- 8 Haziran 2012
- 5.378
- 1.437
- 248
- Konu Sahibi AngryPenguin
- #1
Siyaset yapmak isteyen koltuğundan kalkar, cübbesini çıkarır gelir siyasi partiler çatısı altında siyaset yapar.
Başbakan Erdoğan bu sözleri Anayasa Mahkemesi üyeleri için söyledi. Neden? Yargıyı doğrudan yürütmeye bağlayan, mevcut topal anayasaya dahi uymayan HSYK yasasını iptal ettikleri için.
AYMyi övecek ya da hukuk adına bel bağlayacak değilim. AYM, bu yapı ve kadrosuyla şimdiye kadar anayasaya da adalet ilkesine de aykırı onlarca karara göz yumdu. Ama Başbakanın cümlesinin altında yatan başka bir sızı, gizlenmiş bir karın ağrısı var. Erdoğan çok uzun süredir her türlü olay karşısında şöyle bir mantık kuruyor; Hoşuma gitmeyen bir iş yapıldı, demek ki ideolojik. İdeolojik ne demek? Siyasi. O zaman her ne yapıyorlarsa bırakıp karşımdaki millet düşmanı siyasi partilerden birine geçsinler de herkes yerlerini bilsin.
Başbakanın hukuka aykırı iş yapmış olma ihtimali yok. Çünkü hukuk zaten kendisi, ailesi ve yakın çevresinin sıkıntısız yaşamasına hizmet edecek bir enstrüman. Bir nevi kas gevşetici.
Hayatı ne kadar kolaylaştıracak bir yöntem değil mi? İstemediğin bir davranışta bulunan kim varsa güçlü olduğun alana çağır. Herkes görevini bırakıp karşına çıplak çıksın.
Rakip futbolcu tuttuğun takıma gol mü attı, hemen bağır; Çıkar o kramponu da sandığa gel.
Doktor sevmediğin birini tedavi mi etti, hemen azarla; Boz o Hipokrat yeminini de sandıkta hesaplaşalım.
Gazeteci duyulmasını istemediğin bir olayı haber mi yaptı, çak telefonu; Ses kayıt cihazını masanın üzerine bırak da sandığa buyur.
Sevdiğin kız sana abi mi dedi, kur evinin önüne ses tesisatını konuş; Ah be vicdansızın kızı, bırak şu kalbimi de siyasete atıl.
Çeşitlendikçe çeşitlenir, örnek bitmez. Erdoğan yöntemiyle hayat bu kadar kolay, kime kafan bozulursa sandığa çağıracaksın. Ama gel gör ki Başbakanın meselesi siyaset ya da sandık değil. Oraya çağırması demokrasiye olan duyarlılığından gelmiyor, orada güçlü olduğunu bilmesinden geliyor. Güvende hissediyor, burada herkesi alt ederim diye düşünüyor.
Artık yarın öbür gün sandıkta eli zayıflarsa sevmediklerini nereye çağırır bilinmez.
***
Kireçburnu merkez akıllı olsun herkes
Geçenlerde rastladığım bir haber sonrası üç gün kendime gelemedim, geceleri uyku tutmadı. 20 bin metrekare çamlığı talan edecekler başlıklı bir haber. Tarabya sırtlarındaki yeşil alanlar sit alanı olmaktan çıkarılacakmış, imara açılacakmış. Tabir yerindeyse; alnımdan vurulmuşa döndüm.
Söz konusu alan içerisinde Kireçburnu da bulunuyor. Ben Kireçburnunda doğdum, Kireçburnunda büyüdüm, her ağacına tırmandım her dalından meyve kopardım, tüm açılarından manzarayı seyrettim, çamlığında uyudum, sahilinde gizli gizli ilk sigaralarımı içtim. Kireçburnu, İstanbulda cennetten bir parçadır. Boğaz en güzel pozunu Kireçburnu Çamlıka verir. Sosyal medyada kendi adımı aratmışlığım yok ama Kireçburnunu üç günde bir aratırım. Kim neresini gezmiş, neresini beğenmiş, hakkında neler demiş, nasıl anılar bırakmış keyifle dikizlerim.
Bugüne dek her doğa katliamı haberine üzüldüm, içim gitti. Tepki gösterdim, eylemlerine katıldım. Ama bu sefer başka bir hissiyatı deneyimlemiş, öğrenmiş oldum. İnsanın evi bellediği, kimliğinin parçası olmuş bir mekâna yapılacak saldırı bin kat daha ağır gelirmiş. Afakanlar basarmış yerli yersiz. Mahallesinde, köyünde, sokağında betonlaştırma tehdidiyle yaşayan insanlara daha yakın hissediyorum şimdi.
Daha önce üçüncü köprü ayakları Kireçburnuna yapılacak denmişti. Karabasan çöktü mahallelinin üzerine. Vazgeçtiler, köprünün yeri değişti. Mahalleli rahatladı. Ama ne beyhude bir rahatlamaymış. Parça parça İstanbulun her yeşil alanını yok etmeye and içmiş inşaat bağımlıları elbette durmazdı. İstanbulun orta yerindeki bu güzellik gözlerinden elbette kaçmazdı.
Kireçburnunun ağaçları da tüm ağaçlar gibi cömerttir. Yalnız mahalleliye değil tüm İstanbullulara oksijen üretir. Çamlığının kapısı herkese açıktır, pikniğe bekler. Sahili herkes için davetkârdır, yunuslar dahi göç sırasında konaklamak için burayı seçer.
Kireçburnu tek şeye kapalıdır; beton çölünün ortasındaki bu vahayı kurutmak isteyenlere. Kireçburnuna sahilden yürüyerek gelinir, üst yoldan otobüsle gelinir, Tarabyadan arabayla gelinir ama hiçbir yerden dozerle gelinemez. Ne mahalleli ne de İstanbullu bu güzel mahalleyi yedirmez.
Hakan Demir
http://birgun.net/yazi-goster/erdogan-yontemiyle-kolay-yasama-kilavuzu-2402.html
Başbakan Erdoğan bu sözleri Anayasa Mahkemesi üyeleri için söyledi. Neden? Yargıyı doğrudan yürütmeye bağlayan, mevcut topal anayasaya dahi uymayan HSYK yasasını iptal ettikleri için.
AYMyi övecek ya da hukuk adına bel bağlayacak değilim. AYM, bu yapı ve kadrosuyla şimdiye kadar anayasaya da adalet ilkesine de aykırı onlarca karara göz yumdu. Ama Başbakanın cümlesinin altında yatan başka bir sızı, gizlenmiş bir karın ağrısı var. Erdoğan çok uzun süredir her türlü olay karşısında şöyle bir mantık kuruyor; Hoşuma gitmeyen bir iş yapıldı, demek ki ideolojik. İdeolojik ne demek? Siyasi. O zaman her ne yapıyorlarsa bırakıp karşımdaki millet düşmanı siyasi partilerden birine geçsinler de herkes yerlerini bilsin.
Başbakanın hukuka aykırı iş yapmış olma ihtimali yok. Çünkü hukuk zaten kendisi, ailesi ve yakın çevresinin sıkıntısız yaşamasına hizmet edecek bir enstrüman. Bir nevi kas gevşetici.
Hayatı ne kadar kolaylaştıracak bir yöntem değil mi? İstemediğin bir davranışta bulunan kim varsa güçlü olduğun alana çağır. Herkes görevini bırakıp karşına çıplak çıksın.
Rakip futbolcu tuttuğun takıma gol mü attı, hemen bağır; Çıkar o kramponu da sandığa gel.
Doktor sevmediğin birini tedavi mi etti, hemen azarla; Boz o Hipokrat yeminini de sandıkta hesaplaşalım.
Gazeteci duyulmasını istemediğin bir olayı haber mi yaptı, çak telefonu; Ses kayıt cihazını masanın üzerine bırak da sandığa buyur.
Sevdiğin kız sana abi mi dedi, kur evinin önüne ses tesisatını konuş; Ah be vicdansızın kızı, bırak şu kalbimi de siyasete atıl.
Çeşitlendikçe çeşitlenir, örnek bitmez. Erdoğan yöntemiyle hayat bu kadar kolay, kime kafan bozulursa sandığa çağıracaksın. Ama gel gör ki Başbakanın meselesi siyaset ya da sandık değil. Oraya çağırması demokrasiye olan duyarlılığından gelmiyor, orada güçlü olduğunu bilmesinden geliyor. Güvende hissediyor, burada herkesi alt ederim diye düşünüyor.
Artık yarın öbür gün sandıkta eli zayıflarsa sevmediklerini nereye çağırır bilinmez.
***
Kireçburnu merkez akıllı olsun herkes
Geçenlerde rastladığım bir haber sonrası üç gün kendime gelemedim, geceleri uyku tutmadı. 20 bin metrekare çamlığı talan edecekler başlıklı bir haber. Tarabya sırtlarındaki yeşil alanlar sit alanı olmaktan çıkarılacakmış, imara açılacakmış. Tabir yerindeyse; alnımdan vurulmuşa döndüm.
Söz konusu alan içerisinde Kireçburnu da bulunuyor. Ben Kireçburnunda doğdum, Kireçburnunda büyüdüm, her ağacına tırmandım her dalından meyve kopardım, tüm açılarından manzarayı seyrettim, çamlığında uyudum, sahilinde gizli gizli ilk sigaralarımı içtim. Kireçburnu, İstanbulda cennetten bir parçadır. Boğaz en güzel pozunu Kireçburnu Çamlıka verir. Sosyal medyada kendi adımı aratmışlığım yok ama Kireçburnunu üç günde bir aratırım. Kim neresini gezmiş, neresini beğenmiş, hakkında neler demiş, nasıl anılar bırakmış keyifle dikizlerim.
Bugüne dek her doğa katliamı haberine üzüldüm, içim gitti. Tepki gösterdim, eylemlerine katıldım. Ama bu sefer başka bir hissiyatı deneyimlemiş, öğrenmiş oldum. İnsanın evi bellediği, kimliğinin parçası olmuş bir mekâna yapılacak saldırı bin kat daha ağır gelirmiş. Afakanlar basarmış yerli yersiz. Mahallesinde, köyünde, sokağında betonlaştırma tehdidiyle yaşayan insanlara daha yakın hissediyorum şimdi.
Daha önce üçüncü köprü ayakları Kireçburnuna yapılacak denmişti. Karabasan çöktü mahallelinin üzerine. Vazgeçtiler, köprünün yeri değişti. Mahalleli rahatladı. Ama ne beyhude bir rahatlamaymış. Parça parça İstanbulun her yeşil alanını yok etmeye and içmiş inşaat bağımlıları elbette durmazdı. İstanbulun orta yerindeki bu güzellik gözlerinden elbette kaçmazdı.
Kireçburnunun ağaçları da tüm ağaçlar gibi cömerttir. Yalnız mahalleliye değil tüm İstanbullulara oksijen üretir. Çamlığının kapısı herkese açıktır, pikniğe bekler. Sahili herkes için davetkârdır, yunuslar dahi göç sırasında konaklamak için burayı seçer.
Kireçburnu tek şeye kapalıdır; beton çölünün ortasındaki bu vahayı kurutmak isteyenlere. Kireçburnuna sahilden yürüyerek gelinir, üst yoldan otobüsle gelinir, Tarabyadan arabayla gelinir ama hiçbir yerden dozerle gelinemez. Ne mahalleli ne de İstanbullu bu güzel mahalleyi yedirmez.
Hakan Demir
http://birgun.net/yazi-goster/erdogan-yontemiyle-kolay-yasama-kilavuzu-2402.html