Engin Turgut Şiirleri

13 Nisan 2007
15.555
36.072
1.123



1957 yılında, doğdu. Üsküdar akşam lisesi?ni bitirdi. banka memurluğu, düzeltmenlik, reklam yazarlığı yaptı. Aynı zamanda ressamlık yapan Turgut, okurları tarafından incelik sarhoşu bir şair, renklerin çılgın müzisyeni olarak tanımlanmakta.






Kalmıştır

(Sevgili Solmaz Aksoy için...)
siz kederin gözlerine sığmazsınız
yazgıdan yumuşak bir şey kalmıştır!..

hangi kalp bir mektuba sığmıştır
dünya nafile, oyun dışarıda kalmıştır!..

bu yüzleri aynalarda bulamazsınız
kapılar kapanır, anlam size kalmıştır!..

o bildiğimiz sancılar gelir, yalnızlığa dalarsınız
aşkı ıssız, kalbi kırık bir mektup kalmıştır!..

rüzgar böyledir, ışık ısırır,anlamazsınız
geceden yorgun, ipekten ince bir yol kalmıştır!..

mazi böyledir, yeni hatıralar yaratırsınız
rüyalar kemirir yazıları, susmanın hançeri kalmıştır!..

sevişmek böyledir, yaraya kabuk bağlarsınız
deniz biter, sahilde bir balık kalmıştır!..

aşklar böyledir,saçlarınızı yağmur sanırsınız
şarabın sözleri sonsuz, size gitmek kalmıştır!..

Yazlar böyledir, gecenin mürekkebine dağılırsınız
renkler yorgun, pastel dalgın kalmıştır!

hayaller böyledir, gürültüler bırakırsınız
kelimeler susuz, yokluğun gölgesi kalmıştır!..

anın muhteşem derinliğine bağlanırsınız
elimizde kala kala hayallerimiz kalmıştır!..

hayat böyledir,düştüğü yeri acıtır
aşk,adresinde yoktur, sesinizde veda kalmıştır!..

(Milliyet Sanat, 437)

Engin Turgut
 

Hiçlik Ağıtı

hepimiz gurbetimize yakışıyoruz…
Bedeniyle susayanlar, kalbiyle çıldıranlar, her şey çabuk
unutulur diyenler, aşk yırtılır, kalbimiz de yırtılır! Ey rüyalarımın
güzel çocuğu, yüzüne baksam görünür yüzümün yağmuru.
Görülmüştür gözlerimin aşka bakan dalgınlığı…Kelimeleri küçük
melekler bilip, deli ıslıklar biriktirip ağzımda, ormanın içinden
geçiyorum…Gökyüzünden başka bir lunapark daha var mıdır?...


Pötikare bir aşk duygusu eğitiyorsa beni, eskimeyen bir
annenin, zarif bir sızının içine dönebilirim. Göl kenarı izcisi, likör
bir çocuğun büzülen alt dudağıysam, kuşlara kanat takmakla
yorulmuyorsa kalbim, kederimden geçilmez!..Bu bir çöl
yalnızlığı…Hıçkırıyor kalbim. Annem müşfik güneş, buğunun en
yakını.

Ne çıkar, ne çıkar, kelimelerle taranmadık mı?..

Hangi taşın altını kaldırsam içimi açarak bakarım. İçim size
kocaman bir yara…Gidenler ah!..Küserek öldüler…Canı
çıkmasın diye sözün, söz verdik, canımızı yırttık da geldik!
Gözlerinin günahını aldım,gözümüzden düştüler… Bu birkuğu
dansı. Gece ne güzel sekiyor…Sesimi biriktiren orman
ellerimden kaydı. Ah! o büyük sözler, utanırlar küçücük
kelimelerden…Dinmiyor şuramda yaşayan sızı! Her şeyi bir
serçenin gözünden gördüm, her şeyi serçe parmağımla
öldürdüm! Gül dikeninde gökyüzünü ararken, bir çocuk dayamış
sırtını kalbime yüzümü seyrediyor…Denizin sesini topluyorum,
başka bir eda buluyorum kendime…Cebimde ısırılmış güneş, ay
çiğneyerek yürüyorum…Ah, kimsenin kimsesiz kaldığı,
kimsenin kimseden geçemediği derdimsin.Bir yaz daha geçiyor
yazların içinden. Ezilmiş bir harfin gölgesi sokaklarda…


Ne çıkar, ne çıkar, o büyük boşlukla yıkanmadık mı?...


(Şiir Ülkesi, 1)

Engin Turgut
 

Yazdı, Bitti!


Mutsuz, ipeksi, kırılgan bir şeydi, yaz!
Ruhumuzu nereye taşısak yazdan
kurtulamayacaktık. Şapkanın dalgın-
lığından başka neydi ki yaz! Omuz-
larımızdan sarkardı sarışın bir ince-
liğin boynumuzda açtığı rüya. Kaçır-
dığımız tanrının ıslığı yaza nı ayar-
lıydı kimbilir belki de yaz yorgunu
bir hayatın karnından yuvarlanan
çakıltaşlarıydık!...


Aşkın yüzümüzle buluşmasında daha
kederli ve daha yalnızdı yaz! Çünkü
hep yaz çocuğu bellediler bizi…Ve
bu yüzden yaz, ormanın gözünden
kaçtı. Yaz bunu da atlatır biliyorum,
yaz duygusu kimseden saklanmaz bu-
nu da biliyorum peki ama nerden geliyor
boşluğun o müthiş zarif tadı!


Yazın rüzgârı ardına kadar balkon. Bak
nasıl da sığınıyoruz kendine gecikmiş
bir aşkın oyuncak saatlerine…Cumbalı
ama tuhaf bir ev kokusuydu ve öpücük-
lerle eğitirdi ayrılığı yaz! Ve fazla hatıra-
dan boynu bükük birden yaşlanırdı ağaçlar…
Aşk ve yaz o ilk şaşkınlık! İkisi de
düşleriyle gelir ikisi de çabuk biterdi…


(Milliyet Sanat, 341)

Engin Turgut
 

Denizin Nefesi

(Sevgili Öznur'a)

Esmerliğini uzak dağların tenhasından almış,
parmaklarının ucunda gezdirdiği keder antik
çağdan, bir elma gibi gülümsüyor, sanki bir
mektup olsa içinden gökyüzü çıkacak, zarfı
yırtmadan açarsanız, üzerinize ırmaklar
dökülecek, pul kadar gövdesi var inceliğin,
işte söylüyorum : hayatı şımartmak ve baştan
çıkartmak bayan rüya için hiç zor değil! Bir
buğday sapı kadar kırılgan, bir denizin
yumuşak teni kadar pürüzsüz elleri var,
bütün eller içinde onun ellerini tanıyabilir,
gözlerinin ceylanına dokunabilir, ruhunun
terasında ıssız bir kuşun kalbini okşayabilirsiniz!...

Sanki vakitsiz bir gece kraliçesi, sanki gecelerin
çıplak derin sıkıntısı, tıkırtısı damlayan aydınlığın,
koynunda incir yetiştiren, hayallerini Çengelköy'ün
denizinde yüzdüren, yüzünün aleviyle ışığını
bakışlarımıza boca eden eşsiz bir gül yarası,
altdudağında yakıcı bir yazın anısı iştahla susuyor,
bir kayık arzuyla koşuyor sularda, güneşin ormanı
ısırdığı gün görmüştüm onu, bir ağacın da gurbet
olduğunu öğrendim, bugün deniz postanesinden
bir mektup aldım, boynuma sarıldı şaşkın bir su,
bir balığın da gurbet olduğunu öğrendim, sanki
bir aşk hatırasıydı Nila! Nila onun yalnızlığını
nerede olsa bulurdu, çünkü Nila'nın kalbi asla
uyumazdı! Bayan rüya esmerliğini sonbaharın
eskimeyen yapraklarından almış, küçük ve mahcup
gamzeleri sanki bir kuş cıvıltısı, yüzünde hayata
pervane bir yaşam sevinci, sanki üzgün bir karıncayı
evine götürüp onun hayatını kurtaracak kadar
içli birisi!.. Yüzünden bilge bir kedinin uykusuzluğu
sarkıyor, sırdaş, arkadaş, gönüldaş birisi!

Esmerliğini aşka sürgün kıyılardan almış, mavi
bir mektubun en mahrem yerinde mahsur
kaldım, denizin nefesi hâlâ gül kokuyordu!...

(Adam Sanat, Ocak 2001)


Engin Turgut
 

Arkadaşım Mavi


(Sevgili Alihan Irmakkesen için)

Babil'in eskimeyen diliyle yıkansak seninle
inceliğimizi giyinsek, dayansak arkadaşlığın kapısına
Göğün ısrarıyla geceyi yorgun düşürsek
Eski bir lezzetti günah
Kederli bir serçeydi kalbimizin ötüşü
Zaman annesizdi, unutmadık masallardaki
çocuğun masmavi bakan gözlerini
Kokumuzdan şarap yaptılar, unutmadık on yedi ağustosu
Kolu kanadı kırık bir sandalın deniz diye diye inlediğini
Güneş kibirliydi, su dalgın, ruhumuz kilitli
Gül kustuk, hasta yatağından uyandırdık ıssız rüyalarımızı
Ağaçlar yağmura acıkırdı, üzgün bir evdi sessizliğimiz
Süt kokardı dualarımız
Bulutlarını bana bağışla
Ellerinin ışığını göster
Bu deli ve ıslak yüzümüz adamı öldürür
Uçurur beni iyiliğin koynunda beslediğin yaz
Beli ince bir rüzgârın boşluğuna dolandı yaralarımız
Ah, doğumun o sıcak kalbiyle sarıldık birbirimize! ..

(Varlık, Ocak 2001)

Engin Turgut
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…