Enis Batur şiirleri...

SONBAHAR AYİNİ


Tirşe deniz. Tırıs rüzgâr.
Işıkların içinden geçen sabah.
Teresa Berganza'nın sesinden
süzülen gamlı, uzun yola çıkmış
yalnız kuş. Gökyüzünde bulut,
bulutta biçim, biçimde gizlenen
telâş, telâşı besleyen vatos zaman,
zaman: Yaprağa yürüyen su,
damara yürüyen kan, durup bekleyen
tirşe deniz: Kalanlar, gidenler,
içimden geçen ışık, karanlık,
içimden geçen vurgun.

Bir gece, bir gece daha kaldı -
yetişsin içimden geçen siyah tren.






Enis BATUR
 
TAŞ DAMLALAR


Bana çölün arkasından gelecek topraklardan,
simsiyah gökkubbeyi delip geçecek bir sabahtan
söz açsın, bir bilici istiyorum: Avucundan altı yüzü
kutlu bir zar düşsün, kemerindeki kemikte susuzluk,
korku ve karabaht yerine kurtuluş harfleri yazsın,
çadırımdan çıktığımda sağanak karşılasın beni,
atıma binmeden bakayım: Gözlerinden kaybolmuş
güven ışığı geçsin, yakınlar beni öylesine bezdirdi,
uzaklar rüzgârını getirip etrafında çevireceği billûr
sesle dolsun - kırıldım,yenildim, bozbulanığım
yıllardır: Bir bilici bulun, geceme yıldız, ağsın.

Böyle uzandım döşeğime gece, gece bitmemişti
böyle uyandım. Beldem baştan uca çiğnendi, kim
oturuyor sarayımda biliyorum, biliyorum kimdir
kadınlarımın koynuna giren: Ağır bir koku,pes
bir kösnü, köpük köpük taşan bir öfke ile kaplandı
odalarım, şehirlerim, hükmettiğim uzun ovalarla
sisin çöktüğü dağlar: Issız bir imparator taşıdım
buraya, tuzla buz gurur getirdim yanımda, bir de
zakkumdan tane tane bir imbiğin doldurduğu şişe,
hiçbir şeyden korkmadım bildim bileli: Ne yazgı,
ne kargış, ne ölüm: Bir tek şüphedir, esirgensin.

Büyük, taşlaşmış damlalardır Zaman, bende
bana ne var ne yok kilitler. Çıkıp uçsuz bucaksız
bir ateş yaksam: Onlar erirler mi? Çıkıp bir ateş
yakacak olsam sanırlar ki çağrıdır, çağırmam,
rüzgârı arkasına almış bir yangındır, korkarlar,
ben kimseyi korkutmak için doğmadım. Bir anlam
yok yaradılışımda, bir giz bir gizem yok kimseden
beri - kendiliğinden an gelir erirse damlalarım,
geçmiş günleri kaskatı geleceğimden ayıran âraf
çizgisinden yürür geçerim: Bir bilici bekliyorum,
muskamdan düğüm çözsün, suskumdan söz yağsın.







Enis BATUR
 
YAZ TUĞRASI


Bir tramvaydı bindiğim mor düş,
yarıda kaldı. Vatman ve biletçi

Ve uçarı çan sesi, çocuk asılıp
kaldı. Bir hayal bu şehir, gece

kuruldu gün çözüldü: Vapurlar
düz bulut, sokaklar âmâ dehliz,

kıpırdıyor heykel: Evler büyük
yangından kaldı. Sis ve duman ve

tütsü ve birkaç kekre soru, durup
durup dururken aklımda kaldı.






Enis BATUR
 
YÜZLER, Beş


İçinizdeki kötülükten utanmayın, ben
seviyorum yanaklarınıza yayılan ateşi,
seviyorum ben fena ve mahrem olanı
boynunuzdan yukarı kabaran. Açığa
vurabilse, ah yırtabilseniz gömleğinizi
baştan aşağı: Göğsünüz inip kalkarken
sayardım tek tek sapsarı kirpiklerinizi,
bir elim ateşin içinde kavruk, öteki
kulağınızın üzerinde: Ayva tüyü, meme,
şelâle.







Enis BATUR
 
Amazon / Enis Batur

Gecemden uykuyu söküp aldılar,
yüzümden gamzeyi: Aynalara
durdum günden güne,
boy aynalarına serdim poşumu,
vitrinden vitrine bir cinnet,
gezdim: Mevsim sonu gelirken
mankenler bile çıplak, tamamdı.

Geceme uyku verdiler sonra,
göğsümdem söküp aldılar kem
yengeci: Gidip geliyordum ki
eksik
sisli aynaların içinde, duydum
Yengeç'in kırbaçsı sesini:
"Neslihan bir Amazon şimdi"
 
Aztek Yılı Biterken / Enis Batur

Bırak, gelsin: ışık, ses, temas:
Sen sis nedir bilir misin?
Avlandığım ıssız akşamlar,
kıpırtısız binlerce yaprak
ve erketede bekleyen rüzgar
hatırlıyorum herşeyi bir
bir unutuyorum herşeyi:
Bu gam, bu dövme, Ave Maria
ve kuşların toparlanma çağı:
Güneş batarken başını kaldırıp
kısık gözleriyle gökyüzünü delen
kadından kalmış bir bakış
hızla akıyor içimden.

Karanlığın sonuna gittim ben.
Orada pencereler dilsiz
kapılar sürgülüyken bağırdım:
Yankı dönüp geldi ve vurdu
yüzüme: Çöktüysem, tortu, dibime
kimse sallanmasın artık.
 
Çift / Enis Batur

Pus, sis, alaca
bir tesbih saatler,
çeviriyorum.
Bir düğme açıyorum yakamda,
bir başka düğme kapanıyor,
çıkıp yürüyorum
nisandan nisana doğru.

Düşüyor işte dilimdeki tetik
ve havaya çiziyorum
sesleri, sessiz harfleri
bomboş bir çiviyle.
Bir düğme açıyorum yakamdan,
bir düğme daha açıyorum:
Tutup kökünden söndürdüğüm
geceye fırlıyor
apansız
bir kuş sürüsü.

Kedimin gözleri
gecemi aydınlatıyor.
 
Düşük Ninni / Enis Batur

Beli bağlanmış anneler babalar
için de bir ninni düzmeli;

Abélard'dan Heloise'den sözetmeden
yumuşak, umutsuz bir nota bulmalı
Doğuma muska kurup karayazı kırmadan
çocuğun olması mı ölmesi mi diye sormalı;

Ey tohum tanrısı! Temsili bir çocuk
için de düş yatağında uykusuz kadınlar mı
olmalı ?
 
Fal / Enis Batur

Eşiğine dayanıp seyirdiğim
cansız doğa: Bir çingene geldi
gece, ellerimi açtı ve uzun,
dingin bir yağmur düştü yüzüne:
"Her şey geçer, sen geçmezsin."
Güldüm, katıldım: Bilmem mi
kuytudan beslenen yorgun tekliğimi:
Ben amansız çatlak, sudan ve çıradan
çıkma yangın lehçesi: Her şey geçer
ben kalırım.
 
Fugue IV / Enis Batur

Ben daha yokum

"Sizi kendi şehirlerime götürmeliydim"
demişti adam. "Kendi sokaklarıma,
çıkmazlarıma, durmadan taşındığım,
hiçbirini unutmadığım evlere".
Donmuş gibi dinlemişti. Saydığı şehirlerin
hepsini su ikiye bölüyordu. Andığı sokaklar
hiçbir rehberde kayıtlı olamazdı. Evlere
gelince: Onları belki unutmamıştı, ama
bir daha uğramadığı nasıl da belliydi.
"Ben yokum" demek istemişti birden, "ben
daha yokum". "Bu ev, bu sokak, bu şehir
bu şehri ikiye bölen su daha yok."

Çoktan susmuşlardı oysa
 
Fugue V / Enis Batur

Bu çocuğu hemen aldırtmazsam

"İşaretleri bunca sevdiğine göre
ona yorulmadan işaret vermeliyim".
Nasıl yorulmazdı: Kapısına götürüp
bağladığı beyaz at, aynı gün içinde
postaya attığı binbir mektup, beklenmedik
gecede beklenen bir güneş olmak -
verdiği her işaret hayatında birikmiş
büyük bir imgeyi söküp atıyordu ondan.
Kadın doymuştu oysa bu duygulara.
Beklediği işaretler değil işaretlerin
işaret ettiği yere çağrılmaktı.
Olmayınca o da yorulmadan işaret
verdi. Nasıl yorulsundu ki: Adamın
çakmağı bitince onu değiştirdi,
gömleğine sinmiş kokuyu benimsedi,
istedi ve isteklerini onun istediği
kadar göstermeyi öğrendi, kabul etti.
Yalnız kaldığında düşünüyordu: "Bu
çocuğu hemen aldırtmazsam, onunla
ölebilirim." Zaman geçiyor ve çocuk
büyümüyordu oysa. Neden sonra içinde
kaskatı bir ur olduğunu farketti
ve onu sevdi.
 
Fugue XIII / Enis Batur

Zaman da değil

Gidilebilse, ne çok iz kalıyor geride.
"Belki zaman", diye düşünüyor adam:
"Zaman eksiltebilir birikeni". Oysa ne
zaman, ne de ona benzer şeyler - ona
benzer şeyler? - silebiliyor mekana
sinenleri. Eşyalar değiştirilse de, yeni
badana yaptırılsa da degişmiyor ağrının
kurduğu sıra: Değişmiyor çünkü sokak
adları, değişmiyor şehirler ve insanlar,
dünden bugüne inatla yürüyen inatçı
mantık: Her mevsim, her dolunay,
yağmurlar, bahar aldatmacaları,
her kuyu, her kule, her balkon,
kadehler, mumlar, köpükler,
her kırmızı, her siyah, her gri,
her uyku, her düş, her uyanış
- yer etmişse - aynı çiviyi isteyen
bir delikte tıpatıp zonkluyor.
"Zaman da değil", diyor adam,
kimse yokken, yüksek sesle.
Yeni bir iz kalıyor orada, o an.
 
İlençli Ninni / Enis Batur

Borges'in hülyalı masalını
anımsadım, Ege'de bir sabah:
Ben de Paracelsus gibi gülü küle
dönüştüren ateşe yakarıp külü güle
getirmek için arı, dayanılmaz
bir çileye yatabilirdim: Dönesin
diye ey kırılgan tay, kırıp belleğimde
demir atan görüntüyü: Bir çift
umarsız bacak silinsin gitsin
gözümün dibinden, silinsin kömür
gibi yüzün ve babanın deli gözleri,
boğulsun seni alan acımasız deniz.
 
Le Rouge Et Le Noir / Enis Batur

Eskiden bir bahar vardı, lavta ve arp,
düşmezdi elimizden Le Rouge et Le Noir;
üşürdü kadınlar, ellerimiz eldiven,
atkıydı kollarımız engerek soğukta,
karakışın ardından çözülürdü yumak:
Tuz ve tütsü, kül ve duman, kelimeler,
sesler ve tınılar ve gece: Gecenin
sonunda ışık vardı.

Le Rouge biraz daha kanadı sonra,
Le Noir koyuldu biraz daha: Aynı
çıplak at gelip sırtına aldıydı zamanı.
Bir soru sorulsa, yanıt yerine yeni
bir soruydu ağzımızdan çıkan,
mağrurdu yüzümüz hala, ama kopmuştu
bakışımız bizden: Ufukta seyreden
dümensiz gemilerdik, bekliyorduk
fırtınanın çökmesini üstümüze.

Sancılandık böylece ve doğurduk yıldan
yılı: Erkekler suskun ve kavruktular,
bir düşün peşinde yenik. Sökülmüştü
ağır ağır kurdukları imge ağı, çatlaktı
sisli gözbebekleri. Kadınlar mi getirdi
bu korkulukları, bu bürümcükten erken
doğum kefenini, onlarla mı büyüyüp
kurudu diktiğimiz ağaçlar? Eskiden
bir bahar vardı, eskiden içimizde
başlayan.

Jim Morrison, Hendrix ve John Lennon
yoktu artık; yoktu ``Göğe Bakma'' durağında
şemsiyesiz bekleyen yağmur kadınları.
Herkes bir 35 yaş şiiri yazdı kendi
eksik hayatından, fethedeceğimiz dünya
inanılmaz bir hızla geçmişe doğru
kaydı: Üşümüyordu kimse şimdi,
yanlış koruda düdük çalıyordu bekçiler.
Eskiden bir bahar vardı, flüt
ve keman, Le Rouge biraz daha kana,
koyul biraz daha ey dipsiz Zaman
 
Mehmet Hamdi İçin Tırtıl Ninnisi / Enis Batur

Süte ve geceye tutsak
aç uykusuz koyunu karanlığın:
Gemiler dalmış gidiyor açığa,
Tarancı ki karamsar bir dede
ilk atışta vuruyor imgeyi: Bir
sebep değil, belki neticedir gece.

Mehmet Hamdi: Oturmuş iri
badem gözüne uyku, sallanıyor
saatin iskemlesinde! iki kez
söylesem mavi tırtıl bir ninniyi,
söyle, artar mı ipek düşüne
kana kana kanamadığın özsudan
bir damla küpe?

Süte ve geceye tutsak
atılgan çocuk, kırılmaz
bir inadın tartısında dur da
nasılsa çözül: Uyusun sultan
annen, uyusun ki al götür
şu kalemi ceylan Yusuf'a:
Başlasın dondurdugun yerden
büzül sözüne gergin kanadın.
 
Ortak Bir Işık / Enis Batur

Bekledik, gelmediler. Açtık
pencereleri, kulak kesildik seslere
gündüz ve gece, taradık tek tek
istasyona inen yorgun yüzleri,
ufuktaki lekelere ayarladık dürbünü:
Bekledik, kırık, gelmeyeceklerini
anladıktan sonra bile.

Görkemli geçmedi günler burada:
Sıradan, sade, dingin anlar kovaladı
sıradan, sade, kekre anları: Yoktu
büyük fırtınalar öyle, büyük büyüler
kurulup çözülmedi bu yaz: Her zamanki
nedensiz hüzünler, çocukların şaşkın
falı, biraz tatilde kasaba sosyolojisi,
biraz başı boş konuşmayla döndü takvimler.
Gözümüz yoldaydı gelmediler.

Odalara çekilip şiir okuduk
içimizden: Seferis ve Montale,
Akdeniz dolu dizeler, hepsi genizden.
Durup dururken yürüyüşe çıktık
akşamları, durup dururken sustuk
yakalamış gibi seyrek bir anlamı,
dağ köylerine çıkıp bir gün
öyküsünü dinledik süngerci
oğulların, unutulmuş bir kadınla
konuştuk bir başka gün, tansiklar?
izledi birbirini sonra: Bir atmacaya
baktık uzun uzun avının gözünden,
sağanak indirdik kavruk mevsimin
ortasına, bir yangını söndürürken
bir başkasını başlattık: Durup
dururken gelebilirdiniz, bekledik.

Hazırdı sofra: Semizotu ve sarımsak,
elimizle topladığımız kekik, incir,
nane: Hazırdık sürdürmeye telaşı
ve coşkuyu bıraktığımız yerden.
Geçmişin nasıl geçtiğini, nasıl
geleceğini geleceğin soracaktık.
Dinmezdi ağrı üstüne gitmedikçe,
açılmazdı bu koyu sis
tutmadıkça kökünden ortak bir ışığı,
içinde olacaktık içimizdeki korkunun:
Bekledik gelmediniz.

Eksikti önemli bir şey, başladığında
dönüş, bavulu kapatamadık. Döndük
odalara baktık yeniden, aradık
taşlık ve hayatta: Neydi yitirdiğimiz
anlayamadık. Yarım bir duyguydu belki,
belki sürüp giden bir gündüşü,
kendimizde beslenmiş,
ötekinde sönmüş bir ateşti belki de,
eşiğine dayanıp göremediğimiz:
Bekledik, gelseydiniz.
 
Sahici Sanrı / Enis Batur

Sabahin eşiğinden devriye gözüm
karşı tepeye hafif, uçarı bir hızla
süzülürken vurkaç bir duygu tırmanır
sırtıma: O mor, etli ışığın içinden
madde kıpırdayacak sanırsın.

Güzel yağmur, kıvrak yağmur: Duru
bir sevda sonrasına kilitle beni.
 
Salgı / Enis Batur

Her yıl, ağustosta. Bu büyü işte,
kısaca allegro diyorum ona ben:
Hem zarif, hemde kaba oluyor ağı.
Hem zarif, hem de kaba nasıl olur
derseniz, bakın: ince dokuduğu için
zarif, uzun uzadıya çalışmadığı için
kaba. Köşeleri sever çoğunlukla
aşağıda dokur ve ağın dışına çekilir.
Nereden mi biliyorum bunları?
Eskiden örümcektim ben.

Her yıl ağustosta. Yalnız kalınca
rahatlarlar: Kadın eli dolaşmaz
dolaplarda, duvarlarda. İpin ucunu
kaçırıverirler tabii: Ekmek kutusu,
ilaç çekmecesi, abajurla ampulün
arasında büyük trapez yaşanır
bir ay boyunca. Bu tutku işte,
onun adı andante grazioso aslında.
İnce, ipince dokur, bilir av için
önemini ayrıntıların. Eskiden örümcek
olmasam bilmezdim bütün bunları ben.

Hayır, zehirlileri pek yaşamaz burada.
Geçen yıl rastlamıştım birine,
çoktandır açmadığım piyanonun
kapağına sokulmuş, Fırtına'nın
ilk notalarıyla kıpırdayınca gördüm
onu: Siyah, diyez, attaca diyordum
bu örümceklere ben, (bir tuhaf gülerek)
"ölüm gelecek" benim "gözümden bakacak".
Korku mu, taşkı mı, ikisinin arasında
Bölünmüş bir yangın mı, kapağı tak
kapatmıştım üstüne. Ağına rastlamadım-
ben de kurmaz mıydım yoksa, eskiden.

Ağustos, kasım, mart: Örümceğe
iklimler değil koyu zamanlar gerek.
Geceleri severim ben, kuytu ve aseyrek
çağların içinden ağır ağır geçmek:
Bilir misiniz parmaklarımdaki arı
yalnızlığı, nereden bileceksiniz-
Piyano, şiir, ağ içre ilerleyen saatte
duyduğunuz tik tak bende dolarken
çekip gitmektir bütün istediğim:
Dolanır kalır oysa kurumuş gövdem,
bu eşsiz ağı eskiden ben kendi kendime örmüşsem.
 
Yokuş / Enis Batur

Attar'ın öldüğü yaşa geldim
yorgun, öfkeli; içimde belli belirsiz
bir hızla sönen mum: Fitil bitti
bitecek, yağ sürüyorum boşuna:
Belki de yarın olmayacak, diyorum.

Bu kehribar ağızlık, tütüne dadandığım
yıllardan: Figen bulup seçmişti, gümüşün,
minenin arasından; sayısız armağan
aldım ondan yaşarken, ama bir tanesi
beslerdi tümünü: Sevdim sevildim
bu çirkin dünyada.

Attar'ın yaşına geldimse, bilinmedik bir
giz yok elimde: Öyle çok zaman yitirdim
yaşantı kalmamış gerimde: Saat durmuş
ilerlemiş farkına varmamışım: Dipsiz!
bir hokkaya sığmış, seyrek, yokuş, şiirim.
 
Sümela / Enis Batur

(bir kaç önsezi)

Trabzon: Yıllardır içime gömdüğüm
kaçak sevdaya hem büyütüp hem
korkarak yataklık eden nefti
düş: Sindiğin taşa bakıyorum da
inanılmaz, ürpertici bir duyarlığa
açılıyor kurumlu dünyam.

Hep yola çıksam, ara konakçılar gibi
biriktikçe düşsem kayıttan dilimdeki
yılgı ağusunu, sisli bir tren uzadıkça
uzasa iki tepe arası piyano çalsa
Alfred Brendel, bir bükülüp
bir kırılmasam.

Birlikte boğulurum içimdeki keşişle,
atsam ayağımdaki demiri erinçle:
Ben ki karşılarım kendimi indiğim
her tekneden,
silinir mi durur mu
adresin.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…