Ergenlikte sürekli öfkeli olmak depresyon belirtisi!

Nevreste

Yeniden ☀
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
293.112
603.076
43
AİLELERİN VE ÖĞRETMENLERİN KONUYLA İLGİLİ BİLGİ SAHİBİ OLMALARI GEREKLİ.


Ergenlikte karşılaşılan depresyon ciddi bir sağlık sorunudur. Ergenlerin yaşadığı depresyon belirtileri ile yetişkinlerin yaşadığı depresyon belirtileri farklılıklar gösterir. Uzman Klinik Psikolog Merve Mamacı; bu anlamda ailelerin ve öğretmenlerin konuyla ilgili bilgi sahibi olmalarının gerektiğinin altını çizdi ve çeşitli tavsiyelerde bulundu. Depresyon; sadece “olumsuz bir ruh hali” ya da “melankoli” değildir. Gençlerde karşılaştığımız depresyon vakalarında, madde kullanımı, kendine zarar verme davranışları, istenmeyen hamilelikler, şiddet ve intihara teşebbüsle karşılaşmaktayız. Karşılaştığımız olumsuz tablolara rağmen, duyarlı ve profesyonel hizmet alarak kendini geliştiren ailelerin doğru adımlarla çocuklarına yardımcı olabildiğine de şahit olmaktayız.

ERGEN VE AİLE İLİŞKİSİ

Gençler, çocukluktan yetişkinliğe adım atarken, travmatik deneyimler yaşayabilir, kendilerini baskı altında hissederler. Çocukluktan yetişkinliğe adım atmak, bir anlamda ayrılıktır. Ergenler bu sorunla baş etmeye çalışırken, aileler de ikilem de kalmaktadır. Çocuklarına nasıl davranacakları konusunda kafa karışıklığı yaşamaları, çocuklarının ihtiyaçlarını farklı bakış açısıyla tekrar değerlendirememeleri oldukça doğaldır çünkü aile belki de bu durumu ilk defa deneyimlemektedir. Çocukların büyümesi, çocuklar kadar aile bireylerinin de rol karmaşasıyla baş başa kalmasına neden olabilir. Bu nedenle aileler rollerini revize ederek çocukların fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçlarını da tekrar tekrar değerlendirmelidir.


ERGENLİKTE DEPRESYON BELİRTİLERİ


Üzüntü, ağlamaklı ruh hali, anlam verilemeyen ağlamalar
En ufak meselelerde bile öfke patlaması yaşamak
Huzursuzluk- durmaksızın hareket halinde olmak ya da fiziksel olarak yavaşlamak
Olağan aktivitelere karşı ilgi ve zevk kaybı
Her zaman ilişki içinde olduğu insanlardan, gruplardan kendini soyutlamak ya da kavgalı olmak
Değersizlik hisleri, kendini suçlamak ve eleştirme sürekli geçmiş yaşantılara odaklanmak,
Reddedilmeye tahammülsüzlük, abartılmış bir güven arayışı
Yavaşlayan düşünme, karar verme mekanizmalarında ve hafızada bozulmalar
İntihar düşünceleri, söylemleri (Ölüm düşüncesi içeren her türlü söylem ciddiye alınmalıdır,şaka dahi olsa!) Kendine zarar verme davranışları (Kesme, yaralama, yakma)
Yorgunluk, enerji kaybı, ağrı yakınmaları (Okulda sürekli revire gitmek, sürekli hasta olduğunu ifade etmek) Öz bakım ve dış görünüme yeterince önem vermemek
Uykusuzluk ya da aşırı uyumak İştahta değişim, kilo kaybı ya da alımı
Alkol ve madde kullanımı
Riskli davranışlar sergilemek
Depresyon sürecinde akademik başarıda düşüş, evden kaçma, madde kullanımı/bağımlılığı, internet bağımlılığı, düşük öz güven problemleri, şiddete eğilim ve riskli davranışlar sergileme ön plana çıkabilmektedir.


DEPRESİF GENÇLERDE İNTİHAR BELİRTİLERİ

İntihar hakkında konuşmak, şakalar yapmak
“Ölsem daha iyi”, “Keşke sonsuza kadar yok olsam” şeklinde söylemler
Ölüm fikrini romantik hale getirmek – “Ölsem belki herkes beni daha çok severdi, kıymetimi bilirlerdi.” Ölümle ilgili şiirler, yazılar yazmak
Kendine zarar vermesine neden olacak tarzda riskli davranışlar sergilemek
Sahip olduğu ve sevdiği eşyaları dağıtmak
Vedalaşmak
Kendine zarar vermek için silah, ilaç gibi arayışlar içinde olmak




AİLELER NE YAPABİLİR?

Ona her zaman destek olabileceğinizi açıkça belirtin. Çok fazla soru sormaktan kaçının, sürekli öğüt vermeyin, ultimatomlar yağdırmayın.
Çocuğunuzla ilk baştan itibaren güven ilişkisi kurun. Özel alanına, duygularına ve sizinle olan paylaşımına ya da paylaşımsızlığına saygılı olun. Ancak hiç vazgeçmeyin, onu her zaman dinlemeye hazır olduğunuzu açıkça belirtin.
Onunla konuşurken duygularını anlamaya çalışın, neler hissettiğini ve hangi düşüncelerle bu duygulara sahip olabileceğini düşünün. Empati, “Seni anlıyorum” demek değildir, karşınızdaki kişinin duygularını gerçekten anlamak ve ona yansıtmaktır. Ergenler de, yetişkinler de bazen duygularını ifade etmekten çekinebilirler ya da bu alışkanlığı edinmemiş olabilirler, Onların muhtemel yaşadıkları duyguları siz ifade edin, ona yansıtın! (Bütün bu anlattıklarından anladığım kadarıyla oldukça öfkelisin gibi.)

Tedavi ve yardım alma konusunda çocuğunuzu ikna etmede sorun yaşıyorsanız, çocuğunuzun güvendiği ve sevdiği aile bireylerinin desteğini mutlaka isteyin.


DEPRESYON TEDAVİSİ

Depresyon tedavisinde ilaç ve bilişsel davranışçı terapi modellerinin en etkin tedavi olduğunu hatırlayın. Sadece ilaca asla güvenmeyin. Gencin klinik psikologlar tarafından psikoterapi hizmeti almasını sağlayın. Gideceğiniz uzmanın yetkinliğini sorgulayın. Soru sormaktan kaçınmayın.

Kaynak: hürriyet aile
 
NARKOZ: ASRIN SALGINI DEPRESYON YALANI
Hep söylüyorum!

Günümüzde mevcut psikiyatri global sektörün Truva atına dönüşmüştür!

Sağlıklı beslenme, kitlesel bilinçlenme gibi gelişmeler sonucu fiziksel sağlık alanında fazla hastalık üretemeyen, şimdilik şeker, kalp, tansiyon ve obeezite ile beslenen (ancak bunlarla asla yetinemeyen) kapitalist vampir gözünü psikiyatriye dikmiş durumdadır.

Çünkü bu alanda nesnel gerçekliklere gerek yoktur; felsefi kanaatlerinizi hastalık olarak pazarlamak son derece mümkündür. Bunun yolu da çok kolaydır:

Telkin ve propaganda!

“Şunlar şunlar varsa hastasınız” demek kitlelerin önemli bir bölümünde, “Aaaa onlar bende de var, ben demek ki hastayım” demeleri, derken en tabii ruh halleri üzerinde yatıp kalkmaları, bunlarla ilgili sürekli zihinsel doldur boşaltlar yapmaları (çünkü modern psikiyatriye inanarak hasta olduklarını düşünen kişiler kendileriyle ilgili olan ve hastalık denilen bir duruma nasıl kayıtsız kalabilirler ki. Yeter ki kafaların içine “sen hastasın” virüsünü sokun bir kere) hasta olduklarına inanmaları için fazlasıyla mümkündür.

Nitekim de böyle oldu!

Dünyada global bir sağlık sistemi var. Bu sistem kendi sektörünü dünyanın en karlı sektörlerinin başında tutma işlevi görüyor. “Para bu kadar belirleyici mi” dememek gerekir. Bu sizin için veya benim için öyle olmayabilir. Ancak kapitalizmin en temel sloganı daha fazla insanlık değildir; daha fazla kardır!

Bu günlerde daha güçlü bir sesle tekrar yinelenen, “Dünyada depresyon salgını var” feryadı tam bir kara propagandadır. Yine aynı senaryo sahnede. Kitleler belki zor (zor olan her hal hastalık değildir. Borca girmiş birinin ruh hali de zorludur) ancak doğal olan ruh hallerinden ötürü hasta olduklarına telkin ve propaganda yöntemiyle inandırılmaya çalışılıyor. Böyle yapılarak herkesin kaygılanması (kaygı hastalığa götüren kara bir bataktır nasıl olsa), “Muhtemelen benim yaşadığım da depresyon, çünkü bu kadar yaygınmış baksana” demeleri, bu düşünce sonunda tıpış tıpış kliniklere doğru koşmaları hedefleniyor. Yeter ki oraya kadar ulaşsın insanlar. Oraya gidip de önce hastalık teşhisi, ardından kutu kutu aynı ilaçtan almayan kaç kişi var sanıyorsunuz!

Bu mesajla hedefledikleri ikinci nokta devlet kurumlarını daha fazla kaynak ayırmaya hazırlamak, bunun alt yapısını sağlamaktır! Böylece, devletlerin ilgili birimleri bu “asrın salgını” karşısında vicdani muhasebe yapacak, haliyle halklarını düşünerek şeker tabletiyle aynı etkiyi gösterdiği bilmem kaç kere ortaya konan bu “sihirli ilaca” tüyü bitmemiş yetimin haklarından daha fazla rakam ayıracak!

Bu lobinin diğer çok önemli bir hedefi de dünyadaki mevcut global statükoyu muhafazadır! Onlar her ruhsal sıkıntıya hastalık diyerek, “Ne düşünce biçiminde, ne hayatı yaşama felsefende, ne de içinde bulunduğun koşullarda sorun var. Tek sorun var, o da beyninde. İçindeki maddesi azalmış, serotonini düşmüş” demeye çalışmaktadırlar aslında. Yani sorgulama, öde ücretini, sonra da iç ve uyuş sadece! Çünkü sorgularsa gerçek çözümü falan bulabilir insanoğlu! O yüzden korkuya fobi (hastalık) derler, hatta asla bilimsel olmayan, tam bir kandırmaca olan hipnoza bile önem verirler; ancak gerçek yaklaşımlara bir türlü yer vermezler. Amaç şu: Bir şeylerle uğraş, ama bu asla kesin çözüm veren şeyler olmasın! Yoksa sektör ne yapar sonra!

Yine bu günlerde, “Gerçek depresyon vakalarının en fazla yüzde yirmisi kliniklere gidiyor” denilerek kitlelere, “Kliniğe gitmedik diye kendinizi sağlıklı zannetmeyin. Siz aslında durumundan habersiz olan cahil hastalarsınız. Ama biz, siz kliniğe gelmeseniz bile durumunuzun ne olduğunu oturduğumuz yerden biliyoruz” mesajı veriliyor. Böylece pastayı büyütmek için korku umacılığı yapıyor. Esas söylemesi gereken şeyi, yani, “Demek kliniklere gitmeyen yüzde 80’lik daha büyük kesime hiç de bir şey olmuyor, bak ne güzel yaşayıp gidiyorlar” gerçeğini ise demiyor. Çünkü öyle bir hırsla gözünü o bakir yüzde seksene dikmiş ki bunu göremiyor bile.

NEDEN SIK SIK BUNLARI YAZIYORUM. TAKINTILI BİRİ MİYİM YOKSA

Gerçeklere kayıtsız kalamadığım, göz göre göre yapılan bu sömürüye eyvallah diyemediğim için yazıyorum. “Kötü komşu ev sahibi yapar” derler ya hani, kötü işleyen bu sömürü sistemi de aynı şekilde beni yazar yaptı! (Demek ki her işte bir hayır var hakikaten.)

Bu sektörün çivisinin çıktığını görüyorum; çünkü yıllardır bizzat içinde çalışıyorum. Mutfakta olup biteni aşçı ve garsondan daha iyi kim bilebilir! Mutfağın içini bilmek için prof. olmak değil, aşçı olmak gerekir.

Önce teşhis konuluyor kişilere, sonra önümüze geliyor bu vakalar. Haliyle gerçeği tüm çıplaklığıyla görme şansımız çok fazla.

DEHB denilenlerin en fazla yüzde beşinin gerçek manada DEHB olduğuna, depresyon denilenlerde bu oranın yüzde ikiyi bile geçmediğine binlerce kere şahit oluyorum. On gün önce kocasından boşanmış kadının sekiz - on günlük doğal yas sürecine bile kronik depresyon denilebiliyor, iş o boyuta varmış durumda!

Sonra da ya, “Bana ne, salla başı al maaşı” deme durumu ile, “Bari millet öğrensin, kendi tedbirlerini kendileri alsınlar, bu işin kendi içinden düzeleceği yok” deme tercihi arasında tercihe zorlanıyorum.

Beni buna zorlayan şey sadece inancımın yüklediği mesuliyet duygusu ve doğuştan verilen, henüz bozulmadığını düşündüğüm vicdanım! Kimse belki de kendimi hedef haline getirecek bu yazılarım için bana para falan ödemiyor yani. Zaten hayatta en az zaafım olan şeydir, para! Çünkü onun her şeyi satın alacak gücünün olmadığını yıllar önce fark ettim!

BELKİ DE BU, BU KONULARDAKİ SON YAZIM

Çünkü ısrar; bir yerden sonra özün yani içeriğin önüne geçebiliyor, sözlenilenlerin önemini azaltabiliyor. Kişiler bu durumda içeriğin taşıdığı mesajla değil, söyleyen kişinin niyetiyle vs. uğraşmaya başlayabiliyorlar. Bilirim, günümüz insanı biraz tuhaftır. Kendisi için uğraşana değil, aleyhine çalışana meyillidir egoları! O sebeple kendisini seveni pek sevemez, gözü yine de çekip giden de, kendisinden kaçanda kalır daha çok! Onun için dedim zaten, esasında asrın sorunu Stockholm sendorumu diye!

Evet, yeni, yine vicdanımı sızlatan bir tespitim olmadığı sürece bu konulardaki son yazım bu muhtemelen!

Bu arada mühim bir hatırlatma yapmalıyım:

İnsanlara depresyon hastası değilsiniz derken sadece bir suistimal olduğundan dolayı değil; aslında var olan ve adına depresyon denilen bir zorlu ruhsal süreçten kurtulmanın yolunun evvela kendimizi hasta kabul etmemek olduğunu bildiğim için de bunu söylüyorum.

Yani, “Depresyon hastalık değildir, bu durumda siz de hasta değilsiniz” demekle, “Yardım almayın boş verin, çekin derdinizi” demiyorum ben; sizin durumunuzun düzelmesi için de bunun böyle algılanması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.

Çünkü hastayım dediğinizde iyileşme olasılığınızı değil; süreci besleme ve uzatma olasılığınızı artırıyorsunuz ancak! Benim hasta değilsiniz telkinim aslında iyileşmeniz için de gerekli olan temel terapötik bir yaklaşım!

Velhasıl gerek özünde hastalık olmadığı için gerekse (velev ki hastalık dahi olsa) bu zorlu insani süreçten kurtulabilmeniz için en doğru psikolojik ve felsefi zemin (yaklaşım) kendinizi hasta kabul etmemek, böylece beyninizi ruhsal dünyanızın üzerine kilitlememektir. Bu kilit açık olursa ilaç alsanız da almasanız da vakti geldiğinde kurtulur gidersiniz. Depresyondan kim ölmüş! (İntihar riski hikayesine kanmayın siz. Bir depresyon vakası intihar edene dek beş depresyonu olmayan sağlıklı kişi intihar ediyor yaşamda)

Dediğim gibi, depresyon vs. denilen bir süreçten kurtulmanın en doğru ilk adımı kendinizi hasta olarak görmek değil; sağlıklı ancak zor bir dönemden geçen bir kişi olarak algılamaktır. Bu ilk adımı doğru atarsanız gerideki adımlar kısa da olsa uzun da olsa hedefinize varırsınız!

(Not: Hemen değil, vakti saati gelince! Çok iyi beslediniz diye yeni doğan bir bebek iki ayda yürümez)

Psikolog
İzzet Güllü
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…