Eğitimin yeniden düzenlenmesi
AKP on üç yıldır üstüste kazandığı seçimlerle bir iktidar rahatlığına erişmiş olmalı. Bedenini iktidar koltuğunun biçimine, hatlarına intibak ettirdi. Birçok konuda, eskiden beri alışık olduğumuz iktidar konuşmalarını ya da iktidar jestlerini de başarıyla taklit etmeye başladı.
Ama, şüphesiz, “eskiden beri alışık olduğumuz iktidar” bloklarından ayrışan yanları, özellikleri de var. Bunların başında, din konusundaki tavrı geliyor. Erdoğan’ın başbakanken söylediği gibi, “dindar nesiller yetiştirmek”, AKP’nin temsil ettiği dünya görüşünün ezelî emellerinden biri. Şimdi, yukarıda dediğim gibi, iktidarın kazandırdığı güvenle, bu konuda da toplumu bulunduğu yerden alıp başka bir yere taşımanın somut adımlarını atmaya girişiyorlar. İktidara yeni geldikleri yıllarda böyle adımlar atmaktan çekinirlerdi. Şimdi çekinmiyorlar.
Bunun, şimdiki koşullar içinde somut adımı da İmam- Hatipler oluyor. Yıllar önce, bu memlekette varlığı bilinen “mütedeyyin” kesime bir “cemile” olarak verilen bu imkân, AKP’nin toplum mühendislerinin elinde, geleceğin egemen sistemi olmanın hazırlıklarını yapıyor. Bu toplumun tarihinde hayatî bir yeri olan eğitim konusunda, kendi inancı doğrultusunda öğretime biçim vermeye çalışmış Emrullah Efendi, Satı Bey, Hasan Ali Yücel gibi kişilerden sonra bir de Bilâl Erdoğan adının yazılacağını bekleyebiliriz.
Bir tanıdığım var, geçen gün anlatıyordu. Oğlu bu yıl liseyi bitirip üniversiteye gitmeye çalışacakmış. Ama birden bire yer ayağının altından çekilmiş. Bir yandan da “Fethullahçı Terör Örgütü”ne karşı bir savaş sürüyor ya! Dersaneler kapanıyor, adları değişiyor, falan. Lafın kısası, yıllığı on beş bin lira olmak üzere, bu yeni kurumlardan birine yazdırmak zorunda kalmışlar.
Tanıdığım öyle hali vakti yerinde biri değil. Borç harç, bulup buluşturmuşlar. Çocuk o pahalı okula gidemese, giriş sınavında da başarılı olmasa, hepsinin içinde ukde kalacak.
Bu onların özel, ailevî, her neyse o türlü sıkıntısı. Ama burada “sınıfsal” bir durum var: sistem, dar gelirli ebeveyne diyor ki: “Seni alternatifsiz bırakmadık; daha çok para vermek istemeye bilirsin. O zaman buyur, geç. İmam- Hatip’e. Orası bedava.”
Kapatılan dersanelere gidenler oraya bir para veriyorlardı. Eh, biraz daha fazlasını verecekler. Vermeyenler İmam- Hatip’e gidecek, eğitimin daha “mütedeyyin” olanını görecek. İnşallah yakında kızları oğlanları da birbirinden ayıracağız, her şey daha da güzel olacak. Ama bir yandan İmam- Hatip’lerde verilen eğitimin niteliğini yükselteceğiz. Bir kere, en başından, o eğitimi veren öğretmenlerin niteliğini yükselteceğiz; yani daha “mütedeyyin”, daha “imanlı” olmalarını sağlayacağız. Bunun için yeni sınavlar koyacağız. Dolayısıyla, bir zaman sonra, bu ikiliği aşacak, “düz lise”, “imam- hatip lisesi” ayrışmasını geçersiz kılacak bir noktaya geleceğiz. O zaman, “İmam- Hatip” adı da kaldırılabilir. Nasıl olsa her yerİmam- Hatip olmuş olacak.”
Türkiye, Cumhuriyet öncesinden de başlayarak, hayatını “ikili” bir temel üzerinden yaşamaya alışmış bir toplum. Bunun sonucunda, aynı topraklar üzerinde iki ayrı ulus gibi yaşamayı öğrenmiş ve sindirmişiz. Bir genelleme düzeyinde insanlar hepsi aynı şeyi yapıyor gibi görünebilirler; “işte, maça gidiyorlar; markete gidiyorlar; müzik dinliyorlar…” Evet, ama bunların hepsini farklı üslûpla yapıyorlar. Bu da, önemli bir sağlıksızlık alâmeti; “tek” bir toplum olunamıyor.
Bu ikileşmenin başında, “Batılılaşma” kutbunda duran kesim bir hayat tarzı kurmuş ve “Herkes böyle yaşayacak” demişti. Öyle olmadı. Olmamasının bir nedeni bu buyurganlıktı. Şimdiki aşamada Erdoğan ve onunla hemfikir olanlar kendi hayat tarzlarını gösteriyor ve “Herkes böyle yaşayacak” diyorlar. Olur mu? Olmaz.
Ama bu ısrar, normalleşmeyi, anlaşmayı, konuşarak anlaşan bir toplum olmayı bilinmeyen tarihlere erteler; sürtüşmeleri, çatışmaları, onlardan ileri gelen gocunmaları ve intikam duygularını egemen kılar.
Bunun göre göre, bile bile yapılmadığını söylemek çok zor.
Murat Belge | Taraf
http://www.taraf.com.tr/yazarlar/egitimin-yeniden-duzenlenmesi/