Gözünüzü dört açın
Günümüzde kadın-erkek ilişkilerinin çoğu aşık olma dönemi ile başlıyor. Uzmanlara göre ise bu dönem “görme kusuru” dönemi olarak tanımlanıyor. Partnerler bu dönemde birbirlerinin temel mutluluk kaynağı olduklarını ve neredeyse birbirleri için doğduklarını düşündükleri için, aşık olma dönemi aynı zamanda “hayali ve düşsel birlikteliği” de temsil ediyor. Hatta çiftler öylesine bir beraberlik yaşıyorlar ki, sözcüklere bile ihtiyaç duymuyorlar. ışte tehlike de burada başlıyor. Çünkü ilişki artık sözcük öncesi veya sözcük sonrası dönem olarak ayrılıyor. Bu durumda çiftler arasındaki benzerlikler de konuşulmadığı sürece kalıcı oluyor.
Bu tür düşsel bir birliktelik evliliğe kadar gidebiliyor ve evlilik tüm iyi ve kötü sonuçlarına rağmen, hala dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olarak kabul ediliyor.
Evlilikte kadın ve erkek “aşık olduğunuzda konuşmayın, çünkü sözcükler idealize edilmiş birlikteliği olumsuz etkileyip bozabilir” kuralını unutarak, daha çok konuşmaya başlıyor. Bu durumda da sözcükler tehlikeli olmaya, aşkla başlayan “görme kusuru”, evlilik aracılığıyla düzelmeye ve birliktelik tehdit altına girmeye başlıyor. Yıllar geçtikçe aynı eş, mutsuzluğun kendisi haline gelebiliyor.
Evlilik ilişkisinin iyi gitmesi, eşlerin ilişkiyi romantik bir rüya gibi algılamaktan vazgeçerek, birbirlerinin bireysel gereksinimleri, beklentileri ve tepkilerini daha gerçekçi bir şekilde görmeleriyle gerçekleşebiliyor.
Cinsiyetlerin savaşından kazanılacak çok az şey olduğuna dikkat çeken uzmanlar, erkek ve kadınların genetik farklılıklarla dünyaya geldiğini, bu farklılıkların kültür, gelenekler ve sosyal roller gereği sürekli beslenerek çoğaldığını ve sonuç olarak da bir ilişkideki tarafların farklı beklentiler içine girdiğini söylüyorlar. Çiftlerin bu farklılığı anlaması, eşlerin daha iyi iletişim kurabilmesi için bir gereksinim haline geliyor.
Kadın ve erkekler arasındaki temel farklılıklar
Sosyal ve aile içi roller yönünden bakıldığında kadınlar halen besleyen-bakım veren rollerinde olduklarından, aile üyeleri arasında ve çevreyle düzenli ve anlamlı bağların oluşturulmasında önemli roller üstleniyorlar.
Bu durum kadınların “ailenin iyilik hali ve bütünlüğü için daha çok özveride bulunmaları” anlamına geliyor. Erkekler insanlar yerine olayları (iş hayatı, spor, yemek, bilgisayar, otomobil gibi konuları), kadınlar ise bilgi alma ve ilişki kurabilme gibi amaçlarla çevreyle iletişim kurmayı yeğliyor.
Yine erkekler bilgi verip detay vermemeyi tercih ederken, kadınlar bilgiden çok duygu ve detay verme eğiliminde. Kadınlar yardım istemeye açık ve yön sormaktan çekinmiyor, erkekler ise sorun çözmekle uğraşırken nadiren yardım isteme ve yön sorma eğilimindeler. Erkekler “yarışma”, kadınlar ise “işbirliği” eğiliminde.
alıntıdır
Günümüzde kadın-erkek ilişkilerinin çoğu aşık olma dönemi ile başlıyor. Uzmanlara göre ise bu dönem “görme kusuru” dönemi olarak tanımlanıyor. Partnerler bu dönemde birbirlerinin temel mutluluk kaynağı olduklarını ve neredeyse birbirleri için doğduklarını düşündükleri için, aşık olma dönemi aynı zamanda “hayali ve düşsel birlikteliği” de temsil ediyor. Hatta çiftler öylesine bir beraberlik yaşıyorlar ki, sözcüklere bile ihtiyaç duymuyorlar. ışte tehlike de burada başlıyor. Çünkü ilişki artık sözcük öncesi veya sözcük sonrası dönem olarak ayrılıyor. Bu durumda çiftler arasındaki benzerlikler de konuşulmadığı sürece kalıcı oluyor.
Bu tür düşsel bir birliktelik evliliğe kadar gidebiliyor ve evlilik tüm iyi ve kötü sonuçlarına rağmen, hala dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olarak kabul ediliyor.
Evlilikte kadın ve erkek “aşık olduğunuzda konuşmayın, çünkü sözcükler idealize edilmiş birlikteliği olumsuz etkileyip bozabilir” kuralını unutarak, daha çok konuşmaya başlıyor. Bu durumda da sözcükler tehlikeli olmaya, aşkla başlayan “görme kusuru”, evlilik aracılığıyla düzelmeye ve birliktelik tehdit altına girmeye başlıyor. Yıllar geçtikçe aynı eş, mutsuzluğun kendisi haline gelebiliyor.
Evlilik ilişkisinin iyi gitmesi, eşlerin ilişkiyi romantik bir rüya gibi algılamaktan vazgeçerek, birbirlerinin bireysel gereksinimleri, beklentileri ve tepkilerini daha gerçekçi bir şekilde görmeleriyle gerçekleşebiliyor.
Cinsiyetlerin savaşından kazanılacak çok az şey olduğuna dikkat çeken uzmanlar, erkek ve kadınların genetik farklılıklarla dünyaya geldiğini, bu farklılıkların kültür, gelenekler ve sosyal roller gereği sürekli beslenerek çoğaldığını ve sonuç olarak da bir ilişkideki tarafların farklı beklentiler içine girdiğini söylüyorlar. Çiftlerin bu farklılığı anlaması, eşlerin daha iyi iletişim kurabilmesi için bir gereksinim haline geliyor.
Kadın ve erkekler arasındaki temel farklılıklar
Sosyal ve aile içi roller yönünden bakıldığında kadınlar halen besleyen-bakım veren rollerinde olduklarından, aile üyeleri arasında ve çevreyle düzenli ve anlamlı bağların oluşturulmasında önemli roller üstleniyorlar.
Bu durum kadınların “ailenin iyilik hali ve bütünlüğü için daha çok özveride bulunmaları” anlamına geliyor. Erkekler insanlar yerine olayları (iş hayatı, spor, yemek, bilgisayar, otomobil gibi konuları), kadınlar ise bilgi alma ve ilişki kurabilme gibi amaçlarla çevreyle iletişim kurmayı yeğliyor.
Yine erkekler bilgi verip detay vermemeyi tercih ederken, kadınlar bilgiden çok duygu ve detay verme eğiliminde. Kadınlar yardım istemeye açık ve yön sormaktan çekinmiyor, erkekler ise sorun çözmekle uğraşırken nadiren yardım isteme ve yön sorma eğilimindeler. Erkekler “yarışma”, kadınlar ise “işbirliği” eğiliminde.
alıntıdır
Son düzenleme: