- 22 Ocak 2010
- 7.158
- 19.669
- 498
- Konu Sahibi La Que Sabe
-
- #1
Kafasında taşıdığı ideal ahlak modelinin meşrebini, aynı ahlakı herkesten bekleyecek, herkese öğretmeye yeltenecek kadar cıvık tutanlara otuz-kırk kellenin bir araya geldiği mekânlar şöyle dursun, dünya yetmez. Sokak ortasında, belediye otobüsünde, işyerlerindeki ortamların ortaklaşalığında hayatı inandığı erdeme üttürmeye çabalayanların imanında yalnızca odalar, otobüsler dolusu güruh değil, bütün bir insanlık gevrer. Edebiyle önce kendi iç sularını kirletenlerin sonraları sık sık edebini topluma sıçratmaları, bir damla kimyanın ummanın binlerce damlasını zehirlemesine benzer.
İstanbul’da bindiği belediye otobüsünde ahalinin namusunu şahsına ait ahlakla müdafaa eden bir adamın hışmına uğrayan voleybolcu genç kadını, olaya ait zincirin en son halkasına koymak gerekir bana kalırsa. Bacağına şort giydiği, çıplak tenini otobüsün içinde açık ettiği için yanına oturduğu kadına önce bu ülkeye ait toplumun ahlakını bozuyor diyerek söven, ardından sözüne karşılık verilmesi cüretine dayanamayıp yumruk atarak genç kadının dudağını patlatan adamı da ondan bir önceki halkaya yerleştirebiliriz rahatlıkla. Meselenin eğilmek gereken daha mühim tarafları var iken öznelere verilen yer çok bile kanımca. İtikadının cihadına çıkmış korkunç adamlar oldukça, onların karşısında dudağı ve yüreği patlayacak kadınlara da muhakkak denk gelinir nasılsa. Fakat çekincesi olmayan bir girişkenlikle bütün toplumun maneviyatını kendi ahlakına eş eden, hepimizin kanısını kendi inancına yaren kılan kafaların üretimine durmuş sulak toprakları; o topraklarda bir kadının şortuna kan karışmasını olağan vakalardan biri gibi seyreden insanların var oluşunu öne çekmek gerekir. Adamı ve kadını değil, adamın arkasına aldığı ahlakın paylaşımına duyduğu inancı ve kan akıttıktan sonra el sallayarak mahalden uzaklaşmasına seyirci kalınmasını önümüze çekmek lazım gelir.
Bize bir ad gerek bize
Kaldırımlarından her Allah’ın günü birkaç kadının bıçaklanmış, dilimlenmiş bedeni kaldırılan; caddelerinden geçen otobüslerde, şehrin içine kaçmış sokaklarında ahlak bozduğu için durmadan yumruklanan yerlerini tutan kadınların bulunduğu memleketinki nasıl bir ahlaksa artık, ‘temizliğe’ giden erkeklerin yolu oldu. Umumun genel ahlakını zayıflatan, insanın imanını gevşetme tehlikesiyle dolu olan bir fail olarak kadın, dünyanın namusunu taşıdı da etinde, kendi canına orada yer bulamadı.
İnancıyla kurduğu marazi ilişkinin dışarıdaki tecavüzünde, ırzına geçtiği her kim ve kimin özgürlüğüyse başını bize tutturdu o insanlar. Alenen ve kerhen istilanın takviyesi yaptı herkesi. Nurcan’a otobüste atılan o yumruğa engel olamayanlar, telefonuna davrandığında elini tutanlar, ‘Vurduğumu gören oldu mu?’ diyerek meydan okuyan hayduda sessiz kalanlar; oruç tutmayıp sokakta sigara içene hassas yerlerinden öfkelenip taarruza kalkışanlar, işlediği cinayetin üzerinde şerefinin bayrağını dalgalandıranlar inancının çukurunda kolayca safa tuttu bizi. Erkeğin yeri, aklının kıblesi belliydi zaten; kadın, ahlak fedailerinin kurbanı, her hikâyede bağrı bıçaklanandı, bu böyleydi. Adamı seyreden, kadının elinden tutup kandan çekmeyen, benim adıma ahlakın ne olması gerektiğine karar veremezsin diyemeyen otobüsün içindeki, caddenin kenarındaki, sokağın kaldırımındaki bize ne desek, kendimize nasıl bir isim seçsek uygun olurdu?
Namuslular da namussuzlar kadar…
İşlek muhitlerin Arnavut taşlarında, sıvışmaya hazır tutan tedirgin ruhlarla tezgâh açan seyyar satıcıların konargöçerliği halindeyiz. Ahlakımızı kendimize saklamanın terbiyesiyle demlenmek isterken, yol kenarlarında tezgâhımıza yer açtırmayan iffet zabıtalarıyla çevrilmekteyiz. Kadın olarak orada bulunmak bile yeterince büyük bir kabahat, affedilmesi güç bir günahken, gövdesini içine çekmediği için cezalandırılan kadınların geçmeye zorlandığı namus tedrisindeki müfredatı yaygınlaştırıp durmaktayız.
Bacağımızı sokacağımız pantolonun, sırtımıza geçireceğimiz entarinin biletini kesme cesaretiyle müptezelleşenler kadar cesur olamayanların önüne, gün gelir, hesabı çoktan bitirilmiş bir ülke çıkartılır. Dizini açık bırakan kısa bir esvaba karışanların tek kişilik ahlaksızlıklarıyla, keser döner sap döner, bir halkın namus külliyatı şirazesini hepten yitirir. Bir çift çıplak bacağın cezp ettiğinden daha tehlikelidir o bacağı kırmaya çalışanlardaki cemaati büyüleyen efsun.
Nurcan’ın dudağını patlatan şahıs bulunmasa da olur; onun naçiz vücudu bir gün elbet toprak olur. Lakin ona tanıklık eden kalabalıkların eşkâli hepinizin dikkatine arz olunur!
İstanbul’da bindiği belediye otobüsünde ahalinin namusunu şahsına ait ahlakla müdafaa eden bir adamın hışmına uğrayan voleybolcu genç kadını, olaya ait zincirin en son halkasına koymak gerekir bana kalırsa. Bacağına şort giydiği, çıplak tenini otobüsün içinde açık ettiği için yanına oturduğu kadına önce bu ülkeye ait toplumun ahlakını bozuyor diyerek söven, ardından sözüne karşılık verilmesi cüretine dayanamayıp yumruk atarak genç kadının dudağını patlatan adamı da ondan bir önceki halkaya yerleştirebiliriz rahatlıkla. Meselenin eğilmek gereken daha mühim tarafları var iken öznelere verilen yer çok bile kanımca. İtikadının cihadına çıkmış korkunç adamlar oldukça, onların karşısında dudağı ve yüreği patlayacak kadınlara da muhakkak denk gelinir nasılsa. Fakat çekincesi olmayan bir girişkenlikle bütün toplumun maneviyatını kendi ahlakına eş eden, hepimizin kanısını kendi inancına yaren kılan kafaların üretimine durmuş sulak toprakları; o topraklarda bir kadının şortuna kan karışmasını olağan vakalardan biri gibi seyreden insanların var oluşunu öne çekmek gerekir. Adamı ve kadını değil, adamın arkasına aldığı ahlakın paylaşımına duyduğu inancı ve kan akıttıktan sonra el sallayarak mahalden uzaklaşmasına seyirci kalınmasını önümüze çekmek lazım gelir.
Bize bir ad gerek bize
Kaldırımlarından her Allah’ın günü birkaç kadının bıçaklanmış, dilimlenmiş bedeni kaldırılan; caddelerinden geçen otobüslerde, şehrin içine kaçmış sokaklarında ahlak bozduğu için durmadan yumruklanan yerlerini tutan kadınların bulunduğu memleketinki nasıl bir ahlaksa artık, ‘temizliğe’ giden erkeklerin yolu oldu. Umumun genel ahlakını zayıflatan, insanın imanını gevşetme tehlikesiyle dolu olan bir fail olarak kadın, dünyanın namusunu taşıdı da etinde, kendi canına orada yer bulamadı.
İnancıyla kurduğu marazi ilişkinin dışarıdaki tecavüzünde, ırzına geçtiği her kim ve kimin özgürlüğüyse başını bize tutturdu o insanlar. Alenen ve kerhen istilanın takviyesi yaptı herkesi. Nurcan’a otobüste atılan o yumruğa engel olamayanlar, telefonuna davrandığında elini tutanlar, ‘Vurduğumu gören oldu mu?’ diyerek meydan okuyan hayduda sessiz kalanlar; oruç tutmayıp sokakta sigara içene hassas yerlerinden öfkelenip taarruza kalkışanlar, işlediği cinayetin üzerinde şerefinin bayrağını dalgalandıranlar inancının çukurunda kolayca safa tuttu bizi. Erkeğin yeri, aklının kıblesi belliydi zaten; kadın, ahlak fedailerinin kurbanı, her hikâyede bağrı bıçaklanandı, bu böyleydi. Adamı seyreden, kadının elinden tutup kandan çekmeyen, benim adıma ahlakın ne olması gerektiğine karar veremezsin diyemeyen otobüsün içindeki, caddenin kenarındaki, sokağın kaldırımındaki bize ne desek, kendimize nasıl bir isim seçsek uygun olurdu?
Namuslular da namussuzlar kadar…
İşlek muhitlerin Arnavut taşlarında, sıvışmaya hazır tutan tedirgin ruhlarla tezgâh açan seyyar satıcıların konargöçerliği halindeyiz. Ahlakımızı kendimize saklamanın terbiyesiyle demlenmek isterken, yol kenarlarında tezgâhımıza yer açtırmayan iffet zabıtalarıyla çevrilmekteyiz. Kadın olarak orada bulunmak bile yeterince büyük bir kabahat, affedilmesi güç bir günahken, gövdesini içine çekmediği için cezalandırılan kadınların geçmeye zorlandığı namus tedrisindeki müfredatı yaygınlaştırıp durmaktayız.
Bacağımızı sokacağımız pantolonun, sırtımıza geçireceğimiz entarinin biletini kesme cesaretiyle müptezelleşenler kadar cesur olamayanların önüne, gün gelir, hesabı çoktan bitirilmiş bir ülke çıkartılır. Dizini açık bırakan kısa bir esvaba karışanların tek kişilik ahlaksızlıklarıyla, keser döner sap döner, bir halkın namus külliyatı şirazesini hepten yitirir. Bir çift çıplak bacağın cezp ettiğinden daha tehlikelidir o bacağı kırmaya çalışanlardaki cemaati büyüleyen efsun.
Nurcan’ın dudağını patlatan şahıs bulunmasa da olur; onun naçiz vücudu bir gün elbet toprak olur. Lakin ona tanıklık eden kalabalıkların eşkâli hepinizin dikkatine arz olunur!
EMRE DAŞAR