Hikayesi ile birlikte gelmişti Elfida.. Gün haftanın en sevdiğim günü olan cumartesiydi, dışarda umar soğukluğu.. Vakit geçirmeye çalışırken bir kanal arasında buldum onu, albümü çok fazla dinlememiştim kabul.. Bir önyargıydı belki, üstünden geçmiştim şarkıların sadece.. Kaçırmıştım Elfida’yı, buldum sonra.. Şarkı bitene kadar değiştiremedim kanalı, sonra öğrendim elfida’nın hikayesini.. en masum cümlelerle ama en bilge acılarla;
“Esmerdi, narindi, yaşı ufacıktı, ismim ile ismi benzeşiyordu. Cerrahpaşa hastanesi ağrı merkezinde arkadaşımın annesini ziyaret ettiğim sırada annesinin ona seslenmesini duyunca bana seslendi sanarak gayri ihtiyari dönüp baktığımda gördüm onu. Tam karşı yatakta yatıyordu. içim cız etti. Aldığım nefesten, alabileceğim nefeslerden utandım. Gözlerim doluverdi kendimi tutum. Gülümsedim “benim de adım seninki gibi” dedim. Gülümsedi. Elindeki telefonu gösterdi “Haluk abim aldı, bana şarkı yazdı” dedi “Klibinde beni oynatacak, ama oynamak istemediğimi söyledim” dedi.
“Biliyorum yapamam” dedi burkularak..
“Yaparsın niye yapamayasın ki” dedim. Cevap vermedi , sustu. Suskunluğu içimi dağladı. Söylenmemiş ama binlerce kelime içeren bir suskunluktu. “Gene gel, Haluk abim hep geliyor” dedi.
Eve dönerken hep aklımda idi. Sonrasında bir daha hiç gidemedim oraya. Teyzemiz de eve döndü. 1-2 ay sonra teyzemizi kaybettik. Sonra arkadaşımdan öğrendim ki “elfida” da 2 ay öncesinden gitmiş. Orada buluşacaklarmış .”
İçime akıttığım yaşlarımı tutamadım bu sefer…
Her dinlediğimde ağlatan, o kara gözleri hatırlatan…*”
Okurken çoktan kendi gölgemi oturtup onun anıları üzerine, salıvermiştim gözyaşlarımı.. O günden beri gökyüzü gri nedense, birleştirecek ne çok siyah ve beyaz varmış meğer.. O gidince anladı bu şehir ve gökyüzü sanırım.. Sadece maviler solmuyormuş, sadece turuncular ölmüyormuş.. griler de kayboluyormuş bazen nereye gittiği belli olmadan..
Bütün bunları bir şarkı sayesinde mi öğrenmiştim ben, yoksa bizzat öğrenmek mi istedim? Bilmiyorum. Eğer olur da duyarsanız bir gün bir yerlerde ve rastlarsanız elfidaya çok derinlerde, bir de siz bağırın ucundan o şarkıyı o’na:
“elfida sen eski bir şarkısın”
“Esmerdi, narindi, yaşı ufacıktı, ismim ile ismi benzeşiyordu. Cerrahpaşa hastanesi ağrı merkezinde arkadaşımın annesini ziyaret ettiğim sırada annesinin ona seslenmesini duyunca bana seslendi sanarak gayri ihtiyari dönüp baktığımda gördüm onu. Tam karşı yatakta yatıyordu. içim cız etti. Aldığım nefesten, alabileceğim nefeslerden utandım. Gözlerim doluverdi kendimi tutum. Gülümsedim “benim de adım seninki gibi” dedim. Gülümsedi. Elindeki telefonu gösterdi “Haluk abim aldı, bana şarkı yazdı” dedi “Klibinde beni oynatacak, ama oynamak istemediğimi söyledim” dedi.
“Biliyorum yapamam” dedi burkularak..
“Yaparsın niye yapamayasın ki” dedim. Cevap vermedi , sustu. Suskunluğu içimi dağladı. Söylenmemiş ama binlerce kelime içeren bir suskunluktu. “Gene gel, Haluk abim hep geliyor” dedi.
Eve dönerken hep aklımda idi. Sonrasında bir daha hiç gidemedim oraya. Teyzemiz de eve döndü. 1-2 ay sonra teyzemizi kaybettik. Sonra arkadaşımdan öğrendim ki “elfida” da 2 ay öncesinden gitmiş. Orada buluşacaklarmış .”
İçime akıttığım yaşlarımı tutamadım bu sefer…
Her dinlediğimde ağlatan, o kara gözleri hatırlatan…*”
Okurken çoktan kendi gölgemi oturtup onun anıları üzerine, salıvermiştim gözyaşlarımı.. O günden beri gökyüzü gri nedense, birleştirecek ne çok siyah ve beyaz varmış meğer.. O gidince anladı bu şehir ve gökyüzü sanırım.. Sadece maviler solmuyormuş, sadece turuncular ölmüyormuş.. griler de kayboluyormuş bazen nereye gittiği belli olmadan..
Bütün bunları bir şarkı sayesinde mi öğrenmiştim ben, yoksa bizzat öğrenmek mi istedim? Bilmiyorum. Eğer olur da duyarsanız bir gün bir yerlerde ve rastlarsanız elfidaya çok derinlerde, bir de siz bağırın ucundan o şarkıyı o’na:
“elfida sen eski bir şarkısın”