19 Mart 2014 Çarşamba 08:28
Erdoğan'ı Başbuğ'la vurdu
Zaman Gazetesi'ne açıklamalarda bulunan Fethullah Gülen: Bize kapalı kapılar arkasında diyordu ki...
Fethullah Gülen, topluma sağduyu çağrısı yaptığı röportajının üçüncü gününde AK Parti-Cemaat kavgası iddialarına açıklık getirdi. Öncelikle bu yaklaşımın doğru bir teşhis olmadığını belirten Hocaefendi, Türkiyede son yıllarda temel hak ve hürriyetler konusunda ciddi bir daralma yaşandığını söyledi. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dilinin her kitleyi ötekileştirdiğini, toplumu kutuplaştırdığını vurguladı. Bu sebeple Gezi olayları sırasında çapulcular denmesine itiraz ettiğini hatırlattı. Bir siyasî parti olmadıklarını ve hiçbir zaman da olmayacaklarını ifade ederken Hiçbir partinin rakibi de değiliz. Herkese eşit mesafedeyiz. Buna rağmen memleketimizin geleceği adına ümitlerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. dedi.
Gülen, Hizmet Hareketinin örgüt olarak gösterilmesine itirazını ise Hayatında karınca bile incitmemiş insanlar kanunlara bu kadar riayet ederken gizli kapaklı bir örgütmüş gibi onlardan bahsedilmesi esef vericidir. sözleriyle özetledi. Camianın durduğu yer konusunda da çarpıcı ifadeler kullandı: Biz dün nerede duruyorsak bugün de orada duruyoruz. Uzaklaşan kim ona bakmak lazım.
Uzun bir zamandan beri hükümet kaynakları yurtiçinde ve yurtdışında bütün olumsuz gördükleri şeyleri Cemaate, demokratik ve olumlu gördükleri her şeyi kendilerine mal etmekteydi. Şimdi Ergenekon sanıkları serbest bırakılırken yine benzer bir metotla faturayı Cemaate kesiyorlar. Bu propaganda zaman zaman etkili de oluyor Ne dersiniz?
Bu iftiralarla toplumun önemli kesimlerini iğfal etmeyi denediler. Mesela bazı medya gruplarına, Bizim sizinle bir problemimiz yok ama Cemaat sizinle uğraşıyor. dediler. Şimdi internetlere düşen o kayıtlar gösteriyor ki ülkeyi yöneten insanlar işi gücü bırakıp bu insanların mahkûm olması için uğraşmış. İş dünyasından ihalelere girip hakkıyla kazanan insanları bile doğrudan müdahale ederek saf dışı bırakmışlar. Burada en üzücü şey, bu tür yanlışları masum bir kitlenin üzerine yıkarak korkunç bir vebale girmeleridir. Bu konuda yapılan gıybetler, atılan iftiralar o kadar çok ki, mahzun olmamak elde değil.
KAPALI KAPILAR ARKASINDA DİZ ÇÖKTÜRDÜK DİYORLAR AMA..
En üzücü kısmı da ordu ile ilgili. Kapalı kapılar ardında Askere diz çöktürdük, karşımızda topuk selamı verdirdik, askerî vesayeti sona erdirdik... gibi cümleler kuranlar, askerî yetkililere de, Bu işi biz çözeriz ama cemaat mani oluyor. dediler. Halbuki birkaç günde MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan için yasa çıkardılar. İsteselerdi ve samimi olsalardı eski Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ ve diğerleri için, bir gecede kanun çıkarırlardı.
Kaldı ki ben size bir hissiyatımı söyleyeyim. Arkadaşlarım defalarca şahittir ki o emekli askerlerin derdest edilmesi karşısında yüreğim burkulmuş, gözlerim dolmuştur. Ah keşke bu şerefli üniformayı üzerinde taşıyan insanlar, bu durumla hiç karşı karşıya gelmeseydi... demişimdir. Ne var ki benim meri hukuka müdahale etmem ya da bu konuda herhangi bir telkinde bulunmam mümkün değil. Darbe, ağır bir suçlamadır ve hukuk kendi kuralları içinde bunun hesabını sormak zorundadır. Ona bir şey demem. Ancak keşke yaşını başını almış, uzun yıllar hep saygı görmüş insanların yaşları, sağlık durumları dikkate alınarak hukuk içinde bir yol bulunsaydı...
HANGİ OPERASYONU YAPTIYSAK BAŞBAKAN'IN BİLGİSİ VARDI
Hissiyatımız budur. Hep de böyleydi. Şimdi sanki onları zor duruma düşüren Cemaatmiş gibi davranılması gerçeklere münafidir. Geçenlerde üst düzey emekli bir emniyet istihbarat görevlisi, bir gazeteciye konuşmuş. Arkadaşlar bana internetten okudu. Diyor ki: Hangi operasyonu yaptıysak operasyon öncesinde Sayın Başbakanın bilgisi vardı. Sanırım bir köşe yazısına konu edilen bu beyanat hiçbir makam tarafından yalanlanmadı. Şunu sormaya hakkımız yok mu: Madem bütün operasyonları biliyor ve bu icraatlar sizin bilginiz dahilinde yapılıyorsa bugün kumpastan bahsedip insanları zan altında bırakmak büyük bir vebal almak değil mi? Öyle bir kumpas varsa neden o zaman müdahale etmediniz? Şayet biliyor ve müdahale etmediyseniz kumpasa ortak olmuş sayılmaz mısınız?
GEZİ OLAYLARI VE ALEVİLERE YAKLAŞIM
Dıştan bakıldığında bir hükümet-Cemaat kavgası var gibi görünüyor. Öyle yazılar yazıldı, analizler yapıldı. Bazıları da Beğenmediğimiz partiyi sandıkta değiştiririz ama Cemaati nasıl değiştireceğiz? diyorlar, ne dersiniz?
Evvelen şunu ifade etmek isterim ki mesele AK Parti-Cemaat kavgası değil. Temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dili her kitleyi ayrı ayrı ötekileştiriyor, toplumu kutuplaştırıyor. Gezi olayları sırasında çapulcular demesine acizane itiraz ettim, öyle dememek lazım dedim. Aleviler için de aynı şey geçerli. En tabii haklarına demokratik çözümler bulunamıyor. Belki de bulunmak istenmiyor. Cami-cemevi projesine destek verdik, beklenmedik yerlerden mevzua huşûnetle yaklaşanlar oldu.
http://www.haberartibir.com.tr/gundem/erdogani-basbugla-vurdu-h9721.html
Erdoğan'ı Başbuğ'la vurdu
Zaman Gazetesi'ne açıklamalarda bulunan Fethullah Gülen: Bize kapalı kapılar arkasında diyordu ki...
Fethullah Gülen, topluma sağduyu çağrısı yaptığı röportajının üçüncü gününde AK Parti-Cemaat kavgası iddialarına açıklık getirdi. Öncelikle bu yaklaşımın doğru bir teşhis olmadığını belirten Hocaefendi, Türkiyede son yıllarda temel hak ve hürriyetler konusunda ciddi bir daralma yaşandığını söyledi. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dilinin her kitleyi ötekileştirdiğini, toplumu kutuplaştırdığını vurguladı. Bu sebeple Gezi olayları sırasında çapulcular denmesine itiraz ettiğini hatırlattı. Bir siyasî parti olmadıklarını ve hiçbir zaman da olmayacaklarını ifade ederken Hiçbir partinin rakibi de değiliz. Herkese eşit mesafedeyiz. Buna rağmen memleketimizin geleceği adına ümitlerimizi ve kaygılarımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. dedi.
Gülen, Hizmet Hareketinin örgüt olarak gösterilmesine itirazını ise Hayatında karınca bile incitmemiş insanlar kanunlara bu kadar riayet ederken gizli kapaklı bir örgütmüş gibi onlardan bahsedilmesi esef vericidir. sözleriyle özetledi. Camianın durduğu yer konusunda da çarpıcı ifadeler kullandı: Biz dün nerede duruyorsak bugün de orada duruyoruz. Uzaklaşan kim ona bakmak lazım.
Uzun bir zamandan beri hükümet kaynakları yurtiçinde ve yurtdışında bütün olumsuz gördükleri şeyleri Cemaate, demokratik ve olumlu gördükleri her şeyi kendilerine mal etmekteydi. Şimdi Ergenekon sanıkları serbest bırakılırken yine benzer bir metotla faturayı Cemaate kesiyorlar. Bu propaganda zaman zaman etkili de oluyor Ne dersiniz?
Bu iftiralarla toplumun önemli kesimlerini iğfal etmeyi denediler. Mesela bazı medya gruplarına, Bizim sizinle bir problemimiz yok ama Cemaat sizinle uğraşıyor. dediler. Şimdi internetlere düşen o kayıtlar gösteriyor ki ülkeyi yöneten insanlar işi gücü bırakıp bu insanların mahkûm olması için uğraşmış. İş dünyasından ihalelere girip hakkıyla kazanan insanları bile doğrudan müdahale ederek saf dışı bırakmışlar. Burada en üzücü şey, bu tür yanlışları masum bir kitlenin üzerine yıkarak korkunç bir vebale girmeleridir. Bu konuda yapılan gıybetler, atılan iftiralar o kadar çok ki, mahzun olmamak elde değil.
KAPALI KAPILAR ARKASINDA DİZ ÇÖKTÜRDÜK DİYORLAR AMA..
En üzücü kısmı da ordu ile ilgili. Kapalı kapılar ardında Askere diz çöktürdük, karşımızda topuk selamı verdirdik, askerî vesayeti sona erdirdik... gibi cümleler kuranlar, askerî yetkililere de, Bu işi biz çözeriz ama cemaat mani oluyor. dediler. Halbuki birkaç günde MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan için yasa çıkardılar. İsteselerdi ve samimi olsalardı eski Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ ve diğerleri için, bir gecede kanun çıkarırlardı.
Kaldı ki ben size bir hissiyatımı söyleyeyim. Arkadaşlarım defalarca şahittir ki o emekli askerlerin derdest edilmesi karşısında yüreğim burkulmuş, gözlerim dolmuştur. Ah keşke bu şerefli üniformayı üzerinde taşıyan insanlar, bu durumla hiç karşı karşıya gelmeseydi... demişimdir. Ne var ki benim meri hukuka müdahale etmem ya da bu konuda herhangi bir telkinde bulunmam mümkün değil. Darbe, ağır bir suçlamadır ve hukuk kendi kuralları içinde bunun hesabını sormak zorundadır. Ona bir şey demem. Ancak keşke yaşını başını almış, uzun yıllar hep saygı görmüş insanların yaşları, sağlık durumları dikkate alınarak hukuk içinde bir yol bulunsaydı...
HANGİ OPERASYONU YAPTIYSAK BAŞBAKAN'IN BİLGİSİ VARDI
Hissiyatımız budur. Hep de böyleydi. Şimdi sanki onları zor duruma düşüren Cemaatmiş gibi davranılması gerçeklere münafidir. Geçenlerde üst düzey emekli bir emniyet istihbarat görevlisi, bir gazeteciye konuşmuş. Arkadaşlar bana internetten okudu. Diyor ki: Hangi operasyonu yaptıysak operasyon öncesinde Sayın Başbakanın bilgisi vardı. Sanırım bir köşe yazısına konu edilen bu beyanat hiçbir makam tarafından yalanlanmadı. Şunu sormaya hakkımız yok mu: Madem bütün operasyonları biliyor ve bu icraatlar sizin bilginiz dahilinde yapılıyorsa bugün kumpastan bahsedip insanları zan altında bırakmak büyük bir vebal almak değil mi? Öyle bir kumpas varsa neden o zaman müdahale etmediniz? Şayet biliyor ve müdahale etmediyseniz kumpasa ortak olmuş sayılmaz mısınız?
GEZİ OLAYLARI VE ALEVİLERE YAKLAŞIM
Dıştan bakıldığında bir hükümet-Cemaat kavgası var gibi görünüyor. Öyle yazılar yazıldı, analizler yapıldı. Bazıları da Beğenmediğimiz partiyi sandıkta değiştiririz ama Cemaati nasıl değiştireceğiz? diyorlar, ne dersiniz?
Evvelen şunu ifade etmek isterim ki mesele AK Parti-Cemaat kavgası değil. Temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dili her kitleyi ayrı ayrı ötekileştiriyor, toplumu kutuplaştırıyor. Gezi olayları sırasında çapulcular demesine acizane itiraz ettim, öyle dememek lazım dedim. Aleviler için de aynı şey geçerli. En tabii haklarına demokratik çözümler bulunamıyor. Belki de bulunmak istenmiyor. Cami-cemevi projesine destek verdik, beklenmedik yerlerden mevzua huşûnetle yaklaşanlar oldu.
http://www.haberartibir.com.tr/gundem/erdogani-basbugla-vurdu-h9721.html