Dünyanın yedi harikası...
Dünyanın yedi harikasını nedir ?
Yazılı sınavdaki bir soru bu. Öğrencilerin cevabı bilmenin keyfiyle harıl harıl yanıtladığı bir soru. Öğretmen cevapları okuduğunda verilen bir yanıta takılıyor ve düşünüyor. Bir ilkokul öğrencisinin verdiği yanıt duygulandırıyor öğretmeni. Minik bir yüreğin yazılı kağıdına şu notlar akıyor.
Dünyanın yedi harikası;
1-Görmek,
2-Duymak
3-Koklamak,
4-Tatmak,
5-Dokunmak,
6-Sevmek,
7-Sevilmek.
Bir yerde okumuştum ve beni de yukarıdaki öğretmen gibi düşündürmüştü.
Evet bize sunulan armağan edilen, yedi harika şey. Peki ne kadar önemsiyoruz ve kullanıyoruz bu armağanı ?
Görüyoruz; Her şeyi ,çevreyi, insanları. Otomatik bakışlarla süzüyoruz etrafımızı.
Ama değerini bilmiyoruz görme duyumuzun.
Kalabalıkların içlerinden geçiyoruz ama bakmıyoruz bile yüzlerine.
Süzülüyoruz yanlarından öylece.
Hangimiz yolda yürürken etrafımızdaki güzellikleri fark ediyoruz.
Küçük bir kızın şeker yiyişindeki sevimliliğe bakıyoruz.
Kaç gece mehtabı görüp,daldık hayal alemlerine.Hangimiz iki sevgilinin birbirine bakışlarındaki masumluğa dikkat ediyoruz?
Yıllardır şehirlerin evrimine şahit olan ağaçları,
köşe başlarında artık nadir rastlansa da çeşmelerimizi ,
yolda koşuşturan köpekleri, betonların arasında, güzelliklerini sergilemeye çalışan çiçekleri, hala bize nefes vermek için boylu boyunca uzanan yeşillikleri.
Kim bilir ne zamandır fark etmiyoruz, görmüyoruz.
Evlerimize giderken aklımızda bin bir düşünceyle
kurmalı bir oyuncak gibi götürüyor ayaklarımız bizi varacağımız yerlere.
Bakıyoruz sözde! ama görmüyoruz.
Duyuyoruz; Gürültüleri patırtıları,araç kornalarını,seyyar satıcıların attıkları naraları,makinelerin çıkardığı sesleri karmaşıklık ve gürültü orkestrası elemanlarını.İnsan kalabalığının yarattığı boş anlamsız sesleri.
Duymuyoruz; şehir keşmekeşinde boğulmuş çığlıkları.
Kimi zaman martılar eşlik ediyor seslere, kimi zaman kuşlar ıslıklar çalıyor, koşuşturan çocukların sevinç kahkahalarını,
bakkal Hüsnü amcanın eski radyosundan gelen namelerini duymuyoruz
yada duyup önemsemiyoruz.
Kokluyoruz; Kaç kere yağmurların ardından toprak kokusunu içimize doldurduk,
Sahil kenarında denizin yosuna bulaşıp
duman duman tüten genzimizi yakan kokusunu hissettik?
Kim bilir ne zamandır fark etmedik?
Tadıyoruz; Açlığımızı gideriyoruz sadece doyuyoruz.Aceleyle yiyoruz, tatmıyoruz.Koşuşturmalarla erteliyoruz öğünlerimizi.Bir yanımızda dosyalar, ağzımızda lokmalar geçiştiriyoruz yemeklerimizi.Hangimiz dalından bir meyveyi koparıp tadını hissederek, suyu kana kana özümseyerek tükettik.
Dokunuyoruz; Selamlaşıyoruz ,sahte tebessümler takıp yüzümüze 'tokalaşıyoruz'.
Ama hissetmiyoruz.Kim bilir ne zamandır sıcaklıkla bir dost elini tutmamışızdır,
kim bilir ne zamandır annemize tutkuyla sarılmamışızdır.Kaç kere bir kumaşa dokunup hissetmeye çalıştık ?
Kaç kere gülün yaprağına dokunup hissettik güzelliğini, yumuşaklığını?
Seviyoruz, seviliyoruz; Sözde seviyoruz,seviliyoruz.Ne kadar zaman ayırıyoruz, gönlümüzde geniş yer ayırdıklarımıza ?
Erteliyoruz her şeyi.
Her şeyi bir sonraki güne bir sonraki zamana.
Yaşamıyoruz, hissetmiyoruz,Otomatik,yüzeysel yaşıyoruz derinlere inip, gözlemlemiyoruz.
Hep aynı şeyleri yapmaktan sürekli şikayet edip,
günlük yaşanılanları farklı hale getirmiyoruz.
Hayatımıza katacağımız küçük mutluluklar var.
Kolay basit bir renk var elimizde,büyütüp gökkuşağına dönüştürebileceğimiz.
Aslında bizim özümüzde olan. Duyularımızı kullanıyoruz ama hissetmeden.
Özünde görmek,duymak, koklamak ,tatmak ve dokunmak.
Yaşıyoruz öylece bize sunulan armağanın kıymetini bilmeden.
Unutmayalım;Bahşedilen vasıflardan dolayı bizlerde dünyanın bir harikasıyız.
Yeter ki bunun farkına varalım önce kendimizi sevelim ,
sonrada diğer harikaları...
Dünyanın yedi harikasını nedir ?
Yazılı sınavdaki bir soru bu. Öğrencilerin cevabı bilmenin keyfiyle harıl harıl yanıtladığı bir soru. Öğretmen cevapları okuduğunda verilen bir yanıta takılıyor ve düşünüyor. Bir ilkokul öğrencisinin verdiği yanıt duygulandırıyor öğretmeni. Minik bir yüreğin yazılı kağıdına şu notlar akıyor.
Dünyanın yedi harikası;
1-Görmek,
2-Duymak
3-Koklamak,
4-Tatmak,
5-Dokunmak,
6-Sevmek,
7-Sevilmek.
Bir yerde okumuştum ve beni de yukarıdaki öğretmen gibi düşündürmüştü.
Evet bize sunulan armağan edilen, yedi harika şey. Peki ne kadar önemsiyoruz ve kullanıyoruz bu armağanı ?
Görüyoruz; Her şeyi ,çevreyi, insanları. Otomatik bakışlarla süzüyoruz etrafımızı.
Ama değerini bilmiyoruz görme duyumuzun.
Kalabalıkların içlerinden geçiyoruz ama bakmıyoruz bile yüzlerine.
Süzülüyoruz yanlarından öylece.
Hangimiz yolda yürürken etrafımızdaki güzellikleri fark ediyoruz.
Küçük bir kızın şeker yiyişindeki sevimliliğe bakıyoruz.
Kaç gece mehtabı görüp,daldık hayal alemlerine.Hangimiz iki sevgilinin birbirine bakışlarındaki masumluğa dikkat ediyoruz?
Yıllardır şehirlerin evrimine şahit olan ağaçları,
köşe başlarında artık nadir rastlansa da çeşmelerimizi ,
yolda koşuşturan köpekleri, betonların arasında, güzelliklerini sergilemeye çalışan çiçekleri, hala bize nefes vermek için boylu boyunca uzanan yeşillikleri.
Kim bilir ne zamandır fark etmiyoruz, görmüyoruz.
Evlerimize giderken aklımızda bin bir düşünceyle
kurmalı bir oyuncak gibi götürüyor ayaklarımız bizi varacağımız yerlere.
Bakıyoruz sözde! ama görmüyoruz.
Duyuyoruz; Gürültüleri patırtıları,araç kornalarını,seyyar satıcıların attıkları naraları,makinelerin çıkardığı sesleri karmaşıklık ve gürültü orkestrası elemanlarını.İnsan kalabalığının yarattığı boş anlamsız sesleri.
Duymuyoruz; şehir keşmekeşinde boğulmuş çığlıkları.
Kimi zaman martılar eşlik ediyor seslere, kimi zaman kuşlar ıslıklar çalıyor, koşuşturan çocukların sevinç kahkahalarını,
bakkal Hüsnü amcanın eski radyosundan gelen namelerini duymuyoruz
yada duyup önemsemiyoruz.
Kokluyoruz; Kaç kere yağmurların ardından toprak kokusunu içimize doldurduk,
Sahil kenarında denizin yosuna bulaşıp
duman duman tüten genzimizi yakan kokusunu hissettik?
Kim bilir ne zamandır fark etmedik?
Tadıyoruz; Açlığımızı gideriyoruz sadece doyuyoruz.Aceleyle yiyoruz, tatmıyoruz.Koşuşturmalarla erteliyoruz öğünlerimizi.Bir yanımızda dosyalar, ağzımızda lokmalar geçiştiriyoruz yemeklerimizi.Hangimiz dalından bir meyveyi koparıp tadını hissederek, suyu kana kana özümseyerek tükettik.
Dokunuyoruz; Selamlaşıyoruz ,sahte tebessümler takıp yüzümüze 'tokalaşıyoruz'.
Ama hissetmiyoruz.Kim bilir ne zamandır sıcaklıkla bir dost elini tutmamışızdır,
kim bilir ne zamandır annemize tutkuyla sarılmamışızdır.Kaç kere bir kumaşa dokunup hissetmeye çalıştık ?
Kaç kere gülün yaprağına dokunup hissettik güzelliğini, yumuşaklığını?
Seviyoruz, seviliyoruz; Sözde seviyoruz,seviliyoruz.Ne kadar zaman ayırıyoruz, gönlümüzde geniş yer ayırdıklarımıza ?
Erteliyoruz her şeyi.
Her şeyi bir sonraki güne bir sonraki zamana.
Yaşamıyoruz, hissetmiyoruz,Otomatik,yüzeysel yaşıyoruz derinlere inip, gözlemlemiyoruz.
Hep aynı şeyleri yapmaktan sürekli şikayet edip,
günlük yaşanılanları farklı hale getirmiyoruz.
Hayatımıza katacağımız küçük mutluluklar var.
Kolay basit bir renk var elimizde,büyütüp gökkuşağına dönüştürebileceğimiz.
Aslında bizim özümüzde olan. Duyularımızı kullanıyoruz ama hissetmeden.
Özünde görmek,duymak, koklamak ,tatmak ve dokunmak.
Yaşıyoruz öylece bize sunulan armağanın kıymetini bilmeden.
Unutmayalım;Bahşedilen vasıflardan dolayı bizlerde dünyanın bir harikasıyız.
Yeter ki bunun farkına varalım önce kendimizi sevelim ,
sonrada diğer harikaları...