Dünyada bugün, sosyal değişim aracı olarak kabul edilen, Vatikan onaylı İslamcı hareketler mevcuttur. Bu hareketlerin amacı İslamı değiştirerek onu liberalizmle uyumlu, Hıristiyanlıkla sorunu olmayan bir dine dönüştürmektir. Türkiye'de bu hareketin en primitive şekli Saidi Nursi hareketidir. İkincisi ise geleneksel ve tarihi olarak birinci hareketle bağlantılı olan Fethullah Gülen hareketidir. Bu iki hareket, kendisini, saf anlamda dini inanç akımı olarak değil; İslamın doğası gereği diyerek barış, adalet ve şiddetten arınmış bir dünyanın ajanları gibi faaliyet gösteren İslami hareketler olarak tanımlar. Bunlar lider kökenli hareketlerdir. Faaliyetlerini Said Nursi ve Fethullah Gülenin vaazları ve yazıları belirler. Ulusal ölçekte başlayan bu hareketler şimdi uluslararası düzeye ulaşmış, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dahil dünyanın çoğu bölgesinde yaşam ve faaliyet olanağı bulmuştur.
Nur hareketi izleyicilerinin 5-6 milyon, bazılarına göre de 9 milyon dolayında olduğu söylenir. Risale-i Nur öğrencileri 5500 ikametgâhta haftada iki kez Nursinin yorumlarını tartışmak için bir araya gelirler. Ekim 2007de Londrada Fethullah Gülen hareketini değerlendirmek için yapılan Hıristiyan sponsorlu toplantıya sunduğu bildirisinde Mustafa Akyol, Nursinin düşmanlarının Siyonizm ve Batı tipi sömürgecilik olmadığını, onun düşmanlarının materyalist felsefe ve komünist ideoloji olduğunu ve bu hareketin, Batı dünyasını kendisine müttefik seçtiğini ifade etmiştir.
CEMAAT CIA ÜRÜNÜDÜR
WMR (Wayne Madsen Report) raporuna göre, F tipi cemaat CIA'nın ürünüdür. Cemaat bir İslamcı hareket olarak Katolik ilkelerini benimseyen Opus Dei hareketine bağlıdır.
Türkiye ayağını Fethullah Gülen cemaatinin örgütlediği "Dinler Arası Diyalog" platformunun oluşturduğu bu yapılanma, neredeyse 150 yıllık bir projedir. Projenin finansman ve örgütlenme bakımından en önemli destekçilerinden birisi, kökleri 1833 yılına kadar uzanan Hartford Seminary Papazlık Okulu ve The Duncan Black Macdonald Center olup, her iki yapılanma da aynı merkezden yönetilerek ve aynı ekipleri kullanarak küresel düzeyde Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini örgütlemeyi amaçlamaktadır. Fethullah Gülen yapılanmasının 2 milyon dolar bağış yapmasıyla da gündeme gelen bu okul, çok inançlı bir dünyada lider kalmanın tek koşulunun İslam ülkelerine lider hazırlamak olduğunu, kendi örgütlenmesinin amaçlarından biri olarak önemle vurgulamaktadır.
Bu yapı, İsrail de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında "Dinler Arası Diyalog" zemininde toplantılar ve kongreler düzenlemektedir. Hatta The Muslim World adlı bir dergi de çıkararak misyonerlik faaliyetlerini genişletmiştir. Derginin yayımcısı Macdonald Center olup, adını kurucu kadro içindeki misyoner-şarkiyatçı Duncan Black Macdonalddan almıştır. Macdonald Center, Amerika Birleşik Devletlerinin en eski ilâhiyat fakültelerinden Hartford Seminaryye (kuruluşu 1833) bağlı olan bir bilimsel araştırma merkezi ve yüksek öğrenim kurumudur.
Araştırmalarında İslâmiyet ve Hıristiyanlık üzerinde yoğunlaşan, özellikle İslâm ve Hıristiyan dünyaları arasında diyalog kurulmasını amaçlayan kurum, Arapça el yazması kitaplardan ve Ortaçağ Avrupasında İslâm dünyası üzerine kaleme alınmış eserlerden oluşan kütüphanesiyle de dikkat çeker. Nisan 2005te 95. cildi yayımlanan The Muslim Worldgenellikle İslâma yönelik makaleler yanında kitap tanıtımlarına, araştırma notlarına ve sempozyum haberlerine de yer vermektedir.
ŞEYTANIN AYRINTIDAKİ RESMİ NE
Derginin asıl amacının misyonerlik olduğunu, derginin ilk sayısından itibaren alt başlığını oluşturan İslâm dünyasında misyonerlik faaliyetlerini ilerletebilmek için Muhammedîlerin yaşantısını, dilini, düşüncesini inceleyen bir dergidir cümlesi de ortaya koymaktadır. Her ne kadar İslâm dünyasında misyonerlik faaliyetlerini ilerletebilmek için ifadesi 1931 yılında çıkarılmışsa da, içerik değişmemiştir. Bu katı misyoner bakış açısını gösteren en önemli işaret, Müslüman kelimesi yerine Mohammedan (Muhammede inanan) tabirinin kullanılmasıdır. Bu dönemde dergide yazıları çıkan müelliflerin çoğu, İslâm ülkelerinde misyonerlik yapan, Duncan Black Macdonald, Arthur Jeffery, Murray T. Titus, Clair Tisdall, Hendrik Kraemer, Marshall Broomhall, Elwood Morris Wherry ve Kenneth Cragg gibi isimlerdir. Bu evrede, I. Dünya Savaşı yıllarından 1930lu yıllara kadar Türkiye üzerine yazılan makalelerin içerikleri özellikle dikkati çeker.
Müslüman ülkelere lider yetiştirmek üzere organize olan papaz okulunun Türkiye ayağı olan Fethullah Gülen yapılanmasının son dönemlerde itibar kaybettiği ve eğitimsiz, yaşlı, hasta bir adam üzerine oturtulan kurgunun iflas halinde olduğu biliniyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir CIA operasyonu ile kontrol altında tutulması sürecinde yeni bir noktaya gelinmiş olmalı ki artık Ilımlı İslam modeline uygun, liberal ve işbirlikçi bir lidere ihtiyaç var. Üstelik bu liderin Türkiye'nin aydın olarak tabir edilen grupları tarafından da desteklenmesi işin ballı böreği, şeytanın ayrıntıdaki resmi olabilir.
Türkiye ayağında yeni yapılanmanın ipuçlarını yakalamak zor olsa da, bilgi çağı bize olanca berraklığı ile kaynaklarını sunuyor. Bu kaynaklardan birisi ACMCUdur (Müslüman-Hıristiyan Birlikteliği Merkezi). Bu merkez 1993te kurulmuştur. 2005 yılında merkeze Suud Prens El-Velid 20 milyon dolar bağışlamış ve merkezin adı değiştirilerek Prens El-Velid Bin Tallal Müslüman-Hıristiyan Birlikteliği Merkezine dönüştürülmüş. Bu merkez Georgetown Üniversitesine hediye edilmiş en büyük merkezlerde birini oluşturuyor. Bu merkezde, Hartford Seminary Papazlık Okulu, Duncan Black MacDonald Centerla birlikte sponsor olarak misyonerlik faaliyeti amaçlı hayli önemli toplantılar düzenlenmektedir. 2007- 2011 yılları arasında yapılan organizasyonlar, bu kuruluşların İslam ülkelerinde yaptıkları çalışmaların adeta bir resmi gibi.
MERVE KAVAKÇI İLE İHSANOĞLU NEREDE BULUŞTU
Bu faaliyetlerin Türkiye ayağını incelediğimizde iki önemli isimle karşılaşıyoruz. Bunlardan birisi, kimseyi şaşırtmayacak bir isim: Merve Kavakçı! 18 Nisan 2008 tarihli toplantının konusu "Türkiye'nin Demokratikleşmesi ve Tökezleten Nedenler". Bu toplantıda Dr. Kavakçı, misafir profesör olarak Georgetown topluluğuna Türk politikasında kadının yerini anlatan bir konuşma yapmış.
Misyonerlik örgütlenmesinin 21 Eylül 2007 tarihindeki misafiri ise Türk toplumunu yakından ilgilendiren çok önemli bir isim. Bu zat Türkiye Cumhuriyeti'nin önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP-MHPnin ortak Cumhurbaşkanı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu. O ortamlarda büyük bir itibara sahip olduğu, toplantının açılış konuşmasını yapmasıyla kanıtlanan Ekmeleddin Bey'in sözleri adeta Dinler Arası Diyalog Platformunun bütün klişelerinin olduğu gibi tekrarlanmasından ibaret. Platform, her koşulda programlarına, barış kültürü, dinler arası diyalog, kadın ve barış, gençlik ve barış, yoksulluk ve barış gibi yeni dünya düzeninde duymaya alışkın olduğumuz şık ifadeleri yerleştirerek misyonerlik faaliyetlerini sürdürmekte. Ekmeleddin Beyin kişisel internet sitesinde kendisini tanıtmak için kullandığı ifadeler de aynı kaynaktan beslenen insanların ağızbirliği etmişçesine kullandıkları ifadelerin aynısı.
Ekmeleddin İhsanoglu'nun kişisel sitesini incelemeniz onun Dinler Arası Diyalog platformundaki yerini ve çalışmalarını kendi ağzından duymanız için yeterli. Onu dünyaya tanıtan şey, Müslüman Dünya ile Batı arasındaki bağlantıya olan katkıları. İslamcı liderlerden Hıristiyan liderlere yazılan "Ortak Tavır" mektubunun imzacısı olan Ekmeleddin bey, sürekli olarak barış ve karşılıklı anlayış kavramlarını kullanıyor.
YENİ İSLAMIN TEMSİLCİSİ Mİ OLACAK
Görüldüğü üzere, Yeni Dünya Düzeni, İslamın Batıyı kendi felsefi çerçevesi içinde keşfederek onunla barış içinde bir arada var olmasını amaçlamaz; yapılmak istenen, serbest piyasa ideolojisine uyumlu hale getirilmiş Hıristiyanlığın, kendine engel olarak gördüğü İslamın felsefe ve tasavvuf fikrini yok ederek, İslamı serbest piyasa ideolojisine uyarlamaktan ibarettir. Böylelikle adı İslam olan yeni bir din üretilmektedir. İslami felsefenin, faiz, rüşvet, haksız kazanç, emek harcamadan kazanç ve sömürgecilik sistemlerini yasakladığını çok iyi bilen küresel güçler, özgün felsefesinden arındırılmış bir Müslümanlığı, Hıristiyanlıkla birlikte yeni küresel liberal kapitalizmin arabasına koşmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Bakalım Yeni-CHP-MHP'nin liderleri olan Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'nin Yeni-İslamcı temsilcisi Türkiyenin Cumhurbaşkanı olmayı başaracak mı?
Son söz elbette Kemal Beye... Siyasi hayatının son döneminde Fethullah Gülen yapılanmasının kontrolü altına girer gibi olan Bülent Ecevit dahi Merve Kavakçı olayıyla birlikte silkinerek, CIAnın kendi üzerinden oynamaya çalıştığı oyuna gerekli cevabı en sert şekilde vermişti. Cumhuriyetin bekası, Kuruluş İlkeleri söz konusu olduğunda, daha doğrusu tehlikeye girdiğinde Kemal Beyin bir sınırı var mı, içine düşürüldüğü durumdan silkinerek çıkacak gücü ve niyeti var mı, hep birlikte göreceğiz. CHP tabanının bu alçakça oyuna karşı bir sınırı var mı, mevcut durumu değiştirecek bir güç ve iradeyi ortaya koyabilecek mi, onu da göreceğiz.
Bu toplumun, Kırk katır mı yoksa Ekmeleddin Ihsanoğlu mu? tercihine zorlanması; üstelik bu ikilemin Cumhuriyetin kurucusu olan partinin yönetimi tarafından dayatılması ne kadar acı ve utanç vericidir.
Gülümser Heper
Odatv.com