- 4 Ekim 2007
- 248
- 0
- 316
- 43
- Konu Sahibi Cirkin Peri
-
- #1
Gündüz Gene mi Yedin Gecenin Yemeğini...
Ben sana aşık oldum.”Demişti Kenan Evrim’in gözlerinin içine bakarak köprünün diğer tarafına geçerken birlikte… Gerçektende ilk kez aşık olduğunu hissediyordu, ilk kez birinin gözlerinin içine bakmak bile onu bu kadar derinden etkiliyor, yüreğini ateşler sarıyordu… Bakmaya kıyamıyordu Evrim’e… Hep dursun istiyor ve o hep baksın…Evrim’de farklı değildi Kenan’dan.. Sevdiğini hissediyordu, çok sevdiğini ve korktuğunu, kaybetmekten korktuğunu.. İlk kez kaybetme korkusu sarmıştı da yüreğini anlatmıyordu bunu Kenan’a; sadece bakıyordu ona baksın diye..Sadece bakıyordu o güzel gözlerini hiç çekmesin diye…
Tam köprünün ortasına gelmişlerdi ki Kenan birden durdu…Tuttu ellerinden güzel sevdiğinin…Evrim şaşırdı.Neden birden durmuştu ki böyle… Daha soru sormasına fırsat vermeden Kenan anlatmaya başladı..
“Eskiden şatolar varmış..Hani, şu efsanelerde olanlardan, hani şu etrafında timsahlar gezinen…”
Evrim, bakmış öyle..Baka kalmış, Kenan büyülenmiş gibi anlatmaya devam ediyormuş…
“Bana değil, göle bak…”
Demiş Kenan, çevirmiş Evrim’in yüzünü önlerindeki göle doğru ve sanki küçük bir çocuğa masal anlatır gibi devam etmiş anlatmaya…
“İşte o şatolardan biri varmış zamanında bu köprünün yerinde..Büyük, kocaman bir şato..Görünüşte korkutan ama içi sevgi dolu, sıcacık olan… Şatonun içinde bir çift yaşarmış..Birbirlerine kıyamayan. Kendileri dışında, bir Behlül varmış koca şatoda yaşayan… Behlül’de kendi halinde yaşar dururmuş, şatonun çevresindeki sularda yaşayan timsahlara yiyecek verirmiş..Çocuklar dolarmış şatonun çevresine.. Korkarlarmış ama meraklarından da vazgeçmez gizliden gizliye onu izlerlermiş sürekli…Merakları şatonun görkemli görünüşünün aksine burada yaşayan insanların nasıl olduklarına dairmiş genellikle. Çevre halkınca birçok şey söylenmiş çünkü; kimisi şatoda insana benzeyen yaratıkların yaşadığına inanıyormuş ve oraya yaklaşmayın diyormuş.Kimisi ise inanılmaz bir aşk öyküsünün baş kahramanı ilan ediyormuş şatoyu.Ama kimse yaşayanları görmüyormuş, nasıl olduklarını bilmiyorlarmış…Şatonun dışı oldukça görkemli olmasının dışında oldukça da korkutucu olduğundan genelde ilk varsayım yaygınmış yörede. Genellikle de şatoyu yok
etme planları kurulurmuş. Halbuki şato görünüşünün aksine bir sevgi sığınağıymış iki kişi için.Aşklarının büyüklüğünün bir simgesi.”
“Masal bu ya savaşlar oluyormuş o yıllarda.İşte o dönemlerde bir savaşçı varmış.Uzun boylu, zayıf, yanağında küçük bir yara izi olan.”
O sırada Evrim kesmiş Kenan’ın sözünü.
“Senin gibi… Senin ikizin hatta.”
Demiş gülümseyerek.
Kenan gülmüş Evrim’in sözlerine..
“Öyle de diyebiliriz.Zaten bu savaşçının adı da Kenan’mış.Neyse Kenan’ın bir sevdiği varmış.Kıvır kıvır saçlarıyla bir meleği andırırmış adeta.”
Kenan durmuş bu sözün ardından Evrim’in tamamlamasını istemiş.
“Bu da benim herhalde.Yani Evrim.”
“Bingo.”
Demiş Kenan kahkahayla…
‘Evet genç kızın ismi de Evrim’miş. Dedim ya Kenan bir savaşçıymış. Sık sık savaşlara katılırmış sevdiğini bırakıp bir başına.Ama şavaşırken bile onun gözleri gelirmiş aklına, ona bir şey olacak, tırnağına zarar gelecek diye korkarmış sürekli.Bu korkusunu nasıl yok edeceği konusunda düşünürmüş sürekli… Bir gün bir savaş sırasında bir şatoya saldırmaya çalışmışlar ama şato o kadar dayanıklıymış ki hiçbir şey yapamamışlar onun bu gücü sayesinde.Bunun üzerine Kenan’ın aklına bir fikir gelmiş hemen ardından..
Eğer bir şato yaparsa, güçlü bir şato…Evet sevdiğine kimse dokunamazmış… Ama bunun yanında dışarı çıkmaması için birde yardımcı bulmak gerekir diye düşünmüş,dışarıda kimsenin ona zarar verememesi için.. O sırada artık savaşamayan yaşlı ihtiyar gelmiş aklına.İşte buymuş şatonun yapılma nedeni…Zamanla savaşlardan kazandığı ganimetlerle yapmış dilediği gibi bir şato Kenan ve sevdiğini yerleştirip yeniden gitmeye başlamış savaşlara.Ama hala güvensiz geliyormuş şato ona. Tekrar dönüşünde, bu sefer şatonun
etrafını kazmış ve suyla doldurmuş. İçine de timsahlar yerleştirmiş, en büyüklerinden.Evrim sevmemiş bu hareketini Kenan’ın.Timsahların insanlara zarar vermesinden korkuyormuş çünkü ama Kenan’da dışarıdaki insanların sevdiğine zarar vermesinden korkuyormuş ve başka çare bulamıyormuş düşündükçe. Behlül Kenan yokken tüm ihtiyaçları karşılıyor, timsahları besliyormuş.Genelde Evrim hiç görmezmiş onu, o kalkmadan her şeyi hazırlarmış Behlül.Timsahları da geceleri beslermiş.Bu nedenle neye
benzediği konusunda hiçbir fikri yokmuş Evrim’in.Kenan son dediği savaştan da dönmüş.Ve o dönüyor diye güzel bir sofra hazırlamış Evrim. Heyecanla beklemeye başlamış Kenan’ı.Kenan yorgun bir
halde gelmiş şatosuna. Geldiğinde Evrim’in hazırlıklarını gördüğünde yüzü asılmış hemen.Evrim anlamamış nedenini, Kenan’ın konuşmasını beklemiş.
Ben sana aşık oldum.”Demişti Kenan Evrim’in gözlerinin içine bakarak köprünün diğer tarafına geçerken birlikte… Gerçektende ilk kez aşık olduğunu hissediyordu, ilk kez birinin gözlerinin içine bakmak bile onu bu kadar derinden etkiliyor, yüreğini ateşler sarıyordu… Bakmaya kıyamıyordu Evrim’e… Hep dursun istiyor ve o hep baksın…Evrim’de farklı değildi Kenan’dan.. Sevdiğini hissediyordu, çok sevdiğini ve korktuğunu, kaybetmekten korktuğunu.. İlk kez kaybetme korkusu sarmıştı da yüreğini anlatmıyordu bunu Kenan’a; sadece bakıyordu ona baksın diye..Sadece bakıyordu o güzel gözlerini hiç çekmesin diye…
Tam köprünün ortasına gelmişlerdi ki Kenan birden durdu…Tuttu ellerinden güzel sevdiğinin…Evrim şaşırdı.Neden birden durmuştu ki böyle… Daha soru sormasına fırsat vermeden Kenan anlatmaya başladı..
“Eskiden şatolar varmış..Hani, şu efsanelerde olanlardan, hani şu etrafında timsahlar gezinen…”
Evrim, bakmış öyle..Baka kalmış, Kenan büyülenmiş gibi anlatmaya devam ediyormuş…
“Bana değil, göle bak…”
Demiş Kenan, çevirmiş Evrim’in yüzünü önlerindeki göle doğru ve sanki küçük bir çocuğa masal anlatır gibi devam etmiş anlatmaya…
“İşte o şatolardan biri varmış zamanında bu köprünün yerinde..Büyük, kocaman bir şato..Görünüşte korkutan ama içi sevgi dolu, sıcacık olan… Şatonun içinde bir çift yaşarmış..Birbirlerine kıyamayan. Kendileri dışında, bir Behlül varmış koca şatoda yaşayan… Behlül’de kendi halinde yaşar dururmuş, şatonun çevresindeki sularda yaşayan timsahlara yiyecek verirmiş..Çocuklar dolarmış şatonun çevresine.. Korkarlarmış ama meraklarından da vazgeçmez gizliden gizliye onu izlerlermiş sürekli…Merakları şatonun görkemli görünüşünün aksine burada yaşayan insanların nasıl olduklarına dairmiş genellikle. Çevre halkınca birçok şey söylenmiş çünkü; kimisi şatoda insana benzeyen yaratıkların yaşadığına inanıyormuş ve oraya yaklaşmayın diyormuş.Kimisi ise inanılmaz bir aşk öyküsünün baş kahramanı ilan ediyormuş şatoyu.Ama kimse yaşayanları görmüyormuş, nasıl olduklarını bilmiyorlarmış…Şatonun dışı oldukça görkemli olmasının dışında oldukça da korkutucu olduğundan genelde ilk varsayım yaygınmış yörede. Genellikle de şatoyu yok
etme planları kurulurmuş. Halbuki şato görünüşünün aksine bir sevgi sığınağıymış iki kişi için.Aşklarının büyüklüğünün bir simgesi.”
“Masal bu ya savaşlar oluyormuş o yıllarda.İşte o dönemlerde bir savaşçı varmış.Uzun boylu, zayıf, yanağında küçük bir yara izi olan.”
O sırada Evrim kesmiş Kenan’ın sözünü.
“Senin gibi… Senin ikizin hatta.”
Demiş gülümseyerek.
Kenan gülmüş Evrim’in sözlerine..
“Öyle de diyebiliriz.Zaten bu savaşçının adı da Kenan’mış.Neyse Kenan’ın bir sevdiği varmış.Kıvır kıvır saçlarıyla bir meleği andırırmış adeta.”
Kenan durmuş bu sözün ardından Evrim’in tamamlamasını istemiş.
“Bu da benim herhalde.Yani Evrim.”
“Bingo.”
Demiş Kenan kahkahayla…
‘Evet genç kızın ismi de Evrim’miş. Dedim ya Kenan bir savaşçıymış. Sık sık savaşlara katılırmış sevdiğini bırakıp bir başına.Ama şavaşırken bile onun gözleri gelirmiş aklına, ona bir şey olacak, tırnağına zarar gelecek diye korkarmış sürekli.Bu korkusunu nasıl yok edeceği konusunda düşünürmüş sürekli… Bir gün bir savaş sırasında bir şatoya saldırmaya çalışmışlar ama şato o kadar dayanıklıymış ki hiçbir şey yapamamışlar onun bu gücü sayesinde.Bunun üzerine Kenan’ın aklına bir fikir gelmiş hemen ardından..
Eğer bir şato yaparsa, güçlü bir şato…Evet sevdiğine kimse dokunamazmış… Ama bunun yanında dışarı çıkmaması için birde yardımcı bulmak gerekir diye düşünmüş,dışarıda kimsenin ona zarar verememesi için.. O sırada artık savaşamayan yaşlı ihtiyar gelmiş aklına.İşte buymuş şatonun yapılma nedeni…Zamanla savaşlardan kazandığı ganimetlerle yapmış dilediği gibi bir şato Kenan ve sevdiğini yerleştirip yeniden gitmeye başlamış savaşlara.Ama hala güvensiz geliyormuş şato ona. Tekrar dönüşünde, bu sefer şatonun
etrafını kazmış ve suyla doldurmuş. İçine de timsahlar yerleştirmiş, en büyüklerinden.Evrim sevmemiş bu hareketini Kenan’ın.Timsahların insanlara zarar vermesinden korkuyormuş çünkü ama Kenan’da dışarıdaki insanların sevdiğine zarar vermesinden korkuyormuş ve başka çare bulamıyormuş düşündükçe. Behlül Kenan yokken tüm ihtiyaçları karşılıyor, timsahları besliyormuş.Genelde Evrim hiç görmezmiş onu, o kalkmadan her şeyi hazırlarmış Behlül.Timsahları da geceleri beslermiş.Bu nedenle neye
benzediği konusunda hiçbir fikri yokmuş Evrim’in.Kenan son dediği savaştan da dönmüş.Ve o dönüyor diye güzel bir sofra hazırlamış Evrim. Heyecanla beklemeye başlamış Kenan’ı.Kenan yorgun bir
halde gelmiş şatosuna. Geldiğinde Evrim’in hazırlıklarını gördüğünde yüzü asılmış hemen.Evrim anlamamış nedenini, Kenan’ın konuşmasını beklemiş.