Aşk; mutluluklar, güzellikler, heyecanlar getirdiği kadar, bunları yaşattığı kadar can yakan bir acımasızlığı da beraberinde getiriyor insanlara.
Sen hayatıma girdiğin anda; anlam ve tat kattın yaşantıma, yüzüme gülümseme iliştirdin, paha biçilmez mutluluklar yaşattın bana tarifi olmayan.
Sonra bir gün batımında... Zamansız, sebepsiz bir ayrılığı hançerledin kalbime.
Şaşkınlıkla inanamamak arasında gidip gelmek ve bu durumu kabullenmekle (her ne kadar kabullenmek istemesem de) kabullenememek arasında kaldığım, uzun süren bir bocalama dönemi.
Sağa sola yalpalanmak, oradan oraya vurmak, dibi boylamak, düzlere çıkamamak…
Gidenin ardından boşa tüm çaba... Tutkuyla sevsen de, gebersen de, ölsen de... Ne yaparsan yap dönüşü yok, oluru yok. Yok işte!
İçim acıyor, acımak ne kelime… Kalbim lime lime parçalara bölünürken, çaresiz gidişi kabul etmek için çırpınadururken ‘Yaşanan onca güzel anların hatırı ve yaşayacak daha neler vardı’ diye isyan etmek kalıyor şimdi bana. İsyan etmek demeyelim de severken gidenler olunca ‘Haksızlık bu! Severken ayrılmak... Aşk bu değil’ diye haykırmak geliyor kalbimin derinlerindeki çığlıklar eşliğinde. Haykırıyorum da...
Şimdi kalbim çarpıyor ama anlamsız, sebepsiz… Hayatın içindeki her olgu (mutluluk, hüzün, sevinç, keder, efkar, acı; kısacası hayata dair yaşanan her ne varsa) anlam bulamıyor kalbimde. Yani seviniyor muyum, ağlıyor muyum, mutluluk mu geldi, bunların hiç birini yaşamıyor kalbim. Bırak yaşamayı, hissetmiyor kalbimdeki duygularım bu saydıklarımın hiç birini. Çünkü yalnızca kendini alıp gitmedin, duygularımı da alıp gittin giderken.
Sen hayatıma girdiğin anda; anlam ve tat kattın yaşantıma, yüzüme gülümseme iliştirdin, paha biçilmez mutluluklar yaşattın bana tarifi olmayan.
Sonra bir gün batımında... Zamansız, sebepsiz bir ayrılığı hançerledin kalbime.
Şaşkınlıkla inanamamak arasında gidip gelmek ve bu durumu kabullenmekle (her ne kadar kabullenmek istemesem de) kabullenememek arasında kaldığım, uzun süren bir bocalama dönemi.
Sağa sola yalpalanmak, oradan oraya vurmak, dibi boylamak, düzlere çıkamamak…
Gidenin ardından boşa tüm çaba... Tutkuyla sevsen de, gebersen de, ölsen de... Ne yaparsan yap dönüşü yok, oluru yok. Yok işte!
İçim acıyor, acımak ne kelime… Kalbim lime lime parçalara bölünürken, çaresiz gidişi kabul etmek için çırpınadururken ‘Yaşanan onca güzel anların hatırı ve yaşayacak daha neler vardı’ diye isyan etmek kalıyor şimdi bana. İsyan etmek demeyelim de severken gidenler olunca ‘Haksızlık bu! Severken ayrılmak... Aşk bu değil’ diye haykırmak geliyor kalbimin derinlerindeki çığlıklar eşliğinde. Haykırıyorum da...
Şimdi kalbim çarpıyor ama anlamsız, sebepsiz… Hayatın içindeki her olgu (mutluluk, hüzün, sevinç, keder, efkar, acı; kısacası hayata dair yaşanan her ne varsa) anlam bulamıyor kalbimde. Yani seviniyor muyum, ağlıyor muyum, mutluluk mu geldi, bunların hiç birini yaşamıyor kalbim. Bırak yaşamayı, hissetmiyor kalbimdeki duygularım bu saydıklarımın hiç birini. Çünkü yalnızca kendini alıp gitmedin, duygularımı da alıp gittin giderken.