen palyaçoya ne demeli. Eğer sinirlerime hâkim olabilirsem kesin ilk üçteyim.
Herif geçenlerde, bahçede gördüğü bir kediyi o kadar iştahla anlatıyordu ki, aklınız şaşar. Yok, kuyruğu beyazmış da gerisi siyahmış, göbeği alacaymış da gözleri bilmem nasılmış. Sanki biz hiç görmedik o şırfıntıyı. Her gün balkonun altında yalaka yalaka dolaşıyor. Yola bakarken bir yandan da mama aramaya çalıştığından gözler şaşı olmuş. Allah günaha yazmasın ama kulaklar da kepçe. Bana sorarsanız, böyle bir yarışmada jüride kendi sahibi olmadıkça o kedinin hiç şansı yok.
Hem güzellik bakışlarda gizlidir. Tüyler, renkler, giysiler ancak sahneyi oluşturur ama oyun her zaman sahneye çıkan ilk oyuncunun gözlerindeki ışıkla başlar.. Onun için şairler gözlere bakar:
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ALINTI..
Gösterimi bitirince dergideki haberin yanına yeniden çöreklendim. Hafifçe başımı kaldırdım, göz göze geldiğimizde gülümseyerek:
- Ne yuvarlanıp duruyorsun, acıktın mı gene tombul tekerlek ? diyerek yukarıdan seslendi.
Ulan, tombul da sensin tekerlek de. Hastalıktan yeni çıkmış gibi podyumda, bir deri bir kemik dolanan mankenlere bakmaktan, gözlerin bozulmuş senin. Biz burada sevimlilik yapalım diye maymun olduk, herifin söylediğine bak. Eskiler iyilik yap iyilik bul demişler ama bence yanlış. Burada taklalar atacağıma, bacağına iki diş geçirseydim, şimdi kuzu gibi yatak odasına kaçmış, delikten beni gözlüyor olurdu. Hem ben dergideki fotoğrafları görünce, dereceye gireceğime kesin gözüyle bakıyorum. Yalnız, şu kuyruğunun ucu dışında tüm tüyleri kesilmiş şempanze melezi, yarışmaya gelmezse iyi olur. Ya başına taktığı melon şapka ile sirkten çıkmış gibi gezinen palyaçoya ne demeli. Eğer sinirlerime hâkim olabilirsem kesin ilk üçteyim.
Herif geçenlerde, bahçede gördüğü bir kediyi o kadar iştahla anlatıyordu ki, aklınız şaşar. Yok, kuyruğu beyazmış da gerisi siyahmış, göbeği alacaymış da gözleri bilmem nasılmış. Sanki biz hiç görmedik o şırfıntıyı. Her gün balkonun altında yalaka yalaka dolaşıyor. Yola bakarken bir yandan da mama aramaya çalıştığından gözler şaşı olmuş. Allah günaha yazmasın ama kulaklar da kepçe. Bana sorarsanız, böyle bir yarışmada jüride kendi sahibi olmadıkça o kedinin hiç şansı yok.
Hem güzellik bakışlarda gizlidir. Tüyler, renkler, giysiler ancak sahneyi oluşturur ama oyun her zaman sahneye çıkan ilk oyuncunun gözlerindeki ışıkla başlar.. Onun için şairler gözlere bakar:
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ALINTI..