Denizin Nefesi
(Sevgili Öznur'a)
Esmerliğini uzak dağların tenhasından almış,
parmaklarının ucunda gezdirdiği keder antik
çağdan, bir elma gibi gülümsüyor, sanki bir
mektup olsa içinden gökyüzü çıkacak, zarfı
yırtmadan açarsanız, üzerinize ırmaklar
dökülecek, pul kadar gövdesi var inceliğin,
işte söylüyorum : hayatı şımartmak ve baştan
çıkartmak bayan rüya için hiç zor değil! Bir
buğday sapı kadar kırılgan, bir denizin
yumuşak teni kadar pürüzsüz elleri var,
bütün eller içinde onun ellerini tanıyabilir,
gözlerinin ceylanına dokunabilir, ruhunun
terasında ıssız bir kuşun kalbini okşayabilirsiniz!...
Sanki vakitsiz bir gece kraliçesi, sanki gecelerin
çıplak derin sıkıntısı, tıkırtısı damlayan aydınlığın,
koynunda incir yetiştiren, hayallerini Çengelköy'ün
denizinde yüzdüren, yüzünün aleviyle ışığını
bakışlarımıza boca eden eşsiz bir gül yarası,
altdudağında yakıcı bir yazın anısı iştahla susuyor,
bir kayık arzuyla koşuyor sularda, güneşin ormanı
ısırdığı gün görmüştüm onu, bir ağacın da gurbet
olduğunu öğrendim, bugün deniz postanesinden
bir mektup aldım, boynuma sarıldı şaşkın bir su,
bir balığın da gurbet olduğunu öğrendim, sanki
bir aşk hatırasıydı Nila! Nila onun yalnızlığını
nerede olsa bulurdu, çünkü Nila'nın kalbi asla
uyumazdı! Bayan rüya esmerliğini sonbaharın
eskimeyen yapraklarından almış, küçük ve mahcup
gamzeleri sanki bir kuş cıvıltısı, yüzünde hayata
pervane bir yaşam sevinci, sanki üzgün bir karıncayı
evine götürüp onun hayatını kurtaracak kadar
içli birisi!.. Yüzünden bilge bir kedinin uykusuzluğu
sarkıyor, sırdaş, arkadaş, gönüldaş birisi!
Esmerliğini aşka sürgün kıyılardan almış, mavi
bir mektubun en mahrem yerinde mahsur
kaldım, denizin nefesi hâlâ gül kokuyordu!...
(Adam Sanat, Ocak 2001)
Engin Turgut