- 12 Temmuz 2006
- 162
- 9
- 43
Biz birkaç "çalışan" ve "güçlü" kadındık.. .
Güçlü olduğumuz için her işimizi kendimiz halletmeye alışmıştık.
Ailelerimiz öyle yetiştirmişti bizi.
Sonra üniversite. Hemen arkasından iş hayatı..Evdeki ampul, kırık menteşe,
geceyarısı tutan böbrek taşı ağrısı vız gelir tırıs giderdi bize.
Bir erkeğe gereksinim duymadan hayatımızı pek ala da sürdüren cinstendik
hepimiz. Faturalarımızı kendimiz yatırıyor, döndürüyorduk işte bir şekilde
çarkımızı. Ayrıca kendi ağırlığımız yetmezmiş gibi çevremizde kim varsa
onları da sırtlanıyorduk.. "Özgür"dük.
"Dimdik"tik. Asla boyun eğmiyorduk.. "Güçlü"ydük.
Aşık olduğumuzda hissederek yaşıyorduk.. Öyle kurallar, büyük beklentiler
filan yoktu. Kimseye problem çıkarmıyorduk. Bütün gün, eşşek gibi
çalışıyor, sevgilimizin canı istedi diye de, işten çıktıktan sonra, gidip
alelacele hazırlanıp, bizi evden almasına gerek bile bırakmadan,neredeyse
ona gidiyorduk.
Bir şey istemeyecek, sızlanmayacak,söylenmeyecek kadar "güçlü"
olduğumuzdan
sorunlarımızı kendimiz çözmeye alışıktık.
Onun yani sevgilimizin haberi bile olmuyordu çoğu zaman sorunlarımızdan.
Para var - yok, regl ağrısı, sistit ilacı, cüzdanım çalındı gibi geceleri
bizi uykusuz bırakan kıvranmalarımızdan da.
Birinin bize acıması en son istediğimiz "şey"di çünkü. Sonra bir
bakıyorduk
ki, hakkaten kimse bize "hiiiiç!".acımıyordu.
"Ağlamayan çocuk ve meme" hesabı.
Zamanla bu durum görevimiz haline dönüşüyordu. Artık dayanamayıp da,
içimizdekileri birazcık dile getirecek olsak," aman tanrım!"
sorunlu,kaprisli, feminist, tahammül edilemez, bunalımlı filan oluyorduk.
Çaresiz sesimizi kesip yola devam ediyorduk, "bu nedenlerle" terk
edildiğimizde. Sonra bir duyuyorduk ki o, salağın salağını bulmuş.
Neyi var neyi yoksa sermiş yeni ve sorunsuz(!) sevgilisinin önüne.
Bir de bizden farklı durumda olan kadınlar vardı.
Hani şu "zayıf!" olan kadınlar.
Erkeklere bağımlı olanlar.
Bir erkek olmadan var olamayanlar.
Çalışmayan.
Faturalarla; "anlamadığı" (!), "nereden yatırılırmış, bilmediği(!)"için kesinlikle uğraşmayan.
Torba taşıyamayacak kadar nazenin olduğu için alışverişe bile yalnız
gitmeyen.
Hep yorgun, başı ağrıyan.
Kendini, altın tepsiler içinde sunan.
Lütfeden ve lütfettiği için de kredi kartı limitini sonuna kadar dayayan.
Ama hep huysuzluk eden.
Hiçbir şeyi beğenmeyen.
Asla mutlu olmayan.
Doymayan.
Teşekkür etmeyen..
Minnet, vicdan azabı duymayan. kıskançlık krizleri geçirerek kocasının,
sevgilisinin hayatını karartan.
Boşanırken adamın çoraplarına kadar soyup alan.
Doğurduğu çocuğa bakmaktan aciz olduğundan, illa ki bakıcılar tutturan.
Bütün gün o cafe sizin, bu butik bizim, kuaför’dü, kıl’dı, spor center’dı, gezip duran.
Akşam da eve gelir gelmez "yemek yok canım, bu gece nereye yemeğe
gidiyoruz?"diye soran.Annesinin bir tanesi, pamuklar içinde yaşamaya devam
eden.vs.vs.
Bu nedenle çökmeyen, buruşmayan,yıpranmayan..
İşin ilginci daha değerli olan..............
Güçlü olduğumuz için her işimizi kendimiz halletmeye alışmıştık.
Ailelerimiz öyle yetiştirmişti bizi.
Sonra üniversite. Hemen arkasından iş hayatı..Evdeki ampul, kırık menteşe,
geceyarısı tutan böbrek taşı ağrısı vız gelir tırıs giderdi bize.
Bir erkeğe gereksinim duymadan hayatımızı pek ala da sürdüren cinstendik
hepimiz. Faturalarımızı kendimiz yatırıyor, döndürüyorduk işte bir şekilde
çarkımızı. Ayrıca kendi ağırlığımız yetmezmiş gibi çevremizde kim varsa
onları da sırtlanıyorduk.. "Özgür"dük.
"Dimdik"tik. Asla boyun eğmiyorduk.. "Güçlü"ydük.
Aşık olduğumuzda hissederek yaşıyorduk.. Öyle kurallar, büyük beklentiler
filan yoktu. Kimseye problem çıkarmıyorduk. Bütün gün, eşşek gibi
çalışıyor, sevgilimizin canı istedi diye de, işten çıktıktan sonra, gidip
alelacele hazırlanıp, bizi evden almasına gerek bile bırakmadan,neredeyse
ona gidiyorduk.
Bir şey istemeyecek, sızlanmayacak,söylenmeyecek kadar "güçlü"
olduğumuzdan
sorunlarımızı kendimiz çözmeye alışıktık.
Onun yani sevgilimizin haberi bile olmuyordu çoğu zaman sorunlarımızdan.
Para var - yok, regl ağrısı, sistit ilacı, cüzdanım çalındı gibi geceleri
bizi uykusuz bırakan kıvranmalarımızdan da.
Birinin bize acıması en son istediğimiz "şey"di çünkü. Sonra bir
bakıyorduk
ki, hakkaten kimse bize "hiiiiç!".acımıyordu.
"Ağlamayan çocuk ve meme" hesabı.
Zamanla bu durum görevimiz haline dönüşüyordu. Artık dayanamayıp da,
içimizdekileri birazcık dile getirecek olsak," aman tanrım!"
sorunlu,kaprisli, feminist, tahammül edilemez, bunalımlı filan oluyorduk.
Çaresiz sesimizi kesip yola devam ediyorduk, "bu nedenlerle" terk
edildiğimizde. Sonra bir duyuyorduk ki o, salağın salağını bulmuş.
Neyi var neyi yoksa sermiş yeni ve sorunsuz(!) sevgilisinin önüne.
Bir de bizden farklı durumda olan kadınlar vardı.
Hani şu "zayıf!" olan kadınlar.
Erkeklere bağımlı olanlar.
Bir erkek olmadan var olamayanlar.
Çalışmayan.
Faturalarla; "anlamadığı" (!), "nereden yatırılırmış, bilmediği(!)"için kesinlikle uğraşmayan.
Torba taşıyamayacak kadar nazenin olduğu için alışverişe bile yalnız
gitmeyen.
Hep yorgun, başı ağrıyan.
Kendini, altın tepsiler içinde sunan.
Lütfeden ve lütfettiği için de kredi kartı limitini sonuna kadar dayayan.
Ama hep huysuzluk eden.
Hiçbir şeyi beğenmeyen.
Asla mutlu olmayan.
Doymayan.
Teşekkür etmeyen..
Minnet, vicdan azabı duymayan. kıskançlık krizleri geçirerek kocasının,
sevgilisinin hayatını karartan.
Boşanırken adamın çoraplarına kadar soyup alan.
Doğurduğu çocuğa bakmaktan aciz olduğundan, illa ki bakıcılar tutturan.
Bütün gün o cafe sizin, bu butik bizim, kuaför’dü, kıl’dı, spor center’dı, gezip duran.
Akşam da eve gelir gelmez "yemek yok canım, bu gece nereye yemeğe
gidiyoruz?"diye soran.Annesinin bir tanesi, pamuklar içinde yaşamaya devam
eden.vs.vs.
Bu nedenle çökmeyen, buruşmayan,yıpranmayan..
İşin ilginci daha değerli olan..............