Ailelerin Bilinçlendirilmesi
Engelli çocuğun eğitiminde en önemli ve etkili ortam, sürekli içerisinde bulunduğu aile çevresidir. Çünkü çocukla iç içe olan onun davranışlarını sürekli izleyen ailedir. Ailenin, özürlü çocuğuna karşı görevleri normal çocuklarına göre belirli farklılıklar gösterir. Ailenin bu görevi çocuğun özrünün zamanında anlaşılmasından, çocuğun topluma kazandırılmasına kadar devam eder. Bu görevin yerine getirilmesi ve gerektiği gibi yapılmasında bir takım sorunlar gündeme gelir. Bu sorunların ilki çocuğun özrünün zamanında anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Zamanında teşhis edilmeyen özür zaman geçtikçe kalıcı hale gelir. Giderilmesi önemli ölçüde zorlaşır. İkinci sorun, ailenin çocuğunun özrü konusunda başvuracağı gerekli yerleri bulma ve seçme konusunda ortaya çıkar. Anne-baba çocuğunun yürüme, konuşma ve öğrenme özellikleri yönünden diğer akranlarından farklı olduğunu gözler, gözlediği bu duruma çare bulabilmek için sağlık kurumlarına ya da uzmanlara başvurur. Bunun yanında çocuğunun çeşitli alanlardaki geriliğini fark edemeyen, çözümünü zamana bırakan ana babalarda bulunmaktadır. Bu sorundan kurtulmanın yolu; özrü fark edebilen , sorunun çözümü için nereye, nasıl ve ne zaman başvuracağını bilen aileleri oluşturma süreci olarak adlandırılan anne-baba eğitiminden geçer. Bu bağlamda çocukların eğitimi ve geliştirilmesinde ailenin rolü son derece önem kazandığı görülmektedir .
Diğer bir sorun ise, özrü fark edilen çocuğun özel eğitiminin sürekli hale getirilmesidir. Kısa vadede verilecek eğitimden çabucak sonuç alma beklentisi içinde olmamalıdır. Çünkü eğitimden yararlanabilmek için sabırlı, özverili, çalışmadan ve sonuçlarından haz alıcı bir yapıda olmak yanında, çocukların özür tür ve özellikleri ile öğrenme özelliklerini dikkate almak gerekir. Eğitimin sürekliliğini sağlamada maddi destek, bilgi, hizmet sunma ve kamuoyu oluşturma gibi etkinlikler yanında belki en önemlisi “aile rehberliğidir”. Eğitim kurumlar, bu konuda hizmet veren “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu”, gönüllü kuruluşlar, vakıflar ve dernekler gibi kurumlar bu hizmeti ihtiyaca uygun biçimde ele almalıdır.
Ailenin olumsuz tutumlarını değiştirmede eğitim kurumları ve öğretmenlere düşen görev üç kümede toplanabilir. Bunlar;
- Aileleri özürlü çocuğun durumu ve neler yapabileceği konularında gerçekçi bilgilerle donatmak.
- Özel öğretim yöntemlerinde işbirliği yapabilir hale getirmek.
- Rehberlik hizmetlerini yerine getirebilmektir .
Engelli bir çocuğa sahip olan ailenin sorununun çözümü bir takım koşulların yerine getirilmesiyle olanaklıdır. Bu koşulların başında çocuğun içinde bulunduğu ortam olan ailenin eğitimi önem kazanır. Özürlü bir çocuğa sahip olan ailenin, çocuğunun eğitimine yardımcı olabilmesi için toplumdan gelebilecek her türlü olumsuzluğa karşı rehberlik yoluyla bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Aile rehberliği, özürlü çocuğun yaşama hazırlanmasında son derece önemlidir. İlk kez böylesi bir durumla karşılaşan aile, sorunu nasıl çözeceği, nasıl davranması gerektiği konusunda bilgili değildir. Bilgilendirme konusundaki görevler psikolojik danışma ve rehberlik uzmanları ile özel eğitim uzmanlarına düşmektedir .
Bugün ülkemizde özürlü çocuklara eğitim veren kurumlar sayıca az, personel ise yetersizdir. Bu kurumlarda hizmet veren personelin ihtiyacı karşılayamaması ailelerin eğitilerek çocukların gelişimine katkısını zorunlu bir duruma getirmiştir. Özürlü çocukların eğitim ve öğretim olanaklarından yararlanma oranı % 2’lere bile varamamıştır. Zamanımızda gelişmiş ülkeler bir ülkenin Özel Eğitime Muhtaç Çocuklara sağladığı eğitim ve öğretim olanakları ile değerlendirilmektedirler. Uygarlık düzeyimiz bu ölçüte göre oldukça düşündürücüdür .
Ailenin bilinçli olması için, çocuğun ailesinin ve yakın çevresinin bilimsel bilgilerle donatılması gerekir. Ailenin öncelikle özel eğitim içinde okulun önemli bir parçası oldukları duygusu kazandırılmalıdır. Ailenin çocuğun eğitiminde aktif katılımcı olması sağlanmalıdır. Okul-aile işbirliğinin sağlanması; okulda alınan eğitimin aile tarafından evde devam ettirilmesinin sağlanması özel eğitimde en önemli noktalardan biridir. Bunun yanı sura “Kurum dışında çocuğun evde, aile bireyleri içindeki yeri nedir? Aile bireyleri ile iletişimi nasıldır? Aile içinde, ev ortamında kurumda verilen eğitimle tutarlılık gösteren ve kurumda verilen eğitimi destekleyici çalışmalar yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa başarısı nedir?” gibi sorulara yanıt aranmalıdır.
Engelli çocukları toplumun tanıyabilmesi ve benimseyebilmesi için onlara diğer insanlarla birlikte olma fırsatları yaratmalı ve olabildiğince bağımsız yaşayabilmeleri için çaba gösterilmelidir. Engelli çocukların toplumla kaynaşabilmesi için en önemli adım, onları saklamak yerine onları topluma, yaşıtlarının arasına mümkün olduğunca çıkarmaya çalışmaktır. Yakın çevremize, akrabalara, merak edip soran herkese; çocuğumuzun özelliklerini anlatmak da tanımaları ve benimsenmeleri için bir diğer önemli adımdır. Farklı özelliklere sahip bir çocuk ailesi içe kapanabilir, ev ziyaretlerine gitmeyi veya eve gelinmesini kısıtlamayı düşünebilir. Bu durum Çocuğun sosyal gelişimi ve kabulü açısından hiç de uygun değildir. Misafirlere veya evine gidilecek kişilere çocuğa karşı nasıl davranmalarının uygun olacağı konusunda verilecek ipuçları, hem onların çocuğa uygun bir biçimde davranmasını sağlar, hem de çocuğun değişik kişilerle sosyal ilişkilerini artırır .
Hepimizin engelli çocukları ve ailelerini tanıması onların eğitilerek toplumsal hayata hazırlamak açısından çok önemlidir. Anne-babalar, öğretmenler, çocuklarla çalışan diğer uzmanlar ve toplum, çocuklarımızı ve ailelerimizi tanıdıkları ölçüde onlarla daha anlamlı ilişkiler kurabilecekler ve yakınlaşıp seveceklerdir. Buradaki amaç engelli çocukları diğer çocuklarla birlikte eğitmek, eğlenmek ve birlikte bulundurarak sosyal entegrasyonu sağlamaktır. Bu bütün toplumun ortak çabası olmalıdır. Devlet yetkililerinin, gönüllü kuruluşların, sendika temsilcilerinin, değişik disiplinlerden eğitimci ve uzmanların bir araya gelerek, bu süreci, bu gelişimi ve kaynaşmayı sağlaması toplumun huzur ve mutluluğu için gereklidir .
Ailenin sağlıklı, mutlu, güvenli yaşamı demek, devletin sağlıklı, mutlu ve güvenli yaşamı demektir. Görevlerini yerine getirmeleri için anne babaların mümkün olduğunca sağlıklı, mutlu, güçlü olmaları, ayakta durmaları gerekmektedir.
Aile bilinçlendirilmezse uzmanla işbirliğine girmeye reddedebilir. Ailenin yalnızlık duygusunun benzer özürlü çocukların ailelerini grup çalışmalarıyla biraraya getirerek önleyebiliriz. Özürlü çocuğa sahip birçok ailenin varlığından söz edilerek yalnız olmadıkları gerçeğini kazandırmak suretiyle onları psikolojik olarak rahatlatmalıdır .
Aile eğitiminde görev ve sorumluluk alacak olanlar şu şekilde sıralanabilir:
- Özel eğitim öğretmeni: Öğretmen aşağıdaki kimselerden yardım almalı;
- Özel eğitim uzmanı
- Psikolojik danışman
- Psikolog
- Tıp alanında yetişmiş uzmanlar (Psikiyatrist, Nörolog,, Ortodentist)
- Çocuk gelişim uzmanı
- Sosyal hizmet uzmanları
- Dernek ve vakıfların ilgili ve yetkili kimseleri
- Resmi ve gönüllü kuruluşların yöneticileri
- Basın yayın organlarının yöneticileri, programcıları
- Yerel yöneticiler (Muhtar)
- Hemşireler ve uzman terapistler
Görüldüğü gibi engelli çocuk ve ailelerinin eğitimi bir ekip işidir. Değişik alandaki uzmanların ortak katılımının söz konusu olduğu profesyonel bir yardımı gerektirir. Ayrıca bu yardım sadece engelli çocuk ve ailesinin bilgilendirilmesiyle sınırlı kalmayıp tüm toplumu kapsayan bir alanı da içine almalıdır. Örneğin sivil toplum örgütleri, vakıflar, sendikalar, yerel yönetimler ve gönüllü kuruluşlar engelliliğin önlenmesi konusunda ortak bir çaba harcamalı ve toplumsal barışın sağlanması için bunu bir gerek ve gereksinim olarak kabul etmelidir .