- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
"Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Nasıl hatırlamasın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak."
Annem pek severdi Cahit Sıtkı'nın bu şiirini...
Tadı damağımızda kalan güzel bir şeyler yaşadık mı, - neşeli bir yemek, peşinden sinemaya gitmek ya da gece onda kalmam türünden- uzunca bir süre tekrarlanamayacağını bilmenin efkârıyla son dizeyi mırıldanırdı.
Ben hep karanfil götürürdüm, yaş günlerine, anneler günlerine, evlilik yıldönümlerine... kutlamak için;
İhmal ettiysem af dilemek, gözüne girdiysem iltifat dilenmek için...
Severdi karanfili... öyle derdi.
İlkin al buketleri, sonra saçlarımı koklayıp içine çekerdi.
Kederlendi mi, bir segâh şarkı gelip yerleşirdi diline:
"Ben bir küçük cezveyim /
elden ele gezmeyim /
verin benim yarimi /
boynu bükük gezmeyim /
Güle naz, güle naz /
ağlayan çok, gülen az".
Derken bir telaş, öpüşür ayrılırdık.
"İşler bekler"di.
Geçen yaş gününde götürdüğüm kırmızı karanfilleri özenle vazoya yerleştirirken alelade bir sırrı açıklar gibi; "Biliyor musun, ben aslında karanfil değil, gül severim" deyiverdi.
Şaşkın bakakaldım.
"Peki niye bunca yıl..." diye kekeledim.
"Çünkü pahalıydı gül... Sevdiklerimin beni mutlu etmek için çok masrafa girmesini istemedim. Bir kez 'Karanfil severim' deyiverdim. Öyle gitti yıllar yılı..."
Bir anda, boyun büktü 40 yılın bütün karanfilleri...
Yazılıp gönderilmemiş mektuplar gibi yaprak döktü derilmemiş, verilmemiş güller...
Kim bilir daha ne çok karanfil vardı hayatında, azla yetinme uğruna sineye çekilmiş...
...tencerede pişirip kapağında yerken, ayağını yorganına göre uzatırken, "eh buna da şükür" derken boş verilmiş...
...özlenen güllere tercih edilmiş...
Kaç gülden vazgeçmişti, bir karanfil huzuru verebilmek için çevresine...
O, her segâh şarkıda içten içe "güle naz" yaparken biz, "gülen az" diye hak vermiştik safça...
"Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
yok bizi arayan, soran kimsemiz. Karanlık ki gecemiz,
ha olmuş ha olmamış penceremiz;
akarsuda aksimizden eser yok."
diye biter Cahit Sıtkı'nın şiiri...
Bu sabah, "boynu bükük gezen küçük cezveler " anısına, itirafı gecikmiş bir sevdaya ağıt yakarcasına, gülleri yığsam pencerede bekleyen kadının dermansız ayaklarına, bilirim yine sevinemez masrafından korkarak...
Lakin "bir büyük boşlukta" onca karanfili gül niyetine koklamak zorunda kalsak da, "...alıştığımız bir şeydi yaşamak..."
can dundar
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Nasıl hatırlamasın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak."
Annem pek severdi Cahit Sıtkı'nın bu şiirini...
Tadı damağımızda kalan güzel bir şeyler yaşadık mı, - neşeli bir yemek, peşinden sinemaya gitmek ya da gece onda kalmam türünden- uzunca bir süre tekrarlanamayacağını bilmenin efkârıyla son dizeyi mırıldanırdı.
Ben hep karanfil götürürdüm, yaş günlerine, anneler günlerine, evlilik yıldönümlerine... kutlamak için;
İhmal ettiysem af dilemek, gözüne girdiysem iltifat dilenmek için...
Severdi karanfili... öyle derdi.
İlkin al buketleri, sonra saçlarımı koklayıp içine çekerdi.
Kederlendi mi, bir segâh şarkı gelip yerleşirdi diline:
"Ben bir küçük cezveyim /
elden ele gezmeyim /
verin benim yarimi /
boynu bükük gezmeyim /
Güle naz, güle naz /
ağlayan çok, gülen az".
Derken bir telaş, öpüşür ayrılırdık.
"İşler bekler"di.
Geçen yaş gününde götürdüğüm kırmızı karanfilleri özenle vazoya yerleştirirken alelade bir sırrı açıklar gibi; "Biliyor musun, ben aslında karanfil değil, gül severim" deyiverdi.
Şaşkın bakakaldım.
"Peki niye bunca yıl..." diye kekeledim.
"Çünkü pahalıydı gül... Sevdiklerimin beni mutlu etmek için çok masrafa girmesini istemedim. Bir kez 'Karanfil severim' deyiverdim. Öyle gitti yıllar yılı..."
Bir anda, boyun büktü 40 yılın bütün karanfilleri...
Yazılıp gönderilmemiş mektuplar gibi yaprak döktü derilmemiş, verilmemiş güller...
Kim bilir daha ne çok karanfil vardı hayatında, azla yetinme uğruna sineye çekilmiş...
...tencerede pişirip kapağında yerken, ayağını yorganına göre uzatırken, "eh buna da şükür" derken boş verilmiş...
...özlenen güllere tercih edilmiş...
Kaç gülden vazgeçmişti, bir karanfil huzuru verebilmek için çevresine...
O, her segâh şarkıda içten içe "güle naz" yaparken biz, "gülen az" diye hak vermiştik safça...
"Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
yok bizi arayan, soran kimsemiz. Karanlık ki gecemiz,
ha olmuş ha olmamış penceremiz;
akarsuda aksimizden eser yok."
diye biter Cahit Sıtkı'nın şiiri...
Bu sabah, "boynu bükük gezen küçük cezveler " anısına, itirafı gecikmiş bir sevdaya ağıt yakarcasına, gülleri yığsam pencerede bekleyen kadının dermansız ayaklarına, bilirim yine sevinemez masrafından korkarak...
Lakin "bir büyük boşlukta" onca karanfili gül niyetine koklamak zorunda kalsak da, "...alıştığımız bir şeydi yaşamak..."
can dundar