Evlenilecek kadın…
Ellenilecek kadın !
…
Kadını kutsal sıfatlarla tanımlayan geleneksel bakış, modernleşme sürecinde, birdenbire evrim geçirdi. “Cinsel devrim” ve çılgın tüketim çağı, kadının bir meta haline getirmekte bir beis görmedi. “Anne kadın, bacı kadın, kardeş kadın gitti” yerine “özgür kadın, feminist kadın, sarışın kadın, esmer kadın, zor kadın, kolay kadın” geldi. Erkeklere özenen ve eşitliği her fırsatta “Erkek olmaya” heves etmek olarak algılayan kadın, bu tuzağa çok çabuk düştü. “Erkek, cinselliğini doya doya yaşıyor da ben neden yaşamıyorum ayol, eşitlikse eşitlik. Ben de tek gecelik ilişki yaşarım. Ben de aşka inanmam.” diye, kendine öğretilen ne varsa toptan inkâr ederken, aslında kendine yaptığı kötülüğün nerelere varacağını tam olarak kestiremiyordu.
Batıda cinsel devrim çocuk anneler, cinsel suçlar, refüze edilmiş aile, post modern pompei kültürünü yaratırken, batılılaşmayı marifet sayan yurdum insanına da bu çirkinliğe bulaşmakta hiç mahzur görmedi.
Gündüz insan gece hırt
Dini sorulan Türk erkeği “Elhamdulillah, Müslümanım” diye gezinirken ortada, aslında ıslam’ın i’sinden zerre kadar nasiplenmediğini de gösteriyordu.
“Müslüman erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar” ayetini, “Onlara söyle, gözlerini fal taşı gibi açsınlar, uçanı kaçanı kaçırmasınlar” diye tercüme eder oldu erkek literatürü. Ahlaklı olmayı, örtünmeyi, zina etmemeyi sadece kadına indirgeyen erkek mantığı, iş ilişkilere geldiğinde ne Din tanıdı, ne iman. Vahşi bir ormandı burası. Ya av olacaktınız, ya da avcı.
Avcıysanız keyfinize diyecek yoktur. Avsanız, vay halinize!
Erkeğe göre “kötü kadın” sadece başkalarına aittir. Kendi kadını kutsaldır, kıymetlidir. Karısı, kızı, annesi, bacısı kutsanmışken, bir başkasının annesi, kız kardeşi, çocuğu, karısı ona mubah gelir. Üç çocuğu olan kadının yolunu keserken zerre mıskal yüzü kızarmaz, el kadar bebeleri kandırırken sokak aralarında, insanlığı asla gelmez aklına.
Kadını insan olmaktan çok, yürüyen bir seks objesi gösteren dejenere erkek, kadına karşı yapılan her türlü eyleme de kendince bir kılıf bulur. Bu bazen, “mini etek giydi, tahrik oldum” Bazen: “Ne yapiimm, o da gözümün içine içine bakıyordu, gel dedi sandım”. “Hee, hırsızlık için girdim eve ama böyle sere serpe yattığını görünce, şeytan dürttü işte, gerisini hatırlamıyorum.”
Modernizmin kucağında büyüyen, yeni yetme delikanlılar ise aynı anda beş kızı idare etmeyi marifet sayıp, hasbelkader evlenince de iki adet sevgili, beş adet günlük hızlı menü, araya sıkıştırılmış bir kaç tane de saliselik ilişki ile paşa paşa erkekliğinin keyfini sürer.
Erkek için hava hoştur. ılişki biter, ceketini alır, gider. Ama onca afra tafraya rağmen kadın, erkeğinin yanında olmasını, birlikte uyumayı, birlikte uyanmayı, onun çocuklarını doğurmayı düşler. Heyhat, kazın ayağı böyle değildir. Modernliğin dibine vurmaya niyetli erkek, evlenmeye -en azından yeterince eğlenmeden- yanaşmaz. Tüm şehrin köşeleri yalnız ve mutsuz kadınlarla dolar böylece.
ıyi kızlar cennete,
Kötü kızlar her yere !
Bu ayrım, kadınların da pompalamasıyla iyice perçinlenir. Erkek evlat sahibi analar, oğlunu dizinin dibine oturtup” Aman oğlum, kimsenin kılına dokunma, ah alma” diyeceğine, “Gez, dolaş. Sen erkeksin, elinin kiridir. Yıkarsın, geçer” diyerek oğlunu gaza getirir.
Gün olur, devran döner.
Herkesin kızını ellenilecek varlık olarak gören kadın;
ış gözünün nuru, evladını evlendirmeye gelince, kapı kapı dolaşıp, bakire bir kurban arayışına girer. Bilmez ki çaldığı her kapının ardında, oğlunu fitleyip, onları azgın canavarlar gibi ortalığa salan erkek anaları vardır. Sayelerinde ellenmemiş kız nerdeyse kalmamıştır. Kadınlara kötülüğü, yine en çok kadınlar, en çok erkek anaları yapar!
Televizyonlar car car: Bekâret kafadadır, başka yerde değil” nutukları atarken, bu ülkenin batısının ve doğusunun ne kadar farklı olduğunu unutmuş görünür. Ve zavallı bir genç kız, sürüklene sürüklene götürülünce muayenelere, kimse kızın kafasında aramaz bekâretini. Yerinde bulunmayınca malum şey, işte o zaman kafaya sıkılan bir kurşun, aklını başına getirir gariban kurbanın. Ve erkeğin elinin kiri; yıkanınca, kadının kiri ise kanla temizlenir…
Kan illaki çıkacaktır. Ya başta, ya sonda.
Ve bu kötücül iki yüzlülük genç kızların ve kadınların da yalan söylemesine sebep olur. Gösterip vermeyenler mi dersiniz, verip vermemiş görünenlere mi yanarsınız, ömrü billâh kendini kalesine hapsetmiş, mutsuz –muratsız olanlara mı üzülürsünüz yoksa bir pula satılıp, bir pula alınan kızlara mı hayıflanırsınız?
Cahiliye adeti, töre, modern çağ, ışıltılı hayat, içi boşaltılan evlilik temsilcisi yaratık utanmadan bir de kameralara çıkıp şunları söyler: “Ellenilecek kadın var, evlenilecek kadın var. Onu elledim, aha bununla da evlendim” Bunu söyleyen “elim sendeci” adam, koynuna aldığı kadınını kötüleyerek kendini ne sıfata soktuğunu unutup, insanlıktan çıkıp, jet hızıyla öküzlüğe terfi eder.
…
ınsanlığının her şeyin önüne geçmesi gerektiğini, Allah’ın, gasp edilen kulun hakkını sonuna kadar arayacağını, günahın cezasının aslında her iki cins için de aynı olduğunu anlaması için huzura çıkmayı beklemeyeceğini, daha dünyadayken bilmelidir. Ve dinin güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini unutmaması gerekir ki insan olma sıfatını kaybetmesin!
Alıntı: Blogcu - Blogcu.com - Ücretsiz Türkçe Blog Servisi - ( elbebek - kullanıcı )
Ellenilecek kadın !
…
Kadını kutsal sıfatlarla tanımlayan geleneksel bakış, modernleşme sürecinde, birdenbire evrim geçirdi. “Cinsel devrim” ve çılgın tüketim çağı, kadının bir meta haline getirmekte bir beis görmedi. “Anne kadın, bacı kadın, kardeş kadın gitti” yerine “özgür kadın, feminist kadın, sarışın kadın, esmer kadın, zor kadın, kolay kadın” geldi. Erkeklere özenen ve eşitliği her fırsatta “Erkek olmaya” heves etmek olarak algılayan kadın, bu tuzağa çok çabuk düştü. “Erkek, cinselliğini doya doya yaşıyor da ben neden yaşamıyorum ayol, eşitlikse eşitlik. Ben de tek gecelik ilişki yaşarım. Ben de aşka inanmam.” diye, kendine öğretilen ne varsa toptan inkâr ederken, aslında kendine yaptığı kötülüğün nerelere varacağını tam olarak kestiremiyordu.
Batıda cinsel devrim çocuk anneler, cinsel suçlar, refüze edilmiş aile, post modern pompei kültürünü yaratırken, batılılaşmayı marifet sayan yurdum insanına da bu çirkinliğe bulaşmakta hiç mahzur görmedi.
Gündüz insan gece hırt
Dini sorulan Türk erkeği “Elhamdulillah, Müslümanım” diye gezinirken ortada, aslında ıslam’ın i’sinden zerre kadar nasiplenmediğini de gösteriyordu.
“Müslüman erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar” ayetini, “Onlara söyle, gözlerini fal taşı gibi açsınlar, uçanı kaçanı kaçırmasınlar” diye tercüme eder oldu erkek literatürü. Ahlaklı olmayı, örtünmeyi, zina etmemeyi sadece kadına indirgeyen erkek mantığı, iş ilişkilere geldiğinde ne Din tanıdı, ne iman. Vahşi bir ormandı burası. Ya av olacaktınız, ya da avcı.
Avcıysanız keyfinize diyecek yoktur. Avsanız, vay halinize!
Erkeğe göre “kötü kadın” sadece başkalarına aittir. Kendi kadını kutsaldır, kıymetlidir. Karısı, kızı, annesi, bacısı kutsanmışken, bir başkasının annesi, kız kardeşi, çocuğu, karısı ona mubah gelir. Üç çocuğu olan kadının yolunu keserken zerre mıskal yüzü kızarmaz, el kadar bebeleri kandırırken sokak aralarında, insanlığı asla gelmez aklına.
Kadını insan olmaktan çok, yürüyen bir seks objesi gösteren dejenere erkek, kadına karşı yapılan her türlü eyleme de kendince bir kılıf bulur. Bu bazen, “mini etek giydi, tahrik oldum” Bazen: “Ne yapiimm, o da gözümün içine içine bakıyordu, gel dedi sandım”. “Hee, hırsızlık için girdim eve ama böyle sere serpe yattığını görünce, şeytan dürttü işte, gerisini hatırlamıyorum.”
Modernizmin kucağında büyüyen, yeni yetme delikanlılar ise aynı anda beş kızı idare etmeyi marifet sayıp, hasbelkader evlenince de iki adet sevgili, beş adet günlük hızlı menü, araya sıkıştırılmış bir kaç tane de saliselik ilişki ile paşa paşa erkekliğinin keyfini sürer.
Erkek için hava hoştur. ılişki biter, ceketini alır, gider. Ama onca afra tafraya rağmen kadın, erkeğinin yanında olmasını, birlikte uyumayı, birlikte uyanmayı, onun çocuklarını doğurmayı düşler. Heyhat, kazın ayağı böyle değildir. Modernliğin dibine vurmaya niyetli erkek, evlenmeye -en azından yeterince eğlenmeden- yanaşmaz. Tüm şehrin köşeleri yalnız ve mutsuz kadınlarla dolar böylece.
ıyi kızlar cennete,
Kötü kızlar her yere !
Bu ayrım, kadınların da pompalamasıyla iyice perçinlenir. Erkek evlat sahibi analar, oğlunu dizinin dibine oturtup” Aman oğlum, kimsenin kılına dokunma, ah alma” diyeceğine, “Gez, dolaş. Sen erkeksin, elinin kiridir. Yıkarsın, geçer” diyerek oğlunu gaza getirir.
Gün olur, devran döner.
Herkesin kızını ellenilecek varlık olarak gören kadın;
ış gözünün nuru, evladını evlendirmeye gelince, kapı kapı dolaşıp, bakire bir kurban arayışına girer. Bilmez ki çaldığı her kapının ardında, oğlunu fitleyip, onları azgın canavarlar gibi ortalığa salan erkek anaları vardır. Sayelerinde ellenmemiş kız nerdeyse kalmamıştır. Kadınlara kötülüğü, yine en çok kadınlar, en çok erkek anaları yapar!
Televizyonlar car car: Bekâret kafadadır, başka yerde değil” nutukları atarken, bu ülkenin batısının ve doğusunun ne kadar farklı olduğunu unutmuş görünür. Ve zavallı bir genç kız, sürüklene sürüklene götürülünce muayenelere, kimse kızın kafasında aramaz bekâretini. Yerinde bulunmayınca malum şey, işte o zaman kafaya sıkılan bir kurşun, aklını başına getirir gariban kurbanın. Ve erkeğin elinin kiri; yıkanınca, kadının kiri ise kanla temizlenir…
Kan illaki çıkacaktır. Ya başta, ya sonda.
Ve bu kötücül iki yüzlülük genç kızların ve kadınların da yalan söylemesine sebep olur. Gösterip vermeyenler mi dersiniz, verip vermemiş görünenlere mi yanarsınız, ömrü billâh kendini kalesine hapsetmiş, mutsuz –muratsız olanlara mı üzülürsünüz yoksa bir pula satılıp, bir pula alınan kızlara mı hayıflanırsınız?
Cahiliye adeti, töre, modern çağ, ışıltılı hayat, içi boşaltılan evlilik temsilcisi yaratık utanmadan bir de kameralara çıkıp şunları söyler: “Ellenilecek kadın var, evlenilecek kadın var. Onu elledim, aha bununla da evlendim” Bunu söyleyen “elim sendeci” adam, koynuna aldığı kadınını kötüleyerek kendini ne sıfata soktuğunu unutup, insanlıktan çıkıp, jet hızıyla öküzlüğe terfi eder.
…
ınsanlığının her şeyin önüne geçmesi gerektiğini, Allah’ın, gasp edilen kulun hakkını sonuna kadar arayacağını, günahın cezasının aslında her iki cins için de aynı olduğunu anlaması için huzura çıkmayı beklemeyeceğini, daha dünyadayken bilmelidir. Ve dinin güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini unutmaması gerekir ki insan olma sıfatını kaybetmesin!
Alıntı: Blogcu - Blogcu.com - Ücretsiz Türkçe Blog Servisi - ( elbebek - kullanıcı )