- 18 Ağustos 2007
- 4.876
- 6
[B]1.[/B] Ahmet Hamdi Tanpınar– Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Tanpınar'ın deyişiyle, "Müesseselerdeki ve manevî insandaki ikilik" izleği üzerine kurulan roman, hiç kuşkusuz Türk edebiyatının en güzel romanları arasında. Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde göründüğünden daha ironik ve derin bir bakışla, zamanı romanın odağına oturtuyor. Eski bir zamandan yeni bir zamana ve böylece aynı zamanda, eski hayattan yeni hayata geçişi; ince, mizahi, şaşırtıcı bir üslupla sorgularken, her iki hayatın kurumları arasındaki geçişe dikkat çekiyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü bilenlerin tekrar tekrar okuduğu, bilmeyenlerin okudukça şaşıracakları bir başyapıt.
TADIMLIK
"Ayar istasyonları, saatleri durmuş hanımların ve beylerin saatlerinin ayarlarını düzeltmek için yol üstünde uğrayacakları küçük yerlerdi. Burada genç hanımlar beylerin, genç ve güzel delikanlılar da hanımların saatlerini küçük ve makbuz mukabili bir ücretle kurup ayarlayacaklardı. Şehrin kibar ve zengin semtlerinde kalabalık caddelerinde açılacak ilk istasyonlardan sonra yavaş yavaş daha derine, mahalle içlerine kadar girecektik. Nitekim ilk iki istasyonumuzu Galatasaray'la Teşvikiye'de açtık. Böyle bir teşebbüs için muayyen şartları haiz, oldukça kalabalık bir personele muhtaç olacağımız tabiîydi. Müşteri, yahut müracaat sahibi ile meşgul olurken Ayarlama Enstitüsünün asıl içtimaî gayelerini ona anlatması icap eden bu genç unsurların zeki, sevimli ve konuşkan olmaları da lâzımdı. Burada da maalesef yine Halit Ayarcı'ya itiraz ettim: - Bu kadar basit bir şey için kim ayakkabı boyatır gibi bir dükkâna gider? Kaldı ki modern hayat yavaş yavaş berber ve boyacı gibi, muhallebicilerden sonra memleketimizin en işlek iş ve ticaret sahası olan meslekleri bile söndürüyor. Herkes rastgeldiği dükkânın kapısından başını şöyle bir uzatıp saatini düzeltir. Halit Ayarcı: - Hayır, dedi, yanılıyorsun. Bilakis koşacaklar. Bu istasyonlara öyle şekil vereceğiz ki, o kadar güzel elemanlar bulacağız ki en işlek mağazaları geçecek. Siz bana inanın! Kadromuzun tasdikine dört ay vardı. Bu itibarla fazla üzülmedim. Dört ay daha rahat edecektim. Ondan sonrası için Allah kerimdi. Kendi kendime, 'Madem ki dört ay sonra burası yoktur, o halde ilerisi için hazırlık yapalım!' diye düşünüyordum. Benim elimden gelen bu idi."
2. Hıfzı topuz - Başın Öne Eğilmesin Sabahattin Ali'nin Romanı
Hıfzı Topuz bu romanda, belgelere dayanan özgün kurguyla Sabahattin Ali’nin Nâzım Hikmet’ten Bedri Rahmi Eyuboğlu, Orhan Veli ve Asaf Halat Çelebi’ye; Sabiha Sertel’den Vâlâ Nurettin, Rasih Nuri İleri, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a yayılan dostluğuna ve 41 yaşında karanlık güçler tarafından katledilmesine uzanan trajik yaşamına ayna tutuyor. Sabahattin Ali, 41 yıllık yaşamı boyunca Türk edebiyatının dünya dillerine çevrilen seçkin örneklerini vermekle kalmadı, yalnızca yurdu için bağımsızlık istedi, özgürlük istedi, çağdaşlaşma istedi… Bu değerlerin düşleriyle yaşadı. Bu düşlerin bedeli sürgünler, hapishaneler ve sonunda Istranca ormanlarında tutuklanıp katledilişle ödenecekti.
tadımlık
3. Kemal Tahir – Karılar Koğuşu
Kemal Tahir, ölümünden sonra yayımlanan romanı Karılar Koğuşu'nda Malatya Cezaevi deneyimlerini, İkinci Dünya Savaşı yıllarının Türkiyesini anlatmak için kullanır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'na katılacak mı? Katılacaksa Almanların yanında mı müttefiklerin yanında mı yer alacak? Savaşın belirsizliği, insanları daha büyük bir sefalete sürüklerken Murat, mahkumların seslendikleri biçimiyle İstanbullu, hapis hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça her şeyi yapabilen insanların yaşamına tanık olur. Bu tanıklık, "kötü yola" düşmüş kadınların, cezaevine gelmesiyle yeni bir biçim kazanır. "Ahlak ve namus kavramları, para ve güç karşısında elden ele gezer bir haldeyken tutuklu olmakla özgür olmak arasındaki fark nedir?" diye sorar kendi kendine Murat. İdama mahkum edilen Hanım, Malatya Genelevi'nden gelen Tözey, Gardiyan Şefika ve küçük mahkum Aduş... Her birinin birbirinden farklı hikayesi, Murat'ın sorgulamalarıyla birlikte, okura, Anadolu kadınının hapisanede de bitmeyen çilesini anlatıyor.
tadımlık
4. Puslu Kıtalar Atlası/ İhsan Oktay Anar
Arka kapak
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...
"Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:
"Dünya bir düştür. Evet, dünya.. Ah! Evet, dünya bir masaldır."
tadımlık
Tanpınar'ın deyişiyle, "Müesseselerdeki ve manevî insandaki ikilik" izleği üzerine kurulan roman, hiç kuşkusuz Türk edebiyatının en güzel romanları arasında. Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde göründüğünden daha ironik ve derin bir bakışla, zamanı romanın odağına oturtuyor. Eski bir zamandan yeni bir zamana ve böylece aynı zamanda, eski hayattan yeni hayata geçişi; ince, mizahi, şaşırtıcı bir üslupla sorgularken, her iki hayatın kurumları arasındaki geçişe dikkat çekiyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü bilenlerin tekrar tekrar okuduğu, bilmeyenlerin okudukça şaşıracakları bir başyapıt.
TADIMLIK
"Ayar istasyonları, saatleri durmuş hanımların ve beylerin saatlerinin ayarlarını düzeltmek için yol üstünde uğrayacakları küçük yerlerdi. Burada genç hanımlar beylerin, genç ve güzel delikanlılar da hanımların saatlerini küçük ve makbuz mukabili bir ücretle kurup ayarlayacaklardı. Şehrin kibar ve zengin semtlerinde kalabalık caddelerinde açılacak ilk istasyonlardan sonra yavaş yavaş daha derine, mahalle içlerine kadar girecektik. Nitekim ilk iki istasyonumuzu Galatasaray'la Teşvikiye'de açtık. Böyle bir teşebbüs için muayyen şartları haiz, oldukça kalabalık bir personele muhtaç olacağımız tabiîydi. Müşteri, yahut müracaat sahibi ile meşgul olurken Ayarlama Enstitüsünün asıl içtimaî gayelerini ona anlatması icap eden bu genç unsurların zeki, sevimli ve konuşkan olmaları da lâzımdı. Burada da maalesef yine Halit Ayarcı'ya itiraz ettim: - Bu kadar basit bir şey için kim ayakkabı boyatır gibi bir dükkâna gider? Kaldı ki modern hayat yavaş yavaş berber ve boyacı gibi, muhallebicilerden sonra memleketimizin en işlek iş ve ticaret sahası olan meslekleri bile söndürüyor. Herkes rastgeldiği dükkânın kapısından başını şöyle bir uzatıp saatini düzeltir. Halit Ayarcı: - Hayır, dedi, yanılıyorsun. Bilakis koşacaklar. Bu istasyonlara öyle şekil vereceğiz ki, o kadar güzel elemanlar bulacağız ki en işlek mağazaları geçecek. Siz bana inanın! Kadromuzun tasdikine dört ay vardı. Bu itibarla fazla üzülmedim. Dört ay daha rahat edecektim. Ondan sonrası için Allah kerimdi. Kendi kendime, 'Madem ki dört ay sonra burası yoktur, o halde ilerisi için hazırlık yapalım!' diye düşünüyordum. Benim elimden gelen bu idi."
2. Hıfzı topuz - Başın Öne Eğilmesin Sabahattin Ali'nin Romanı
Hıfzı Topuz bu romanda, belgelere dayanan özgün kurguyla Sabahattin Ali’nin Nâzım Hikmet’ten Bedri Rahmi Eyuboğlu, Orhan Veli ve Asaf Halat Çelebi’ye; Sabiha Sertel’den Vâlâ Nurettin, Rasih Nuri İleri, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a yayılan dostluğuna ve 41 yaşında karanlık güçler tarafından katledilmesine uzanan trajik yaşamına ayna tutuyor. Sabahattin Ali, 41 yıllık yaşamı boyunca Türk edebiyatının dünya dillerine çevrilen seçkin örneklerini vermekle kalmadı, yalnızca yurdu için bağımsızlık istedi, özgürlük istedi, çağdaşlaşma istedi… Bu değerlerin düşleriyle yaşadı. Bu düşlerin bedeli sürgünler, hapishaneler ve sonunda Istranca ormanlarında tutuklanıp katledilişle ödenecekti.
tadımlık
3. Kemal Tahir – Karılar Koğuşu
Kemal Tahir, ölümünden sonra yayımlanan romanı Karılar Koğuşu'nda Malatya Cezaevi deneyimlerini, İkinci Dünya Savaşı yıllarının Türkiyesini anlatmak için kullanır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'na katılacak mı? Katılacaksa Almanların yanında mı müttefiklerin yanında mı yer alacak? Savaşın belirsizliği, insanları daha büyük bir sefalete sürüklerken Murat, mahkumların seslendikleri biçimiyle İstanbullu, hapis hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça her şeyi yapabilen insanların yaşamına tanık olur. Bu tanıklık, "kötü yola" düşmüş kadınların, cezaevine gelmesiyle yeni bir biçim kazanır. "Ahlak ve namus kavramları, para ve güç karşısında elden ele gezer bir haldeyken tutuklu olmakla özgür olmak arasındaki fark nedir?" diye sorar kendi kendine Murat. İdama mahkum edilen Hanım, Malatya Genelevi'nden gelen Tözey, Gardiyan Şefika ve küçük mahkum Aduş... Her birinin birbirinden farklı hikayesi, Murat'ın sorgulamalarıyla birlikte, okura, Anadolu kadınının hapisanede de bitmeyen çilesini anlatıyor.
tadımlık
4. Puslu Kıtalar Atlası/ İhsan Oktay Anar
Arka kapak
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...
"Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öylese varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapandı. az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:
"Dünya bir düştür. Evet, dünya.. Ah! Evet, dünya bir masaldır."
tadımlık