Edessa'nın kayıp definesi

dhilek

shizen & senritsu
Kayıtlı Üye
12 Ağustos 2007
1.776
14



Peynir, tereyağı, zeytinyağı ve en önemlisi para gibi ilkleri dünya kültürüne sunmuş olan Anadolu’nun daima gözden kaçırılan bir diğer ilkidir mozaik. Bu dekorasyon sanatında çeşitli türde küçük renkli taşlar, mermer, cam, pişmiş toprak ve benzeri malzemelerin, çoğu zaman kireçle katkı yapılmış su geçirmeyen bir harç üzerinde yan yana dizilmesiyle, geometrik ve bitkisel motifler ile figürlü bezemenin bir arada kullanılmasıyla oluşturulur. Bu tanımlama ışığında Siverek yakınlarındaki Hassek Höyük’te pişmiş toprak çivilerin bir duvar üzerinde yan yana çakılmasıyla oluşturulmuş panolar, MÖ 3400 yıllarına tarihlenir ve mozaik sanatının kökeninin Anadolu’daki varlığı açısından en erken ve önemli bulguları olarak kabul görürler.

Hassek Höyük örneğinden sonra, gerçek anlamda ilk mozaiğin Friglerin başkenti Gordion’da (Yassıhöyük) ortaya çıkarıldığını söyleyebiliriz. MÖ 8. yüzyıla ait tapınak işlevli bir megaronun zeminine kırmızı, mavi, sarı ve beyaz renklerdeki çakıltaşlarının geometrik motifler oluşturacak şekilde yerleştirilmiş olması, gerçekte yerde serili bir halıyı yansıtır ve bu nüans, mozaiğin çıkış mantığı olmalıdır. Gelişimini Helenistik dönemde izleyebildiğimiz mozaik sanatının en başarılı örneklerine Roma Çağı’nda rastlarız.

KIYMETLİ BİR TESADÜF

Kentsel altyapı çalışmaları sırasında, kepçe darbeleri sonucu tesadüfen bulunan ve daha sonra Şanlıurfa Müzesi’nin kurtarma kazılarıyla kurtulmaya başlayan Haleplibahçe mozaiği, Doğu dünyası mozaikleri grubunun en seçkin örnekleri içine katıldı. Mozaik sanatı ve kullanımı, yakın yıllara değin Ege ve Akdeniz civarında sayıca fazla olduğu için Batı dünyasının bir zevk üstünlüğü olarak değerlendiriliyordu. Fırat (Euphrates) Havzası’nda, birbirlerine yakın sayılabilecek bir yörede yer alan Zeugma (Nizip civarı) ve Haleplibahçe’de üst düzey kalitede örneklerin bulunması ile mozaik sanatının Doğu kültüründe de en az Batı kadar yer bulmuş olduğu ortaya çıktı. Örneğin Efes (Ephesos) kentinde yamaçevleri olarak adlandırılan Roma Dönemi villaları ve pek çoğunun içlerinde yer alan şaheser mozaiklerin, çok daha güzel ve kaliteli örneklerinin Fırat (Euphrathes) kıyısında bir limes, yani sınır kenti olarak bilinen Zeugma’da ortaya çıkmaları gibi. Hiç kuşkusuz ki bunun başlıca nedeni bölgedeki ticaretin sağladığı zenginliktir.





AMAZON KRALİÇELERİNİN DOĞU SERÜVENİ

İnsanı şaşırtacak kadar küçük boyutlu tesseralar, yani şekillendirilmiş küçük renkli taşlarla oluşturulmuş, incelik ve zarafetin üst düzey ürünü olan Haleplibahçe mozaiğinde en ilginç taraf; Yunan mitolojisinin önemli ögelerinden olan savaşçı Amazon kraliçelerinin bu kadar doğuda görülmesidir. Karadeniz kıyılarında Terme Çayı (Thermodon) civarında yer alan Terme (Themiskyria) kentinde yaşadıkları ve bir kraliçe yönetiminde bulundukları düşünülen, daha rahat yay ve mızrak kullanabilmeleri için sağ göğüslerini feda ettikleri farzedilen efsanevi kadın savaşçılar topluluğu Amazonlar, Herodotos’un bildirdiğine göre bir savaşta Yunanlılara yenilmişlerdir. Yunanlılar, ele geçirdikleri Amazonları üç gemiye bindirerek Karadeniz’e (Pontos Euxenios) açılmışlardır. Fakat bir süre sonra isyan çıkaran Amazonlar gemilerin yönetimini ele geçirmişlerdir. Yunanlıları öldürüp denize atan kadınlar, gemicilik bilmedikleri için Karadeniz’de sürüklenmişler, sonunda büyük olasılıkla bugünkü Güney Rusya kıyılarına çıkmışlar. Burada karşılaştıkları İskitler’le kaynaşmışlardır. Herodotos’un anlattığı bu hikâye aslında İskitler’le Amazonlar arasındaki olası bağlantıyı gözler önüne çok açık biçimde sermektedir. Anadolu’ya MÖ 7. yüzyıldan itibaren akın ederek, politik ve ekonomik dengeleri sarsan Avrasyalı atlı savaşçı göçebelerin en güçlü halkını oluşturan İskitler, büyük olasılıkla aileleri ile birlikte hareket ediyorlardı. Bu bağlamda ailelerin kadınları da silah kullanmayı ve savaşmayı gayet başarılı beceriyorlardı. Herodotos’un anlattığı ve ayrı bir halk olarak tanımladığı Amazonlar ise, gerçekte erkekleri savaşa gitmiş olan İskit kadınlarından başkaları değildi ve kendilerini savunmak için Yunanlılar’la savaşıyorlardı.






MOZAİKLERİN HİKÂYESİ

Haleplibahçe mozaiğinin konusunu, üçü Yunanca adları ile birlikte gösterilmiş dört Amazon kraliçesi oluşturmaktadır. Antik Çağ resim sanatında genellikle savaş sahnelerinde betimlenmiş olan Amazonlar, burada bir av sahnesi içinde gösterilmişlerdir ve bu da mozaiği dünyada eşi olmayan bir konuma getirmektedir. Dört Amazon kraliçesi mozaik üzerinde ayrı ayrı avlanırken betimlenmiştir. Her kraliçe mozaiğin bir köşesine yerleştirilmiş ve ikisi at üzerinde, ikisi ise ayakta avlanmaktadır. Sol üst bölümde, Ares’in kızı kraliçe Hippolyte yer almaktadır. Uzun kılıcını bir panterin boynuna saplarken, bir av köpeği pantere, diğer bir köpek ise kanatları açık bir devekuşuna saldırmaktadır. Kan revan içindeki panterin yüzündeki acı ifadesi olağanüstüdür. Bu avlanma sahnesinde yer alan leopar Anadolu sanatı içinde en erken dönemlerden beri kullanılan bir öğedir. Ünlü Çatalhöyük Ana Tanrıçası’nın tahtının her iki yanında duran hayvanlar leopardan başka bir şey değildirler.

Hippolyte’nin altında, at üzerinde aslan avlayan Melanippe yer almaktadır. Melanippe elinde tuttuğu mızrağı, bir aslanın göğsüne saplamaktadır. Benzer av sahneleri Anadolu’da, MÖ 6. yüzyıldan itibaren steller, lahitler ve hatta çanak-çömlekler üzerinde bile görülmektedir.

Sağ üst köşede betimlenmiş olan ve Antiope olduğu tahmin edilen Amazon kraliçesi, elinde tuttuğu ‘labrys’ adı verilen çift ağızlı baltasıyla ne olduğu tam olarak anlaşılamayan vahşi bir hayvanla mücadele etmektedir.

At üzerindeki diğer Amazon ise, elindeki oku ile yayını germiş bir pozisyonda betimlenmiştir. Ancak, mozaiğin bu kısmı henüz açılmadığı için, hedef almış olduğu canlının ne olduğu bilinmemektedir. Av sahnesi içinde bir kaya üzerine sağ ayağını havaya kaldırarak tünemiş ve başını geriye doğru çevirmiş keklik figürü, doğallığı ile insanı hayrete düşürmektedir. Sanki birazdan uçup gidecek gibidir. Orta Anadolu’da Demir Çağı çanak-çömleği üzerinde MÖ 6. yüzyıldan itibaren görülen keklik figürünün, bu mozaik üzerinde yer alması Anadolu resim sanatındaki sürekliliği gözler önüne sermektedir.

Mozaiği çevreleyen bordürde yer alan ve yöre halkı tarafından ‘Edessa Güzeli’ olarak tanımlanan bir genç kız yüzünü yansıtan mask figürü, masum bakışları ile oldukça dikkat çekicidir. Bordürün diğer alanlarında ise, iri lotuslar arasında köpek, ceylan ve ördek figürleri ile kanatsız Eros betimlemeleri yer almaktadır



BALIKLIGÖL’E ÇOK YAKIN

Haleplibahçe mozaiğinin ait olduğu mimari yapının ya da kompleksin tümüyle ortaya çıkarılması, mozaiğin sağlıklı olarak değerlendirilmesi ve tarihlendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Tarihi Balıklıgöl’e çok yakın bir mesafede yer alan mozaiklerin bulunduğu alanda geliştirilecek arkeolojik kazılar olasılıkla, Fırat Havzası’nda ikinci bir Zeugma’nın ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Mozaiğin bulunduğu alan, günümüzde modern Şanlıurfa şehrinin içinde kalmış olan antik Edessa kentinin yayılımının ve dokusunun ilk işaretleri olması bakımından ayrıca önemlidir. Edessa MÖ 303/302 yılında Seleukos krallığı tarafından kurulmuştur. Bu krallığın bölgedeki egemenliğinin sona ermesi ile Aramiler MÖ 132’de Edessa’da Osroene adıyla bir krallık kurmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde Parthlar’la ve Persler’le sürekli mücadele eden Romalılar için Edessa, son derece önemli bir limes olmuştur.

Kesin olmamakla birlikte kabaca 3-5. yüzyıllara tarihlenen Haleplibahçe mozaiği, Edessa’da bugüne değin ortaya çıkarılan mozaikler içinde en erken örnek olmasının yanı sıra, hem kentin o dönemdeki ekonomik portresini ve refah seviyesini ve hem de Edessa ve civarının fauna ve flora dünyasını yansıtmaktadır



 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…