- 28 Mart 2012
- 8.170
- 2.003
Gecenin Kraiçesi, iddialı kadrosu ve her ne kadar Meryem Uzerli'nin dönüşüyle anılsa da, herkesin konuştuğu tek isim Esra karakterini canlandıran Funda Eryiğit. Son yıllarda oynadığı rolü adeta yaşayan isimlerin başında gelen Eryiğit'in performansını sizler için kendi cevapları eşliğinde mercek altına aldık...
RADİKAL - O Konservatuardaki ilk yıllarını "Tiyatro Samurayı" olarak tarif ediyor. Gençlik yıllarında Kadir Has Anadolu Lisesi'nin tiyatro grubunda hareketli bir dönem geçiren Eryiğit, sonrasında İstanbul Üniversitesi'nde Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş. Tiyatrocu olmak yerine Mülkiyeli olmak gibi net bir hedefle yola çıksa da, içindeki tiyatro aşkı onu bir şekilde kaderine sürüklemiş. Çocuk tiyatrosu, palyaçoluk derken 22 yaşında Uluslararası İlişkiler mezunu olarak Konservatuara başlamış ve üçüncü sınıfta kamera ile tanışma fırsatı bulmuş...
Eryiğit bu dönemi şu sözlerle anlatıyor; "Mardin’de ‘Bir Bulut Olsam’ı çekeceklerdi, o dizi için düşündüler. Ama okulu bırakıp Mardin’e gidemeyecektim. Sonra altı bölümlük bir iş için Renda Güner’e audition verdim. O sırada ‘Canım Ailem’e oyuncu arıyormuş, ‘Bu kız oraya değil, buraya’ demiş. TMC’ye çağırdılar. Gittim ama bilmiyorum, TMC nedir, ne değildir… Ozan Güven ile deneme kaydı aldık, kaset apar topar yukarı çıktı. Uğur Yücel varmış orada, duyuyorum, elim ayağım titriyor. Yukarıda Erol Avcı, Ozan, Uğur Ağabey izliyor. ‘Birazdan seni yukarı çağıracaklar’ dediler. Çıktık oturuyorum ama Erol Avcı’yı tanımıyorum… Uğur Yücel’in karşısındayım, ciddi durmaya çalışıyorum ama büyük şaşkınlık içindeyim. İşi bilmiyorum; Uğur Yücel var, adı ‘Canım Ailem’ o kadar… ‘Oldu, olmadı’ da demiyorlar bana. Sonra ‘Cuma tekne yemeğimiz var ekiple, gel’ dediler. Gittim tekneye, orada konuşuldu her şey... Benim için çok apar topar oldu.”
Böyle başlıyor Eryiğit'i bugün Gecenin Kraliçesi'nin gizli kraliçesi yapan serüven. Peki nasıl biri gerçek hayatta ve neler yapıyor, sosyal medyayı nasıl kullanıyor? İşte yakın dönemde Eryiğit'e yönelttiğimiz sorulardan bazılarına verdiği cevaplar ve hakkında kısa bilgiler;
1. Hollanda doğumlu olan Funda Eryiğit, aslen Samsun Bafra'lı.
Seni neden daha fazla sinema filminde görmüyoruz?
Seveceğim, heyecanlanacağım işlerde olmak istiyorum, bekliyorum. “Sinema filminde oynayacağım” diye bir filmde oynamak istemem… Hiç yapmamak daha iyi.
Belki de kariyerinde sinemanın asıl vakti şimdi şimdi geliyordur…
Olabilir. Ben durmayı da rahatlıkla tercih ettim o anlamda.
2. 1984'te dünyaya gelen Funda Eryiğit, 1998 yılında Kadir Has Anadolu Lisesi'nde Charlie'nin Teyzesi adlı oyunla ilk kez sahne tozunu yutarak tiyatro ile tanıştı.
Seninle ilkin TV aracılığıyla ‘Canım Ailem’in Seyhan’ı olarak tanıştık ama ismine çok daha sık rastlamaya başlamamız, daha görünür olman, rol aldığın Devlet Tiyatrosu oyunu ‘Sessizlik’ten sonrasına rastlıyor. Bizim buralarda bir oyuncunun önce bir tiyatro oyunuyla ‘parlaması’ çok alışık olduğumuz bir durum değildir ya hani… Hoş bir durum var burada bence.
Rolden de kaynaklanıyor, ‘Silence’ sivri bir roldü… Ama “Tiyatroyla dikkat çektin” diyorsan, bu çok güzel bir şey…
3. 2002 yılında ise Orman Postacısı adlı oyunla Tiyatro Alkış'ta profesyönel tiyatro yaşamaına başlayan Funda Eryiğit, 2003 yılında da Bir Kümes Müzikali ve Senin Elin Nerdeydi? adlı oyunlarda rol aldı.
Şöyle düşünelim; ‘Sessizlik’e kadar bu kadar çok röportaj veriyor muydun? Oyunla birlikte röportajlar başladı… O zaman daha ‘Karadayı’daki Belgin rolün de yoktu üstelik…
Evet, oyunla aldığım ödülün de etkisi oldu. Ben o kadar farkında olarak ilerlemiyorum galiba. Bir de sadece benim iyi oynamamla ilgili değil; dört başı mamur bir oyun var. Metin çok iyi, bence rejisi çok iyi, güzel bir ekip… Dikkat çekti. Evet, benim de dikkat çektiğim bir durumum oldu. Hiç böyle düşünmemiştim. Başkasının başına gelse “A ne güzel” diyeceğim bir şey. Daha fazla sinema filmi yapmak isterim. Şimdiye dek uzun soluklu olarak bir tek Yeşim Ustaoğlu’nun filminde (Tereddüt) oynadım. Daha önce kısa süreli setlerim oldu.
4. 2009 yılında Ev adında bir sinema filminde daha yer alan Eryiğit, bir yandan da Canım Ailem'de Seyhan karakterini canlandırmaya devam etti.
Artık bu mesele sokakla da sınırlı değil ya… Twitter var hayatımızda ve oradan hayatına, ettiğin söze laf söyleme, müdahil olma hakkı görüyor herkes kendinde… Atış serbest bir ortam.
Belgin dizide bir kötülük yaptığında bana Twitter’dan bıçak, bomba emojileri falan gönderiyorlardı. Bunu espri olarak algılıyorum ya da ciddiye almıyorum tabii. Ama şu da var: Suudi Arabistan Kralı öldüğünde yas ilan edildi, bizim de oyunumuz ‘Sessizlik’ iptal oldu o gün, devlet kurumunda oynadığımız için. Biz “Nasıl yani? Suudi Arabistan Kralı öldüğü için oyun mu iptal olur?” diye durumun şokunu yaşıyoruz. Bunu Twitter’a yazdım, genel olarak Arap ülkelerinden -ya da sadece Suudi Arabistan’dan mı, bilemiyorum- gelen cevaplara inanamazsın. Emoji bıçakları, bombalar koyuyorlardı. “Sen öl”, “Nasıl saygısızlık edersin Arap Kralı’na?”, “Sen nasıl Müslümansın?” yazanlar… Kimisi Arapça, kimisi İngilizce cevap yazmış. Yarım yamalak Türkçe yazanlar da vardı. Bir taraftan ciddiye alınacak bir şey olmayabilir ama bir taraftan da burada gülünecek bir şey yok artık, hastalıklı bir durum. Bunun gerçekliği de o kadar muallak ki; muhatabının kim olduğunu bilmiyorsun. Bilgisayarın başında niyetini asla bilemeyeceğin birisi... Dalga geçmek için de yapıyor olabilir ya da ona buna sataşayım diyordur... Neyi ciddiye alacağını bilmiyorsun.
5. 2011 yılında İstanbul'un Altınları adlı diziyle gündeme gelen Eryiğit, bir yandan da tiyatro çalışmalarına devam etti.
Sen Twitter’da herhangi bir konudaki tavrını rahat rahat yazan birisin bir de…
Neden yazmayayım? Sadece artık daha az ciddiye alıyorum Twitter’ı. Kimin neye tepki göstereceğini söyleme cüreti yayıldı bir de sosyal medyada. “Buna bu tepkiyi verdin de, buna neden vermedin?” deniyor. Twitter şu hayatta duyduğum tepkilerin hepsini yazabileceğim bir mecra değil zaten.
Bu durumdan rahatsız hissedip ya da “TV’de, piyasada mevzi kaybederim” gibi bir endişe duyup “Aman uzak durayım, yazmayayım bir şey” dediğin oluyor mu?
Böyle bir endişeyle uzak durmak, yazmamak gibi bir kaygım yok. Eskisinden daha az kullanıyorum sosyal medyayı, çünkü birincisi sosyal medyanın bir kavga alanına dönüşmüş olmasından rahatsızım. İkinci olarak da; hangi haber ne kadar doğru artık bilemiyoruz. Twitter’ı politik anlamda kullanmaya Gezi zamanı başladık. Dışarıdaydık ve kalabalık bir kitle olarak talep eden bir eylemin içindeydik, Twitter da o eylemselliğin bir aracıydı. “Hangi yol daha güvenli” den başlayıp “Diğer şehirlerde neler oluyor?” gibi haberlerin paylaşımına uzandık. Videolarla belki de hiç ulaşamayacağımız gerçeklere ulaştık. Sokakta olanları sosyal medyaya taşıdık. Herkes birer haber kaynağı haline gelmişti ve bunu ilk keşfettiğimiz zaman çok güvenilirdi. Şimdi müthiş bir haber ve bilgi bombardımanı var. Haberin gerçek kaynağına ulaşmak çok zor. Kerem Deren yazmıştı, “Bilgiye ulaşmanın imkansız olduğu çağdan, bilgiyi doğrulamanın imkansız olduğu çağa” diye. Bir de internet üzerinden memleketin her sıkıntısını çözebilirmişiz gibi bir hal var. Siyasi fikirler birbirini dövüyor sosyal medyada, sağlıklı bulmuyorum bu durumu.
6. 2012 yılı Funda Eryiğit'in en çarpıcı performanslarından birini sergilediği bir diziye şahit oldu. Uçurum adlı dizide canlandırdığı Pınar karakteriyle, çekiciliğini ön plana çıkartan Eryiğit, oyunculuğunda da büyük aşama kaydetti. Aynı yıl gösterime giren Sessizlik adlı bir Mario Buffini oyununda, tiyatro sahnelerini adeta sallayan Eryiğit, bu oyundaki performansıyla çok beğenildi.
Sokakta ya da Twitter’da bu kadar kutuplaşmış olmak nasıl hissettiriyor sana?
İyi hissettirmiyor tabii ki. Bir olayla ilgili fikrini söylediğinde süratle bir tarafa ya da bir siyasi partiye yapıştırılmak isteniyorsun. Herhangi bir siyasi partiye oy verdiğinde o partinin taraftarı ilan ediliyorsun. Bu hiç birimiz için iyi değil. Her parti, her an vazgeçilebilir durumda olmalı oysa ki. Her siyaset eleştirilebilmeli. İnsanlar partiler için değil, partiler insanlar için var çünkü. Devlet senin, benim refahımı sağlamak için var, insanlar iyi yaşasın diye var. Bir fikrini açıkladığında, “Siz” deniliyor, “Sizler böylesiniz işte!” Biz kimiz? Ben ve benimle aynı şekilde hareket eden bir grup mu var? Ya da sen kimlerdensin? İki ihtimal var: “Bizdensin ya da değilsin.” Sürekli bir karşı karşıya gelme arzusu... Toplumun geneline sirayet etmiş durumda bu. Kolaylıkla terörist ilan edilebildiğimiz bir yerde hiç birimiz güvende değiliz demektir. O kadar tehlikeli bir şey ki... Konuşabilmenin, uzlaşabilmenin imkânı kalmıyor. Bu çok yalnızlaştırıcı, güvenliksiz bir his. Birlikte yaşayabilmenin peşinde olmalıyız.
7. 2013 yılı Funda Eryiğit'in kariyeri için önemli bir basamak niteliğini taşıyordu. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun 2012-2013 sezonunda sahnelediği Sessizlik adlı oyundaki performansıyla 18. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödüllerinde müzikal/komedi dalında en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Eryiğit, aynı zamanda Eski Hikaye adlı bir dizide Türkan karakterini canlandırdı.
Genel olarak hissiyatın nasıl peki?
Korku. “İlerisi ne olacak?” diyorum.
Sen mutlu hissediyor musun İstanbul’da?
Pek hissetmiyorum artık. Oturduğum mahallede çok rahatım, huzurluyum o yüzden çok da çıkmıyorum. Avrupa Yakası benim için kaotik, arkadaşlarımla özel bir planım ya da bir işim yoksa, İstanbul’un yollarını ve trafiğini çekmek bana yorucu geliyor. Özellikle Taksim çok bunaltıyor beni artık. Estetiği, kimliği kalmadı, karmakarışık bir yer haline geldi. Bir an önce gitmek istiyorum Taksim’den. İstiklal’de yürümek bir aktiviteydi önceden, şimdi “Geçelim bir an önce buradan” durumu var. Anadolu Yakası benim için daha rahatlatıcı, Kadıköy’e adımımı attığımda rahatlıyorum.
8. Funda Eryiğit'in boyu 1.72 santim ve 53 kg ağırlığında. Kahverengi gözlere sahip olan oyuncunun saçları ise siyah renkte.
9. Mutfakta da hünerli ellere sahip olan Eryiğit, bu ilgisini de şu sözleriyle anlatıyor;
“Mutfakla aram çok iyi. Yapmayı da yemeyi de seviyorum. Bakmayı da koklamayı da tarif izlemeyi de seviyorum hatta... Yemekle alakalı her şeyi seviyorum. Elimden de geliyor, güzel yemek yaparım, arkadaşlar da severler. Ben bol yağsız da lezzetli yapıyorum iddiam bu"
10. Aşk hayatı konusunda yorum yapmayı pek sevmeyen Eryiğit, hayatını ise şu kelimelerde anlatıyor:
"Bazen çok iyi hissediyorum bazen çok kötüsü hissediyorum. Aslında hayat olması gerektiği gibi devam ediyor. Çok bunaldığım zamanlar da oluyor çok keyif aldığım zamanlar da! Çok da ağırlaştırmamaya çaba gösteriyorum, hayatı hafifletmeye çalışıyorum genelde. Halihazırda yeterince ağır ve sıkıcı çünkü. Küçük bir sosyal çevrem var, arkadaşlar eş-dost güzel, güzel geçirmeye çalışıyorum elimden geldiğince."
(Fotoğraflar: Muhsin Akgün)
KAYNAK Radikat
RADİKAL - O Konservatuardaki ilk yıllarını "Tiyatro Samurayı" olarak tarif ediyor. Gençlik yıllarında Kadir Has Anadolu Lisesi'nin tiyatro grubunda hareketli bir dönem geçiren Eryiğit, sonrasında İstanbul Üniversitesi'nde Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş. Tiyatrocu olmak yerine Mülkiyeli olmak gibi net bir hedefle yola çıksa da, içindeki tiyatro aşkı onu bir şekilde kaderine sürüklemiş. Çocuk tiyatrosu, palyaçoluk derken 22 yaşında Uluslararası İlişkiler mezunu olarak Konservatuara başlamış ve üçüncü sınıfta kamera ile tanışma fırsatı bulmuş...
Eryiğit bu dönemi şu sözlerle anlatıyor; "Mardin’de ‘Bir Bulut Olsam’ı çekeceklerdi, o dizi için düşündüler. Ama okulu bırakıp Mardin’e gidemeyecektim. Sonra altı bölümlük bir iş için Renda Güner’e audition verdim. O sırada ‘Canım Ailem’e oyuncu arıyormuş, ‘Bu kız oraya değil, buraya’ demiş. TMC’ye çağırdılar. Gittim ama bilmiyorum, TMC nedir, ne değildir… Ozan Güven ile deneme kaydı aldık, kaset apar topar yukarı çıktı. Uğur Yücel varmış orada, duyuyorum, elim ayağım titriyor. Yukarıda Erol Avcı, Ozan, Uğur Ağabey izliyor. ‘Birazdan seni yukarı çağıracaklar’ dediler. Çıktık oturuyorum ama Erol Avcı’yı tanımıyorum… Uğur Yücel’in karşısındayım, ciddi durmaya çalışıyorum ama büyük şaşkınlık içindeyim. İşi bilmiyorum; Uğur Yücel var, adı ‘Canım Ailem’ o kadar… ‘Oldu, olmadı’ da demiyorlar bana. Sonra ‘Cuma tekne yemeğimiz var ekiple, gel’ dediler. Gittim tekneye, orada konuşuldu her şey... Benim için çok apar topar oldu.”
Böyle başlıyor Eryiğit'i bugün Gecenin Kraliçesi'nin gizli kraliçesi yapan serüven. Peki nasıl biri gerçek hayatta ve neler yapıyor, sosyal medyayı nasıl kullanıyor? İşte yakın dönemde Eryiğit'e yönelttiğimiz sorulardan bazılarına verdiği cevaplar ve hakkında kısa bilgiler;
1. Hollanda doğumlu olan Funda Eryiğit, aslen Samsun Bafra'lı.
Seni neden daha fazla sinema filminde görmüyoruz?
Seveceğim, heyecanlanacağım işlerde olmak istiyorum, bekliyorum. “Sinema filminde oynayacağım” diye bir filmde oynamak istemem… Hiç yapmamak daha iyi.
Belki de kariyerinde sinemanın asıl vakti şimdi şimdi geliyordur…
Olabilir. Ben durmayı da rahatlıkla tercih ettim o anlamda.
2. 1984'te dünyaya gelen Funda Eryiğit, 1998 yılında Kadir Has Anadolu Lisesi'nde Charlie'nin Teyzesi adlı oyunla ilk kez sahne tozunu yutarak tiyatro ile tanıştı.
Seninle ilkin TV aracılığıyla ‘Canım Ailem’in Seyhan’ı olarak tanıştık ama ismine çok daha sık rastlamaya başlamamız, daha görünür olman, rol aldığın Devlet Tiyatrosu oyunu ‘Sessizlik’ten sonrasına rastlıyor. Bizim buralarda bir oyuncunun önce bir tiyatro oyunuyla ‘parlaması’ çok alışık olduğumuz bir durum değildir ya hani… Hoş bir durum var burada bence.
Rolden de kaynaklanıyor, ‘Silence’ sivri bir roldü… Ama “Tiyatroyla dikkat çektin” diyorsan, bu çok güzel bir şey…
3. 2002 yılında ise Orman Postacısı adlı oyunla Tiyatro Alkış'ta profesyönel tiyatro yaşamaına başlayan Funda Eryiğit, 2003 yılında da Bir Kümes Müzikali ve Senin Elin Nerdeydi? adlı oyunlarda rol aldı.
Şöyle düşünelim; ‘Sessizlik’e kadar bu kadar çok röportaj veriyor muydun? Oyunla birlikte röportajlar başladı… O zaman daha ‘Karadayı’daki Belgin rolün de yoktu üstelik…
Evet, oyunla aldığım ödülün de etkisi oldu. Ben o kadar farkında olarak ilerlemiyorum galiba. Bir de sadece benim iyi oynamamla ilgili değil; dört başı mamur bir oyun var. Metin çok iyi, bence rejisi çok iyi, güzel bir ekip… Dikkat çekti. Evet, benim de dikkat çektiğim bir durumum oldu. Hiç böyle düşünmemiştim. Başkasının başına gelse “A ne güzel” diyeceğim bir şey. Daha fazla sinema filmi yapmak isterim. Şimdiye dek uzun soluklu olarak bir tek Yeşim Ustaoğlu’nun filminde (Tereddüt) oynadım. Daha önce kısa süreli setlerim oldu.
4. 2009 yılında Ev adında bir sinema filminde daha yer alan Eryiğit, bir yandan da Canım Ailem'de Seyhan karakterini canlandırmaya devam etti.
Artık bu mesele sokakla da sınırlı değil ya… Twitter var hayatımızda ve oradan hayatına, ettiğin söze laf söyleme, müdahil olma hakkı görüyor herkes kendinde… Atış serbest bir ortam.
Belgin dizide bir kötülük yaptığında bana Twitter’dan bıçak, bomba emojileri falan gönderiyorlardı. Bunu espri olarak algılıyorum ya da ciddiye almıyorum tabii. Ama şu da var: Suudi Arabistan Kralı öldüğünde yas ilan edildi, bizim de oyunumuz ‘Sessizlik’ iptal oldu o gün, devlet kurumunda oynadığımız için. Biz “Nasıl yani? Suudi Arabistan Kralı öldüğü için oyun mu iptal olur?” diye durumun şokunu yaşıyoruz. Bunu Twitter’a yazdım, genel olarak Arap ülkelerinden -ya da sadece Suudi Arabistan’dan mı, bilemiyorum- gelen cevaplara inanamazsın. Emoji bıçakları, bombalar koyuyorlardı. “Sen öl”, “Nasıl saygısızlık edersin Arap Kralı’na?”, “Sen nasıl Müslümansın?” yazanlar… Kimisi Arapça, kimisi İngilizce cevap yazmış. Yarım yamalak Türkçe yazanlar da vardı. Bir taraftan ciddiye alınacak bir şey olmayabilir ama bir taraftan da burada gülünecek bir şey yok artık, hastalıklı bir durum. Bunun gerçekliği de o kadar muallak ki; muhatabının kim olduğunu bilmiyorsun. Bilgisayarın başında niyetini asla bilemeyeceğin birisi... Dalga geçmek için de yapıyor olabilir ya da ona buna sataşayım diyordur... Neyi ciddiye alacağını bilmiyorsun.
5. 2011 yılında İstanbul'un Altınları adlı diziyle gündeme gelen Eryiğit, bir yandan da tiyatro çalışmalarına devam etti.
Sen Twitter’da herhangi bir konudaki tavrını rahat rahat yazan birisin bir de…
Neden yazmayayım? Sadece artık daha az ciddiye alıyorum Twitter’ı. Kimin neye tepki göstereceğini söyleme cüreti yayıldı bir de sosyal medyada. “Buna bu tepkiyi verdin de, buna neden vermedin?” deniyor. Twitter şu hayatta duyduğum tepkilerin hepsini yazabileceğim bir mecra değil zaten.
Bu durumdan rahatsız hissedip ya da “TV’de, piyasada mevzi kaybederim” gibi bir endişe duyup “Aman uzak durayım, yazmayayım bir şey” dediğin oluyor mu?
Böyle bir endişeyle uzak durmak, yazmamak gibi bir kaygım yok. Eskisinden daha az kullanıyorum sosyal medyayı, çünkü birincisi sosyal medyanın bir kavga alanına dönüşmüş olmasından rahatsızım. İkinci olarak da; hangi haber ne kadar doğru artık bilemiyoruz. Twitter’ı politik anlamda kullanmaya Gezi zamanı başladık. Dışarıdaydık ve kalabalık bir kitle olarak talep eden bir eylemin içindeydik, Twitter da o eylemselliğin bir aracıydı. “Hangi yol daha güvenli” den başlayıp “Diğer şehirlerde neler oluyor?” gibi haberlerin paylaşımına uzandık. Videolarla belki de hiç ulaşamayacağımız gerçeklere ulaştık. Sokakta olanları sosyal medyaya taşıdık. Herkes birer haber kaynağı haline gelmişti ve bunu ilk keşfettiğimiz zaman çok güvenilirdi. Şimdi müthiş bir haber ve bilgi bombardımanı var. Haberin gerçek kaynağına ulaşmak çok zor. Kerem Deren yazmıştı, “Bilgiye ulaşmanın imkansız olduğu çağdan, bilgiyi doğrulamanın imkansız olduğu çağa” diye. Bir de internet üzerinden memleketin her sıkıntısını çözebilirmişiz gibi bir hal var. Siyasi fikirler birbirini dövüyor sosyal medyada, sağlıklı bulmuyorum bu durumu.
6. 2012 yılı Funda Eryiğit'in en çarpıcı performanslarından birini sergilediği bir diziye şahit oldu. Uçurum adlı dizide canlandırdığı Pınar karakteriyle, çekiciliğini ön plana çıkartan Eryiğit, oyunculuğunda da büyük aşama kaydetti. Aynı yıl gösterime giren Sessizlik adlı bir Mario Buffini oyununda, tiyatro sahnelerini adeta sallayan Eryiğit, bu oyundaki performansıyla çok beğenildi.
Sokakta ya da Twitter’da bu kadar kutuplaşmış olmak nasıl hissettiriyor sana?
İyi hissettirmiyor tabii ki. Bir olayla ilgili fikrini söylediğinde süratle bir tarafa ya da bir siyasi partiye yapıştırılmak isteniyorsun. Herhangi bir siyasi partiye oy verdiğinde o partinin taraftarı ilan ediliyorsun. Bu hiç birimiz için iyi değil. Her parti, her an vazgeçilebilir durumda olmalı oysa ki. Her siyaset eleştirilebilmeli. İnsanlar partiler için değil, partiler insanlar için var çünkü. Devlet senin, benim refahımı sağlamak için var, insanlar iyi yaşasın diye var. Bir fikrini açıkladığında, “Siz” deniliyor, “Sizler böylesiniz işte!” Biz kimiz? Ben ve benimle aynı şekilde hareket eden bir grup mu var? Ya da sen kimlerdensin? İki ihtimal var: “Bizdensin ya da değilsin.” Sürekli bir karşı karşıya gelme arzusu... Toplumun geneline sirayet etmiş durumda bu. Kolaylıkla terörist ilan edilebildiğimiz bir yerde hiç birimiz güvende değiliz demektir. O kadar tehlikeli bir şey ki... Konuşabilmenin, uzlaşabilmenin imkânı kalmıyor. Bu çok yalnızlaştırıcı, güvenliksiz bir his. Birlikte yaşayabilmenin peşinde olmalıyız.
7. 2013 yılı Funda Eryiğit'in kariyeri için önemli bir basamak niteliğini taşıyordu. İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun 2012-2013 sezonunda sahnelediği Sessizlik adlı oyundaki performansıyla 18. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödüllerinde müzikal/komedi dalında en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Eryiğit, aynı zamanda Eski Hikaye adlı bir dizide Türkan karakterini canlandırdı.
Genel olarak hissiyatın nasıl peki?
Korku. “İlerisi ne olacak?” diyorum.
Sen mutlu hissediyor musun İstanbul’da?
Pek hissetmiyorum artık. Oturduğum mahallede çok rahatım, huzurluyum o yüzden çok da çıkmıyorum. Avrupa Yakası benim için kaotik, arkadaşlarımla özel bir planım ya da bir işim yoksa, İstanbul’un yollarını ve trafiğini çekmek bana yorucu geliyor. Özellikle Taksim çok bunaltıyor beni artık. Estetiği, kimliği kalmadı, karmakarışık bir yer haline geldi. Bir an önce gitmek istiyorum Taksim’den. İstiklal’de yürümek bir aktiviteydi önceden, şimdi “Geçelim bir an önce buradan” durumu var. Anadolu Yakası benim için daha rahatlatıcı, Kadıköy’e adımımı attığımda rahatlıyorum.
8. Funda Eryiğit'in boyu 1.72 santim ve 53 kg ağırlığında. Kahverengi gözlere sahip olan oyuncunun saçları ise siyah renkte.
9. Mutfakta da hünerli ellere sahip olan Eryiğit, bu ilgisini de şu sözleriyle anlatıyor;
“Mutfakla aram çok iyi. Yapmayı da yemeyi de seviyorum. Bakmayı da koklamayı da tarif izlemeyi de seviyorum hatta... Yemekle alakalı her şeyi seviyorum. Elimden de geliyor, güzel yemek yaparım, arkadaşlar da severler. Ben bol yağsız da lezzetli yapıyorum iddiam bu"
10. Aşk hayatı konusunda yorum yapmayı pek sevmeyen Eryiğit, hayatını ise şu kelimelerde anlatıyor:
"Bazen çok iyi hissediyorum bazen çok kötüsü hissediyorum. Aslında hayat olması gerektiği gibi devam ediyor. Çok bunaldığım zamanlar da oluyor çok keyif aldığım zamanlar da! Çok da ağırlaştırmamaya çaba gösteriyorum, hayatı hafifletmeye çalışıyorum genelde. Halihazırda yeterince ağır ve sıkıcı çünkü. Küçük bir sosyal çevrem var, arkadaşlar eş-dost güzel, güzel geçirmeye çalışıyorum elimden geldiğince."
(Fotoğraflar: Muhsin Akgün)
KAYNAK Radikat