Geleceği Görmek İstiyorum!

Bu foruma kayıt amacım sadece bir soru sormak: Geleceği görebilir miyim?

15 yaşındayım. 4 yıl önce gayet masumca birine aşık oldum. Ya da olduğumu zannediyorum. İkimiz de muhafazakar ailelerin çocuklarıyız ve birbirimizle ders haricinde bir şey konuşmadan, daha doğrusu konuşamadan, iki yıl boyunca aynı sınıfta yaşadık. Sonra okullarımız ayrıldı, iki yıl geçti üzerinden, ama o hâlâ benim aklımda ve kalbimde.

Ben şanslı biriyim, kalbim mantığımla uyuşacak birini seçti. Çalışkan, zeki, kibar... Ama şanssızım, çünkü erken seçti.

Ondan bana hayalinden ve şans eseri duyduğum ve unutmadığım ev telefonundan başka hiçbir şey kalmadı. Daha fazlasına da ihtiyacım yok onu hatırlamak için.

Görüşmediğimiz 2 yıl boyunca ara sıra duygularımın geçici olduğu hissine kapıldım. Ama hiçbir zaman uzun sürmedi bu his.

Bir ay önce günde ortalama iki kez girdiğim markete girdiğimde acayip duygular hissetmeye başladım. Marketten hiç çıkmak istemiyordum. Bu duyguları klimanın rahatlatıcılığına bağladım. Ama bunun yanında 5 yaşındayken doktora gitmeme sebep olan hızlı kalp çarpıntım ilk defa on yıl sonra tekrar göründü. Ne olduğunu anlamadım tâ kî 10 dk sonra ailesiyle birlikte alışveriş yaparken görene kadar... Neden bildiğini bilmiyorum ama annesi benim adımı biliyordu ve beni görünce benimle muhabbet etmeye başladı. Normalde benim gibi aşırı heyecanlı bir insanın bu durumda kalp krizi geçirmesi gerekirken garip bir şekilde rahat rahat konuştum.

Ben bu insanı untmayı istersem başarabileceğimi biliyorum, zira bu güne kadar pek çok duygumu bastırabildim, ama ben "sevdim" dediğim bir kişiyi unutmak istemiyorum.

Onun beni sevdiği veya sevmediği hakkında hiçbir fikrim yok, ama iyi biri olduğumu düşünüyor.

Ben bu güzel insanı 2 yıl boyunca beklediysem, bir ömür boyu da beklerim. Ama beklememe değer mi? Bulduğum kişi o olacak mı? Zira tanıdığım şahsiyet 13 yaşındaydı.

Benim bu duygularımı paylaşacağım, akıl alabileceğim kimse olmadı. Şimdi sizden bir cevap alabilirsem gerçekten mutlu olurum. Ben ilkimin sonunun olmamasını istiyorum. Ve şu ana kadar gördüğüm en doğru kişi oydu. (Belki etrafım ergen kaynadığı içindir.)* Onu unutmayı denemeli miyim?


*Böyle diyince bahsetmeden edemedim, şu an tanıdığım, karakteri bahsettiğim insanın tıpkısınının aynısının kendisinin fotokopisinin biraz daha törpülenmiş hâli olan biri daha var. Diğerinden bariz bir şekilde daha yakışıklı. Beni sevmesi diğerinden daha mümkün. Daha doğrusu bu konuda gerçekliği meçhul söylentiler var. Ama bana onu o kadar hatırlatırken, onun yanında olmayı o kadar isterken nedensizce ondan uzak duruyorum. Sizce bu insana karşı duruşum ne olmalı?

Sevgili Defne,

Sana gelecekten mektup var. Okumak ister misin? Okusan olanlar değişir mi, sanmam. O yüzden neler oldu hayatında anlatıyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; o çocuğu unuttun, kolay kolay aklına gelmiyor. Ama nerede ne okuyor biliyorsun. Üzülebilirsin belki ama sana onu hatırlatan ve ömür boyu her gün dinleyeceğini düşündüğün o 3 şarkıyı o kadar da çok dinlemiyorsun, dinlediğinde de yüzünde buruk bir gülümseme oluyor, kendi haline kocaman sarılasın geliyor. Ev telefon numarasını hâlâ hatırlıyorsun ama hayali artık kalmadı ve bu kadarı artık yeterli gelmiyor hatırlamak için. İnsan şükür ki unutabilen bir varlık. Ama sen, yine şükür ki, hafızası biraz daha iyi bir insansın ve 2 yıl biraz kısa bir süre. Ki 2 yıl senin ömrünün %13'ü, senin için oldukça yüksek bir oran; benim hayatımın %9'u, yine yüksek bir oran ama bir ömür de değil; öyle büyük laflar etmemekte yarar var yani.

Kuzum, hiçbir şeyi bu kadar içine atman gerekmiyor diyesim geliyor ama itiraf edeyim... sen her şeyi içine atıp ideal çocuğu oynadığın için ben senin ekmeğini yiyorum; insanlar benim farklı fikirlerime, duygularıma saygı gösteriyor, sana gösterdiklerinden birazcık daha fazla. Ama sana ne kadar göstereceklerini de bilmiyoruz, değil mi? Her şeye rağmen ben de bu aşkın başladığı günlere baktığımda "Aslında şu kişiyle konuşsam olurmuş" diyeceğim biri göremiyorum hayatımda, ah pardon hayatında. Ne o çevrendeki ergenliğin en yoğun zamanlarındaki sınıf ne ailen; kimse seni ciddiye almazdı, baksana burada bile küçümseyenler olmuş. Ama bu mektubu yazdığın zaman diliminde unutma ki birkaç ay, belki de gün sonra okul başlayacak ve çok güzel bir çevrenin içinde olacaksın. Neyse, ben seni seviyorum Defne; benimle istediğin zaman konuşabilirsin bunları, ben senin için buradayım. Saçlarını örmemi istiyorsan öreyim, sırtını sevmemi istiyorsan yat dizime seveyim.

İlk önce şunu bir konuşalım, o çocuk çok da kibar bir çocuk değildi. Yan sınıftaki kızlarla sınav notlarıyla ilgili bir agresifliği olmuştu ve sınıfta ikinizin de sevmediği o kıza karşı da çok kaba davranışları olmuştu. Asosyal biriydi, ama buna laf edemem, çünkü şu an sen de biraz asosyalsin. Evet canımın içi, sosyal olmak her müsamerede çıkıp şiir okumak değil ne yazık ki. İnsanlarla oturup konuşmak, muhabbet etmek, anlaşıldığını hissetmek o kadar güzel ki. Kafanı kaldır, çevrene bak. Şu an depresyondasın güzelim, bunun adı bu. Başın da duygularını içine attığın için ağrıyor ama onu çözmen için daha çok vakit var, alış o ağrılara, henüz o çözülmenin acısına hazır değilsin canım; geçecek ama. Konuyu saptırmadan dönelim, peki sen onu neden kibar görüyordun? Senin gözlerinden bakmaya çalışıyorum, ne kibarlığını gördün, ben hatırlamıyorum. Laf olsun diye mi dedin acaba?

Çevrendeki en doğru kişi gerçekten de o gibi görünüyordu. Ama birini en doğru yapan derslerdeki başarısı değil bebeğim. Bunu inan öğrenmemiz zaman alıyor.

Sen bir hikayenin sonunda; bir belirsizliğin başında, minik ipuçlarıyla bir mektup yazmış ve geleceği görmek istemişsin. Şimdi gelelim benim hikayeme. Ben de geleceği görmek istiyorum.

Ben Yasemin. Ortaokulda çok büyük bir aşk zannettiğim hoşlantımı 9. sınıfın sonundaki yaz buraya yazmamdan muhtemelen kısa süre sonra, matematik olimpiyatlarına çalışmak için okula erkenden başladık. O son paragrafta bahsi geçen çocukla birlikte. Çocuğun boyu o yaz 1.83'e çıkmış, bıraktığımızda da 157 falandır anca. Derslere devam ettik öyle. 10. sınıfta en önde oturdum, onun en önde oturacağını biliyordum çünkü. İki çocuğun karakterinin benzediği falan yok bu arada; ilkini hiç tanımıyorum, o ayrı mesele. Tek ortak noktaları ikisi de sınıfın dersleri en iyi erkeği ve soğuk tipler.

Biz bu çocukla 10. sınıfta biraz samimi olur gibi olduk bu olimpiyat dersleri vs. derken. Sonra bana bir anda normal zamanlarda bile it gibi davranmaya başladı; yüzüme bakmıyor, doğru düzgün cevap vermiyor, mesaj atıyorum görüldü atıyor. Ben gelemedim böyle şeylere, senin kadar da uslu bir kız değildim artık, zamanla sınırları yok ediyordum. Bir gün görüldü atınca açık açık "hayırdır, ne yaptım sana" temalı atarlı bir mesaj yazdım, düzgün ve kibar bir şekilde cevaplayıp gönlümü aldı. O gün aslında babası ameliyat olmuş ama bunu bana söylememişti, ben bunu ertesi gün hocalardan birinden öğrenmiştim, vicdan azabı sardı beni böyle bir günde ona nasıl böyle ters yaptım diye. O olaydan sonra daha mesafeli ama içten içe de bir muhabbetliydik, en azından ben öyle hissediyordum. Mesajlaşmalarımız noktalı virgüllü, ders içerikli ama benim gözümde çok özel. O çocuğa kaptırdım da kaptırdım kendimi.

Daha soğuduğum ve daha yakın hissettiğim zamanlar oldu. Ama platoniklik serüvenimiz orada da devam etti. Ve senden farklı olarak ben kendime bile itiraf etmiyordum bunu. Sorsan duyguları konusunda en rahat insan gibi davranırım, birine sana kırıldım derim, kendimi çok güzel ifade ederim vs ama sevdiğimi söyleyemiyorum, kendime bile. Liseden üniversiteye geçerken bir helalleştik. Tam o yaz, bu çocuğun bana karşı bir hissi olmadığını kabullendim ve beni seven, bana da hoş görünen birine şans vermeye kalktım; olmadı. Engelledim o çocuğu olayların (ya da olmayanların) sonunda. Sonra bunun için suçlu hissettim, bir süre de bunun depresyonuna girdim. O sırada üniversite için şehir değiştirdim, yeni bir hayata alışmaya çalıştım. Bundan kendime gelmeye başladığım zamanlarda, bir sebeple lise boyunca hoşlandığım çocukla konuşmaya başladık ve kim görüldü atacak diye bir kavgaya girdik, bu da bitmek bilmez bir konuşmaya neden oldu. Ama bitmek bilmez diye de bir şey yok işte. Biz çok samimi gibiydik, en yakın arkadaşlarındandım, o da benim çok yakınımdı. Ben bunu hissediyordum. Arada bazı mesajlarıyla benden hoşlandığını mı ima ediyor, anlayamıyordum. Sonra bir gün geldi, üniversiteye girdikten iki yıl sonra "Ben bu konuşmanın bitmesini istiyorum
 
Sevgili Defne,

Sana gelecekten mektup var. Okumak ister misin? Okusan olanlar değişir mi, sanmam. O yüzden neler oldu hayatında anlatıyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; o çocuğu unuttun, kolay kolay aklına gelmiyor. Ama nerede ne okuyor biliyorsun. Üzülebilirsin belki ama sana onu hatırlatan ve ömür boyu her gün dinleyeceğini düşündüğün o 3 şarkıyı o kadar da çok dinlemiyorsun, dinlediğinde de yüzünde buruk bir gülümseme oluyor, kendi haline kocaman sarılasın geliyor. Ev telefon numarasını hâlâ hatırlıyorsun ama hayali artık kalmadı ve bu kadarı artık yeterli gelmiyor hatırlamak için. İnsan şükür ki unutabilen bir varlık. Ama sen, yine şükür ki, hafızası biraz daha iyi bir insansın ve 2 yıl biraz kısa bir süre. Ki 2 yıl senin ömrünün %13'ü, senin için oldukça yüksek bir oran; benim hayatımın %9'u, yine yüksek bir oran ama bir ömür de değil; öyle büyük laflar etmemekte yarar var yani.

Kuzum, hiçbir şeyi bu kadar içine atman gerekmiyor diyesim geliyor ama itiraf edeyim... sen her şeyi içine atıp ideal çocuğu oynadığın için ben senin ekmeğini yiyorum; insanlar benim farklı fikirlerime, duygularıma saygı gösteriyor, sana gösterdiklerinden birazcık daha fazla. Ama sana ne kadar göstereceklerini de bilmiyoruz, değil mi? Her şeye rağmen ben de bu aşkın başladığı günlere baktığımda "Aslında şu kişiyle konuşsam olurmuş" diyeceğim biri göremiyorum hayatımda, ah pardon hayatında. Ne o çevrendeki ergenliğin en yoğun zamanlarındaki sınıf ne ailen; kimse seni ciddiye almazdı, baksana burada bile küçümseyenler olmuş. Ama bu mektubu yazdığın zaman diliminde unutma ki birkaç ay, belki de gün sonra okul başlayacak ve çok güzel bir çevrenin içinde olacaksın. Neyse, ben seni seviyorum Defne; benimle istediğin zaman konuşabilirsin bunları, ben senin için buradayım. Saçlarını örmemi istiyorsan öreyim, sırtını sevmemi istiyorsan yat dizime seveyim.

İlk önce şunu bir konuşalım, o çocuk çok da kibar bir çocuk değildi. Yan sınıftaki kızlarla sınav notlarıyla ilgili bir agresifliği olmuştu ve sınıfta ikinizin de sevmediği o kıza karşı da çok kaba davranışları olmuştu. Asosyal biriydi, ama buna laf edemem, çünkü şu an sen de biraz asosyalsin. Evet canımın içi, sosyal olmak her müsamerede çıkıp şiir okumak değil ne yazık ki. İnsanlarla oturup konuşmak, muhabbet etmek, anlaşıldığını hissetmek o kadar güzel ki. Kafanı kaldır, çevrene bak. Şu an depresyondasın güzelim, bunun adı bu. Başın da duygularını içine attığın için ağrıyor ama onu çözmen için daha çok vakit var, alış o ağrılara, henüz o çözülmenin acısına hazır değilsin canım; geçecek ama. Konuyu saptırmadan dönelim, peki sen onu neden kibar görüyordun? Senin gözlerinden bakmaya çalışıyorum, ne kibarlığını gördün, ben hatırlamıyorum. Laf olsun diye mi dedin acaba?

Çevrendeki en doğru kişi gerçekten de o gibi görünüyordu. Ama birini en doğru yapan derslerdeki başarısı değil bebeğim. Bunu inan öğrenmemiz zaman alıyor.

Sen bir hikayenin sonunda; bir belirsizliğin başında, minik ipuçlarıyla bir mektup yazmış ve geleceği görmek istemişsin. Şimdi gelelim benim hikayeme. Ben de geleceği görmek istiyorum.

Ben Yasemin. Ortaokulda çok büyük bir aşk zannettiğim hoşlantımı 9. sınıfın sonundaki yaz buraya yazmamdan muhtemelen kısa süre sonra, matematik olimpiyatlarına çalışmak için okula erkenden başladık. O son paragrafta bahsi geçen çocukla birlikte. Çocuğun boyu o yaz 1.83'e çıkmış, bıraktığımızda da 157 falandır anca. Derslere devam ettik öyle. 10. sınıfta en önde oturdum, onun en önde oturacağını biliyordum çünkü. İki çocuğun karakterinin benzediği falan yok bu arada; ilkini hiç tanımıyorum, o ayrı mesele. Tek ortak noktaları ikisi de sınıfın dersleri en iyi erkeği ve soğuk tipler.

Biz bu çocukla 10. sınıfta biraz samimi olur gibi olduk bu olimpiyat dersleri vs. derken. Sonra bana bir anda normal zamanlarda bile it gibi davranmaya başladı; yüzüme bakmıyor, doğru düzgün cevap vermiyor, mesaj atıyorum görüldü atıyor. Ben gelemedim böyle şeylere, senin kadar da uslu bir kız değildim artık, zamanla sınırları yok ediyordum. Bir gün görüldü atınca açık açık "hayırdır, ne yaptım sana" temalı atarlı bir mesaj yazdım, düzgün ve kibar bir şekilde cevaplayıp gönlümü aldı. O gün aslında babası ameliyat olmuş ama bunu bana söylememişti, ben bunu ertesi gün hocalardan birinden öğrenmiştim, vicdan azabı sardı beni böyle bir günde ona nasıl böyle ters yaptım diye. O olaydan sonra daha mesafeli ama içten içe de bir muhabbetliydik, en azından ben öyle hissediyordum. Mesajlaşmalarımız noktalı virgüllü, ders içerikli ama benim gözümde çok özel. O çocuğa kaptırdım da kaptırdım kendimi.

Daha soğuduğum ve daha yakın hissettiğim zamanlar oldu. Ama platoniklik serüvenimiz orada da devam etti. Ve senden farklı olarak ben kendime bile itiraf etmiyordum bunu. Sorsan duyguları konusunda en rahat insan gibi davranırım, birine sana kırıldım derim, kendimi çok güzel ifade ederim vs ama sevdiğimi söyleyemiyorum, kendime bile. Liseden üniversiteye geçerken bir helalleştik. Tam o yaz, bu çocuğun bana karşı bir hissi olmadığını kabullendim ve beni seven, bana da hoş görünen birine şans vermeye kalktım; olmadı. Engelledim o çocuğu olayların (ya da olmayanların) sonunda. Sonra bunun için suçlu hissettim, bir süre de bunun depresyonuna girdim. O sırada üniversite için şehir değiştirdim, yeni bir hayata alışmaya çalıştım. Bundan kendime gelmeye başladığım zamanlarda, bir sebeple lise boyunca hoşlandığım çocukla konuşmaya başladık ve kim görüldü atacak diye bir kavgaya girdik, bu da bitmek bilmez bir konuşmaya neden oldu. Ama bitmek bilmez diye de bir şey yok işte. Biz çok samimi gibiydik, en yakın arkadaşlarındandım, o da benim çok yakınımdı. Ben bunu hissediyordum. Arada bazı mesajlarıyla benden hoşlandığını mı ima ediyor, anlayamıyordum. Sonra bir gün geldi, üniversiteye girdikten iki yıl sonra "Ben bu konuşmanın bitmesini istiyorum" dedi, "tamam" dedim, nedenini bile soramadım, öylece kabul ettim.

Aradan bir yıl geçti, arada sınıf grubunda bir iki mecburi konuşmamız haricinde konuşmamız olmamış, bana "doğum günün kutlu olsun" diye mesaj attı. Ben de o bir yıl içimde biriktirdiğim öfkeyi boşalttım, birkaç ay içinde gönlümü aldı, ya da ben kendi gönlümü almayı tercih ettim. Ama birkaç hafta önce bir mesajda laf soktum, yine kendini açıklamaya kalktı, biraz daha konuşturmaya kalktım, zorlaya zorlaya ağzındaki baklayı çıkarttım, beyefendi dedi ki "ikimiz de evlenince konuşmamız artık doğru olmaz". Benim için de ipler orada koptu, konuşmayı bitiriverdim.

*** Eh madem sen ipucunu vermişsin, ben de vereyim. Üniversitede biri var; hayata bakış açımız, istediklerimiz, beklentilerimiz çok farklı. Asla sevmek istemiyorum onu. Ama gözüm kayıp kayıp duruyor bugünlerde. O da benimle konuşmaya geçmek istiyor, fark ediyorum. Ama beni sevmeyeceğini, benimle uzun vadeli bir şey istemediğini de çok iyi biliyorum. İlgisini çekiyorum, hepsi bu. Gelecekten mektup bekliyoruz madem, soralım: Ona karşı duruşun nasıl oldu, güzel oldu mu? Şu an hayatında yok, değil mi? Hadi seni ve cevabını bekliyoruz. :)
 
Sevgili Defne,

Sana gelecekten mektup var. Okumak ister misin? Okusan olanlar değişir mi, sanmam. O yüzden neler oldu hayatında anlatıyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; o çocuğu unuttun, kolay kolay aklına gelmiyor. Ama nerede ne okuyor biliyorsun. Üzülebilirsin belki ama sana onu hatırlatan ve ömür boyu her gün dinleyeceğini düşündüğün o 3 şarkıyı o kadar da çok dinlemiyorsun, dinlediğinde de yüzünde buruk bir gülümseme oluyor, kendi haline kocaman sarılasın geliyor. Ev telefon numarasını hâlâ hatırlıyorsun ama hayali artık kalmadı ve bu kadarı artık yeterli gelmiyor hatırlamak için. İnsan şükür ki unutabilen bir varlık. Ama sen, yine şükür ki, hafızası biraz daha iyi bir insansın ve 2 yıl biraz kısa bir süre. Ki 2 yıl senin ömrünün %13'ü, senin için oldukça yüksek bir oran; benim hayatımın %9'u, yine yüksek bir oran ama bir ömür de değil; öyle büyük laflar etmemekte yarar var yani.

Kuzum, hiçbir şeyi bu kadar içine atman gerekmiyor diyesim geliyor ama itiraf edeyim... sen her şeyi içine atıp ideal çocuğu oynadığın için ben senin ekmeğini yiyorum; insanlar benim farklı fikirlerime, duygularıma saygı gösteriyor, sana gösterdiklerinden birazcık daha fazla. Ama sana ne kadar göstereceklerini de bilmiyoruz, değil mi? Her şeye rağmen ben de bu aşkın başladığı günlere baktığımda "Aslında şu kişiyle konuşsam olurmuş" diyeceğim biri göremiyorum hayatımda, ah pardon hayatında. Ne o çevrendeki ergenliğin en yoğun zamanlarındaki sınıf ne ailen; kimse seni ciddiye almazdı, baksana burada bile küçümseyenler olmuş. Ama bu mektubu yazdığın zaman diliminde unutma ki birkaç ay, belki de gün sonra okul başlayacak ve çok güzel bir çevrenin içinde olacaksın. Neyse, ben seni seviyorum Defne; benimle istediğin zaman konuşabilirsin bunları, ben senin için buradayım. Saçlarını örmemi istiyorsan öreyim, sırtını sevmemi istiyorsan yat dizime seveyim.

İlk önce şunu bir konuşalım, o çocuk çok da kibar bir çocuk değildi. Yan sınıftaki kızlarla sınav notlarıyla ilgili bir agresifliği olmuştu ve sınıfta ikinizin de sevmediği o kıza karşı da çok kaba davranışları olmuştu. Asosyal biriydi, ama buna laf edemem, çünkü şu an sen de biraz asosyalsin. Evet canımın içi, sosyal olmak her müsamerede çıkıp şiir okumak değil ne yazık ki. İnsanlarla oturup konuşmak, muhabbet etmek, anlaşıldığını hissetmek o kadar güzel ki. Kafanı kaldır, çevrene bak. Şu an depresyondasın güzelim, bunun adı bu. Başın da duygularını içine attığın için ağrıyor ama onu çözmen için daha çok vakit var, alış o ağrılara, henüz o çözülmenin acısına hazır değilsin canım; geçecek ama. Konuyu saptırmadan dönelim, peki sen onu neden kibar görüyordun? Senin gözlerinden bakmaya çalışıyorum, ne kibarlığını gördün, ben hatırlamıyorum. Laf olsun diye mi dedin acaba?

Çevrendeki en doğru kişi gerçekten de o gibi görünüyordu. Ama birini en doğru yapan derslerdeki başarısı değil bebeğim. Bunu inan öğrenmemiz zaman alıyor.

Sen bir hikayenin sonunda; bir belirsizliğin başında, minik ipuçlarıyla bir mektup yazmış ve geleceği görmek istemişsin. Şimdi gelelim benim hikayeme. Ben de geleceği görmek istiyorum.

Ben Yasemin. Ortaokulda çok büyük bir aşk zannettiğim hoşlantımı 9. sınıfın sonundaki yaz buraya yazmamdan muhtemelen kısa süre sonra, matematik olimpiyatlarına çalışmak için okula erkenden başladık. O son paragrafta bahsi geçen çocukla birlikte. Çocuğun boyu o yaz 1.83'e çıkmış, bıraktığımızda da 157 falandır anca. Derslere devam ettik öyle. 10. sınıfta en önde oturdum, onun en önde oturacağını biliyordum çünkü. İki çocuğun karakterinin benzediği falan yok bu arada; ilkini hiç tanımıyorum, o ayrı mesele. Tek ortak noktaları ikisi de sınıfın dersleri en iyi erkeği ve soğuk tipler.

Biz bu çocukla 10. sınıfta biraz samimi olur gibi olduk bu olimpiyat dersleri vs. derken. Sonra bana bir anda normal zamanlarda bile it gibi davranmaya başladı; yüzüme bakmıyor, doğru düzgün cevap vermiyor, mesaj atıyorum görüldü atıyor. Ben gelemedim böyle şeylere, senin kadar da uslu bir kız değildim artık, zamanla sınırları yok ediyordum. Bir gün görüldü atınca açık açık "hayırdır, ne yaptım sana" temalı atarlı bir mesaj yazdım, düzgün ve kibar bir şekilde cevaplayıp gönlümü aldı. O gün aslında babası ameliyat olmuş ama bunu bana söylememişti, ben bunu ertesi gün hocalardan birinden öğrenmiştim, vicdan azabı sardı beni böyle bir günde ona nasıl böyle ters yaptım diye. O olaydan sonra daha mesafeli ama içten içe de bir muhabbetliydik, en azından ben öyle hissediyordum. Mesajlaşmalarımız noktalı virgüllü, ders içerikli ama benim gözümde çok özel. O çocuğa kaptırdım da kaptırdım kendimi.

Daha soğuduğum ve daha yakın hissettiğim zamanlar oldu. Ama platoniklik serüvenimiz orada da devam etti. Ve senden farklı olarak ben kendime bile itiraf etmiyordum bunu. Sorsan duyguları konusunda en rahat insan gibi davranırım, birine sana kırıldım derim, kendimi çok güzel ifade ederim vs ama sevdiğimi söyleyemiyorum, kendime bile. Liseden üniversiteye geçerken bir helalleştik. Tam o yaz, bu çocuğun bana karşı bir hissi olmadığını kabullendim ve beni seven, bana da hoş görünen birine şans vermeye kalktım; olmadı. Engelledim o çocuğu olayların (ya da olmayanların) sonunda. Sonra bunun için suçlu hissettim, bir süre de bunun depresyonuna girdim. O sırada üniversite için şehir değiştirdim, yeni bir hayata alışmaya çalıştım. Bundan kendime gelmeye başladığım zamanlarda, bir sebeple lise boyunca hoşlandığım çocukla konuşmaya başladık ve kim görüldü atacak diye bir kavgaya girdik, bu da bitmek bilmez bir konuşmaya neden oldu. Ama bitmek bilmez diye de bir şey yok işte. Biz çok samimi gibiydik, en yakın arkadaşlarındandım, o da benim çok yakınımdı. Ben bunu hissediyordum. Arada bazı mesajlarıyla benden hoşlandığını mı ima ediyor, anlayamıyordum. Sonra bir gün geldi, üniversiteye girdikten iki yıl sonra "Ben bu konuşmanın bitmesini istiyorum" dedi, "tamam" dedim, nedenini bile soramadım, öylece kabul ettim.

Aradan bir yıl geçti, arada sınıf grubunda bir iki mecburi konuşmamız haricinde konuşmamız olmamış, bana "doğum günün kutlu olsun" diye mesaj attı. Ben de o bir yıl içimde biriktirdiğim öfkeyi boşalttım, birkaç ay içinde gönlümü aldı, ya da ben kendi gönlümü almayı tercih ettim. Ama birkaç hafta önce bir mesajda laf soktum, yine kendini açıklamaya kalktı, biraz daha konuşturmaya kalktım, zorlaya zorlaya ağzındaki baklayı çıkarttım, beyefendi dedi ki "ikimiz de evlenince konuşmamız artık doğru olmaz". Benim için de ipler orada koptu, konuşmayı bitiriverdim.

*** Eh madem sen ipucunu vermişsin, ben de vereyim. Üniversitede biri var; hayata bakış açımız, istediklerimiz, beklentilerimiz çok farklı. Asla sevmek istemiyorum onu. Ama gözüm kayıp kayıp duruyor bugünlerde. O da benimle konuşmaya geçmek istiyor, fark ediyorum. Ama beni sevmeyeceğini, benimle uzun vadeli bir şey istemediğini de çok iyi biliyorum. İlgisini çekiyorum, hepsi bu. Gelecekten mektup bekliyoruz madem, soralım: Ona karşı duruşun nasıl oldu, güzel oldu mu? Şu an hayatında yok, değil mi? Hadi seni ve cevabını bekliyoruz. :)
Neler oluyor asla anlamadım , kiminle konuşuyorsunuz?? o_O Siz defne iseniz yasemin kimo_O
 
Bu foruma kayıt amacım sadece bir soru sormak: Geleceği görebilir miyim?

15 yaşındayım. 4 yıl önce gayet masumca birine aşık oldum. Ya da olduğumu zannediyorum. İkimiz de muhafazakar ailelerin çocuklarıyız ve birbirimizle ders haricinde bir şey konuşmadan, daha doğrusu konuşamadan, iki yıl boyunca aynı sınıfta yaşadık. Sonra okullarımız ayrıldı, iki yıl geçti üzerinden, ama o hâlâ benim aklımda ve kalbimde.

Ben şanslı biriyim, kalbim mantığımla uyuşacak birini seçti. Çalışkan, zeki, kibar... Ama şanssızım, çünkü erken seçti.

Ondan bana hayalinden ve şans eseri duyduğum ve unutmadığım ev telefonundan başka hiçbir şey kalmadı. Daha fazlasına da ihtiyacım yok onu hatırlamak için.

Görüşmediğimiz 2 yıl boyunca ara sıra duygularımın geçici olduğu hissine kapıldım. Ama hiçbir zaman uzun sürmedi bu his.

Bir ay önce günde ortalama iki kez girdiğim markete girdiğimde acayip duygular hissetmeye başladım. Marketten hiç çıkmak istemiyordum. Bu duyguları klimanın rahatlatıcılığına bağladım. Ama bunun yanında 5 yaşındayken doktora gitmeme sebep olan hızlı kalp çarpıntım ilk defa on yıl sonra tekrar göründü. Ne olduğunu anlamadım tâ kî 10 dk sonra ailesiyle birlikte alışveriş yaparken görene kadar... Neden bildiğini bilmiyorum ama annesi benim adımı biliyordu ve beni görünce benimle muhabbet etmeye başladı. Normalde benim gibi aşırı heyecanlı bir insanın bu durumda kalp krizi geçirmesi gerekirken garip bir şekilde rahat rahat konuştum.

Ben bu insanı untmayı istersem başarabileceğimi biliyorum, zira bu güne kadar pek çok duygumu bastırabildim, ama ben "sevdim" dediğim bir kişiyi unutmak istemiyorum.

Onun beni sevdiği veya sevmediği hakkında hiçbir fikrim yok, ama iyi biri olduğumu düşünüyor.

Ben bu güzel insanı 2 yıl boyunca beklediysem, bir ömür boyu da beklerim. Ama beklememe değer mi? Bulduğum kişi o olacak mı? Zira tanıdığım şahsiyet 13 yaşındaydı.

Benim bu duygularımı paylaşacağım, akıl alabileceğim kimse olmadı. Şimdi sizden bir cevap alabilirsem gerçekten mutlu olurum. Ben ilkimin sonunun olmamasını istiyorum. Ve şu ana kadar gördüğüm en doğru kişi oydu. (Belki etrafım ergen kaynadığı içindir.)* Onu unutmayı denemeli miyim?


*Böyle diyince bahsetmeden edemedim, şu an tanıdığım, karakteri bahsettiğim insanın tıpkısınının aynısının kendisinin fotokopisinin biraz daha törpülenmiş hâli olan biri daha var. Diğerinden bariz bir şekilde daha yakışıklı. Beni sevmesi diğerinden daha mümkün. Daha doğrusu bu konuda gerçekliği meçhul söylentiler var. Ama bana onu o kadar hatırlatırken, onun yanında olmayı o kadar isterken nedensizce ondan uzak duruyorum. Sizce bu insana karşı duruşum ne olmalı?
simdi kafani bunlara yoracagina derslerine odaklan, cocugu da takip etm sorumluluk sahibi biri olursa univ sinavi sonrasi iletisime gecersin ama simdiden bilemezsin onu. bu yasta karar verip risk alma.
 
Neler oluyor asla anlamadım , kiminle konuşuyorsunuz?? o_O Siz defne iseniz yasemin kimo_O
Ya ben de başladım.azicik okumaya sonra "Yok dedim, bu bitmez" sonda sizlerin şaşırdığını görünce vay okuyup anlayan ve yok artık diyenler var dedim. Ama neyse ki okumamam işime yaramış ilk defa:)
 
yaaa o zamanlar okypete moddu ya teee 2015 yılı
konu sahıbı kendı konusunu kendısı hortlartmıs eskılere gıttım
yalnız varya :KK70: eskıden ne ponçik bır ınsanmısım
suraya bunları yazmısım
11 yasındayken bırıne asık oldun....
bekledın hala beklıyorsun ve beklıceksın?
bu arada okuyorsun guzel bı meslek ıcın mantıklı kararlar verıyorsun degılmı yavrucum?
cunku malum gercek yasam dıye bırsey var ...hayatın oncelıklerı var... cok mantıklı bırı oldugun ıcın benı rahat anlıyacagını dusunup acıklama yapmıyorum ayrıntılı;
hanı okul ,ısle ılgılı gelecek planı ,kendını gelıstırme cabası, ben ıyı bı ınsan nasıl olurum? öncelıklerınden sonra kucuk tatlı asktan bahsettın degılmı?

ona bukadar baglı olman cok dogru degıl
sevmek cok guzel sevmek tum dunyayı guzellestırır fakat senınkısı baska
sımdı soyleyeceklerımı cıddıye alırmısın bılmıyorum ama senın yasını yasamıs bırı olarak soyluyorum
hayatında ne fırsatlar cıkacak daha kımlerle tanıscaksın unıversıte kazancaksın kendı ısın olcak ortamın tamamen degısecek
eger bu kısı senın kaderındeyse zaten hayatınız bırlesecek bırsey bırseye sebep olacak
ama sureklı bunu dusunerek hareket etmek senı kısıtlar :)
sen dekı
allahım hayırlısıyla kaderımdeyse bana oyle guzel bı yol ac kı oyle basarılı olımkı en dogru zamanda karsıma cıksın de :)


sımdı olsa kısaca sacmalama kendıne gel yazarım
 
yaaa o zamanlar okypete moddu ya teee 2015 yılı
konu sahıbı kendı konusunu kendısı hortlartmıs eskılere gıttım
yalnız varya :KK70: eskıden ne ponçik bır ınsanmısım
suraya bunları yazmısım





sımdı olsa kısaca sacmalama kendıne gel yazarım
Ben de az önce sizin eski yorumu görmüştüm 😁 şimdi napıyor acaba konu sahibi diye düşünürken, beynim yandı , 😁
 
Sevgili Defne,

Sana gelecekten mektup var. Okumak ister misin? Okusan olanlar değişir mi, sanmam. O yüzden neler oldu hayatında anlatıyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; o çocuğu unuttun, kolay kolay aklına gelmiyor. Ama nerede ne okuyor biliyorsun. Üzülebilirsin belki ama sana onu hatırlatan ve ömür boyu her gün dinleyeceğini düşündüğün o 3 şarkıyı o kadar da çok dinlemiyorsun, dinlediğinde de yüzünde buruk bir gülümseme oluyor, kendi haline kocaman sarılasın geliyor. Ev telefon numarasını hâlâ hatırlıyorsun ama hayali artık kalmadı ve bu kadarı artık yeterli gelmiyor hatırlamak için. İnsan şükür ki unutabilen bir varlık. Ama sen, yine şükür ki, hafızası biraz daha iyi bir insansın ve 2 yıl biraz kısa bir süre. Ki 2 yıl senin ömrünün %13'ü, senin için oldukça yüksek bir oran; benim hayatımın %9'u, yine yüksek bir oran ama bir ömür de değil; öyle büyük laflar etmemekte yarar var yani.

Kuzum, hiçbir şeyi bu kadar içine atman gerekmiyor diyesim geliyor ama itiraf edeyim... sen her şeyi içine atıp ideal çocuğu oynadığın için ben senin ekmeğini yiyorum; insanlar benim farklı fikirlerime, duygularıma saygı gösteriyor, sana gösterdiklerinden birazcık daha fazla. Ama sana ne kadar göstereceklerini de bilmiyoruz, değil mi? Her şeye rağmen ben de bu aşkın başladığı günlere baktığımda "Aslında şu kişiyle konuşsam olurmuş" diyeceğim biri göremiyorum hayatımda, ah pardon hayatında. Ne o çevrendeki ergenliğin en yoğun zamanlarındaki sınıf ne ailen; kimse seni ciddiye almazdı, baksana burada bile küçümseyenler olmuş. Ama bu mektubu yazdığın zaman diliminde unutma ki birkaç ay, belki de gün sonra okul başlayacak ve çok güzel bir çevrenin içinde olacaksın. Neyse, ben seni seviyorum Defne; benimle istediğin zaman konuşabilirsin bunları, ben senin için buradayım. Saçlarını örmemi istiyorsan öreyim, sırtını sevmemi istiyorsan yat dizime seveyim.

İlk önce şunu bir konuşalım, o çocuk çok da kibar bir çocuk değildi. Yan sınıftaki kızlarla sınav notlarıyla ilgili bir agresifliği olmuştu ve sınıfta ikinizin de sevmediği o kıza karşı da çok kaba davranışları olmuştu. Asosyal biriydi, ama buna laf edemem, çünkü şu an sen de biraz asosyalsin. Evet canımın içi, sosyal olmak her müsamerede çıkıp şiir okumak değil ne yazık ki. İnsanlarla oturup konuşmak, muhabbet etmek, anlaşıldığını hissetmek o kadar güzel ki. Kafanı kaldır, çevrene bak. Şu an depresyondasın güzelim, bunun adı bu. Başın da duygularını içine attığın için ağrıyor ama onu çözmen için daha çok vakit var, alış o ağrılara, henüz o çözülmenin acısına hazır değilsin canım; geçecek ama. Konuyu saptırmadan dönelim, peki sen onu neden kibar görüyordun? Senin gözlerinden bakmaya çalışıyorum, ne kibarlığını gördün, ben hatırlamıyorum. Laf olsun diye mi dedin acaba?

Çevrendeki en doğru kişi gerçekten de o gibi görünüyordu. Ama birini en doğru yapan derslerdeki başarısı değil bebeğim. Bunu inan öğrenmemiz zaman alıyor.

Sen bir hikayenin sonunda; bir belirsizliğin başında, minik ipuçlarıyla bir mektup yazmış ve geleceği görmek istemişsin. Şimdi gelelim benim hikayeme. Ben de geleceği görmek istiyorum.

Ben Yasemin. Ortaokulda çok büyük bir aşk zannettiğim hoşlantımı 9. sınıfın sonundaki yaz buraya yazmamdan muhtemelen kısa süre sonra, matematik olimpiyatlarına çalışmak için okula erkenden başladık. O son paragrafta bahsi geçen çocukla birlikte. Çocuğun boyu o yaz 1.83'e çıkmış, bıraktığımızda da 157 falandır anca. Derslere devam ettik öyle. 10. sınıfta en önde oturdum, onun en önde oturacağını biliyordum çünkü. İki çocuğun karakterinin benzediği falan yok bu arada; ilkini hiç tanımıyorum, o ayrı mesele. Tek ortak noktaları ikisi de sınıfın dersleri en iyi erkeği ve soğuk tipler.

Biz bu çocukla 10. sınıfta biraz samimi olur gibi olduk bu olimpiyat dersleri vs. derken. Sonra bana bir anda normal zamanlarda bile it gibi davranmaya başladı; yüzüme bakmıyor, doğru düzgün cevap vermiyor, mesaj atıyorum görüldü atıyor. Ben gelemedim böyle şeylere, senin kadar da uslu bir kız değildim artık, zamanla sınırları yok ediyordum. Bir gün görüldü atınca açık açık "hayırdır, ne yaptım sana" temalı atarlı bir mesaj yazdım, düzgün ve kibar bir şekilde cevaplayıp gönlümü aldı. O gün aslında babası ameliyat olmuş ama bunu bana söylememişti, ben bunu ertesi gün hocalardan birinden öğrenmiştim, vicdan azabı sardı beni böyle bir günde ona nasıl böyle ters yaptım diye. O olaydan sonra daha mesafeli ama içten içe de bir muhabbetliydik, en azından ben öyle hissediyordum. Mesajlaşmalarımız noktalı virgüllü, ders içerikli ama benim gözümde çok özel. O çocuğa kaptırdım da kaptırdım kendimi.

Daha soğuduğum ve daha yakın hissettiğim zamanlar oldu. Ama platoniklik serüvenimiz orada da devam etti. Ve senden farklı olarak ben kendime bile itiraf etmiyordum bunu. Sorsan duyguları konusunda en rahat insan gibi davranırım, birine sana kırıldım derim, kendimi çok güzel ifade ederim vs ama sevdiğimi söyleyemiyorum, kendime bile. Liseden üniversiteye geçerken bir helalleştik. Tam o yaz, bu çocuğun bana karşı bir hissi olmadığını kabullendim ve beni seven, bana da hoş görünen birine şans vermeye kalktım; olmadı. Engelledim o çocuğu olayların (ya da olmayanların) sonunda. Sonra bunun için suçlu hissettim, bir süre de bunun depresyonuna girdim. O sırada üniversite için şehir değiştirdim, yeni bir hayata alışmaya çalıştım. Bundan kendime gelmeye başladığım zamanlarda, bir sebeple lise boyunca hoşlandığım çocukla konuşmaya başladık ve kim görüldü atacak diye bir kavgaya girdik, bu da bitmek bilmez bir konuşmaya neden oldu. Ama bitmek bilmez diye de bir şey yok işte. Biz çok samimi gibiydik, en yakın arkadaşlarındandım, o da benim çok yakınımdı. Ben bunu hissediyordum. Arada bazı mesajlarıyla benden hoşlandığını mı ima ediyor, anlayamıyordum. Sonra bir gün geldi, üniversiteye girdikten iki yıl sonra "Ben bu konuşmanın bitmesini istiyorum" dedi, "tamam" dedim, nedenini bile soramadım, öylece kabul ettim.

Aradan bir yıl geçti, arada sınıf grubunda bir iki mecburi konuşmamız haricinde konuşmamız olmamış, bana "doğum günün kutlu olsun" diye mesaj attı. Ben de o bir yıl içimde biriktirdiğim öfkeyi boşalttım, birkaç ay içinde gönlümü aldı, ya da ben kendi gönlümü almayı tercih ettim. Ama birkaç hafta önce bir mesajda laf soktum, yine kendini açıklamaya kalktı, biraz daha konuşturmaya kalktım, zorlaya zorlaya ağzındaki baklayı çıkarttım, beyefendi dedi ki "ikimiz de evlenince konuşmamız artık doğru olmaz". Benim için de ipler orada koptu, konuşmayı bitiriverdim.

*** Eh madem sen ipucunu vermişsin, ben de vereyim. Üniversitede biri var; hayata bakış açımız, istediklerimiz, beklentilerimiz çok farklı. Asla sevmek istemiyorum onu. Ama gözüm kayıp kayıp duruyor bugünlerde. O da benimle konuşmaya geçmek istiyor, fark ediyorum. Ama beni sevmeyeceğini, benimle uzun vadeli bir şey istemediğini de çok iyi biliyorum. İlgisini çekiyorum, hepsi bu. Gelecekten mektup bekliyoruz madem, soralım: Ona karşı duruşun nasıl oldu, güzel oldu mu? Şu an hayatında yok, değil mi? Hadi seni ve cevabını bekliyoruz. :)
Sevgili defne yasemin;

Aradan koskoca 6 yıl geçmiş ama sen yerinde saymışsın. Değişimlere bu kadar kapalı olman beni bir miktar üzdü. Kendini geliştirmelisin.

Sevgiler, kudra ablan.
 
Sevgili unp;

Geçmiş geleceğin aynasıdır. Hala yerinde saymaya devam ediyorsun. Aynı şeyleri yapıp, aynı şeylerde takılı kalarak bunu başaramazsın.

Umarım seneye bugün hayatında iyi yönde değişiklikler olmuştur.

Sevgiler..
 
X