- 24 Kasım 2006
- 1.284
- 6
Yaz ayları evlilik düğünlerinin en yoğun olarak yapıldığı zaman dilimidir. Geçenlerde bazı arkadaşlarla ayaküstü sohbet ederken, yanımıza biri bayan iki kişi geldi. Gelenler evlilik hazırlıkları yaptıklarını, ancak ileriye yönelik “Acaba evlendikten sonra mutlu olabilecekler mi?” şeklinde korkuları ve endişeleri olduğunu söyledi.
Yakın arkadaşlarından iki kişinin beş sene flört ettikleri halde, evliliklerinin bir yıl bile sürmediğini, bu olayın kendilerini çok etkilediğini belirten bu iki gence “Evlilikte nasıl mutlu olunacağını söyleyeyim mi?” diye sordum. Bana büyük bir heyecan ve merakla ‘Ne olur, lütfen’ diye cevap verdiler.
Gençlere “Tarık Bin Ziyad gibi davranın” dediğimde yüzüme boş gözlerle baktıklarını farkederek önce Tarık Bin Ziyad’ın kim olduğunu anlattım:
“Tarık Bin Ziyad, İspanyayı fetheden büyük bir komutan. Hani ‘...Allah’a yemin olsun ki, okyanusa ulaşıp atımı suya sürünceye kadar bu niyetimden (İla-ı Kelimetullah’tan) vazgeçmeyeceğim’ tarihi sözü söyleyen insan.
Bindik katralanmış gemilere
Allah; nefislerimizi, mallarımızı ve ailemizi cennet karşılığında bizden alır ümidiyle...
Bu uğurda bir şey istemek kolaylaşsın bize,
Hiç aldırmayız, kanlarımızın akıp gittiğine,
Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye’ beyitleri de ona aittir.
Tarık Bin Ziyad, okyanusu geçerek İspanya’ya ayak basar basmaz, bütün gemileri yaktırıyor. Askerlerine de uzun bir konuşma yapıyor. O konuşmanın bir kısmı şöyledir:
...arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar var. Sizin de kaçacak bir yeriniz yok. Vallahi sabır ve sebattan başka bir şey de yok. Düşmanınızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık bir gerçektir. Üstellik yiyecek ve teçhizatı da boldur. Halbuki bizim kılıçtan başka bir silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız yoktur’ diyerek konuşmasını şöyle sürdürür: ‘En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilakis önce kendi canımdan başlıyorum...’
Eğer arkanızda deniz, önünüzde düşman varsa, tek seçeneğiniz kalıyor: Hayatta kalmak için mücadele etmek.
Eğer işe, canınızı da koymuşsanız başaramayacağınız hiçbir şey yok demektir. O zaman ufak engeller, problemler, tabiri caizse, ‘vız’ gelir.
Tarık Bin Ziyad, bu düşüncelerle ispanyanın fethine başlıyor. Sonunda ne mi oluyor? Birçok savaş, birçok mücadele oluyor. 12 bin kişilik Tarık Bin Ziyad’ın ordusu 90 bin kişilik bir düşman ordusunu yeniyor. Ve ispanya Müslümanların oluyor. Dört yüzyıllık muhteşem Endülüs medeniyetin temelleri, böyle bir inancın, kararlılığın sonucu, atılıyor. Bir görüşe göre, Avrupa medeniyetinin bugünkü seviyesine gelmesinde, Endülüs medeniyetinin başat rolü vardır.”
ARKANIZDA SEÇENEK BIRAKMAYIN
Anlatmak istediğim şey, bu tarihi olay olmadığı için, konuyu burada bitiriyorum. Bunu evlenecek arkadaşlara anlatınca pür dikkat kesildiler. Konuşmayı bitirdikten sonra da evlilikle olan bağlantısının nasıl kurulacağını merakaver bir şekilde sordular.
Günümüzde evliliklerdeki sıkıntının önemli bir sebebi, bence, gemilerin yakılmamasıdır. Gemilerin yakılması bir yana, belli aralıklarla dönülüp onlar cilalanıyor. Belki kullanırım, lazım olur diye.
Buradaki gemi ne oluyor? Erkeğin gemileri, ‘beğenmezsem boşanırım, flört ettiğimle çıkarım’; kadının gemileri ise ‘ekonomik bağımsızlığım olsun, ayrılırsam kimseye muhtaç olmayayım, kendi ayaklarım üstüne durabileyim, baba evine geri dönerim’ sözleridir.
işin ilginç yanı evlenecek olanlar buna benzer gemileri yakmadıkları gibi, anne babalar da gemileri hazırda tutuyorlar. Bu şekilde, çocuğunun mutsuzluğuna katkı yaptıklarının bile farkında değiller. Ebeveyn, bir şekilde kendilerine yansıtılan problemlerden hareketle ‘kızım olmuyorsa zorlama dön gel, kapımız açık’ ‘oğlum, sana başka kız mı yok’ diyor. Bu da ebeveynlerin yakılmayan gemileri oluyor.
Bu düşüncelerle başlayan bir evlilik nâkıs bir evliliktir. Birçok problemi de beraberinde taşır aslında.
Bir çok açıdan, her bir insan bir dünya. Böyle iki dünyanın bir araya gelerek yeni bir yuva kurmaları elbetteki kolay değildir. Hayat yolunda birçok sıkıntı, birçok problem olur, olacaktır da. Yani hayat yolunda sadece güller yok. Dikenler de var. Eğer Tarık Bin Ziyad tavrıyla hareket etmez, geriye dönük açık kapı bırakırsanız, bu problemleri çözmek zorlaşır. Pire, deve olur.
Eşler, bir problem çıktığında lütfen çözerler, birkaç problem ardı sıra gelince, psikolojik olarak, artık bu evlilik yürümüyor demeye başlarlar. Aslında aşılmaz olan problemler değildir. Geride yakılmayan gemilerin varlığı, problemleri çözülmez; geride bırakılan açık kapılar, engelleri aşılmaz kılmıştır.
Eğer gemiler yakılmış olsa, küçük problemler konu bile edilemez. Engeller aşıldıkça bu konudaki yetenekler gelişir problemler de küçülür. Yani olay tersine işlemeye başlar. Bu sefer develer pire olur. Şuanda birçok evliliği bitiren problemler, çözümsüz olmaktan çıkar.
Kişisel olarak, inandığım bir husus şudur: Herhangi bir şeyde başarılı olmak isteniyorsa, öncellikle kişinin o şeyi başaracağına dair inancı taşıması gerekiyor. Yani bunu başaracağım diye inanmasıdır. Hedefe böyle odaklanmalı. Zihninde tereddüt, acabalar olmamalı.
Böyle bir hedefe yoğunlaşmaya, odaklaşmaya rahmet-i ilahi de yardım eder.
Evlenecek insanlar da eğer mutlu olmak istiyorlarsa bu kararlılıkla hayat yolculuğuna başlamalılar.
Tarık Bin Ziyad bu inançla başladı, nice aşılamazları aştı, nice çözülmez problemleri, inayet-i ilahiye sayesinde, çözdü.
Eğer Tarık Bin Ziyad’ın günümüzde bazı evleneceklerdeki tereddütler olsaydı, bugün ondan bahsetmeyecektik. Belki de Endülüs medeniyeti diye bir medeniyet de olmayacaktı.
Elbette mutlu olmanın tek şartı bu belirttiğim hususla sınırlı değildir. Ancak diğer şartların etkili olması, böyle bir kararlılığın varlığıyla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı, evlilik yolculuğunun başlangıcında kararlılık çok önemlidir. Mademki yeni bir yuva, yeni bir dünya kurma amacı var. Öyleyse ne olursa olsun, yoldan dönmek yok düşüncesi olmalı.
Evlenecek erkekler, bayanlar… Yakın gemileri, arkanızda deniz önünüzde düşman dahi olsa. İnanın bütün gemileri yakarak mutluluk size daha yakın olacaktır.
Tayyip Karakaya
Moral Dergisi
a.s.
Yakın arkadaşlarından iki kişinin beş sene flört ettikleri halde, evliliklerinin bir yıl bile sürmediğini, bu olayın kendilerini çok etkilediğini belirten bu iki gence “Evlilikte nasıl mutlu olunacağını söyleyeyim mi?” diye sordum. Bana büyük bir heyecan ve merakla ‘Ne olur, lütfen’ diye cevap verdiler.
Gençlere “Tarık Bin Ziyad gibi davranın” dediğimde yüzüme boş gözlerle baktıklarını farkederek önce Tarık Bin Ziyad’ın kim olduğunu anlattım:
“Tarık Bin Ziyad, İspanyayı fetheden büyük bir komutan. Hani ‘...Allah’a yemin olsun ki, okyanusa ulaşıp atımı suya sürünceye kadar bu niyetimden (İla-ı Kelimetullah’tan) vazgeçmeyeceğim’ tarihi sözü söyleyen insan.
Bindik katralanmış gemilere
Allah; nefislerimizi, mallarımızı ve ailemizi cennet karşılığında bizden alır ümidiyle...
Bu uğurda bir şey istemek kolaylaşsın bize,
Hiç aldırmayız, kanlarımızın akıp gittiğine,
Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye’ beyitleri de ona aittir.
Tarık Bin Ziyad, okyanusu geçerek İspanya’ya ayak basar basmaz, bütün gemileri yaktırıyor. Askerlerine de uzun bir konuşma yapıyor. O konuşmanın bir kısmı şöyledir:
...arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar var. Sizin de kaçacak bir yeriniz yok. Vallahi sabır ve sebattan başka bir şey de yok. Düşmanınızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık bir gerçektir. Üstellik yiyecek ve teçhizatı da boldur. Halbuki bizim kılıçtan başka bir silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız yoktur’ diyerek konuşmasını şöyle sürdürür: ‘En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilakis önce kendi canımdan başlıyorum...’
Eğer arkanızda deniz, önünüzde düşman varsa, tek seçeneğiniz kalıyor: Hayatta kalmak için mücadele etmek.
Eğer işe, canınızı da koymuşsanız başaramayacağınız hiçbir şey yok demektir. O zaman ufak engeller, problemler, tabiri caizse, ‘vız’ gelir.
Tarık Bin Ziyad, bu düşüncelerle ispanyanın fethine başlıyor. Sonunda ne mi oluyor? Birçok savaş, birçok mücadele oluyor. 12 bin kişilik Tarık Bin Ziyad’ın ordusu 90 bin kişilik bir düşman ordusunu yeniyor. Ve ispanya Müslümanların oluyor. Dört yüzyıllık muhteşem Endülüs medeniyetin temelleri, böyle bir inancın, kararlılığın sonucu, atılıyor. Bir görüşe göre, Avrupa medeniyetinin bugünkü seviyesine gelmesinde, Endülüs medeniyetinin başat rolü vardır.”
ARKANIZDA SEÇENEK BIRAKMAYIN
Anlatmak istediğim şey, bu tarihi olay olmadığı için, konuyu burada bitiriyorum. Bunu evlenecek arkadaşlara anlatınca pür dikkat kesildiler. Konuşmayı bitirdikten sonra da evlilikle olan bağlantısının nasıl kurulacağını merakaver bir şekilde sordular.
Günümüzde evliliklerdeki sıkıntının önemli bir sebebi, bence, gemilerin yakılmamasıdır. Gemilerin yakılması bir yana, belli aralıklarla dönülüp onlar cilalanıyor. Belki kullanırım, lazım olur diye.
Buradaki gemi ne oluyor? Erkeğin gemileri, ‘beğenmezsem boşanırım, flört ettiğimle çıkarım’; kadının gemileri ise ‘ekonomik bağımsızlığım olsun, ayrılırsam kimseye muhtaç olmayayım, kendi ayaklarım üstüne durabileyim, baba evine geri dönerim’ sözleridir.
işin ilginç yanı evlenecek olanlar buna benzer gemileri yakmadıkları gibi, anne babalar da gemileri hazırda tutuyorlar. Bu şekilde, çocuğunun mutsuzluğuna katkı yaptıklarının bile farkında değiller. Ebeveyn, bir şekilde kendilerine yansıtılan problemlerden hareketle ‘kızım olmuyorsa zorlama dön gel, kapımız açık’ ‘oğlum, sana başka kız mı yok’ diyor. Bu da ebeveynlerin yakılmayan gemileri oluyor.
Bu düşüncelerle başlayan bir evlilik nâkıs bir evliliktir. Birçok problemi de beraberinde taşır aslında.
Bir çok açıdan, her bir insan bir dünya. Böyle iki dünyanın bir araya gelerek yeni bir yuva kurmaları elbetteki kolay değildir. Hayat yolunda birçok sıkıntı, birçok problem olur, olacaktır da. Yani hayat yolunda sadece güller yok. Dikenler de var. Eğer Tarık Bin Ziyad tavrıyla hareket etmez, geriye dönük açık kapı bırakırsanız, bu problemleri çözmek zorlaşır. Pire, deve olur.
Eşler, bir problem çıktığında lütfen çözerler, birkaç problem ardı sıra gelince, psikolojik olarak, artık bu evlilik yürümüyor demeye başlarlar. Aslında aşılmaz olan problemler değildir. Geride yakılmayan gemilerin varlığı, problemleri çözülmez; geride bırakılan açık kapılar, engelleri aşılmaz kılmıştır.
Eğer gemiler yakılmış olsa, küçük problemler konu bile edilemez. Engeller aşıldıkça bu konudaki yetenekler gelişir problemler de küçülür. Yani olay tersine işlemeye başlar. Bu sefer develer pire olur. Şuanda birçok evliliği bitiren problemler, çözümsüz olmaktan çıkar.
Kişisel olarak, inandığım bir husus şudur: Herhangi bir şeyde başarılı olmak isteniyorsa, öncellikle kişinin o şeyi başaracağına dair inancı taşıması gerekiyor. Yani bunu başaracağım diye inanmasıdır. Hedefe böyle odaklanmalı. Zihninde tereddüt, acabalar olmamalı.
Böyle bir hedefe yoğunlaşmaya, odaklaşmaya rahmet-i ilahi de yardım eder.
Evlenecek insanlar da eğer mutlu olmak istiyorlarsa bu kararlılıkla hayat yolculuğuna başlamalılar.
Tarık Bin Ziyad bu inançla başladı, nice aşılamazları aştı, nice çözülmez problemleri, inayet-i ilahiye sayesinde, çözdü.
Eğer Tarık Bin Ziyad’ın günümüzde bazı evleneceklerdeki tereddütler olsaydı, bugün ondan bahsetmeyecektik. Belki de Endülüs medeniyeti diye bir medeniyet de olmayacaktı.
Elbette mutlu olmanın tek şartı bu belirttiğim hususla sınırlı değildir. Ancak diğer şartların etkili olması, böyle bir kararlılığın varlığıyla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı, evlilik yolculuğunun başlangıcında kararlılık çok önemlidir. Mademki yeni bir yuva, yeni bir dünya kurma amacı var. Öyleyse ne olursa olsun, yoldan dönmek yok düşüncesi olmalı.
Evlenecek erkekler, bayanlar… Yakın gemileri, arkanızda deniz önünüzde düşman dahi olsa. İnanın bütün gemileri yakarak mutluluk size daha yakın olacaktır.
Tayyip Karakaya
Moral Dergisi
a.s.