evlilik..

pentagram

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
24 Ekim 2009
62
0
86
İzmir
Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evlili ğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan... Nedir bu dayatmalar?Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da
en azından eşit olması bunların sadece ikisi...Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;
-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan)
küçük olmalıymış yaşı...
Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş,
evde kalmakmış layıkı...

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... Yıllar içinde ben yaş landıkça o gençleşti,
-'Ooo Can bey kapmışınız çıtı rı' esprilerine muhatap dahi oldum.

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..
Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der
Halil Cibran...

Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklısın bitanem...' dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de
dedik fikrimizi savunurken.
Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta... Asla bilmedik ne k adar para kazandığımızı,
ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık.. Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık... Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında...
Gece yarısı kapı açıldı eşim;
-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden,
'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek... Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç. Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de
41 inci çift ol acaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk...
Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan...
Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... öSadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;
'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,
göğe, bütün evrene karışırcasına.
Çünkü ömür dediğimiz şey,
hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...

CAN DÜNDAR
Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir. Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder. Aşağı çekersin omuzların titrer.
Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır...
 
vallahi gözlerim doldu hakim olamadım, çok güzel yazmışsınız senağlama.. nice mmutlu seneleri elele görürsünüz inşallah..
 
bi yanlış anlaşılma oldu sanırım bu yazı bana ait değil. can dündarın evlilikle ilgili bir yazısı, paylaşmak istedim.
 
Güzel bir paylaşım,teşekkürler tatlım.Okurken eşimden dinliyomuş gibi oldum,ben hep elalem neder diye yaşarım oda onlardan bizene sen bizim hayatımıza bak neyden mutlu oluyosak öyle yaşayalım der,ben küsüp odamızdan giderim o gelip kucaklayıp odamıza götürür:1hug: Bu yazı bana nekadar hatalı oldugumu ve eşimin birkere daha benim için nekadar degerli oldugunu ıspatladı,eşimi çoooooooook seviyorumopuyorumnanaktan
 
Sonra birgün bir kadınla tanıştım, onu da çok sevdim... Ve teknede sokakta dağda bayırda öpüştüm...
Kameralar çekti, tv magazin programlarına malzeme oldum.....
Ama karım beni ben karımı çok severiz evlilik kurumuna da inanmadığımız için boşanma gereği duymuyoruz....
diye de eklese iyi olurmuş....
 

Aynı böyle yazacaktım kaydirigubbakcemile3
 

bencede
kesinlikle bunu da eklemeliydi
eksik kalmış yazı...
 

uzerıne ne yazılabılrıkı harıka bı yorum:lepi:
 
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine.

Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş...

Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.

Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?"

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.
"Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor,
başta neyseler sonunda da öyleler.. "
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:

"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.
Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi
birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de,
şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise,
şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi,
birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.

Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi,
onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
"Asıl ders bu değil!" dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.
"Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak...
İkisinde de bir tat yok "
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu
yavaşça bir fincana boşalttı.
Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı.
"İçmek istersin herhalde" dedi.

Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
"Kahve çekirdekleri gibi
birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur.
Mis gibi, temiz ve huzur verici.
Herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi...
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve
şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."

alinti
 

o olaydan önce mi yazmış acaba bunu..
 
iyi de bunu yazan kisi karisin goz gore gore aldatti
evet evlilige inanmadigi cok belli
birakin allah askina bu safsatalari
 
Valla bravo
Hissetmediği inanmadığı hatta sadık kalamadığı Evliliği çok güzel anlatmış
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…