• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Gerçek Atatürkçülük

bluesky

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
30 Ocak 2007
47
0
86
Almanya
Millet, genel kabul gören anlamıyla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğudur. Milletin üzerinde yaşadığı toprak da vatan olarak adlandırılır. Vatan yalnızca üzerinde yaşanılan toprak parçası olarak algılanamaz; bir insanın hayatında sahip olduğu en önemli varlıklardan birisidir. Millet ve vatanın her insan için anlamı büyüktür. Bireyi güçlü kılan temel, ait olduğu milletin kültür birikimi, tarihi, geleneksel özellikleri gibi unsurlardır. Milletin devamlılığını sağlayan ana öğe de, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasıdır. Türk Milleti'nin vatanına olan sevgisi ve bağlılığı tarihsel bir gerçektir ve milletimizi diğer milletler arasında üstün kılan en asil özelliklerden birisidir. Bununla birlikte her Türk, milletinin menfaatlerini kendi menfaatlerinden, milletinin geleceğini kendi geleceğinden üstün tutan bir anlayışa, derin bir millet sevgisine sahiptir. Türklerin, diğer tüm milletlere örnek olması gereken vatan ve millet sevgisi, bize şanlı tarihimizin en önemli miraslarından birisidir. Vatan ve millet sevgisi, çok asil sevgilerdir ve Türk Milleti için kutsal değerlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Atatürk de vatanseverliği ve milliyetperverliği ile tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne örnek olmuş bir insandır. Son derece mütevazı bir kişiliğe sahip olan Atatürk, kendisinin sahip olduğu üstün özelliklerini hep milletinin kendisine kazandırdığı özellikler olarak görmüştür. Aynı şekilde kazanılan zaferleri ve elde edilen başarıları da hep milleti ile birlikte gerçekleştirdiğinin bilincinde olmuş, bunları daima milletine mal etmiştir. Konuşmalarında ve yazılarında bu noktanın altını önemle çizmiştir. "Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir" diyerek Türk olmaktan gurur duyduğunu ifade etmiştir. Atatürk, yaşamı boyunca vatan ve millet sevgisinin önemi üzerinde durmuş, Türk Milleti'ne duyduğu derin saygı ve sevgiyi önemle vurgulamıştır. "Ne mutlu Türküm diyene" sözü, kuşkusuz çok üstün bir sevginin simgesidir.

Atatürk, vatan ve millet sevgisinin üstünlüğü ile tanınan, bu sevgisi sayesinde tarihi başarılara imza atmış bir lider, büyük bir devlet adamı idi. Gerek Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan büyük zaferlerin, gerekse bağımsızlığın kazanılmasının ardından ekonomide ve sosyal hayatta katedilen ilerlemelerin temel kaynağı Atamızın vatanına duyduğu derin sevgi ve milletine karşı hissettiği güçlü bağlılıktı. Koşullar ne kadar zor, durum ne kadar umutsuz gibi gözükse de, vatanı ve milleti için her zaman yapacak bir şeyi olduğuna inanan büyük bir insandı. Atatürk'ün hayatı incelendiğinde, tüm yaşamı boyunca en büyük amacının Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak olduğu ve bu yolda yapılan büyük mücadelenin de derin bir vatan ve millet sevgisinden ilham aldığı açıkça görülecektir. Gerçek sevgi ve bağlılık olmadan, böylesine büyük başarılar elde edilemeyeceği açıktır. Bir insan vatanını korumak ve kurtarmak için verdiği mücadelede hiçbir zorluktan yılmıyor, en içinden çıkılmaz gibi görünen durumlar karşısında dahi akılcı ve etkili çözümler üretebiliyor, zafere olan inancını ve azmini a sla kaybetmiyor ise, bu, uğrunda mücadele verdiği değerlere sarsılmaz bir bağlılık duyduğunun en önemli göstergesidir. Atatürk'ün ideali, bağımsız bir vatan üzerinde, güçlü bir milli birlik anlayışına sahip bir millet ortaya çıkarmak ve bu milletin hiçbir engel tanımadan çağdaşlaşma yolunda ilerlemesini sağlamaktır. Türk Milleti'nin çağdaş milletler seviyesine yükselmesi gerektiğine inanan, bu düzeye çıkma hakkına sahip bir millet olduğu gerçeğini tam anlamı ile kavramış olan Atatürk, vatan ve millet sevgisi sayesinde, kimsenin düşünemeyeceği, düşünse bile gerçekleştirmesinin mümkün olamayacağı bir başarı kazanmıştır.

"Türklerin vatan sevgisi ile dolu göğüsleri, düşmanların melun ihtiraslarına karşı daima bir duvar gibi yükselecektir" sözleri ile vatanseverliğin önemine dikkat çeken Atatürk, milletini seven, milletine sadık ve milletine güvenen gerçek bir Türk milliyetçisidir. Ve şu önemli gerçek de göz ardı edilmemelidir ki; vatanını ve milletini herşeyin üstünden tutan, bu derin sevgi için gerektiğinde kendi canını dahi tehlikeye atan Büyük Atatürk'ün bize bıraktığı en önemli miraslardan biri vatanseverlik ve millet aşkıdır. Atamızın bizlere bıraktığı büyük mirası onun bizden beklediği gibi değerlendirebilmek, ülkemizi onun bize bıraktığı noktadan hep daha ileriye götürebilmek, Türk Milleti'ni, tarihine yakışır bir makama ulaştırabilmek için yapılması gereken, Atamızın izinden yürümektir. Tüm vatanseverlerin ve gerçek Türk milliyetçilerinin kendilerine örnek alabilecekleri en güzel örnek, hiç şüphesiz Atatürk'tür. Atatürk ise, "Benim, Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar" sözleri ile bize hedefe ulaşacak en kısa yolu göstermektedir.
 
Giriş


Gençlik her millet için önemli bir kuvvettir. Bilinçli ve sorumluluk sahibi bir gençlik, o milletin umududur, geleceğinin güvencelerindendir. Özellikle de genç bir nüfusa sahip olan Türkiye için -ülkemizde nüfusun yarısı yirmi yaşın altındadır- bu imkanın iyi değerlendirilmesi, Türk Milleti'nin hak etmiş olduğu medeni toplumlar seviyesine ulaşması için gereklidir. İçinde yer aldığı coğrafya ve sahip olduğu tarihi miras Türk Milleti'nin üzerine çok önemli sorumluluklar yüklemektedir. Aydın, milli değerlerini koruyan, ileri görüşlü genç bir neslin yetişmesi, sahip olduğumuz şanlı tarihle birleştirildiğinde, Türkiye yalnızca ileri toplumlar seviyesine ulaşmakla kalmayacak, oldukça geniş bir coğrafyada pek çok ülkeye liderlik yapabilecek konuma gelecektir.

Geçtiğimiz yüzyılın en büyük devlet adamlarından biri olarak kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk de, "Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir."1 sözleri ile gençliğe özel önem verdiğini vurgulamış, gençlerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi konularına dikkat çekmiştir. Türk gençliğine çok güvenen ve bunu her fırsatta vurgulayan Atatürk, ülke topraklarının bölünmez bütünlüğünü ve Cumhuriyeti koruma görevini de bu nedenle gençlere vermiştir.

Atatürk'ün Türk gençliğine duyduğu güvenin temelinde, gençlerin Milli Mücadele'nin ilk dönemlerinden itibaren kendisine verdikleri destek bulunmaktadır. Bununla birlikte Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da gençler, Atatürk ilkelerinin korunup ayakta tutulmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Günümüzde ise gerek ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullar, gerekse uluslararası ilişkilerde yaşanan önemli gelişmeler Türk gençliğinin yine önemli sorumluluklar almasını gerektirmektedir. Ne var ki gençlerimizin bir kısmı bu sorumluluğu yüklenebilecek bir birikime sahip değildir, bir kısmı da sorumluluğa talip olmakla birlikte ne yapması gerektiğini bilememektedir. Dolayısıyla gençlerimize doğru hedefler belirlemek, bu hedeflere ulaşabilmeleri için yol göstermek çok büyük önem taşımaktadır. Bu, hem gençlerimizin kişisel gelişimleri hem de ülkemizin geleceği açısından herkesin üstlenmesi gereken bir görevdir.
Bu görevi yerine getirmek için yola çıkanların ilk yapması gereken, Atatürk'ün yaşamına, gençler için belirlemiş olduğu yola bakmak olmalıdır. Yapılacak basit bir araştırma dahi, Atatürk'ün bu alanda temel hedefleri ve bu hedeflere ulaşacak en vurucu yolları tespit etmiş olduğunu gösterecektir. Atatürk'ün Türk gençliğinin eğitimi, gelişimi, sahip olması gereken ahlaki özellikleri, karakteri ve sorumlulukları üzerine yaptığı açıklamalar rehber niteliği taşımaktadır. Ancak bunun için öncelikli olarak Atatürk'ün doğru tanınması ve gösterdiği yolun doğru anlaşılması şarttır. Tarihin en önemli dehalarından biri olan Atatürk, milli ve manevi değerlerine bağlı, dürüst, vicdanlı, akılcı, ileri görüşlü, cesur, mert, mütevazı, adil, gerçek bir Türk milliyetçisiydi. Atatürk vatan ve millet sevgisini öncelikli tutan, medeni toplumlar seviyesine ulaşmayı hedefleyen, aynı zamanda da bu toplumları taklit etmekten kaçınan, kendi kültürümüze ve tarihimize sahip çıkmamız gerektiğini vurgulayan, birleştirici ve bütünleştirici bir hayat görüşüne sahipti. Atatürk, Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerin de hem kendisinin sahip olduğu özellikleri taşımalarını, hem de hedeflediği gençliğin sahip olması gereken karakteri tam anlamı ile kavrayıp uygulamaya geçirmelerini amaçlamıştı.

Bu kitabın amaçlarının başında bir yandan Atatürk'ün gençliğe bakış açısını ele alırken bir yandan da gençlerin Atatürk'ü doğru anlamalarına yardımcı olmak vardır. Günümüz gençliğinin hayati sorunlarının başında Atatürk'ü gereği gibi tanımamak, milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşmak ve millet olma bilincini göz ardı etmek gelmektedir. Atatürkçülüğü kendi çarpık ideolojilerine kılıf olarak kullanmak ve bu şekilde gençleri doğru yoldan uzaklaştırmak isteyen çevrelerin sarf ettikleri çaba göz önünde bulundurulursa, gençliğin Atatürk'ü ve Atatürk'ün kendileri için belirlemiş olduğu ideali doğru kavramalarının ne kadar acil bir ihtiyaç olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin geleceği, Mustafa Kemal Atatürk'ün hepimize vasiyet etmiş olduğu gibi, vicdanlı, sağduyulu, güzel ahlaklı, dindar, çağdaş, ilerici, vatansever, milliyetçi, itaatli, kişilikli bir neslin yetiştirilmesine ve bu neslin azmine, şevkine ve çalışmalarına bağlıdır.
 
Cumhuriyet Dönemi'nde Türk Gençliği


Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sona ermesinin ardından, yurt içinde çok daha önemli bir mücadele başladı: Bağımsızlığını kazanan bu yeni devleti güçlendirmek ve yükseltmek. Bu dönemde kültürel, ekonomik ve toplumsal pek çok reformun aciliyetle yapılması ve bu reformların toplum tarafından kabul görmesinin sağlanması gerekiyordu. Atatürk bu dönemde genç nesil üzerinde önemle durmuş, gençliğin eğitimi ve bilinçlendirilmesi öncelikli konular arasında olmuştur. Cumhuriyet'in ilk yılları, başta Atatürk olmak üzere, devlet adamları ve aydınlar için "gençliğin Cumhuriyet'in koruyucuları" olduğu anlayışının hakim olduğu yıllardır. Cumhuriyet gençlere emanet edilmiş ve bu konuda gençliğe büyük ümit bağlanmıştır. Atatürk bu büyük hedefini ise şu şekilde tarif etmişti:

Benim için bir tek hedef vardır. Cumhuriyet hedefi. Bu hedefe varmak için, belirli yoldan yürüyen arkadaşların başarılı olması için, tutulan doğru yolda, namuslu yolda çok çalışmak ve etkin olmak gerekir.15

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında kazanılan başarıların, Türkiye'nin geleceğinin çok aydınlık olacağının en önemli işaretleri olduğuna inanıyordu:

Sizin gibi gençlere malik bulundukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler elde edeceğinden şüphe etmiyorum.16


Bağımsızlık mücadelesi ile elde edilen zafer, uzun yıllardır devam eden savaşlardan, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda yaşanan büyük çöküşten çok önemli dersler alınmasını sağlamıştı. Bu dersler, hem Cumhuriyet ilkelerinin değerinin ve öneminin kavranmasını sağlayacak, hem ülkemizi bir daha benzer bir duruma düşmekten koruyacak, hem de yine benzeri olaylarla karşılaşılması durumunda bu sıkıntıların nasıl aşılacağını bizlere gösterecek önemli derslerdir. Atatürk de, özellikle gençlerin, Kurtuluş Savaşı boyunca kazanılan tarihi tecrübeleri çok iyi değerlendirmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir. Atatürk'e göre, bu tecrübeler gençleri olgunlaştırmış ve onları, sorumluluklarının önemini kavrayabilecekleri bir konuma getirmişti:

Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını öncelikle kendi düşüncelerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilir bir hâle getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır. Ben çok ümitliyim ki, gençlerimiz bunu yapacak derecede yetişkindir. Biliyorum ki ihtiyarlarımız gibi gençlerimizin de tecrübeleri vardır. Zira milletimizin yakın senelere ait gördüğü acı dersler, yakın yılların en yoğun olaylar ile dolu oluşu, devrimizin gençlerini eski devirlerin ihtiyarları kadar ve belki onlardan fazla olayın şahidi, dolayısıyla gençliğimizi ihtiyarlar kadar tecrübe sahibi yaptı.Herhangi bir gencimiz yaşadığı devrin belki üç katı oranında olaya şahit olduğu için her gencimiz üç misli yaş sahibi sayılabilir, onları da ihtiyarlar gibi tecrübeli kabul edebiliriz. Gençliğimizin sahip oldukları bu tecrübelerden istifade ederek çalışkan, memlekete faydalı ve büyük imanla donatılmış olarak vazifelerini hakkıyla yerine getireceklerine eminim.17

Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.18

Cumhuriyet'in övüncü olan Türk gençliği, Türklük bilincinin doruğa ulaştığı Atatürk döneminde, dinamik, çalışkan, bilimi kendine yol gösterici tanımış, çağdaş, her şeyini ulusuna adamış, ulusunu uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı kendisine ülkü edinmiş bir gençlikti. Ulusun gerçek gücünü ve enerjik cevherini temsil ediyordu. Nitekim ilerleyen yıllarda Türk gençliği Atatürk'ün bu güvenini boşa çıkarmamış, yıkılmış ve harap olmuş vatan topraklarından, ilerlemiş ülkeler seviyesine ulaşmak için gücünün son noktasına kadar çalışan bir güç haline gelmiştir. Özellikle de Cumhuriyet'in kuruluşundan Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı 1938 yılına kadar geçen süre Türk Milleti'nin çağdaş bir ülke olma amacıyla büyük reformlara imza attığı, dinamik bir dönem olmuştur. Atatürk'ün Türk gençliğine hitap ettiği bazı konuşmaları şu şekildedir:



Atatürk Sivas Kız Öğretmen Okulu öğrencileriyle.

Gençler için vatanî işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lâkin korkmak asla! (1919)19

Gelecek için hazırlanan vatan evlâtlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim.20

Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyet'i biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.21




Atatürk'e göre, Türkiye'nin geleceğini emanet ettiği gençlerin eğitimi çok önemliydi. Her fırsatta üniversite ve lise öğrencileri ile biraraya gelen Atamız, üstte Ankara Hukuk Fakültesi'ne altta ise İzmir Kız Lisesi'ne yaptığı ziyaretler esnasında görülmektedir.
Atatürk gösterdiği yola uydukları takdirde, gelecek nesilleri güzel günlerin beklediğine de değinerek gençleri bu yolda kararlı adımlarla ilerlemeye teşvik etmiştir.

Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyet'in gelecek evlâtları bizden daha çok rahata kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır. (1927)22

Atatürk'ün Türk gençliğine inancını ve güvenini gösteren bir önemli olay da Hatay davası sırasında gerçekleşmiştir:

Fransız komiseri Ponçet Ankara'yı ziyareti sırasında, Ankara Palas'a uğrayan Atatürk ile karşılaşır. Atatürk Ponçet'yi masasına davet eder. Günün önemli sorunu Hatay meselesidir. Fransız Hükümeti zorluklar çıkarmakta, bu sorunun barış içinde çözülmesine engel olmaya çalışmaktadır. Atatürk masasında bulunan Ponçet'ye şu şekilde hitap eder:

- Hatay işi benim şahsi davamdır ve Beni üzüyorsunuz. Korkarım ki beni, meseleyi başka türlü halle mecbur bırakacaksınız.Atatürk bu sözleri yüksek sesle Türkçe söylüyor ve çevresindeki insanlar da onu dinliyordu. Atatürk'ün Fransa'nın Suriye komiseri Ponçet'ye karşı "beni üzüyorsunuz" sözü salonda çok geniş bir etki oluşturdu. Orada bulunan bir genç ayağa kalkarak, oldukça yüksek bir sesle şöyle dedi:

- Atatürk üzülme, arkanda biz varız!

Atatürk yerinde başını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Kaşları kalkmış, çehresi sevgi ile dolu olarak gence şöyle cevap verdi:

- Biliyorum çocuğum, onu bildiğim için ki böyle konuşuyorum."23

Bu örnekten de Atatürk'ün arkasında gençlerden oluşan büyük bir kuvvet olduğunu bildiğini anlarız.


Eğitimin Önemi

Kitabın başında da vurguladığımız gibi, gençlik bir milletin varlığının devamını sağlayan çok önemli bir güçtür. Ancak bu gücün gereği gibi kullanılabilmesi ve millete fayda sağlayabilmesi için gençlerin iyi bir eğitim almaları, bilinçlendirilmeleri ve iyi yönlendirilmeleri gereklidir. Aksinin o ülke için nasıl gelişmelere neden olabileceğinin örnekleri yakın geçmişimizde yaşanmıştır. Yeterince bilinçlenmemiş, milli ve manevi değerlerden uzaklaşmış gençlerin tehlikeli ideolojilerin etkisinde kalmaları, ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.

Bu nedenledir ki Atatürk gençliğin iyi yetiştirilmesini ve bilinçlendirilmesi gerektiğini sıkça tekrarlamıştır. Doğru bilgilerle ve müspet fikirlerle aydınlatıldığında gençliğin Türk Milleti'nin yükselişinde önemli bir rol oynayacağını hatırlatmıştır:

Gençliği kesinlikle ideal sahibi ve ülkeyle ilgili olarak yetiştirmek herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir. Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün pozitif düşüncelerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya konulduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.24

Atatürk aynı zamanda Türk gençliğinin öncelikli olarak kendi benliğine, milli geleneklerine, ulusun birlik ve bütünlüğüne zarar verebilecek düşman unsurları tanıması ve bunlarla mücadele yöntemlerini öğrenmesi gerektiğine de dikkat çekmiştir:



Gençlerin muhakkak bir meslek sahibi olması gerektiğine inanan Atatürk, Adana Kız Enstitüsü'nü gezerken.

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.25


Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatlarını sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde belirleyen milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi'ni açış konuşmasından)26


Gençlerin bu şekilde bilinçlendirilmesi için ise, yalnızca gençlere değil, elbette toplumun pek çok kesimine önemli görevler düşmektedir. Genç nesil bilgisizlik veya yanlış bilgilendirmeler nedeniyle, diğer insanlara kıyasla daha kolay yönlendirilebilmektedir. Gençlerin yanlış yönlendirmelerden korunabilmelerinde ve kendilerinden beklenilen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmelerinde alacakları temel eğitim belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, gençlerin vatan ve millet sevgisini özümseyebilecekleri, tarih bilincine sahip olabilecekleri, kültürel mirasımızın değerini kavrayabilecekleri, devlete hizmet anlayışlarını geliştirebilecekleri, en önemlisi zararlı ideolojilerin telkinlerinden korunabilecekleri bir eğitim imkanına sahip olmaları gereklidir. Gençlerin bu bilinci almaları sağlanmadan onlardan beklenti içerisinde olmak doğru olmaz. İşte Atatürk'ün yaptığı budur. Atatürk gençlere çok güvendiğini, onları ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak gördüğünü söylerken, öncelikle gençlerin doğru şekilde bilinçlendirilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk bu eğitim ve bilinçlendirilmenin sonucunda ortaya çıkacak olan 'irfan ve kültür ordusu'nun milletin geleceğini şekillendirecek kadar üstün bir güce kavuşacağını söylemiştir:

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu...27

Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.28

Atatürk eğitim ile cahilliğin yok edilmesinin, bir milleti esaretten hürriyete kavuşturan önemli bir güç olduğunu hatırlatarak gençlerimizin iyi bir eğitim almalarının ne derece hayati bir önem taşıdığına dikkat çekmiştir:



Gençlerin milli tarih bilincini kazanmalarının önemine sık sık dikkat çeken Atamız, Adana Kız Enstitüsü'nde bir tarih dersini izlerken.

Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.29

Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.30

Bir ulusun yüksek medeniyet seviyesine ulaşmasında, iyi yetişmiş, bilgili, kültürlü insan unsurunun önemi son derece büyüktür. Bu sebeple sağlam, üstün kaliteli ve milli kültürümüzün esaslarıyla çağdaş medeniyetin ileri teknolojisini birleştiren bir öğretim sistemiyle gençlerimizin yetiştirilmesi şarttır.

Genç bir nüfusa sahip olmak Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kuvvet ve güçtür. Ancak bu gençlerin doğru yönlendirilmesi, dış ve bölücü güçlerin, ülke aleyhine faaliyet gösteren ideolojilerin ve grupların etkisi altında kalmalarının engellenmesi gerekir. İşte Atatürk'ün, kültür devriminin üzerinde durmasının ve eğitime öncelik vermesinin nedeni budur.

Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi v.s. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. 192331

Atatürk'ün eğitimin önemine dikkat çektiği sözlerinden diğer bir tanesi ise şu şekildedir:

İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir.32



Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi


Ey Türk Gençliği!


Birinci vazifen, Türk istikbalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet, muhafaza ve müdafa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedbahtların olacaktır. Bir gün, istikbal ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyet'ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevliler siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal ATATÜRK



Gençliğin Atamıza Cevabı


Ey Büyük Ata,


Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'nin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyet'i, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimiz'e kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bilesarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımız olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Atası !

İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
 
Atatürk'ün İdealindeki Gençlik


Atatürk'ün en büyük hedefi, çok büyük emeklerle kurulan Yüce Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü ve gelişmiş demokratik ülkeler topluluğuna girmesi ve bu entegrasyon sürecinin çok hızlı ve başarılı olmasıydı. Türk Milleti'nin bu süreci hızlandırmasının birinci koşulu ise Batı'nın medeniyetini alırken, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutması, milliyetçi karakterini ana esas olarak belirlemesi, İslam'ın özünü savunan çağdaş bir yapıyı ivedilikle oluşturmasıydı.

İşte bu nedenle Atatürk, Cumhuriyet'i emanet ettiği Türk gencinin, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutan, vatanperver, cesur, ülkesi için canını seve seve veren, İslam'ı özümsemiş, güzel ahlaki vasıfları hayatının her aşamasına yerleştirmiş olmasını istiyor, bunun için karşısına çıkacak her engeli bizzat ortadan kaldırıyordu. Aşağıda sıralanan maddeler, Atatürk'ün hedeflediği milliyetçi, ülkesinin sorunlarını gayet iyi bilen ve bunlara çözüm üretebilen, demokrat, kendini iyiye ve doğruya adamış, milleti ve devleti için yaşayan bir gençliğin müjdesini vermektedir.


Gerçek bir Türk Milliyetçisi Olmalıdır


Türk genci kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmeli, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmelidir. Aksi hem o kişiyi, hem de milleti içten içe yok edebilir. Atamızın Türkiye Cumhuriyeti'ni korumakla sorumlu kıldığı Türk genci, bağımsız ve özgür yaşama konusunda kararlı, her milletin haklarına saygılı, kendi haklarını koruma konusunda azimli, insani bir Türk milliyetçisi olmalıdır. Bunun için de Atatürk'ün milliyetçilik tanımını kendine bir şiar bilmelidir.

Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır.33

Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir.34

Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimiz'in mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyet de kuvvetli olur.35


Milli Kültüre Önem Vermelidir


... Başarıya ulaşmak ve başarıları kuvvetle, emniyetle yürütebilmek için güçlü bir karaktere sahip olmak gerekir. Bizim güçlü karakterimizi hep ve hep yükseltmek, korumak gerekir. Bundan milliyetseverlik çıkar... Türkiye halkı denildiğinde, bildiğiniz gibi, kaderlerini birleştirmiş olan his ve din bakımından kalpten birbirlerine bağlanmış insanlar söz konusudur. Bunlar arasında ırk yönünden farklı olanlar vardır. Ama karşı ırktan olanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini yok edecek bir dava peşinde olmasına gerek yoktur. Her biri için ayrı ayrı olduğu gibi Türkler için de daima bağlı kalmak, milli karakteri yükseltmek, tüm girişimlerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin nedeni olur. Nitekim şimdiye kadar da olmuştur. Milliyet hissi sosyal bir topluluğa güç veren, yaşama yeteneğini genişleten başlı başına bir niteliktir. Bu konuda cahil kişilerden oluşan bir sosyal topluluk, bir ırk bölünmeye mahkumdur. Böyle bir toplumun içinde zaten gereği kadar iyilik ve güç olamaz. Böyle bir toplum, böyle bir milli devlet kuramaz. (2 Şubat 1923 İzmir'de halkla yaptığı sohbetten)36


Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatları sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde beliren milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi'ni açış konuşmasından)37


Millete güven vermelidir

Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındakilerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiğine inanırsa her türlü hareketi hemen kabule hazırdır. Bunun için gençlerin herşeyden önce millete güven vermeleri lazımdır. 192338

Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı'nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.39



Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk bir gencin verdiği dilekçe hakkında görüşme sırasında.

Milli terbiyeye sahip olmalıdır

Efendiler, şunu anlatmak istiyorum, ilk esin ana - baba kucağından sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu esinin gelişme kaynağı olması, kişiye millet ve ülkeye hizmet edebilme gücünü ve yeteneğini verebilmesi için millete ve ülkeye büyük, derin ilgi yaratan fikirler, duygularla her an güçlendirilmesi gerekir. Bu fikirlerin ve duyguların kaynağı doğrudan doğruya ülke ve milletir. Milletin ortak isteğine ve eğilimine değinmek ve onun gereklerine kendini adamak, böyle davranmak ve doğru yolda yürüyebilmek sözünü ettiğim terbiyenin temel ilkesidir. Bir milletin bireylerinde egemen olması, onlar tarafından uyulması gereken şey milletin ortak isteği ve fikirleridir. Bir kişinin milletine ve ülkesine yararlı bir iş yaparken hiç aklından çıkarmaması gereken şey milletin gerçek eğilimidir.40

Bir milleti özgür, bağımsız, görkemli, yüce bir toplum halinde yaşatan terbiyedir ve onu tutsak yapan, sefalete iten de bunun yokluğudur.41

Milli terbiyeyle yetiştirilmek ve yüceltilmek istenilen genç beyinlerin bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali ıvır zıvırla doldurulmasından kaçınılması gerekir.42


Atatürk'ü iyi anlamış olmalıdır


Atatürk, Ankara Kız Lisesi'nin bitirme sınavının ardından öğrenci ve öğretmenlerle birlikte
Bir gün ulusu, sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.43

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir).44


Atatürk'ün yolunda ilerlemeli ve onun bıraktığı görevi tamamlamalıdır

Benim Türk Milleti'ne, Türk Cumhuriyeti'ne ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir. Sizler, onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.45

Bu vatan, evlatlarımız ve torunlarımız için cennet gibi yapılmaya layık ve uygun bir vatandır. Bu ülkeyi böyle bayındır hale getirecek olan çalışmalar, ekonomi ve ekonomik faaliyettir. Öyleyse öyle bir ekonomi dönemi başlamalıdır ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrensin ve ona yönelsin. Hepimizin istediği bu milletin insanlarının ellerindeki örneklerle yarının, ticaretin, sanatın, çalışmanın, yaşamın temsilcileri olmalarıdır. Artık bu ülke, bu millet böyle bir devrin içinde bulunuyor ve böyle bir devri yüceltecektir. Böyle bir devrin tarihini yazacaktır. Böyle bir tarihte en büyük makam, en büyük hak çalışkanlara ait olacaktır. Sizler ülkenin gereksinimlerini, milletin yeteneklerini, bunlara karşılık dünyadaki en güçlü ekonomi örgütünü göz önünde tutarak alınması gereken tedbirleri ve uygulanması şart olan yenilikleri çok açık bir biçimde ifade etmelisiniz. Öyle ki o tedbirler, o yenilikler uygulandıkça ülkemiz bolluğa ve aydınlığa kavuşacaktır.46


Ecdadını örnek almalıdır

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.47

Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şumullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.48


Bağımsızlığından ödün vermemelidir


Atatürk gençliğe büyük değer veren bir liderdi ve gençlerle birarada bulunmaya özen gösterirdi.
Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür.49

Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.50

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur.51

Esas, Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir.52

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!..53Türkiye Halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (1922)54

Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumadan ibarettir. (1923)55

Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsızlık ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakarlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler. (1928)56


Demokrasiye inanmalıdır


Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik ayakta kalamaz. Böyle bir egemenlik, hatta diktatörlük ancak ihtilal olduğunda, geçici bir süre için gerekir... ülkemize bakınız, sükunet içindedir. Hep güven ve esenlikten yanayız. Kendi topraklarımız dışında bir metrekare toprakta gözümüz yoktur. Çünkü topraklarımız geniştir ve üzerinde yaşayanlar için dar değildir. Tüm devletlerle güvenlik anlaşmaları yaptık. Ancak yeni saldırılara uğramamak için orduyu buluduruyoruz. (24.4.1930, Vossiche Zeitung muhabirine verdiği demeç)57

Efendiler, millet bizi buraya gönderdi. Ama biz bu yönetimi ve egemenliğini miras mal gibi ömrümüz boyunca kullanmak için toplanmış değiliz. Ve sizi toplamak ve dağıtmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Millet bilmelidir ki bir günde vekillerini toplar ve gönderir. Kimsenin burayı sınırlamaya hakkı ve yetkisi yoktur ve olmamalıdır.58

Millete şöyle dendi: "Egemenliğinizi ve iradenizi kayıtsız, şartsız elinizde tutmanız gerekir ve bunun için sizi temsil edecek kişileri biraraya getirerek bir meclis toplayınız ve bu meclis kayıtsız ve koşulsuz olarak ülke ve millet işlerine, görevlerine el koyacaktır.59


İstikrarlı, kararlı ve azimli olmalıdır

Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.60

Zafer "zafer benimdir" diyebilenin, muvaffakiyet, "muvaffak olacağım" diye başlayanın ve "muvaffak oldum" diyebilenindir.61

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milleti'nin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.62

Arkadaşlar ulusun sevgi ve güveninden emin olarak, üzerinde bulunduğumuz medeniyet, terakki ve ilerleme yolunda azimle, tereddütsüz yürüyelim.63


Sorumluluk sahibi olmalı, hizmete talip olmalıdır


Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK
Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.64

Türk Milleti, her ne pahasına olursa olsun hizmeti ilke edinmiştir ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.65

Bireyler hayatta üç devre geçirir. Devlet hayatı da bu dönemleri içerir. Eski Osmanlı Devleti bu yaşam dönemlerinin üçünü yaşadıktan sonra yok oldu. Onun yerine dünya tarihine yeni bir Türkiye Devleti geçti. Yeni Türkiye Devleti tüm Türklük özelliklerini, yani onun dinç, kararlı, erdemli olma özelliklerini kendinde toplamıştır. Gençler biz size geçmişten, geçmişin boş inançlarından, geçmiş kalıntılarından arındırılmış yeni diriliş getirdik. Olaylar ve olayların zorunlu sonucu demek olan bu diriliş sizin değerli katkılarınız ve aydın desteğinizle ortaya çıktı. Bu yeni varlığı büyütüp yüceltmek size aittir. Bu görevde başarılı olacağınıza gördüğüm kanıtlara bakarak kuvvetle inananlardanım. Sevgili gençler, yaşam mücadeleden ibarettir. O nedenle hayatta sadece iki şey vardır: Yenmek, yenilmek. Size, Türk gençliğine verdiğimiz ve bıraktığımız vicdani armağan sadece ve hep yenmektir ve inanıyorum ki hep yeneceksiniz. Milletin saygınlığı ve ilerleme koşulları bakımından yapılacak işlerde ve atılacak adımlarda hiç duraksamayınız. Milleti o yükselişe ulaştırmamızı önleyecek engellere hep birlikte göğüs gereceğiz. Bunun için beyinlerinize, kültürünüze, bilginize, gerekirse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak ama mutlaka o hedefe ulaşacağız. Gerek burada gerek gezdiğim her yerde genç arkadaşlarınız hep sizler gibi duygulu, kararlı ve yüreklidir. O nedenle şimdiden geleceğin parlak ufuklarını görmenin mutluluğu içindeyim. Bu millet sizin gibi evlatlarıyla hak ettiği yüceliğe erişecektir. Beni çok memnun ettiniz. Birlikte olmaktan, özellikle kararlılık belirten sözlerden ötürü mutluyum. (18.3.1923 Tarsus'da gençlerle konuşmasından)66


Cesur olmalıdır

Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Ama korkmak asla!67

Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır.68

Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur.69


Gençler, cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve kültürlü insanlık faziletinin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşaklar, gelecek sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, onu yüceltecek ve sürdürecek olan sizsiniz.70


Zorluklardan Yılmamalıdır

Teşebbüslerin başarılı olması için çetin şartlara göğüs germek gereklidir.71

Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir, tanımadım.72

Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.73

Lüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmalıyız.74

Zorlukları çözen kimse olmak isteyenlerin ilk yapacakları, olayların iç yüzünü bilip ona uymak olmalıdır.75


Çalışkan ve disiplinli olmalıdır


Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.Mustafa Kemal ATATÜRK
Fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.76

Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.77

Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız, sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.78

Çalışma, insanların vücut kuvvetlerini geliştirir ve hayat için gereken şeyleri temin eder. Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki ilerleme de mümkün değildir. Tembellik bütün fenalıkların anasıdır.79

Kendilerine faydalı olduğunuz, onlara müsbet yolda hizmet ettiğiniz müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz. Vaatlerinizi yerine getirmez, milletin refahına hizmet vermezseniz, bugün sizi alkışlayan bu topluluk yarın sizi yuhalar.80


Dürüst olmalıdır

Hakikati konuşmaktan korkmayınız.81

Meseleleri hadiselere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lazımdır.82

Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin iyi olduğuna inanıyorsak, onu olduğu gibi açık, tereddüt ve belirsizlikten arınmış olarak anlatmayı amaçlamalıyız.83

Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim gözümde değerli, önemli kardeşlerimsiniz. Ama, hepinize gösterdiğim hedef yüce, kutsal bir hedeftir... Hanginiz daha güzel yöntemle, başarıyla oraya ulaşırsanız onu, ellerimi çatlatıncaya kadar çırparak alkışlayacak, takdir edeceğim. Benden iltimas ve taraf tutma beklemeyiniz arkadaşlar. Adam olanlar, insan olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur. Tüm arkadaşlarımıza söylemek zorundayım ki, ben o milli hedefe tüm millet kitlesini yürütmek için, doğal olarak ahlaki bir unsurum, bunu isterim. (1922, Prof. Dr. Afet İnan'ın yayımladığı belgeden)84


Adaletli olmalıdır

Efendiler! Hükümet memlekette yasayı hakim kılmak ve adaleti dağıtmakla yükümlüdür. Bu açıdan adalet işi çok önemlidir. Adliye siyasetimizde izlenecek yol, adaleti, halkı yormadan, süratle, uygun ve emniyetli bir şekilde dağıtmalıdır. Toplumumuzun dünyayla teması doğal ve zorunludur; o nedenle de adalet seviyemizi tüm uygar toplumların adaletleri seviyesine çıkarmak zorundayız... Çağdaş gelişme milletlerin uygar ihtiyaçlarını genişletir, artırır ve bu ihtiyaçlara uygun uygar hakların var olmasını gerektirir. Her devletin, toplumunun uygarlık seviyesine uygun bir hukuk mevzuatı vardır. Tüm uygar devletlerin medeni kanunları birbirlerine çok yakındır. Bizim milletimiz ve hükümetimiz adalet düşüncesi zihniyeti bakımından hiçbir uygar toplumdan geri değildir. Hatta bu noktada daha ileride olduğumuza tarih tanıklık edebilir. Bu yüzden bizim hukuk mevzuatımızın da tüm uygar devletlerin yasal düzenlemesinden eksik olması kabul edilemez. Hedeflediğimiz tam bağımsızlık kavramı içinde adalet bağımsızlığımızın da yer alması doğaldır.85


Vicdan ve fikir hürriyetinden yana olmalıdır


Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.86

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.87

Gençler, siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.88


Akılcı hareket etmelidir

Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.89

Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.90

Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım geleneklerle dolu olursa felce uğrar.91

Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.92

Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi tasavvur edemiyorum.93


İleri görüşlü ve tedbirli olmalıdır

Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur.94

Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.95

İlerici olmalı ve ilerlemede sınır tanımamalıdır

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.96

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.97



Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.98

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milleti'nin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.99

Bir başka çağdan kalma adetlerinizde, alışkanlıklarınızda direnirseniz, cüzzamlılar, paryalar gibi tek başınıza kala kalırsınız. Benliğinize bağlı kalın ama, gelişmiş uluslar için gerekli olan şeyleri Batı'dan almasını bilin. Yoksa, bilim ve yeni düşünceler sizi bir lokmada yiyip bitirebilirler.100


Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için çalışmalıdır


Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.101

Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki, ona bigane olanları yakar, mahveder.102

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.103

Biz uygarlıktan,ilimden ve fenden kuvvet alıyor ve ona göre yürüyoruz.104

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.105

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.106

Efendiler, milletimizin hedefi, milletimizin ideali tüm cihanda tam anlamıyla uygar bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her insan topluluğunun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı sahip olduğu ve yapacağı uygarlık eserleriyle ölçülüdür. Medeniyet eseri meydana getirme yeteneğinden yoksun olan toplumlar, özgürlüklerinden ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya mahkumdurlar. İnsanlık tarihi bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. Bu yolda duraklayanlar ya da bu yolda ileri değil geriye bakma cahilliğinde ve vurdumduymazlığında bulunanlar medeniyetin coşkulu selinde boğulmaya mahkumdurlar. Efendiler, medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, iktisatta, bilimde, fende başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşama egemen olan koşulların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin, keşiflerin, fennin harikaları cihanı değişiklikten değişikliğe götürürken, böyle bir devirde yüzyıllık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığını sürdürmek mümkün değildir.107

Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır.108


Aile kurumuna önem vermelidir

Medeniyetten söz ederken şunu da kesinlikle belirtmeliyim ki, medeniyetin esası, gelişme ve kuvvetin temeli aile düzenindedir. Bu yaşamda aksaklık, ulusça ekonomik ve siyasal yaşayışta da başarısızlığın nedenidir. Aileyi kuran kadın erkeğin, bu işe yararlı hakları ve bilgileri edinmiş olmaları, bu ödeve istekli ve yetenekli olmaları gerektir. 109


Gelişen bilim ve teknolojinin takipçisi olmalıdır


Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.110

Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Tam tersine ilerlemiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur.111

Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Ancak, bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarını, gelişmelerini anlamak ve ilerleyişini zaman içinde izlemek gerekir... Çok mutlu bir hisle kavrıyorum ki karşımdakiler bu gerçekleri anlamışlardır. Mutluluğum artıyor. Mutluluğum şunun için artıyor. Karşımdakiler eğitmekte ve yetiştirmekte oldukları yeni kuşağı da gerçeğin aydınlığının doğmasına etkin olacak biçimde hazırlayacaklarına söz vermişlerdir. Bu, hepimiz için iftihar edilecek bir noktadır. (22.9.1924, Samsun'da öğretmenlerle görüşme)112

Ülkemizin en bayındır, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde, bilim ve fen ilkelerini kılavuz edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, yüksek okullarımızın kurulmasında aynı yolu izleyeceğiz.113

Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. (1922)114

Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.115

Öğretmenlerimiz, ozanlarımız, edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazıp söyleyecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere , onu tanımak zorunda olduklarını anımsatacaktır. (1922)116


Türk Ordusunu gözbebeği gibi korumalıdır


Türk ordusunun bir parçası eş değerini kesinlikle yener. İki katını durdurur ve kıpırdayamaz hale getirir. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaradılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Ancak, bu değeri ne yapıp yapıp korumamız gerekir. Bunu tüm arkadaşlarımdan özellikle istiyorum. Bu değer saklı kaldıkça örgütümüzü, talim ve terbiyemizi, yönetim ve güdümümüzü bu hedef ve amaç yönünde yürüttükçe, Türkiye her türlü saldırıdan uzak kalacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olamaz.117

Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri milletin kararı, öbürü de en acılı ve zor koşullarda dünyanın övgüsünü haklı olarak kazanan ordumuzun kahramanlığıdır. Bu iki şeye güvenir.118

Arkadaş, Türkiye en zayıf olduğu sanılan bir zamanda en güçlü olduğunu kanıtlamıştır. Bu, ordusu sayesinde olmuştur. Ordumuz vatan için zafer kazanmıştır. Bu olay Türkiye'nin olağanüstü canlılığına, kutsal kararlılığına en açık seçik kanıtıdır.119

Arkadaşlar, komutanızdaki ordular kahramanlığına gerçekten güvenilir ordulardır. Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, özveriler göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmışlardır. Milletin ve ülkenin minnet ve şükranlarını hak etmişlerdir.120


Güzel ahlaklı olmalı, manevi değerlere sahip çıkmalıdır

Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.121

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.122

Milli Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. (1923)123

"Gerçekten de, ahlakiyet özel fertlerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal, milli olabilir. Milletin toplumsal düzen ve sükunu, hal ve gelecekte refahı, mutluluğu, selameti ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerlemesi, yükselmesi için insanlardan her konuda bilgi, gayret nefsin feragatini gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden milli ahlaktır. Mükemmel bir millete milli ahlakın gerekleri o millet fertleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdani, duygusal bir nedenle yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan işte budur. Millet analarının, millet babalarının, millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin amacı, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır. Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve maşeri vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır."124


Hoşgörülü olmalıdır

Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.125




Eğitime önem vermelidir

En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur. (1922)126

Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır.

Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir.127

Okul genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir.

En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.

Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.

Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.


Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.128


İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük, ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir. (1.3.1922, TBMM I. Dönem, 3. Toplantı yılını açılış konuşması)129

Bu ülkenin gerçek sahibi ve toplumumuzun temel öğesi köylüdür. İşte bu köylü bugüne dek eğitimden yoksun bırakılmıştır. Öyleyse bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli önce cehaleti yok etmektir. Ayrıntıya girmekten kaçınarak bu fikrimi birkaç sözcükle açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak tüm köylüye okuma, yazma öğretmek, vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlak bilgisi vermek, dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir. Efendiler, bu hedefe ulaşmak eğitim tarihimizde kutsal bir aşama olacaktır. Bir yandan cahilliği yok etmeye çalışırken öbür yandan da ülke çocuklarını toplumsal ve iktisadi yaşamda etkili ve yararlı duruma getirmek için gerekli olan ilk bilgileri pratik olarak verme yöntemi, eğitimimizin temel ilkesini oluşturmalıdır. Efendiler, uygar, çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda bu kadarla yetinemeyeceği kuşkusuzdur. Milletimizin gelişme dehası ve bundan ötürü layık olduğu uygarlık düzeyine çıkması doğal olarak yüksek meslekten insanlar yetiştirmek ve milli kültürümüzü yüceltmekle olanaklıdır. (1.3.1922, TBMM, 1. Dönem 3. toplantı yılını açılış konuşmasından)130


Sanata önem vermelidir

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.131


Efendiler siz hayatınızda mebus olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat hiçbir zaman sanatkar olamazsınız.132

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.133

Türk Milleti'nin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.134

Bir milleti yaşatmak için birtakım temel işlere ihtiyaç vardır ve bilirsiniz ki bu temel işlerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkardan yoksunsa tam bir hayatı yok demektir. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat, aksayan biri gibidir. Hatta söylediklerim, söylemek istediklerimi belirtmeye yeterli bile değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. Yalnız şunu söyleyeyim ki, sanatkar yetiştirmek milletlere yetmez... Bir millet sanata önem vermediği sürece felakete mahkumdur. Pek çok kimse felaketin derecesini anlamaz. Anladığında da nice korkunç bir çaba harcamak zorunda olduğunu kestiremez.135


Spora önem vermelidir

Efendiler, cihanda spor yaşamı, spor alemi çok önemlidir... Ben size ulus bakımından, ülke evlatları yönünden sporculuğun benim gözümde ne kadar önemli olduğunu anlatmak için şunu diyebilirim. Kutsal vatanı, Türk Milleti'nin yüksek onurunu ve çıkarlarını savunan ordudur. Bundan daha önemli, bundan daha yüce bir dayanak noktası düşünülebilir mi? Özellikle bugünkü Cumhuriyet Ordusu'ndan söz edilirken bundan daha yüce bir kuvvet tasarlanabilir mi? İşte bu değerli, bu yüksek, bu yüce kuvvetin önünde size seslenerek diyorum ki, tüm millet ve tüm ülke evlatlarını sporcu yapmak için harcanan gayretin önemi ve kutsallığı aynı derecede değerli ve önemlidir. (30.9.1926, Çankaya'da Türk İdman Cemiyetleri İttihadı heyetine hitaben yaptığı konuşmasından)136
 
Örnek Türk Genci: Atatürk


İdeal Türk gencinin nasıl olması gerektiğini anlatırken bir örnek göstermek istersek, akla ilk önce Atatürk'ün kendi gençliği gelir. Çünkü yaşadığı zor koşullar, savaşlar, çatışmalar, karşısındaki güçlü düşmanlar göz önünde bulundurulduğunda, dünya tarihinde Mustafa Kemal gibi bir örnek bulmak oldukça zordur.

Onun yaşamı kendini milletine vakfetmiş, tek önceliği ülkesinin iyi bir geleceğe kavuşmasına vermiş, idealist bir dava adamının hayatıdır. Bu bölümde Atatürk'ün doğumundan 19 Mayıs 1919 yılına kadar olan yaşamı çeşitli örneklerle aktarılacaktır. Bu bölümün hazırlanmasındaki amaç Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve ülkemizi uygar ülkeler seviyesine çıkarmak gibi büyük bir sorumluluğa sahip olan Türk gencine yol göstermektir. Çünkü Mustafa Kemal azmi, kararlılığı, cesareti, girişkenliği, zorluklar karşısında yılmaması, çalışkanlığı ve daha birçok güzel özelliği ile önümüzdeki gerçek bir örnektir. Bugün her Türk genci kendisine onu örnek almalı ve onun sözlerinde ifade ettiği ideallerini yerine getirmek için canla başla çalışmalıdır. Çünkü Atamızın söylediği gibi: "Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."


Mustafa Kemal gerçek bir liderdi

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Ali Rıza Efendi Selanik yerlilerindendi. Ali Rıza Efendi, hayatının ilk devirlerinde gümrük memurluğu yapmış, daha sonraları memuriyeti terk ederek kereste ticareti ile meşgul olmuştu. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ailesi de soy olarak Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiş yörüklerdendi.

1871 yılında Zübeyde Hanım ile evlenen Ali Rıza Efendi'nin henüz elli yaşlarında iken 1888 yılında ölmesi üzerine, Mustafa yedi-sekiz yaşlarında yetim kalmıştı. Onun büyütülmesinden, eğitiminden ve yetiştirilmesinden annesi sorumluydu. Mustafa annesinin arzusuna uyarak bir süre Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde eğitim gördü. Daha sonra da babasının isteği ile Selanik'te askeri eğitim yapan Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Mustafa bu okulda okurken babasını yitirdi.


Mustafa Kemal'in Şam'da 30. Süvari Alayı'nda görev yaptığı döneme ait bir resmi.
Ali Rıza Efendi'nin ölümü üzerine, Zübeyde Hanım çocuklarıyla birlikte Selanik yakınlarında yaşayan kardeşi Hüseyin Efendi'nin yanına yerleşti. Bu çiftlik hayatı nedeniyle Mustafa'nın öğrenimi bir süre aksadı. Ancak kısa süre sonra Selanik'te halasının yanına yerleşerek, öğrenimine kaldığı yerden devam etti. Bir öğretmeninin kendisine haksız yere sopa ile vurması üzerine bu okuldan ayrıldı. Mustafa Kemal, bu döneme ait bir hatırasını kendi ağzından şu şekilde aktarmakta ve daha küçük yaşlarda da bir eğitmen olduğunu ortaya koymaktadır:

"Öğretmenim sert bir kişiydi. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bir gün bize:

-Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar, onları öbür arkadaşlarını çalıştırmakla görevlendireceğim, dedi.

Ben önce duraksadım. Öyle arkadaşlar ayağa kalktı ki, ben kalkmamayı yeğledim. Kalkanlardan birinin öğrencisi oldum. Ama onun çalıştırmalarına dayanamadım ve bir gün ayağa kalkarak:

- Ben bundan daha iyi yaparım, dedim.

Bunun üzerine öğretmen bana öğrenci çalıştırma görevi verdi ve daha önce beni çalıştıranı da bana öğrenci yaptı.137

1893 yılında kendi kararı ile Askeri Rüştiye'ye müracaat ederek öğrenimine burada devam etti. Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanına gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı. Bu okulda kısa sürede zekası ve üstün yetenekleri ile ön plana çıktı ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı. Aynı ismi taşıdığı matematik hocası tarafından kendisine "Kemal" ismi takıldı.

Atatürk 22 Eylül 1924 yılında Samsun'da öğretmenlerin verdiği bir toplantıda aldığı eğitim hakkında şunları söylemiştir:

"...Bununla beraber hatırlamak gerekir ki, gerçek ve fedakar öğretmenler, eğitimciler eksik değildi. Onların bize verdikleri feyiz elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir yüce kişiye rastladım. O, benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti. Demek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra okuldaki eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır..."138


Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra, 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi'ne girdi. Burada Ömer Naci ile arkadaşlık etti. İleride ünlü bir hatip olarak tanınacak olan Ömer Naci, Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde önemli rol oynadı. Yakın arkadaşlarından biri olacak olan Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öğrenci idi. Mustafa Kemal, askeri öğreniminin yanı sıra yabancı dil öğrenimini de ihmal etmiyor; yazları Fransızca dersleri alıyordu. 1888'de kurulmuş olan Tophane semtindeki "College des Freres de Salle" (Frerler Okulu)'in özel kurslarına kayıt yaptırıp, dersleri düzenli olarak takip ediyordu. Bu özel derslerde Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez (1849-1941)'di. Bu kişinin anlattığına göre, Mustafa Kemal gayet ciddi, zeki ve çalışkan, elinde daima kitap bulunan bir gençti ve subay olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu. Mustafa Kemal, gerçekten İdadi'den başlayarak gençlik yıllarında Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. O, "bir kurmay subay mutlaka yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır" diyordu.139

Mustafa Kemal'in ne kadar çalışkan bir öğrenci olduğu kendi sözlerinden şu şekilde ortaya çıkmaktadır:

Askeri liseyi bitirdiğimde merakım hayli ilerlemişti. Manastır Askeri Lisesi'ndeki matematik bana çok kolay geldi. Konuyla ilgilenmeyi sürdürdüm. Ama Fransızca'da geriydim. Öğretmen benimle pek ilgilenmiyor, ağır uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarılar çok gücüme gitti. İlk tatilde buna bir çare aradım. İki, üç ay gizlice Frerler okulunun özel sınıfına devam ettim. Böylece okulda okutulanın üstünde Fransızca öğrendim. O zamana kadar edebiyatla pek ilgim yoktu. O sıralar, Ömer Naci, Bursa Ortaokulu'ndan kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Şiirler yazıyordu. Benden okuyacak kitap istedi. Tüm kitaplarımı gösterdim, hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşımın kitaplarımın hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şeylerin bulunduğunu o vakit fark ettim. O konuda çalışmaya başladım.140

Genç Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni de başarı ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul'da Harp Okulu'na girdi. 3 senelik başarılı bir Harbiye öğreniminden sonra 10 Şubat 1902'de bu okulu Teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisi'nde devam etti. 1903 yılında Üsteğmen olmuştu. 11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oldu. Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde de zekası, yetenekleri ve üstün kişiliği ile tanınmış, çok büyük bir sevgi ve saygı kazanmıştı.

En çok ön plana çıkan yönleri ise matematiğe ve edebiyata olan ilgisinin yanı sıra, güçlü hitabet yeteneğiydi. Memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini cesurca ifade etmesi, gözü karalığı, aydın ve devrimci kişiliği ile tanınmıştı. Yine kendisi şöyle anlatmaktadır:


Hareket Ordusu Kurmay Başkanı olduğu dönemde subay arkadaşları ile İstanbul'da.
Kurmay sınıflarına geçtik. Alışık olduğum düzende derslerime çok sıkı çalışıyordum. Derslerin ötesinde bende ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler belirmeye başladı. Ülkenin yönetiminde ve izlenen politikada kötülükler olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden oluşan harp okulu öğrencilerine bu keşfimizi anlatma hevesine düştük. Okul öğrencileri arasında okunmak üzere el yazısıyla hazırlanmış bir gazete kurduk. Sınıf içinde küçük bir örgütümüz vardı. Ben yönetim kurulundaydım. Gazetenin yazılarını genellikle ben yazıyordum... Kurmay sınıflarının sonlarına kadar biz bu işleri sürdürdük. Yüzbaşı olarak okuldan ayrıldıktan sonra İstanbul'da geçireceğimiz süre içinde bu işlerle daha fazla meşgul olabilmek için arkadaşlardan biri adına bir daire kiraladık. Ara sıra orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimiz biliniyor ve izleniyordu.141

Mustafa Kemal'in lider kişiliği onunla tanışan her kişide çok derin bir etki bırakıyordu. Bu kişilerden biri de Osman Nizami Paşa idi. Osman Nizami Paşa tanıştıktan kısa bir süre sonra Mustafa Kemal'e şunları söyler.

Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi Erkan-ı Harp zabiti olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin zekan ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende, memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zeki emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.142

Büyük bir istibdat idaresi altında yaşamasına rağmen bu tavırları onun aleyhinde olmadı. Çünkü o çevresinde çok seviliyor, samimiyetine inanılıyor ve tanıştığı insanlarda hemen büyük bir güven oluşturuyordu. Bununla beraber Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu nedeniyle şüphe çekti ve İstanbul'da birkaç ay tutuklu kaldı. Daha sonra da 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine bir nevi sürgüne gönderildi.


Sürgünde başlayan büyük mücadele

Şam'da 5. Ordu'nun emrinde kaldığı üç yıl içinde Suriye'nin hemen her yerini görevle dolaştı, ülke yönetimindeki aksaklıkları, ordunun eksikliklerini daha yakından gördü. 1906 yılına geldiğinde ise artık ülkesi için bir şeyler yapması zamanı geldiğini anlamıştı. Ekim ayında güvendiği bazı arkadaşlarıyla birlikte gizlice "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Daha sonra Beyrut, Yafa ve Kudüs'te de kurdukları bu cemiyeti genişletti. Bir ara gizli olarak Mısır ve Yunanistan yoluyla Selanik'e geçerek burada da "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nin bir şubesini açtı. Yunanistan'a geçişi ve bu dönemde yaşadıkları onun mücadeleci kimliğini, cesaretini, ülkesinin ve halkının menfaatini her şeyin önünde tuttuğunu gözler önüne sermekteydi. O dönem yaşadıklarını Mustafa Kemal Atatürk şu şekilde anlatmaktadır:

... Suriye'ye sürüldüm. Şam'daki bir süvari birliğinde staj yapmakla görevlendirilmiştim. O sıralar Dürzilerle bazı sorunlar vardı. Dürziler üzerine askeri birlikler gönderiliyordu. Ben görev yerine gittim ve dört ay orada kaldım. Orada "Hürriyet Cemiyeti" adında bir dernek kurduk. Bunu genişletmek amacıyla aldığımız önlemler arasında benim çeşitli askeri sınıflarda staj yapma bahanesiyle Beyrut, Yafa ve Kudüs'e gitmem de vardı.

Buna göre hareket ettim. Saydığım yerlerde örgütlenildi. Yafa'da daha fazla kaldım. Oradaki örgüt daha güçlü oldu. Ancak Suriye'de istediğimiz düzeyde örgütlenme olanaklı görünmüyordu. Benim kanım Makedonya'da işin daha hızlı yürüyeceğiydi. Oraya gitmek için çare düşünüyordum.

Sürgüne gönderilmemle ilgili olarak hakkımdaki kararda "kolay yollardan memleketine gidemeyeceği bir yere gönderilmesi" kaydı vardı. Bu bakımdan Makedonya'ya gitmek hayli zordu. O sırada bir yanlışlık sonucu olduğunda kuşku bulunmayan bir izin belgesi elimize geçti. Buna yanlışlık denebilir. Ama bu yanlışlık şurada, burada çalışan komite üyelerinin çabalarının sonucu olarak ortaya çıkmıştı.

Bu belgeye göre izinli olarak İzmir'e gidebilecektim. İşim içinde bir yanlışlık olduğunun meydana çıkabileceğini anlıyordum. O sıralarda Selanik'te topçu müfettişi olarak bulunan Şükrü Paşa'nın çok vatansever biri olduğundan söz ediliyordu. Kendisine bir mektup yazdım. Kendimi ve amacımı az çok anlattım. Bu amaçların en kısa sürede gerçekleşmesi Makedonya'ya gitmeme bağlıydı. Kendisi hakkında duyduklarım doğruysa Makedonya'ya gitmeme aracılık etmesini rica ettim. Doğrudan doğruya yanıt vermedi. Ama, herhangi bir yoldan Selanik'e gidersem sorunun çözümlenebileceği dolaylı olarak bildirildi.


Yafa'da Alay Komutanı olduğu dönemde
İzin belgesini cebimize koyduk. Makedonya'ya gitmek üzere hareket ettim. Ama hareketten sonra işin ortaya çıkması olasılığına karşı önlem olmak üzere, izimizi kaybettirmek amacıyla önce Mısır'a, sonra Yunanistan'a gittim. Eğer bir bilgi edinilirse oralardan geçerken Yafa'dan bildireceklerdi. Hiçbir şey yazmadılar. Kılık değiştirip takma adla Selanik'e girdim. Bir gece Şükrü Paşa'yı gördüm. Benimle temastan çekiniyordu. Ben ciddi bir dayanak noktası bulamaksızın dört ay Selanik'te kaldım. O arada okul müdürü Tahir Bey, Hoca İsmail Efendi, Ömer Naci, Hüsrev Sami, Hakkı Baha gibi arkadaşlara amaçlarımızı anlattım. Hürriyet Cemiyeti'nin şubesini kurdum.

İstanbul'da, Selanik'te bulunduğum öğrenildiğinde hakkımda kovuşturma başladı. Oradan yine kılık ve ad değiştirerek Yafa'ya geçtim. O zamanlar bir Akabe sorunu vardı. Kendimi hemen sınırda görevlendirttim. Arandığımda sınırda ortaya çıktım.

Toplam olarak iki buçuk - üç ay Suriye'de kaldım. Bu süre içinde her şey unutulmuştu. Makedonya'ya naklim için resmi başvuruda bulundum. Amacım gerçekleşti.143

Mustafa Kemal Selanik'ten sonra tekrar Şam'a döndü. Şam'dan uzaklaştığı hükümet tarafından duyuldu ise de, üst rütbesindeki amirleri sayesinde bir ceza görmedi. 1907 yılında kıdemli yüzbaşı oldu ve Şam'daki ordunun Kurmay Başkanlığı'nda bir göreve getirildi.

Mustafa Kemal 13 Ekim 1907'de merkezi Manastır'da bulunan 3. Ordu Karargahı'na atandı. Bu karargahın Selanik'teki şubesinde çalışmak üzere Selanik'e geldi. Bu sıralarda Selanik'teki "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" üyelerini de içine almış olan İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyet halinde idi. Mustafa Kemal de Selanik'e gelişini takip eden günlerde bu cemiyette hizmet etmeye başladı. 22 Haziran 1908'de Üsküp-Selanik arasındaki demiryolu müfettişliği görevi de 3. Ordu Karargahı'ndaki görevine ek olarak kendisine verildi.

Bu sırada "İttihat ve Terakki Cemiyeti" Abdülhamit'i, 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe koymaya ve kapatılan Meclis-i Mebusan'ı tekrar toplantıya çağırmaya zorlamaktaydı. Bu girişimlerin sonucunda 2. Meşrutiyet ilan edildi.


2. Meşrutiyet'in ilanı

23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet ilan edildiği zaman Mustafa Kemal, Kolağası rütbesiyle Selanik'te görevini sürdürmekte, bir yandan da "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin çalışmalarını takip etmekteydi. Ancak ne 2. Meşrutiyet ne de onu takiben yapılanlar Mustafa Kemal için yeterli değildi. Ülkesinin geleceği için daha köklü ve daha büyük bir devrimin gerekliği olduğuna inanıyordu. İşte İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelenleri ile de bu noktada ayrılıyordu.

2. Meşrutiyet'in üzerinden henüz bir sene geçmişti ki İstanbul'da 14 Nisan 1909'da büyük bir isyan başladı. Mustafa Kemal, 31 Mart Vak'ası olarak bilinen bu isyanı bastırmak üzere Rumeli'de oluşturulan Hareket Ordusu'nun Kurmay Başkanlığı'na getirildi ve bu ordu ile 19 Nisan 1909 tarihinde İstanbul'a geldi. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girdiği gün halka hitaben yayımlanan beyannameyi kendisi yazdı. Hareket Ordusu'nun duruma hakim oluşundan sonra Abdülhamit tahttan indirildi, yerine Sultan Reşat getirildi. Mustafa Kemal, bu olayın bastırılmasından sonra İstanbul'da kalmayıp, Selanik'e döndü.

Mustafa Kemal, 15 Ocak 1911'de 3. Ordu Karargahı'ndaki görevinden alınarak, önce 5. Kolordu Karargahı'nda, daha sonra yine Selanik'te bulunan 38. Piyade Alayı'nda görevlendirildi. Bu görevde de büyük başarılar gösterdi; eskiden olduğu gibi yine kumandanlarının, arkadaşlarının sevgi ve saygısını kazandı. Selanik garnizonundaki subaylar gittikçe onun etrafında toplanıyorlardı. Bu durum 3. Ordu Müfettişliği'nin hoşuna gitmedi. Onu Selanik'teki vazifesinden ayırarak 27 Eylül 1911 tarihinde İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı'nda bir göreve tayin ettiler. Mustafa Kemal bu atama üzerine İstanbul'a gelerek bir süre Genelkurmay Başkanlığı'nda çalıştı.



1910 yılında Fransa'da bir askeri fabrikayı ziyaret eden Atatürk'ün yanında dönemin Paris ataşe militeri Fethi Okyar da bulunmaktaydı. (sol başta)

5 Ekim 1911'de İtalyanlar Trablusgarp'a hücum ederek istila hareketlerine başlamışlardı. Mustafa Kemal, bu bölgede görev almak üzere 15 Ekim 1911'de İstanbul'dan ayrıldı. Trablusgarp'a gelişini takiben bir süre Tobruk ve Derne Bölgelerinde gönüllü yerel kuvvetlerin başında bulundu. 12 Mart 1912'de Derne Komutanlığı'na getirildi. Bu sıralarda 27 Kasım 1911 tarihinde binbaşılığa terfi etti.

1912 yılı Ekimi'nde Balkan Savaşı başladı, Mustafa Kemal, 24 Ekim 1912'de Trablusgarp'tan hareket ederek İstanbul'a geldi. 21 Kasım 1912'de Gelibolu'da bulunan Akdeniz Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekat Şubesi Müdürlüğü'ne atandı. Bu atama üzerine Gelibolu'ya geldi. Olaylar süratle gelişmiş, baba memleketi Selanik düşmüş, Bulgar Ordusu ilerleyerek Çatalca'ya kadar gelmişti. Bu durum onu çok üzdü. Bu cephede bir süre sonra Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığı'na getirildi. Bu görevde iken Dimetoka ve Edirne'nin düşmandan geri alınışında büyük hizmetler gördü.

Balkan Savaşı'ndan sonra 27 Ekim 1913 tarihinde Sofya ataşe militerliğine atandı. Mustafa Kemal 1 Mart 1914 tarihinde yarbaylığa terfi etti. 1915 yılı Ocak sonlarına kadar Sofya'da kaldı.


1. Dünya Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıklar

1 Ağustos 1914'te Almanya'nın Rusya'ya harp ilanı ile I. Dünya Savaşı başladı. Mustafa Kemal gelişmeleri yakından takip etmekte ve fikirlerini Harbiye Nezareti'ne bildirmekte idi. Ona göre katılma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlı Devleti bu büyük savaşın dışında kalmalıydı. Ancak yaşanan gelişmeler nedeniyle 29 Ekim 1914'te Osmanlı Devleti, ister istemez İttifak Devletleri yanında harbe girmek mecburiyetinde kaldı. Mustafa Kemal bu gelişmeler üzerine Başkumandanlık'tan kendisine faal bir hizmet istedi ise de uzun süre bu isteği yerine getirilmedi. Bu dönemde neler yaptığını Mustafa Kemal şöyle anlatır:


Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşı'nda görev alan komutanlarla birlikte görülmektedir.
Birinci Dünya Savaşı ilan edildi. O sırada Tekirdağ'da yeni kurulan 19. Tümen'e komutan olmak için başvuruda bulundum ve komutan oldum. Arıburnu'nda, Anafartalar'da bulundum. İngilizler çekilip gitikten sonra bir ay Edirne'de 16. Kolordu ile kaldım. Sonra kolordu komutanı olarak Diyarbakır ve çevresine gittim. Orada yaptığımız önemli muharebelerden biri Bitlis ve Muş'un Ruslardan geri alınmasıdır.144

Düşman birlikleri 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinden ilk çıkarma hareketine başladı. Ancak çıkarma hareketi ilk gün karşısında Mustafa Kemal'i buldu. Mustafa Kemal, çıkarmanın başladığını görür görmez, kuvvetlerini süratle Bigalı'dan Conkbayırı'na sevk etti. Arıburnu'ndan Conkbayırı'na ilerleyen İngiliz kuvvetleri, o gün, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Kuvvetleri'nin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi.

Conkbayırı taarruzunda Türk askeri görülmemiş bir inanç ve cesaretle savaşıyor, tarihin en büyük kahramanlık sahneleri sergileniyordu. Dahi komutan, kumandanlara şöyle emretmişti:

"Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!"

İlerlemek isteyen İngilizlerle yer yer şiddetli çarpışmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunması karşısında başarısız kaldı. Mustafa Kemal, Çanakkale Cephesi'ndeki bu üstün başarıları üzerine 1 Haziran 1915'de Albaylığa terfi etti. İngilizler 6 ve 7 Ağustos 1915 günleri, takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düşman kuvvetleriyle, kuvvetlerimiz arasında şiddetli muharebeler oldu. Ancak, Mustafa Kemal'in aldığı önlemler sayesinde düşmanın bu taarruzu da gelişme imkanı bulamadı. Arıburnu ve Seddülbahir'deki taarruz devam ederken İngilizler 6 Ağustos 1919 akşamı Çanakkale'nin güney kıyılarına da asker çıkararak ilerlemeye başladılar. Gelişen bu kritik durum üzerine Anafartalar Grubu Komutanlığı'na 8 Ağustos 1915 tarihinde Albay Mustafa Kemal getirildi. 9 Ağustos 1915 günü komutayı ele alan Mustata Kemal'in aynı gün yaptığı taarruz ile ilerleyen İngiliz kuvvetlerini tekrar çıkarma yaptıkları kıyılara itti. Aynı günün akşamı Conkbayırı bölgesine geçerek buradaki kuvvetleri de 10 Ağustos 1915 sabahı taarruza geçirdi. Böylece düşmanın ilerlemesine imkan verilmemiş; aksine tutunduğu mevzilerden tamamen çıkarılarak Anafartalar bölgesine tam anlamıyla hakim olunmuştu.


Atatürk henüz Kurmay Albay olduğu 1915 yılında Gelibolu Yarımadası'nda görülmektedir.
Mustata Kemal, bu muharebeler sırasında bizzat ateş hattında bulunmuş, ateş hattından emirler vermiş, cesareti ile yanındaki subay ve erlere çok güzel bir örnek olmuştur. Conkbayırı'nda kalbini hedef alan bir şarapnel parçası, cebindeki saate çarpıp geri döndüğünden mutlak bir ölümden kurtulmuştu. Bu muharebeler esnasında gösterdiği kahramanlık, azim ve yüksek kumanda kudreti, kendisine memleket içinde ve dışında büyük ün sağlamıştı. Artık o, "Anafartalar Kahramanı" olarak anılıyordu. Bu savaşlarda İngilizler insan, silah ve teknik imkanlar yönünden Türklerden çok fazla idi; ancak onların unuttukları nokta, Türk askerinin tarihsel kahramanlığı ve bu kahramanlığı yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.

Mustafa Kemal, 1 Nisan 1916 da Generalliğe yükseltildi. Diyarbakır'a gelişini takiben kısa bir hazırlıktan sonra 3 Ağustos 1916 sabahı emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçirdi; Ruslarla iki tümenimiz arasında taarruz ve karşı taarruz şeklinde şiddetli çarpışmalar oldu. Nihayet 8 Ağustos 1916 sabahı Muş, aynı günün akşamı Bitlis kuvvetlerimiz tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Muş; 25 Ağustos 1916'da tekrar Rusların eline düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanlığı sırasında, 14 Mayıs 1917'de Muş'u ikinci defa Rus işgalinden kurtardı.

I. Dünya Savaşı Almanya ve müttefikleri aleyhine gelişiyordu. 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan savaştan çekilmiş, 4 Ekim 1918 tarihinde de Almanya mütareke istemişti. İstanbul'da Talat Paşa Kabinesi istifa etmiş, yeni Kabineyi Ahmet İzzet Paşa kurmuştu. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal Paşa yetkili makamlara, askeri ve siyasi önerilerine devam etti ise de yine kabul ettiremedi. Nihayet 30 Ekim 1918 tarihinde de Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak l. Dünya Savaşı'ndan çekildi.


Mondros Mütarekesinin ardından ülkenin durumu

Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim 1918 tarihinde Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na getirildi ise de artık yapacak bir şey kalmamıştı. 7 Kasım 1918 tarihinde bu Grup Kumandanlığı'nın da Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Adana'dan hareketle 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi. Artık Türkiye, mütareke şartlarını yaşıyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiş bir Ordu Kumandanı idi.


Atatürk II. Ordu Komutanı iken, Diyarbakır'da Avusturya-Macaristan Birliği'ni denetlerken görülmektedir.
Memleket ve milletin içinde bulunduğu şartlar ağır idi. Büyük bir savaş sonunda, mağlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918'de "Mondros Mütarekesi" adı verilen şartları ağır bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşma şartlarına dayanılarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce işgal edilmiş, ordumuz dağıtılmış, bütün silah ve cephane galip devletlerin emrine verilmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalandığı gibi, Türk'ün ana yurdu, Anadolu da galip devletler arasında taksime uğruyordu. Anadolu'nun her şehrinde yabancı subaylar dolaşıyor, İtilaf Devletleri temsilcisi sıfatıyla direktifler veriyorlardı. Yunanlılar da İzmir'i işgal hazırlıklarıyla meşguldu; bu yolda büyük çaba harcıyorlar, İtilaf Devletleri'ni iknaya çalışıyorlardı. Nihayet 15 Mayıs 1919'da bu gayelerine eriştiler.

Olayların bu şekilde gelişeceğini Mustafa Kemal, önceden sezinlemişti. Nitekim Mondros Mütarekesi'nden 5 gün sonra, 5 Kasım 1918'den itibaren Harbiye Nezareti'nden Mondros Mütarekesi gereğince ordulara terhis emirleri gelmeye başladı. Atatürk, aynı gün Adana'dan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'ya ilk ikaz telgrafını çekti: "Ciddi olarak arz ederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz! Şayet orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeye imkan kalmayacaktır. Bu, Atatürk'te, her şey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluş ümidinin sönmediğini, pek çoklarının düştüğü ümitsizliğe asla kendisini kaptırmadığını gösterir.


Mustafa Kemal'in önderliğinde başlatılan Milli Mücadele

Mustafa Kemal tarafından yapılan bütün bu haklı itirazlar etkisiz kalır ve ordunun terhisine sür'atle devam edilir. Çünkü genel kanaat, herhangi bir mücadeleye giremeyeceğimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacağı idi. O halde İtilaf Devletleri'ni gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi şartlarını yerine getirecektik. İstanbul Hükümeti'nin görüşü ve davranışı bu idi.

Padişah ve hükümetini saran bu umutsuzluğa rağmen, milletimiz, haksız işgallere karşı çıkıyor, topraklarını müdafaa ediyor, yurdun dört bir yanında yerel kuvvetlerle çatışmalar oluyordu. Ancak bütün memkeleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösterilemiyordu. Atatürk bu dönemi şu şekilde anlatıyordu:

İstanbul vatanseverlerince çeşitli adlar altında programlar ve gruplar oluşturularak kurtuluş yolları aranmaktaydı. Bunların her birini ayrı ayrı inceledim. Hiçbiri doğrulayıcı bir kanıta dayanmıyordu. Dolayısıyla hiçbiriyle iş birliği yapmaktan sonuç beklemedim. Doğrulayıcı kanıtın doğrudan doğruya millet olacağı kanım çok ağır basıyordu. İstanbul'da olup bitenlerden, yapılan girişimlerden, özellikle durumun ağırlığından ve acıklılığından milletin haberi yoktu. İstanbul'da oturup milleti olanlardan haberdar etme olanağı da kalmamıştı. O nedenle yapılacak şeyin İstanbul'dan çıkıp millete katılmak ve orada çalışmak olduğuna karar verdim.145

Her yanda birtakım adlarla örgütler oluşmaya başlamıştı. Bunları aynı program ve ad altında birleştirerek tüm milleti ilgilendirmek ve tüm orduyu da bu amaca yöneltmek gerekirdi. Anadolu'ya ulaştığımda daha Ordu Müfettişi sanı ve yetkileri üzerimdeyken bu noktadan işe başladım ve amaç kısa sürede gerçekleşti.146

Yapılması gereken şey "Ya İstiklal ya ölüm!" parolası altında bir Milli Mücadele başlatmaktı. Artık Anadolu'ya geçerek Milli Mücadele bayrağını açmak gerekiyordu. İşte bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'dan uzaklaştırmak amacıyla, kendisine Dokuzuncu Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal Paşa, kendisine geniş yetkiler tanıyan bu görevi kabul etti.

16 Mayıs 1919 günü Bandırma vapuru ile İstanbul'dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun'da Anadolu topraklarına ayak bastı. Kendisinin Anadolu'ya gönderiliş gerekçesi, "Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp incelemek ve tedbir almak"tan ibaretti. Saray ve İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa'nın bu görevi yapacağını zannetmişti. Oysaki Mustafa Kemal'in düşünceleri tamamen başka idi. Onların kararlarına uymak değil, karşı koymak lazımdı. İşte Anadolu'ya bu gaye ile gidiyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dan ayrılırken yakın arkadaşlarına söylediği şu sözler bu bakımdan büyük önem taşımaktadır:

"Düşman süngüsü altında milli birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında memleketin İstiklali ve milletin hürriyeti için çalışılabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadolu'ya gidiyorum."
 
Sonuç


Yirminci yüzyıl Türk Milleti'nin tarihinde büyük bir dönüm noktası olmuştur. 1. Dünya Savaşı'nın ardından, asırlardır 3 kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış ve topraklarımız düşman kuvvetlerince işgal edilmiştir. Güçlü, modern silah donanımlı düşman güçlerine karşı milletimiz birlik ve beraberlik içinde kahramanca mücadele etmiş, bu şanlı mücadelenin önderi ise Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Fedakarca yürütülen bu savaştan milletimiz büyük bir zaferle çıkmış ve Atatürk'ün liderliğinde yepyeni bir devlet kurulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti yıkık bir imparatorluğun kalıntılarından, emek emek ortaya çıkmıştır. Yıkılmış, harap olmuş, evlatlarını savaşlarda yitirmiş Türk Milleti, tüm dünyaya örnek bir atılımla, hiç yorulmadan çalışarak Cumhuriyet tarihini yazmaya başlamıştır. Bu büyük mücadelede Atatürk'ün yanında ise her zaman Türk Milleti, özellikle de Türk gençliği olmuştur. Gençler her zaman ve her şart altında Atatürk'e destek olmuş, ona güvenmiş, milli mücadelenin başarıyla sonuçlanacağı inançlarını her zaman muhafaza etmişlerdir. Tüm enerjilerini Atatürk'ün Türk Milleti için hedeflediği çağdaş, medeni ve demokratik Cumhuriyetin kurulmasına yoğunlaştırmış, ortaya yıkılmaz bir eser çıkarmışlardır.

İşte bugün de muhteşem devletler kurmuş, uçsuz bucaksız topraklarda dinleri, ırkları ve dilleriyle farklı milletleri adalet ve hoşgörüyle yönetmiş, gittiği yere medeniyet götürmüş Türk Milleti'nin evlatları, Atatürk'ün hedeflediği yolda büyük bir hızla ilerlemektedirler. Üstün ahlakları, seçkin kişilikleri, adaletleri, hoşgörüleri, cesaretleri ve çalışkanlıklarıyla gıpta edilen bir millet olma yolunda büyük adımlar atmaktadırlar. Hem şanlı tarihine sahip çıkan, hem de çağdaş toplumlar seviyesine çıkmayı ana hedef alan bu gençlik, kitap boyunca anlatılan Atatürk'ün tarifini yaptığı gençliktir. Atatürk'ün söylediği gibi bu büyük sorumluluğu Cumhuriyeti kuranlardan devralmış ve yükseltip devam etmeye ant içmişlerdir. Hiç şüphesiz, 21. yüzyılda Mustafa Kemal'in layık ve ehil gördüğü Türk gençliği bu ulvi hedefe ulaşacak ve tüm dünya gençliğine örnek bir model oluşturacaktır.
 
arkadaşşım ellerine sağlık çok güzel olmuş ATATÜRK hakkında bilinmesi gereken de bunlar ne yazıkki bizim bazı vatandaşalarımız daha ATATÜRK ün kim olduğunu bilmiyor ben bir lise öğrencisiyim öğrencilerin ATATÜRK hakkında çok yanlış şeyler düşünüyorlar ve ben buna dayanamıyorum bunlar gerçek önce insan tarihini bilecek teşekkürler bizimle paylaştığın için milleti aydınlattığın için....
 
dinine bagli,ecdadiyla gurur duyan,müslüman bir türküm.bu bu kadar basittir.hic gerek yok ben türküm,sen kürtsün,o alevi diye ayirim yapmaya.hepimiz kardesiz.bizi bize kirdirmaya calisanlara aman vermeyelim.türkiye icinde yasayan cesitli insan grubuyla zenginlesen bir ülkedir.alevisini,kürdünü,cerkezini,lazini atarsan ne kalir türkiyeden geriye.zaten istedikleride budur.bana yillarca atatürkü okullarda sadece yaptigi inkilaplarla anlattilar.ama bunun birde öbür yani var,ATATÜRK gercekte nasil bir insandi,aile yasami nasildi genclere ve cocuklara nasil davranirdi yaslilara hürmeti nasildi osmanli imparatorlugu yikilirken nasil sancilar icinde oldugunu kim biliyor??ve suan yapilanlar: karalamaya calisan maalesef kendini kemalist,atatürkcü zanneden insanlar yüzünden atatürkü düsman gibi gösterdiler.haaalen de devam ediyorlar.yazik maskeleri düstügü zaman ne yapacaklar acaba??ecdadini inkar eden soysuzdur.bu kadar acik yaziyorum.kimse kusura bakmasin ama artik yeter bizi kandirdiklari.sehitlerimize cahil diyen insanlar türk olamaz atatürkcü olamaz.bu oyunlara kanmayin.ben basörtülü biriyim ve kimin ne oldugunu cok iyi biliyorum.elimde öyle belgeler varki ATATÜRKÜN VAHDETTINLE ülkeyi kurtarmak icin nasil bir oyunun icine girdiklerini kim biliyor??suan hain diye anilan vahdettinin atatürkün sag salim anadoluya varmasini saglamak icin nasil bir oyun düzenledigini ingiliz ve fransizlarin dikkatini kendi üzerine cekmek icin yaptiklarini,bunlari hic kimse aciklamiyor.atatürk ve vahdettinin birbirlerine yazdiklari o muhtesem mektuplar atatürkün kendi el yazisiyla ve imzasiyla damgali mühürlü hitabet sanatinin en güzel sekliyle yazilmis mektuplar bunlari hep sakliyorlar.eger siteden atilmayacagimi bilsem bunlari delil diye koyarim siteye.
 
Back
X