- 19 Ekim 2011
- 25
- 4
- Konu Sahibi bioenerjiuzmani
- #1
GÖZLERİM
Gözlerinden çıkar, o ayağı kırık ceylan süzüşleri
bir şeyler söyle dudağının rengi çatlamasın
ellerin titremesin o tetik gülüşün dağılmasın
öyle bir vur ki seni sana adımların kanamasın
Yalnız kalmanın güzelliğini bir forsadan dinlersin bazen
dağların nabzını patika ve kır çiçeklerinden
ezan seslerinde unutulmuş bir sessizlik gibi kalırsın
gün ışığından önce diline tenine kırpışan serpilen
Cudi dağındaki fakir tanrılardan çalıp zenginliğini
sabır ve kahır eritirsin yamalı ceplerinde
sen mi sızlayan bir tebessüm olursun fotoğraflarda
İstanbul mu yoksulluğunun ressamı olur bilinmez
ışıklar ve gemiler bir bir demir atarken gözlerine
kim puşt kim pezevenk bu caddelerde öyle kolay seçilmez
Ağlama gece gözlerini açar incitir seni kırılırsın
ağlama hüzünlü şarkılar sesine işler parçalanırsın
bir şiirin olmaz belki ellerine yazılmış bir şarkı
bırakıp gitsen de şimdi sen faili meçhul bir aşkı
bulurlar seni vururlar yaralanırsın
Ayrılığın vardiyası olmaz kampanası yok bu gidişlerin
peronlar ayrılığa kurulu saatli bir bomba
kendine kalsan bir kuru çay ıslak bir sigara edersin
artık kimi sevsen sen şimdi yeniden kendine dönersin...
Liceliydin sen tanrıların sofrasında demlenirdi kanın
kervan sürgünüydün sen asurdan med dağlarına
manastırlara kapatılan solgun bir yüzdün
Tufan masallarında esmer bir güzdün
Gökhan Gökhan diye altın takardı boynuna Mezopotamya
ve künyesi kalırdı mehdi diye yıllarca sakladığın
Artık kimi sevsen sen hep yitik bir aşkı anlatırsın...
Şimdi kime yüreğimi versem hep kayıp bir aşkı anlatırım
zulamda salaş meyhanelerde çıldıran şairlerin kangren şiirleri
göğsümde çarşıda vurulup düştüğüm bir yaranın ikindisi
koyaklarda yaktığım ateşler yalazında söndüğüm mevsimler
sesimde sensizliğe sürüldüğüm şehirlerin sessiz sahilleri
şimdi hangi düşü yorsam ben hep ıssız bir aşka susarım
Özgür bir ülkeydi benim söylediğim şarkılar
bu yüzden şehirler saklamazdı beni bulvarlar susardı
hâlbuki herkes kadar tanıdık bir yüzdüm
yalnızlığım en az yüzünüze yağan yağmurlarınız kadardı
Soluduğunuz yerlerden solarak geçtiğim de oldu
göz pınarlarınızdaki kan izlerinizi sildim görmediniz
ve her biriniz adımı pasaportlarımla karıştırırken
gökyüzü mavidir diye seslenmiştim oysa dinlemediniz
Derken sen kadar senin boynuna uzandı düşlerim
ağustos bir başkaydı sözümün eşiğinde yürek izlerin
dileğimi astığım ağaçların dalları arasından
ah nasıl da yıldızlar kırpardı gözlerin
gözlerin gözlerin
Göçerek göçtüğüm gömütlüğün gecesi
destanları inkâr ettim türküleri yalanladım
sesimi dağlara küs akislere yok saydım
ve adımlarını göremediğim günden beri
şimdi nereye gitsem ben hep kaçak bir aşkı anlatırım
Ve artık kimi sevsek biz
hep bitmiş bir aşkı yaşarız
kesilir künyemizin hesabı
ol mahşeri divana kalırız
Metafizik uzmanı Gökhan Hani.
Gözlerinden çıkar, o ayağı kırık ceylan süzüşleri
bir şeyler söyle dudağının rengi çatlamasın
ellerin titremesin o tetik gülüşün dağılmasın
öyle bir vur ki seni sana adımların kanamasın
Yalnız kalmanın güzelliğini bir forsadan dinlersin bazen
dağların nabzını patika ve kır çiçeklerinden
ezan seslerinde unutulmuş bir sessizlik gibi kalırsın
gün ışığından önce diline tenine kırpışan serpilen
Cudi dağındaki fakir tanrılardan çalıp zenginliğini
sabır ve kahır eritirsin yamalı ceplerinde
sen mi sızlayan bir tebessüm olursun fotoğraflarda
İstanbul mu yoksulluğunun ressamı olur bilinmez
ışıklar ve gemiler bir bir demir atarken gözlerine
kim puşt kim pezevenk bu caddelerde öyle kolay seçilmez
Ağlama gece gözlerini açar incitir seni kırılırsın
ağlama hüzünlü şarkılar sesine işler parçalanırsın
bir şiirin olmaz belki ellerine yazılmış bir şarkı
bırakıp gitsen de şimdi sen faili meçhul bir aşkı
bulurlar seni vururlar yaralanırsın
Ayrılığın vardiyası olmaz kampanası yok bu gidişlerin
peronlar ayrılığa kurulu saatli bir bomba
kendine kalsan bir kuru çay ıslak bir sigara edersin
artık kimi sevsen sen şimdi yeniden kendine dönersin...
Liceliydin sen tanrıların sofrasında demlenirdi kanın
kervan sürgünüydün sen asurdan med dağlarına
manastırlara kapatılan solgun bir yüzdün
Tufan masallarında esmer bir güzdün
Gökhan Gökhan diye altın takardı boynuna Mezopotamya
ve künyesi kalırdı mehdi diye yıllarca sakladığın
Artık kimi sevsen sen hep yitik bir aşkı anlatırsın...
Şimdi kime yüreğimi versem hep kayıp bir aşkı anlatırım
zulamda salaş meyhanelerde çıldıran şairlerin kangren şiirleri
göğsümde çarşıda vurulup düştüğüm bir yaranın ikindisi
koyaklarda yaktığım ateşler yalazında söndüğüm mevsimler
sesimde sensizliğe sürüldüğüm şehirlerin sessiz sahilleri
şimdi hangi düşü yorsam ben hep ıssız bir aşka susarım
Özgür bir ülkeydi benim söylediğim şarkılar
bu yüzden şehirler saklamazdı beni bulvarlar susardı
hâlbuki herkes kadar tanıdık bir yüzdüm
yalnızlığım en az yüzünüze yağan yağmurlarınız kadardı
Soluduğunuz yerlerden solarak geçtiğim de oldu
göz pınarlarınızdaki kan izlerinizi sildim görmediniz
ve her biriniz adımı pasaportlarımla karıştırırken
gökyüzü mavidir diye seslenmiştim oysa dinlemediniz
Derken sen kadar senin boynuna uzandı düşlerim
ağustos bir başkaydı sözümün eşiğinde yürek izlerin
dileğimi astığım ağaçların dalları arasından
ah nasıl da yıldızlar kırpardı gözlerin
gözlerin gözlerin
Göçerek göçtüğüm gömütlüğün gecesi
destanları inkâr ettim türküleri yalanladım
sesimi dağlara küs akislere yok saydım
ve adımlarını göremediğim günden beri
şimdi nereye gitsem ben hep kaçak bir aşkı anlatırım
Ve artık kimi sevsek biz
hep bitmiş bir aşkı yaşarız
kesilir künyemizin hesabı
ol mahşeri divana kalırız
Metafizik uzmanı Gökhan Hani.