Doğal ve Farklı Güzelliğiyle Özlem Düvencioğlu

Tortellini

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
28 Ocak 2011
1.092
7
0
Kocaeli


Özlem Düvencioğlu

(d. 23 Kasım 1980, Düsseldorf, Almanya) oyuncu. Türkiye televizyonlarında yayınlanan dizilerde oynadığı karakterlerle tanınır.Hukuk ve ekonomi okuyan oyuncu, işleri nedeni ile okulunu yarıda bırakmıştır. Emlakçılık, modellik gibi işlerle uğraşmıştır. Hırsız Polis dizisi ile oyunculuğa adım atmıştır. Atv'de yayınlanmış olan Parmaklıklar Ardında dizisinde cezaevi müdiresi Handan Gürkan'ı canlandırdı. Başıbozuk™ Ltd ajansına bağlı olarak çalışmaktadır.

Dizileri
Hırsız Polis (2005-2007), Mavi
Parmaklıklar Ardında (2007-2009), Handan Gürkan

--- Karakterine , Duruşuna Dünya vizyonuna hayran kaldığım , bunların yanısıra sade duru güzelliğiyle beni benden alan bir isim Özlem Düvencioğlu ..
Kimselere benzemeyen bir duruşu var , biraz sert , biraz erkeksi .. Zaten Hayata bakışı ve yaşayış tarzıda sert ..
Onu özel kılanda herkeze benzemeyişi -----

















 
parmaklıklar ardındada izlemiştim.çok güzel rol yapıyor.ve başlıkta dediği gibi doğa piyasadaki birçok oyuncudan daha iyi
 
Meleklerim arkamda

Hiç aklımda yokken, düşünmeden, birden ağzımdan öylece çıkıverdi: "İnşallah, Alya büyüyünce sana benzer!"

O kadar şekerdi ki, Hırsız Polis’in Mavi’si Özlem Düvencioğlu, öyle deyiverdim. Şahane kıvırcık saçları ve çok duru bir güzelliği var ama "dış güzellik" değildi Alya’nın benzemesini dilediğim özelliği. Kafasının çalışma biçimi, özgürlük duygusu, farklılığı, kendine has oluşu ve kimselere benzemeyişi. Çok sevdim, yolu açık olsun...

Siz hep istediğiniz şeyi mi yaparsınız? Biri sizi tutabilir mi?

- Yok tutamaz, ben özgürlüğüme çok düşkünüm...

İyi de nereye kadar? Hakkınızda şöyle bir yargı var: "Aklına eseni yapar, seyahat ederken bir dizide başrol oynar, başrol oynarken ertesi gün Hindistan’a gidebilir, oradan Amerika’ya geçebilir, hukuk ve ekonomi okurken, emlakçılık yapabilir, sokak hayvanlarına ev alabilir, onları orada barındırabilir..." Bu, gerçekten siz misiniz? Ya da ne kadarı gerçek, ne kadarı pompalanmış ve palavra...

- Hepsi doğru. Palavra yok. Çocukluğumdan beri böyleyim. Tek bir şeye odaklanmak, yıllarca aynı şeyi yapmak, ruhumu daraltıyor. Düşüncesi bile. Bana tuhaf gelen, insanların buna şaşırması...

Şaşırırlar tabii. Şimdi tamam da küçükken, ailenizi korkutmaz mıydı bu aşırı özgürlük düşkünlüğünüz...

- Aksine, annem ve babam için bu özgürlük meselesi çok önemliydi. İki abimi de beni de çok desteklediler, özgür ve bağımsız tipler olmamız için. Özgürlük neden insanı korkutsun ki? Ben yanlış yola da sapmadım. Hayatım boyunca böyle yaşadım, dünya kocaman ve keşfedilecek dolu şey var. Üstelik şöyle kaygılarım da yok: "Ben Türküm, ben Almanım, ben Bulgarım..." Ben özgür, genç bir insanım. Sınırlarla işim yok. 9-6 çalışacak, işten eve gelecek, köpeğiyle yürüyüşe gidecek, sonra uyuyacak, uyanacak, her Allah’ın günü aynı şeyi yapacak biri değilim...

Ama işte "normal insanlar" 9-6 iş isterler, çünkü korkarlar. Gelecekten, belirsizlikten, parasız kalmaktan ve daha bir dolu şeyden... "Düzenli para kazanmalıyım, aile kurmalıyım, koca bulmalıyım, çocuk doğurmalıyım..." gibi sorunlarınız yok mu?

- Çok yabancı bunlar bana. Hep hesap-kitap. Ben garantici biri değilim, garanti-maranti istemiyorum. Bunlar özgürlüğümü kısıtlayan şeyler.

Peki siz neye güveniyorsunuz?

- Kendime güveniyorum, Allah’a inanıyorum. Başka ne gerekir ki insana. Türkiye’deki bir dolu şey beni hiç ilgilendirmiyor. Gazetelerde yer almak mesela. Ha dizi için gerekiyorsa tamam, ama onun dışında görünmek, tanınmak, meşhur olmak bunlar benim için bir şey ifade etmiyor. Ruhuma değmiyor...

O ne demek?

- Mutlu olmuyorum bunlarla demek. Mesela insanların giydikleri, taktıkları, taşıdıkları markalar da beni ilgilendirmiyor. Karşı değilim ama hoşlanmıyorum. Bedenim, pahalı afişlerin yapıştırıldığı bir billboard değil. Kişiliğimi göstermek için, bir takım markalara ihtiyacım yok benim. "Buyum" diyebilmek için kolumda Louis Vuiton çantamın olması gerekmiyor. Ama tabii kim, nasıl yaşamak isterse öyle yaşasın...

Peki sizin için neyin önemi var?

- Sahicilik, doğallık, spontanlık. Bir de iyi insan olmak. Ne yaparsam yapayım, ben şunu biliyorum: Ben iyi bir insanım. Meleklerim arkamda benim. O yüzden de şanslıyım. Kötü gözlerim yok. İnancım da sevgim de sonsuz. Ve iç huzurum var.

Sizin nereniz Türk Allah aşkına? Anne Makedon, baba Bulgar göçmeni....

- "O Türk, bu İtalyan..." bunlar da benim için bir şey ifade etmiyor. Babam 2 yaşındaymış ailesi İstanbul’a göç ettiğinde, annem de 12 yaşında Makedonya’dan geliyor. Aşık oluyorlar, evleniyorlar, Almanya’ya gidiyorlar. İkisi de Türkiye’de büyüdü, aralarında Türkçe konuşuyorlardı, biz Türk vatandaşıyız. Ama "Ben neyim, kimim?" demedim hiç. Böyle dertlerim yok. Çok milliyetçi olduğumu söyleyemem.

Klasik Türk işçisi ailesinden fakınız neydi?

- Klasik Türk işçisi ailesi nasıl olur bilmiyorum ki. Bizimkiler çok açık görüşlü insanlar. Bizde "yasaklar" yoktu. Hani abi izin vermez, kız oraya buraya gidemez ya, öyle şeyler de yoktu. Babamın hep kendi işi vardı. Halı dükkanı, kafe-mafe. Annem de çalışırdı. Sevgi dolu bir aile.

Yetişmenizde baskın unsur... Anneniz mi?

- Evet, evet. Bir tek örnek aldığım kişi var dünyada, o da annem. Bana o kadar güvenir ki, en olmadık şey için bile, "Benim kızım yapmayacak da kim yapacak..." der. Sürekli onaylandığını hissettiğin bir aile içinde büyüyünce, kuvvetli oluyorsun.

Burada büyüseniz, aynı kız olur muydunuz?

- Zannetmiyorum.

Claudia Schiffer’ın tesadüfen bir diskoda keşfedilip model olmasından ne farkı var sizin öykünüzün?

- Hiçbir fikrim yok...

Siz buraya tatile geliyorsunuz, size "Gel dizide oyna" diyorlar...

- Evet.

Bu sizi şaşırtmıyor mu? Neye niyet, neye kısmet...

- Yok, ben başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum. Kaderciyim ben. Benim burada olmam gerekiyordu, Türkiye’de...

Neden?

- Kim bilir, belki değiştireceğim birtakım şeyler vardır. Kimsesiz çocuklarla ilgileniyorum, sokak köpekleriyle ilgileniyorum. Mutlaka burada olmamın bir sebebi var, tesadüf diye bir şey yok.

Anneniz buradan Almanya’ya 24 yaşında gidiyor, siz Almanya’dan buraya 24 yaşında geliyorsunuz. Bu da mı mesela tesadüf değil...

- Hayır, bence bir işaret. Ama benim sayım 23’tür aslında..

Nasıl yani?

- Hayatta benim için önemli olan her şeyin 23’le bir ilgisi oluyor. Ya ayın 23’ünde ya da saat 23’te oluyor. Babam mesele geçen sene bu ayın 23’ünde vefat etti. Onu son gördüğümde 23 numaralı bir odadaydı...

Çok üzüldüm... Ayın 23’ünde hep tedirgin mi olursunuz?

- Hayır, hayır çok güzel şeyler de olmuştur ayın 23’ünde. Ben babamı kaybettiğim için Türkiye’ye geldim, biraz o ortamdan uzaklaşmak istedim. Ve bakın başıma neler geldi. Mavi oldum. İyi ki de oldum...

Çok açık duruyorsunuz. Üzülmüyor musunuz, "Bu insanlar beni anlamıyor" demiyor musunuz?

- Hayır. Çünkü herkesin her şeyi anlayamayacağını zaten biliyorum. Birbirimizi anlamak zorunda da değiliz ama birbirimize saygı göstermek zorundayız.

Size neden herkes "Erkeksi duruşunuz var. Niye?" gibi sorular soruyor?

- Alışık olmadıkları için. Onlar için medyada yer alan kadınların bir prototipi var ve ben o prototipe uymuyorum. Allah’tan. Dekolte giymiyorum, oramı buramı açmıyorum, barlarda sarhoş olmuyorum, birileriyle uygunsuz şeklide yakalanmıyorum. Tarzım değil. Bu tür şeylerden hoşlanmıyorum. E o zaman seni bir türlü bir yere oturtamıyorlar. Hakkında abuk sabuk şeyler yazıyorlar.

Cevap vermek, "Ben lezbiyen filan değilim" demek de, onlar ciddiye almak oluyor, değil mi?

- Elbette. Üstelik ayrımcılık. Ben işime bakıyorum.

Kaynak: Hürriyet - 8 Nisan 2006
 
Erkek gibi ....
İnsanlara sadece tek bir yönde bakmak nekadar yanlış ..
Bencede erkeksi bir yanı var ama dişi olarakta gayet dikkat çekici
 
kişisel olarak tanımadığım insanlara başka yönlerden bakmam mümkün değil

zira sadece tv de gördüğüm bi kişi ve evet bana göre erkek gibi...
 
hırsız-polis dizisinde ilk kez görmüştüm bu kadını. bence doğal güzellik diye buna denir. gerçekten çok hoş bi de kıvır kıvır saçları ne güzel yakışıyor, bozmuyor da şeklini rengini...hep doğal hep güzel
 
çok sinirli bakıyor.her an kavgaya hazır,dövecekmiş gibi
parmaklıklar arkasında dizisinde izlemiştim.iyi rol yapıyor
 
evet bır deli bakışı var :))
gel bakim buraya der gb ..

Ama zaten bıraz tanıyınca , hayattakı duruşuda sert ..
Ben doğal olan , kendi gb olan özenti olmayan insanları çok seviyorum ..

Güzellik konusunda da bence Gözleri yeter ela gözleri var ..
yuzunde makyaj yokken bakılıyor ve gamzeleri var
Turkıyede işlense çok ıyı yerlere gelir kanımca ama uzak durmayı tercıh edıyor .
 
Elbiseyle poz vermeyen kadın oyuncu

Özlem Düvencioğlu bu sezonun en çok dikkat çeken oyuncularından biri oldu.

Üstelik hiçbir oyunculuk deneyimi olmamasına rağmen.

Hırsız Var'da Uğur Yücel ve Timuçin Esen'le oynayan Düvencioğlu, 1980 Düsseldorf doğumlu. Annesi Makedon, babası Bulgar göçmeni...

3,5 yıl emlakçılık yaptıktan sonra, mavi tura çıkmak için geldiği Türkiye'de tesadüfen keşfedilmiş ve oyunculuğa başlamış.

Düvencioğlu'yla ilgili başından beri dikkatimi çeken bir nokta var.

Sert yüz hatları, duruşu, dizide sürekli pantolon giymesiyle erkeksi bir tarz sergiliyor.

Önceleri bunun rolüyle ilgili olduğunu düşündüm.

Geçenlerde bir dergiden fotoğraf çekimi yapmak üzere arıyorlar Düvencioğlu'nu.

Düşünülen prodüksiyon çok kadınsı...

Makyajıyla, pozlarıyla Düvencioğlu'nun dişiliğini ön plana çıkaracak fotoğraflar.

Bunun içinde Düvencioğlu'ndan elbise giymesi isteniyor.

Genç oyuncu buna itiraz ediyor.

İtiraz gerekçesini de cesurca söylüyor.

"Elbiseyle poz vermem, bu benim tercihlerime uygun değil" diyor ve böyle bir çekimi yapmayacağını söylüyor.

Bu açıklamayı gazetecilere yapmasaydı, yazmazdım.

Herkesin tercihleri ve hayat tarzı kendi seçimi... Bu nedenle Düvencioğlu'nun kararına sonuna kadar saygı gösteriyoruz.

Meslektaşlarım da öyle yapmış ve çekimi iptal etmişler.

Türkiye, sanatçıların farklı tercihlerini, -gözle görülse bile- görmezden gelip tabu saydığı uzun bir dönem yaşadı...

Hálá da bu kuralı uygulayan sanatçılar var...

Şimdi bir kadın oyuncu çıkıyor, "Ben kadın elbisesi giymem" diyerek bu tabuyu yerle bir ediyor...

Cemil İpekçi de erkek arkadaşıyla fotoğraflar çektirerek bu kapıyı aralamıştı.

Türkiye'de sanatçıların bugüne kadar özgürce sürdürdükleri yaşam tarzlarını, sadece kendi cemaatlerinde değil artık basınla da özgürce paylaşabilecekleri bir dönem başlıyor.

Özlem Düvencioğlu sadece fotoğraf çektirmemekle kalmadı bu adımı ilk atanlardan oldu...
Cengiz SEMERCİOĞLU
 
Son düzenleme:
Sahte değil gerçek

Tatile Türkiye'ye geliyor ve bir anda Mavi oluyor. Usta oyuncuların yanında ışıl ışıl parlayan Özlem Düvencioğlu ekranların en farklı ve hoş simalarından


Saçları kıvır kıvır dökülüyor alnına. Cildi dupduru. Uzun kirpiklerinin gölgelediği kararlı bakışları keskin yüz hatlarıyla birleşince insan bir an duraksıyor. Nasıl yaklaşmalı, ne demeli? Sonra bir anda öyle güzel gülüyor ki bir adım daha atmaya cesaret ediyorsunuz. “bizim Almanya” diyor doğup büyüdüğü yerden bahsederken. Almanya’yı andıran bir şey oldu mu çocuk gibi seviniyor. Türkçe konuşmaya özen gösterse de Danke Schön demekten kendini alamıyor. Cevap olarak birde Bitte Schön derseniz de mest oluyor. “Vejeteryanım” diyor, “Çünkü hayvanları seviyorum”. “Öyle deme bizde seviyoruz” diyorum. “Demek ben yiyecek kadar sevmiyorum” diyor. Zeki, esprili…
Ailesi ona dimdik durmayı öğretmiş. O da bundan sonuna kadar yararlanıyor; kendi kendine yetebilen, ne istediğini bilen, azimli bir genç kadın o. Seyredilesi bir güzelliği ve doğuştan gelen bir yeteneği var ama o hayvanlardan ve kimsesiz çocuklardan başka bir şey düşünmüyor.

Marie Claire: Bu kadar başarılı olmayı bekliyor muydun?
Özlem Düvencioğlu: Hayır beklemiyordum. Hiç bir şey beklemiyordum çünkü sıfırdan başladım. Yepyeni bir sektördü ve Türkiye’de kimse beni tanımıyordu. Önceden hiç yapmadığım bir iş… derste almamıştım o yüzden hiçbir şey beklemiyordum. Zamanla belli olurdu ama bu kadar başarılı olacağımı düşünmezdim.
M.C: Oyuncu koçuyla çalışmadın mı?
Ö.D: yok, ders almadım, istemdiler. Doğallığımı kaybetmeyeyim diye. Bu rol için öyleydi. Başka bir rol olsaydı, onu bilemem. Ama ı ıh hiç almadım
M.C: Bu rol bir açıdan sana yakın bir rol mü acaba? Mavi’de Özlem’den ne var?
Ö.D: (Gülüyor) Ben hiç hırsızlık yapmadım.
M.C: peki rolüne nasıl hazırlandın?
Ö.D: Bana karakter üzerine birkaç şey verdiler onu okudum. Bir oyuncu olsaydım belki hazırlanmasını bilirdim, anlatabiliyor muyum ? Ben sadece onun hayatını düşündüm. Bütün bu bilgilere sahip oldum; aksak varmış, öbürü varmış, bu varmış. Ona göre sadece aklımda bir kalıp, bir karakter yarattım. Öyle hazırlandım.
M.C: belki o bölgeler gidip insanlar gözlemlenebilirdi.
Ö.D: bildiklerimden ve şimdiye kadar gördüklerimden yararlandım. Belki Almanya’da olsaydım bilirdim nereye gidip bakayım diye. Her türlü insanı izleyip Turkish body language kapmaya çalıştım. Ama kalkıp varoşlara falan gidemedim.
M.C: dizi kaç bölüm oldu?
Ö.D: 14 yayınlanıyor bugün. Seyrettin mi hiç?
M.C: Tabii ben hep seyrediyorum
Ö.D: (alman aksanıyla) Ya? A! (çocuk gibi gülerek alkışlıyor)
M.C: dizide tüm oyuncular çok başarılı….
Ö.D: bütün karakterler oturmuş değil mi? Herkes işini yapıyor bence de.
M.C: birinci bölümden bu yana sende oyunculuk açısından bir gelişim oldu mu?
Ö.D: Tabi tabi daha relax oldum. Türkçe’m de düzeldi. Önceden bazı cümleler almanca çıkıyordu ağzımdan. Türkçe söylüyordum ama vurgulaması yanlıştı ona göre bakışım değişikti filan ama şimdi Türkçe’m düzeldiği için daha kolay benim için. Konuşmam da daha kolay oluyor artık. Oyunculardan da kapıyorum ;onlar nasıl vurguluyor bu nasıl söylenir diye. Onlardan da çok öğrendim.
M.C: oyunculuk anlamında sınırların var mı?
Ö.D: hiç bir şey düşünmedim kısmet her şey.
M.C: Çok feminen bir fahişeyi canlandırmakta zorlanır mısın acaba?
Ö.D: yok, zannetmiyorum. Ders alırsam olmaz. Tabii ki birkaç fahişeyle görüşmem gerekiyor. Onu yapmam gerekiyor o zaman. Varoş başka bir şey de…. Onlarla görüşmem lazım.....
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…