http://www.bugun.com.tr/gundem/turkiye-ayaga-kalkti-haberi/1671305
BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKAN YARDIMCISI: AKLINA ESİNCE KİMSE GÖZALTINA ALINAMAZ
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Berra Besler, seçime az bir süre kala gazeteci, savcı ve polislerin olduğu yaklaşık 200 kişinin gözaltına alınacağı iddialara sert tepki gösterdi.
'Türkiye'de artık hukuk güvenliği diye bir şey yok.' diyen Besler, "Aklına esince böyle şeylerden kimse gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Bir olayda gözaltına alınmayı gerektirecek hukuki sebepler ve veriler mevcutsa böyle bir şeyler yapılabilir. Olmadığı taktirde 'keyfim benim böyle istedi, ben birini tutuklatırım, birini gözaltına aldırırım' demenin hukukla bağdaşır hiçbir yanı yok." dedi.
TBB Başkan Yardımcısı Berra Besler, aralarında gazeteci, savcı ve polislerin de olduğu 200 kişilik gözaltı listesi oluşturulduğu iddialarını değerlendirdi. Böyle bir şeyi hukuk açısından kabul etmenin mümkün olmayacağını vurgulayan Besler, "Türkiye'de artık hukuk güvenliği diye bir şey yok. Aklına esince böyle şeylerden kimse gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Basının bir özgürlüğü var. Olayın ne olduğunu ben değerlendirmiyorum. Bir olayda gözaltına alınmayı gerektirecek hukuki sebepler ve veriler mevcutsa böyle bir şeyler yapılabilir. Olmadığı taktirde 'keyfim benim böyle istedi, ben birini tutuklatırım, birini gözaltına aldırırım' demenin hukukla bağdaşır hiçbir yanı yok. Biz bunları değerlendirmeye bile aldırmayız." diye konuştu.
Hukuk devletinde buna müsaade edilemeyeceğine dikkat çeken Besler, "Kim ne yaparsa yapsın, ne kadar baskı uygularsa uygulasın sonunda onlar hüsrana uygulayacaktır. Olaydan hukuk devleti yaşayarak çıkacaktır. En azından Türkiye'de avukatlar ve Barolar Birliği şartlar ne olursa olsun bunu yapmaya azimlidir. Bu olayın müdahili değilim ama böyle bir hadise varsa hukuka aykırı hiçbir şeyi kabul etmemiz mümkün değil." ifadelerine yer verdi.
KOCAELİ BAROSU: BEDELİ ÇOK AĞIR OLUR
Kocaeli Barosu Başkanı Sertif Gökçe, basını susturma girişimlerine sert tepki göstererek, "Ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük olur. Bedeli çok ağır olur. Bu bedeli ülke olarak ödeyeceğiz, hepimiz ödeyecek, gelecek kuşaklar ödeyecek." dedi. Gökçe, seçim öncesi susturma girişiminin ters tepeceğinin altını çizdi.
Gökçe, aralarında gazeteci, savcı, polislerin de olduğu 200 kişilik gözaltı listesi oluşturulduğu iddiasını değerlendirdi. basın özgürlüğünün çok önemli olduğunu belirten Gökçe, "Basın özgürlüğü Türkiye'de ve dünyada çok önemli bir konu. 21. yüzyılda basını susturmak, basın özgürlüğünü kısıtlamak, bırakın Türkiye içerisinde, dünyada sizi çok yalnızlaştırır. Çok tehlikeli bir durum olarak görüyorum. Günü kurtarmak adına yapılmaması gereken bir şey. Türkiye demokrasisini çok uzun kazanım sonucu belli bir noktaya kadar getirdi. Belli bir lige kadar çıktı. Tekrar en düşük lige geri dönmesi, dünyanın, Avrupa'nın gözünde demokrasisi düzelmesi çok uzun bir zaman alacak. Bu açıdan ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Bunun bedeli çok ağır oluyor. Bunun bedelini ülke olarak ödeyeceğiz. Hepimiz ödeyeceğiz. Gelecek kuşaklar ödeyecek." diye konuştu.
Gökçe, seçim öncesi böyle bir operasyonun ters tepeceğinin altını çizerek, şunları kaydetti: "Seçim öncesi böyle bir şey ters tepecek. Doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum. Seçim öncesi gözaltılar olması demokratik ülkelerde olmayacak bir durum. Seçimi dahi tartışmalı hale getirecek riskli bir durum. Aklı başında, aklı selim olan bir yönetimin yapmaması gerektiğine inanıyorum."
Gökçe, sindirme operasyonlarının çok uzun süre devam etmeyeceğine vurgu yaparak, şunları aktardı: "Sindirme operasyonun çok uzun süre dayanacağına, çok uzun süre devam edeceğini düşünmüyorum. Çünkü sonuçta Türkiye diğer Ortadoğu ülkelerine göre, üçüncü dünya ülkelerine göre demokrasi daha fazla olgunlaşmış, demokrasiye inanmış insan sayısı çok daha fazla. Dolaysıyla böyle bastırmalar, böyle göz korkutmalar bir yerden sonra ters tepecektir. Türkiye'nin yüzde 50'sini, yüzde 70'ini içeriye alacak, hapishaneye atacak haliniz yok. Sonuçta bu geçici çözümler, anlık çözümler. Hükumetin anlık refleks göstermesi hiçbir zaman görülmemiş bir olay değildi. Geçmişte de gazeteler hükumet aleyhine bir şeyler yazdılar. 40 yıldır yazıyorlar, 50 yıldır yazıyorlar. Karşısına anlık refleks göstermek, sizi göstereceğiz demek görülmüş şeyler değil. Zaten Türkiye'de görülmemiş şeyler yaşadığımız için artık bize çokta garip gelmiyor."
BURSA BARO BAŞKANI: KAYGILIYIZ
İktidarın kendi aleyhine olan her şeyi kendisine düşman saydığına dikkat çeken Bursa Barosu Başkanı Avukat Ekrem Demiröz, "Söylenti olabilir ama; geçmişte yapılanlara bakılınca bunların gerçekleşme olasılığının çok yüksek olduğu yönündeki kaygılara sahibiz." dedi.
Bir ülkede neler olacağının anlamanın yegane yolunun; dün nelerin olduğuna bakmak şartına bağlı olduğuna dikkat çeken Bursa Barosu Başkanı Demiröz, şunları kaydetti: "İktidar kendi aleyhine olan her şeyi kendisine düşmanlık sayıp, tepki gösteriyor. En son; Cumhuriyet Gazetesi'nde Can Dündar'ın yaptığı yayın. Şüphesiz ki kamuoyu olarak hepimiz bundan büyük kuşkular duyuyorduk. Türkmenlere ilaç ve yiyecek yardımı yapıldığını iddia eden devlet, ' insanlar kuşku duymasın' deseydi TIR'ların kapısı açılsaydı bu tür kaygılar olmayacaktı. İktidar, dün Hatay milletvekili açıklamasına göre; halen silah sevkiyatını sürdürüyor. Saringazı olayına ilişkin birçok elementin terör örgütlerine taşındığına ilişkin ciddi iddialar vardı, gözaltılar oldu ama tutuklamalar gerçekleşmedi. Bütün bu olaylar iktidarı ve Türkiye'yi uluslar arası düzeyde sıkıntıya sokacak, hatta Lahey'in yollarını açabilecek ki bu; bu ülkenin hiç tanık olmadığı bir durumdur. Böylesine bir risk içeriyor. İktidarı telaşını anlayabiliyoruz. Silahların Türkmen cephesine gittiği söylendi; ama Türkmenler yardım almadıklarını söylediler."
İktidarın, silah taşıyan MİT TIR'larına yönelik eleştirileri önlemenin yolu olarak tüm muhalifleri, basın organlarına, yargıçları savcıları tutukladığını anlatan Demiröz, "Söylenti olabilir ama yapılanlara bakılınca bunların gerçekleşme olasılığının çok yüksek olduğu yönündeki kaygılara sahibiz. Bizim haber alma hakkımız var. Ben şimdi bunu öğrendim, görüntülerde gördüm ki, devlet, herhangi bir yasal devlete silah göndermiyor, yasal olmayan güçlere naklediyor. Bunun bedelini Türkiye değil bu tür politikaları takip eden siyasiler ödemeli. Koaliasyon olasılığı karşısında hazır tek başına iktidarken bu süreci başlatma düşüncesi olabilir, koalisyon süreci olursa bir daha muhaliflere, hiç fark etmez. Suçladıkları paralelci, Can Dündar olabilir, bir albay olabilir, savcı ya da hakimler olabilir. Bunları koalisyon halinde gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı için şimdi yapmak, belki iktidarın iradesini 'güçlüyüz' mesajını vermek istiyor olabilir. İktidarın çok kaygılandığını buna aşırı tepik vermesinden anlıyoruz." diye konuştu.
KİMSENİN SUÇ İŞLEME AYRICALIĞI YOKTUR
Basının özgür olduğunu kabul ettiklerine işaret eden Avukat Demiröz, şöyle devam etti: "Eğer yasaların belirlediği ölçüde suç işleyen varsa alıp götürür yargılarsınız, buna hiç diyecek bir şeyimiz yok. Kimsenin de suç işleme ayrıcalığı yok. Ama kendi aleyhlerine yayın yapıyor diye medya organına veya kişiye gazeteciye, savcıya tek yol var faşizme karşı direnmek. Hep, 'Bana olmuyor, bir başkasına olmasının benim için önemi yok' dediği için Türkiye bu noktadadır. Acaba yeterince tepki gösteriyor muyuz? Bu ülkede bir kişiye haksızlık yapıldığında 'Bu haksızlık hepimize yapılmıştır' diyemiyorsak bunun sonu yok, çünkü herkes kendi dertleri üzerinden adalet arıyor. Kendimiz veya yakınımızın başına gelecek haksızlık için kopardığımız kıyametin binde biri bizden olmayan biri için göstermeyi başarırsak o kendini güçlü zanneden insanların hiç değer taşımadığını anlarız. Ama 'bana dokunmadı' diyor insan. Benim gibi düşünmeyebilir ama ben bu ülkede hukuk istiyorum. Onlara kendilerine başına gelmiş gibi düşünmesinler, sıra onlardadır yarın bizde veya bir başkasında yapacağımız tek şey; faşizme karşı direnmektir."
GAZİANTEP BAROSU: İNSANLARI MAĞDUR ETMENİN DEVAMI
Gündemi sarsan iddialara ilişkin değerlendirmede bulunan Gaziantep Barosu Genel Sekreteri Ömer Faruk Akan, bunun tamamen siyasi olduğunu söyledi. Günü birlik belirlenen listelerin, emir talimat zinciriyle oluşturulduğunu kaydeden Akan, "Bunu yapay, olmayan suçlar üzerinden insanları mağdur etmenin devamı olarak görüyorum. Bu da mağduriyettten geldiğini iddia edenlerin ne kadar mağrurlaştığını, kibirlileştiğini, hiçbirşeye tahammül etmediklerini gösteriyor. Listede olduğu iddia edilen gazetecileri incelediğimde de gazetecilik dışında hiçbir faaliyetlerini görmedim bugüne kadar. Gazetecilik faaliyetinden dolayı da eğer tutuklanacaklarsa, daha önce tutuklananlar için oluşturulan delillerin ve suçlamaların aynısı yöneltilecektir. Muhtemelen de yapacaklardır. Buna karşı iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve ya bir halk insiyatifi de söz konusu değil. Bu insanlar sindirilmiş durumda." diye konuştu.
CHP GAZİANTEP İL BAŞKANI: ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMIYOR
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gaziantep İl Başkanı Muhittin Sait Köse de söylenenlerin gerçek olabileceğine vurgu yaparak, "Burada ateş olmayan yerden duman çıkmıyor. Sorun burada bu ülkede gazetecileri tutuklatan anlayış. 'Savcı itiraz ederse onu da tutuklayın' diyen anlayışın yönettiği bir ülkeye geldik. Hakkın, hukukun, kurumlar arasındaki diyalogun, hoşgörünün kalmadığı ülkede dördüncü kuvvet olarak basının üzerinde bu kadar baskı kurulmasının hiç kimseye faydası olmadığını düşünüyoruz. Basın özgürlüğünün kısıtlanmasını, haber iletilecek kanalların kapatılarak bir korku imparatorluğu oluşturulmasını doğru bulmuyoruz." şeklinde konuştu.
CHP Gaziantep milletvekili adayı Ali Peri de uzun zamandır her alanda bir sindirme politikasının varlığına işaret ederek, "Bu gerek sözle, gerekse de azarlamayla yapılıyor. Tüm bunların önüne geçmek için demokrasinin işlemesi lazım." ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nereye gittiği belli olmayan bir şekilde hızla ilerlediğine dikkat çeken Peri, şunları söyledi: "Bu seçim ülkenin geleceği için tahminlerin ötesinde önem taşıyor. Bundan dolayı da tüm vatandaşları mutlaka ve mutlaka oy kullanmaya, sandıklara sahip çıkmaya davet ediyoruz. Ülkenin içinde bulunduğu durum bunu gerektiriyor."
ESKİŞEHİR BARO BAŞKANI: FELAKET OLUR
Eskişehir Barosu Başkanı Avukat Rıza Öztekin, aralarında gazeteci, savcı ve polislerin de olduğu 200 kişilik gözaltı listesi oluşturulduğu iddiasını, "Türkiye'de hukuk devleti yok, hukuk rafa kalkmış.Anayasa askıda. Artık her şey olabilir. Olursa bu bir felaket olur" şeklinde değerlendirdi.
Başkan Öztekin, Cihan Haber Ajansı Muhabirine yaptığı açıklamada, Twitterfenomeni Fuat Avni'nin iddialarını gördüğünü, daha da detaylı inceleyeceğini belirterek, "Eğer bunlar doğruysa bir hukukçu olarak söyleyecek bir şey bulamıyorum artık." dedi.
Seçim öncesi bu tür bir çalışmanın siyasi bir girişim olacağını ve bunu siyasilerin yapacağını vurgulayan Başkan Öztekin, "Bakın bir avukat, bir Baro başkanı olarak buna inanmak istemiyorum. Olursa bu bir siyasi çalışma olur.Ama bunun geçmişteki örnekleri var. Hep ortaya çıktı." diye konuştu.
Böyle bir şey olabilir mi? olabilir" diyen Başkan Öztekin, şöyle konuştu: "Çünkü Türkiye'de hukuk devleti yok. Hani bakın hukuk var mı? Anayasa askıda. Bu nedenle her şey olabilir. Bu ülkede kimin tutuklanacağını, kimin alınacağını birisi karar veriyorsa ve bir de Sulh Ceza Mahkemeleri var malumunuz. Eh gelin siz düşünün. Eğer bahsedilen böyle bir şey gerçekleşirse felaket olur, yani felaket. İnan artık söylenecek bir söz bulmakta zorlanıyorum. Ne diyeyim. Bu Fuatavineye de bir bakmak lazım. İnşaallah böyle bir şey olmaz temennisindeyim. Dediğim gibi olursa da bu bir felaket olur."
VAN BARO BAŞKANI: YA DİKTATÖRYEL SİSTEME ONAY VERECEKLER YA DA...
Van Baro Başkanı Murat Timur, seçimden önce aralarında gazetecilerin de bulunacağı 200 kişiye operasyon yapılması talimatını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün canlı yayında verdiğini söyledi. Yargının bu talimatla soruşturma için hazırlık yaptığını belirten Timur, “Hiçbir demokraside Cumhurbaşkanı’nın ya da Başbakan’ın talimatıyla harekete geçen bir yargı söz konusu değil.” dedi.
Twitter fenomeni Fuat Avni'nin, aralarında gazeteci, savcı ve polislerin de olduğu 200 kişilik gözaltı listesi oluşturulduğu iddiasına tepkiler gelmeye devam ediyor. Bu iddiaları değerlendiren Van Baro Başkanı Murat Timur, bütün dünyadaki mahkemelerin bağımsız olduğunu, hiçbir kurum ve kuruluştan emir ve talimat alıp hareket edemeyeceğini belirtti. “Fakat günümüze baktığımızda cumhurbaşkanı ve başbakanın verdiği bir talimat üzerine mahkemelerin harekete geçip operasyonlar yapıldığını görüyoruz.” diyen Timur, şöyle konuştu: “Burada da gazetecilere yönelik söz konusu olan operasyonda da cumhurbaşkanı bunun dün talimatını verdi. Bununla ilişkin düğmeye bastı. Yargı ne yapıyor? Yargı da bu operasyonun ve soruşturmanın hazırlıklarını yapıyor. Şimdi hiçbir demokraside cumhurbaşkanının ya da başbakanın talimatıyla harekete geçen bir yargı söz konusu değil. Yargı bağımsızdır, hiç kimseden de talimat almaz. Burada şunu hepimiz biliyoruz ki son dönem içerisinde muhaliflerin mal varlıklarına el koyma, muhalif gazetecileri susturma yönünde hükümetin çok sert ve hukuk dışı tedbirler içerisinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu da çözecek olan şey, önümüzdeki seçimler. Gerçekten halk şunu oylayacak. Ya diktatöryel bir sisteme onay verecekler, ya da buna dur diyecekler. Bunun bir referandumu olacak. Seçimi bu şekilde değerlendirmek gerekiyor.”
ŞIRNAK BARO BAŞKANI: MUHALİFLERİ SUSTURMAK TEHLİKELİDİR
Aralarında gazetecilerin de olduğu 200 kişiye operasyon yapılacağı iddialarını değerlendiren Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elci, iktidara muhalif olanları etkisiz hale getirmek, saldırıya uğratmak ya da yayın kuruluşuna el koymak gibi bir düşüncenin ciddi bir tehlike olduğunu belirtti.
Demokrasinin temel ayaklarından biri olan basının özgür olması gerektiğini söyleyen Elçi'nin değerlendirmesi şöyle: "Ama Türkiye'de maalesef son yıllarda basının gidişatına bakıyoruz, ciddi bir ilkesel bir tutum sergilenmemektedir. Candaş ya da yandaş olarak adlandırılabileceğimiz hepsi için demiyorum ama çoğunluğun siyasi görüşüne göre siyasi iktidara, siyasi muhalefete göre pozisyon belirleyen bu yönde tutum sergileyen bir durum görüyoruz. Bu da Türkiye'nin demokrasisinin gelişmesi için ciddi bir tehlikedir. Türkiye'ye baktığımızda özellikle son yıllarda yoğun bir şekilde saf tutarak, herkesin kendi safına göre hareket ederek bir yayın çizgisi oluşturması söz konusu. Bu da kesinlikle hem gazetecilik mesleğine yakışmıyor, hem de ülkenin geleceği, gelişimi, demokrasinin modernleşmesi anlamında büyük bir engel teşkil ediyor. Eğer Fuatavni'nin bahsettiği gibi basına yönelik bir operasyon varsa, muhalif olanları etkisiz hale getirmek, saldırıya uğratmak ya da yayın kuruluşuna el koymak gibi bir düşünce varsa bu kesinlikle ciddi bir tehlikedir. Buna herkesin karşı koyması gerekiyor. Başta biz hukukçular olmak üzere herkesin buna karşı bir duruş sergilemesi gerekiyor."
MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KARAKAYA: ÜLKEDE DEMOKRASİNİN GELDİĞİ NOKTA
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana 1. sıra milletvekili adayı Prof. Dr. Mevlüt Karakaya, “İşime gelmedi, senin söylediğini, kaşını, gözünü beğenmedim.’ diye memlekette talimatla operasyon yapılıyorsa ülkede demokrasinin geldiği noktayı gösterir.” dedi.
Fuat Avni’nin deşifre ettiği “skandal talimatı” değerlendiren Karakaya, “Türkiye’nin ileri demokraside geldiği durum. Bunun kabul edilebilecek bir tarafı yok. Seçim öncesinde olup olmamasının da bir önemi yok.” diye konuştu. Bir kargaşanın oluşturulmak istendiğini ifade eden Karakaya, şunları söyledi: “Bir gözdağı verilmeye çalışılıyor. İşin demokrasi boyutundan bakıldığında ise seçim öncesi veya sonrasının bir anlamı yok. Bugün öncesinde böyle bir operasyona kalkışılıyor olmaları bir şekilde milletin iradesini, etkilemekten başka bir şey değil. Korku salmak; başka da bir izahı yok. Adı geçen gazetecilerin ortak özelliği muhalif olmaları. Kendisine muhalif olan bütün sesleri kısmak, diktatörlerin belirgin davranış biçimidir. İnşallah böyle bir operasyon olmaz. Bu Türkiye’yi çok ciddi bir şekilde sıkıntıya götürür. İçerde ve dışarda önemli sorunlara sebep olur. Bu muhalefettin sesini kesmek anlamına gelir. Kendilerini eleştiren, karşı duran herkesi bir şekilde korkutarak, korku imparatorluğu oluşturmak istiyorlar. Bir taraftan seçime giderken bunların kamuoyuna vereceği mesajların önüne geçmek, bunların dışındakilere ise gözdağı verilmesi hedefleniyor.”
HDP'Lİ DENGİR MİR MEHMET FIRAT: TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ OLMA VASFINI YİTİRDİ
Dengir Mir Mehmet Fırat, Türkiye'nin artık hukuk devleti olma vasfını yitirdiğini söyledi. Hükümeti sert bir dille eleştiren Fırat, "Bu yeni bir şey değil. Şimdiye kadar yapılan operasyonlara baktığınız zaman bu beklenebilir. Her şey olabilir. Artık hiçbir şey beni hayrete düşürmüyor. Çünkü Türkiye'de artık hukuk filan yok. Hukuk devleti olma vasfını maalesef yitirmiş durumdayız." dedi.
Planlanan operasyonun şikayetçilerinin de Ergenekon ve Balyoz sanıkları olmasının üzücü bir durum olduğuna değinen Fırat, şunları söyledi: "Darbe geride kaldı, temize çıktılar tabii. Maalesef üzücü bir olay. Olabilir böyle bir operasyon. Dediğim gibi her şey mümkün. Ama ben Ergenekon sanıklarının halkın vicdanında beraat ettikleri kanısında değilim. Ama mühim olan yargıdaki manipülasyonlarla değil halkın vicdanında da beraat edebilmektir."
EKREM DUMANLI: UMARIM İDDİA DOĞRU DEĞİLDİR YOKSA...
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Fuat Avni'nin Twitterüzerinden yaptığı gündeme bomba gibi düşen iddialar üzerine açıklamalarda bulundu.
Ekrem Dumanlı, konuşmasında şunları söyledi: "Umarım doğru değildir umarım böyle bir cesaret, bir akıl fikir almaz dehşet verici bir şeye kimse teşebbüs ve tevessül etmez. Çünkü bunu yaptıkları an bunun adı basın özgürlüğü falandan da öte bir rejim değişikliğidir. Yani siz tüzel kişiliklere de müdahale edilecek diye bir laf, Zaman Gazetesi, Taraf Gazetesi, Samanyolu, bunun bir adım ötesi başka gazeteler başka televizyonlar. Eğer mahkeme kararı olmaksızın herhangi bir insanların vicdanlarını ikna edecek bir şey yapacak olursanız çok net söylüyorum artık demokrasi biter üçüncü sınıf beşinci sınıf bir Ortadoğu Baas partisi yönetimi ortaya çıkar, seçimin de bir anlamı kalmaz, sandığın da bir anlamı kalmaz. Ben umuyorum ilk emareler bu haber doğru olabilir gibi diyor ama fakat orda da bir tereddüt var Fuat Avni'nin ifade ettiği gibi, Cumhurbaşkanlığı bunun olmasını istiyor. Cumhurbaşkanı da demeyeyim herhalde Cumhurbaşkanı istiyor. Mesela bir İbrahim Kalın daha dün Amerika'ya gitti, Washington'da temaslarda bulundu, dönsün kamuoyuyla konuşsun. Amerika ona ya ne oluyor Türkiye'de demokrasi askıya alındı mı alınmadı mı. Basın üzerindeki bu baskılar nelerdir. Hidayet Karaca neden tutukluyor, Sedat Ergin neden yargılanmaktadır diye think thank kuruluşlarında sordu mu sormadı mı? Hatta think thank de değil yetkililerle, mevkidaşlarıyla bir araya geldiğinde sordu mu sormadı mı? Ben İbrahim Kalın'ı severim sayarım entellektüel bir insan olarak da görürüm buna gönlünün razı olduğunu düşünmüyorum. Cumhurbaşkanlığı'ndaki insanlarında razı olduğunu düşünmüyorum. Sadece bir Cumhurbaşkanı'nın öfkesi görünüyor, bütün insanlara karşı öfke ama. Dün akşam ben seyretmedim ama internette gördüm, Can Dündar ile ilgili sözler, zaman zaman başka meslektaşlarımızla ilgili sözler. O makamın tarafsızlığı objektifliği, en önemlisi anayasanın çizdiği namus ve şeref üzerine verilen sözleri yerine getirme undeler ilkeler ne kadar yaşıyor ne kadar yaşatılamıyor ben insanların vicdanına sunuyorum. Şunu bekliyorum yani bir kaç saat içerisinde tabii ki siyaseten bunun faturası Ahmet Davutoğlu'nun masasına konur, Ak Parti'nin masasına konur. Ak Parti'deki insanların yahu bir dakika böyle bir şey olur mu memleket bir kişinin, iki kişinin, üç kişinin, bir ailenin, iki ailenin, üç ailenin keşfine göre hareket edebilir mi? Efendim insanları tutuklayacaksınız, gözaltına alacaksınız, çalıştığı kurumlara el koyacaksınız. Zaten AK Parti'nin söylemine zıt bu, Tayyip Erdoğan'ın söylemine zıt bu. Ne derdi Erdoğan, Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü. Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Ne var şimdi hukukun üstünlüğü mü var, üstünlerin hukuku mu var? Bunlar makul şeylerdi. İnsanlar da bu yüzden AK Parti'ye Tayyip Erdoğan'a oy verdi. İkinci şey. Bir yerde bir suç işlendiyse suç şahsidir, kurumlarla ilgili değildir. Şike davasında ne dedi hatırlayın. Aynı şeyi parti kapatma davasında söylemişti. O da ispat edilmek suretiyle.
MUSTAFA DESTİCİ: ERGENEKON'A SARILDILARBBP lideri Mustafa Destici, “Özgür medyayı susturmak onu sindirmeye çalışmak baskı uygulamak, tamamen özgürlükleri ve demokrasiyi yok etmektir. Bu muhalefeti susturmaktır. Hatta seçime 3-5 gün kala bu tamamen seçimin sonucunu etkilemeye ve manipüle etmeye yöneliktir bir operasyon olarak algılanacaktır. Bütün milletimiz, ülkemizin her bir ferdi hatta dünya bunu bu şekilde algılayacaktır. Zaten şu anda seçim tam bir demokratik ortamda ilerlememektedir. AKP bu seçimde yüzde 50'nin altında oy alırsa bence sayın Cumhurbaşkanı'nın da meşruiyeti tartışılacak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi gündeme gelecektir. Güvenoyunu alması gerekecektir.
2007 ve 2011 seçimlerinde özellikle Ergenekon, balyoz, Kafes operasyonlarıyla ve Anayasa referandumuyla kazanan AKP, bu seçimlerde sığınacak bir liman kalmamış ve denize düşen yılana sarılır misali Ergenekonculara sarılmış vaziyette. Bunların şikayetiyle bu operasyonun yapılacak olması gerçekten AKP'ye oy veren yüzde 50'nin önemli bir kısmını da rahatsız edecektir. Çünkü AKP'ye oy verenler darbelere karşı olmak, milli iradenin tecellisi anlamında oy vermişlerdi. Bu onların seçmenlerinde tedirginlik meydana getirilecektir diye düşünüyorum. Burada esas üzerinde durmamız gereken konu iktidarın hangi noktadan hangi noktaya geldiği. Yani bugün darbecilerle kol kola girdiği ve onlara sarıldığı eğer bu operasyon iddia edildiği gibi yapılırsa tamamen su yüzüne çıkmış olacak. Bir taraftan PKK, Öcalan, Kandil ile pazarlık, müzakere ve iş birliği yapan iktidar diğer taraftan darbecilerle, Ergenekoncularla iş birliği yapıyor. Ve neticede kime operasyon yapacaksın? Gazeteciler, emniyet, yargı, adli tıp, hepsi… Peki bunlara güç veren, o dönemde destekleyen, finanse eden, her türlü önlerini açan iktidar bu soruşturmanın dışında mı kalacak? Bu operasyonun savcısı konumunda olanlar ne olacak? En azından yardım ve yataklık suçu işlemiş olmuyorlar mı? Eğer böyle bir soruşturma olacaksa onların da en azından böyle bir soruşturmaya dahil edilmesi gerekir. Ben böyle bir operasyona ihtimal vermiyorum açıkçası. İnşallah olmaz. Eğer olursa da Türk demokrasisi açısından büyük bir yara olacaktır. Türkiye'de içeride büyük bir huzursuzluğa sebep olacağı gibi, antidemokratik uygulamalar toplumu kamplaştıracağı gibi, dış dünyada da Türkiye'yi yalnızlaştıracaktır" dedi.
AHMET ÖZAL: OYUNA GELİYORLAR
Saadet Partisi milletvekili adayı Ahmet Özal, "İnşallah iddia edilenler doğru değildir. Çünkü bu iş çığırından çıkmış vaziyete gelir Türkiye'de. Seçime 2-3 gün kala bunların yapılması gerçekten akıl almıyor. Burada akıl tutulması var. Çok saçma sapan şeyler bunlar. İnsanlar tutuklanıyor, serbest bırakılıyor, iddianame yazılmadan aylarca içeride tutuluyor. Bu işte nedir? Yeni Türkiye'dir. Dün bu operasyonun savcısıyım deyip bugün onlarla kol kola girmeleri çok enteresan. İddia edilen operasyondaki şikâyetçiler sanki AKP ile kol kola girmiş oluyor. Üzerinden saatler geçmesine rağmen bu iddiaların iktidar tarafından yalanlanmaması inanılacak gibi değil. Böylesine akılsızca bir şey yapacaklarını sanmıyorum. Bu AKP'ye çok çok büyük zarar verir. Burada AKP'nin çok dikkatli olması lazım oyuna geliyorlar belki burada" diye konuştu.
KAZIM GÜLEÇYÜZ: SÖZÜN BİTTİĞİ YER...
Yeni Asya Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, “Sözün bittiği yer derler ya. Söz bitmedi ama burada işin bu noktaya kadar getirilmiş olması Türkiye de en temel hak ve hürriyetlerin tanımayan bir anlayışın sınır tanımaz bir şekilde ve mutlaka dizginlenmesi gereken demokratik hukuk çerçevesi içinde dizginlenmesi gereken bir noktaya savrulduğunu gösteriyor. Çok vahim son derece endişe verici bir anlayış. Böyle bir anlayışı Türkiye taşıyamaz. Seçim bu bağlamda büyük önem arz ediyor. Seçimde yapılacak tercihlerin mutlaka bu anlayışa hukuk ve demokrasi tanımayan anlayışa fren koyacak bir sonuç ortaya koyması gerekir. Bir dönem bu işin savcısıyım diyenleri duyduk. Bu davayı sahiplenir gibi görünüyorlardı. Ama gelinen noktada onlarla tam tersine kol kola bir ilişki içine girip, hepsini serbest bırakıp masum insanları paralel diye bir tehdit çıkarıp ona karşı bir ittifak kurduklarını görüyoruz. Ve bu Ergenekon ve Balyoz kapsamında yargılanan bir kısmının mahkumiyet giydiği ve Yargıtay onayından da geçerek kesinleştiği bir aşamada birden havanın tersine dönmesi hepsinin salıverilmesi ve peşinden tehditler savurmaları Perinçek örneğinde görüldüğü gibi 'beni yargılayan savcılar benim hücremde yatıyor' beyanlarıyla bir intikam operasyonu yürütüldüğünü düşünüyorum. Hukuk ve demokrasi diyoruz hep ama gelişmeler hiç bağdaşmıyor. Üzücü olan şey bu gelişmelerde icracı rolü iktidarın üstlenmiş olmasıdır" dedi.
FERHAT KENTEL: ALLAH AKIL FİKİR VERSİN
Sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel, “Şu an devletin uygulamış olduğu politikalar otoriter politikalar. Tamamen düşman, nefret, öfke üzerine kurulu politikalar. Bu da çok 2010'lardan beri yükselen bir dozda devam ediyor bu söylem. Memleket için iyi şeyler değil bunlar. Allah akıl fikir versin diyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum" şeklinde konuştu.
İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ BAŞKANI: GAZETE VE TELEVİZYONLARA EL KOYMA KABUL EDİLEMEZ
İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı ve Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Günal Kurşun, gazetelere ve televizyonlara el koymanın basın özgürlüğü açısından kabul edilebilir bir durum olmadığını söyledi.
Twitter fenomeni Fuat Avni’nin gazeteciler ve hukukçuların gözaltına alınacağı ve Zaman Gazetesi, Taraf Gazetesi ile Samanyolu Yayın Grubu’nun tüzel kişiliğine operasyon yapılacağı şeklindeki tweetleri hukuk camiasının tepkisini çekti. İddiaların doğru olup olmadığını bilmediklerini ancak doğruysa hukuk devleti açısından vahim bir durumla karşı karşıya olduklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Günal Kurşun, tüzel kişilik şeklindeki bir operasyonun gazetelerin kapatılmasına yönelik bir çaba olacağını anlattı. İsmi geçen medya kuruluşlarının şuanda çok büyük bir muhalefet görevini ifa ettiğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Kurşun, “Özgür bir medya çok sınırlandığı için artık medya kuruluşları, yani muhalif medyanın susturulması yönünde gazeteleri, televizyonları kapatmaktan başka bir çaresinin kalmadığı anlaşılıyor iktidarın. Ancak hukuken kapatamazlar, hukuka aykırı olur. Ama bugüne kadar öyle hukuka aykırılıklar gördük ki, bu da pek ala olabilir diyoruz. Bir olasılık olarak karşımızda duruyor, dilerim olmaz, hukuk işler. O gazetelerin yaptığı bir yanlış varsa bu hukuk kuralları çerçevesinde hesabı sorulabilir, ülkede işleyen düzgün bir hukuk sistemi olduğu müddetçe bundan kimsenin çekinecek gocunacak bir şeyi olmamalı ama bir takım basın kuruluşlarına yönelik kapatma, hele öyle tüzel kişiliğe yönelik el koyma, bunlar hukuk kuralları çerçevesinde düşünülmemesi gerek, yani akla bile getirilmemesi gereken şeylerdir. Bütün kalbimle ben bu tweetlerin gerçek olmadığına inanmak istiyorum.” ifadelerini kullandı.
AYDIN ENGİN: KİRLİ İŞLERİ YAZMAK GAZETECİNİN GÖREVİDİR
Muhalif gazetecilere gözaltı ve hapis tehdidinin eski bir hikaye olduğunu söyleyen Gazeteci Aydın Engin, “Kirli işler yapan devletlerin yaptıklarını yazmak gazetecinin asli görevidir. Bunu yapınca da devletler onları cezalandırmak isterler. Nixon zamanında Watergate rezaletinde de böyle olmuştu. Wikileaks belgelerinde de böyle olmuştu. Dolayısıyla şaşılacak bir yanı yok. Ülkede namuslu, mesleğini yapmak isteyen, halkın haber hakkını savunmak isteyen gazeteciler var oldukça bu tür olaylar devam edecek. Hükümet suçüstü yakalandı. Suçu örtülemeyecek kadar ayan beyan olduğu için de zorbalığa başvuruyor ve zorbalığın anlamı da hapse atmakla tehdit ediyor. Ne yapalım, kuştan korkan darı ekmez. Hükümete ve istihbarat servisine çok yakın bir gazeteci, ‘Can Dündar’ı ve öbür gazetecileri seçimden alın içeriye ki size karşı kullanmasınlar.’ Yani dünya kamuoyunda rezil olacağız zaten de hiç olmazsa seçim sırasında oyumuz düşmesin düşüncesinden ibaret.” dedi.”
ASLI AYDINTAŞBAŞ: DEMOKRASİDE HIZLA GERİYE GİDİYORUZ
Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, iktidarın gazeteciler ve ifade özgürlüğü noktasındaki uygulamalarını şöyle değerlendirdi: “iktidarın seçim arifesinde böyle bir şey yapmayı göze alabileceğini düşünmüyorum. Ancak olmayacağını düşündüğümüz şeyler oluyor maalesef. Türkiye’de gazetecilerin gözaltına alınmakla anılması, gazetecilerin gözaltına alınmasının hala bir ihtimal olarak belirmesi, demokraside ileriye değil hızla geriye gidiyoruz. Sadece ifade özgürlüğü boyutunda değil kuvvetler ayrılığı noktasında da sıkıntılar olduğu aşikar. Türkiye’nin bir Avrupa Birliği adayı olduğunu unuttuk. Bunu söylediğimizde sanki bir mizah gibi geliyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik daralmak değil tam tersine bir reform süreci. Önümüzdeki seçimlerin de buna vesile olacak bir normalleşme yaratmasını diliyorum. İktidarın, uluslararası imajını çok fazla dikkate aldığını sanmıyorum açıkçası. Türkiye son bir iki yıldır telafi edilemez bir itibar kaybına uğradı zaten. İktidarın, uluslararası itibarını düşünmekten ziyade farklı hesaplarla hareket ettiğini düşünüyorum.”
DERYA SAZAK: BU, TÜRKİYE'Yİ FAŞİZME GÖTÜRÜR
Böyle bir uygulananın Türkiye’yi açık bir faşizme götüreceğine dikkat çeken Gazeteci Derya Sazak, “Söylenti düzeyinde de olsa demokratik bir ülkede, bir hukuk devletinde bunlar olacak işler değil. Bu Türkiye’yi açık faşizme götürür. Değişik nedenlerle onlarca, yüzlerce gazeteciyi tutuklama hiçbir yerde, özellikle batı demokrasilerinde kabul göremez. Ne yazık ki başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere medyaya karşı çok sert söylem geliştiriliyor. Doğrudan o söylemlerden kaynaklanan soruşturmalar açılıyor. En son Cumhuriyet’e açılan soruşturma ve Cumhurbaşkanı’nın Can Dündar’a yönelik, ‘Bunu ona bırakmam, bedel ödeyecek’ sözleri, bundan sonra olacaklara kötü bir işaret. Gazete gazeteciliğini yapacak. Hiçbir demokratik ülkede bir cumhurbaşkanı beğenmediği gazetecilerle uğraşmaz. Çünkü bu şahsi değil kamusal bir görev. 7 Haziran’da seçime gidiyoruz. Seçim sonucu ne olursa olsun, medyaya ve yargı mensuplarına yönelik bu davranışlar kabullenilemez. İktidar gücünüzü sizin gibi düşünmeyenlere yönelttiğiniz zaman demokratik olma iddianızı kaybediyorsunuz. Darbe dönemi örneklerinin bir sivil iktidar tarafından neredeyse birebir uygulanması Türkiye’yi açık bir faşizme doğru götürüyor.” şeklinde konuştu.