Deniz Gezmişlerin mezarları başından…
12 Ekim 2014 17:30
Deniz Gezmiş’in mezarı Ankara’da…. Ama bunu tam algılayamamış beynim yine de ki, mezarlarını Ankara’ya taşındıktan 1 sene sonra; dün ziyaret ettim.
Safile USUL H&H YORUM
Karşıyaka’daymış mezarları…
Karşıyaka neresi? Yenimahalle’nin bir mahallesi…
Neden Karşıyaka’ya gömülmüşler?
Mezar ziyaretinde şöyle tahmin ettim…
Hapishanede astıktan sonra onları şehrin uzak bir köşesine atmak istemişler; gözlerden ve hatıralardan uzak, unutulsunlar diye muhtemelen de…
Karşıyaka’ya giderken yolboyu hiç ama hiç hatırlamadığım o kahrolası günü kafamdan geçirmeye, canlandırmaya çalıştım.
Birtakım cellat türü yaratıklar infaz ettikten sonra üç evladı, üç çok güzel vatan evladını, üç çok soylu vatan evladını onları saygısızca bir de, taşımışlardır ve önceden belirlendiği üzere gözlerden uzak, sessiz Karşıyaka’ya götürmüş ve yine sessizce toprağa koymuşlardır.
Birgün hiç kimsenin bu olayı aklına getirmeyeceğini de düşünmüşlerdir belki de veya daha da muhtemeli hiç düşünmemişlerdir celladi ve vahşi birer hayvan oldukları için…
Kafamda canlandırarak bunları Karşıyaka mezarlığının olduğu bölgeye vardığımızı gördüm…
Soğukkanlı mezar yapıcılar vardı etrafta…
Hem mezar yapıyorlar hem de mutfak mermeri…
Ordan evinde yemek pişireceği mutfak için mermer alabilecek kadar soğukkanlı insanlar da var elbette dünyada…
Biraz daha ilerleyerek mezarlık kapısının tam önüne vardığımda ise, bir tane çok güzel çitlembik ağacı gördüm…
Çocukken Deniz Gezmişlerin idamı ile ilgili bir gazeteyi bizim evin yakınlarındaki çitlembik ağaçlarından birinin yanında bir yerde görmüştüm…
Ne olduğunu anlamamıştım ama gördüğüm fotoğraf beni çok etkilemişti, o gördüğümün çok, çok kötü birşey olduğunu hissetmiştim…
….
Kapıdaki güvenlik görevlisine sordum…
“Deniz Gezmiş’in mezarı nerde?” diye…
A, evet, Deniz Gezmiş bir evliya gibi algılanıyor artık herkesin gözünde…
Ne de olsa aradan 42 sene geçmiş ve seneler tarihi hep insanlığın lehine çevirir…
Bana çok sıcak bir dostlukla ve sanki babasının mezarını soruyormuşum gibi tarif etti..
Deniz Gezmişlerin mezarlarına 2. kapıdan girilirmiş…
2. kapıdaki güvenlik görevlilerine de mezarın yerini sordum…
Onlar da çok sıcak ve alakalı bir biçimde tarif ettiler.
Çıktım yukarıya doğru…
Karşıyaka mezarlığı çok düzenli bir mezarlık, yani bir mezarlığa güzel denmez ama ziyarete elverişlilik bakımından Türkiye’de şu ana kadar gördüğüm en güzel mezarlık.
Mezarların yerini yine de bulamadım, bunun nedenini sonradan anlayacaktım…
Üç fidanın mezarı diğer mezarların hizalarının çok daha altında, o nedenle görememişim.
Bulamayınca biraz ilerledim ki, birine sorayım…
Mezarlığın çiçekçisine rastladım, o tarif etti…
O esnada yaşlı bir kadın yaklaştı yanıma, selam verdi, o da eliyle tarif etti bana 3 fidanın mezarlarının yerini…
“Çok körpelermiş” dedi sonra,
“sabilermiş, haksızca öldürmüşler onları, ama kızım bu dünya böyle, sabisi ölür, hırsızı yaşar, çalanı yaşar, kötüsü yaşar, körpesi ölür…”
O teyzenin 27 yaşındaki kızı kan kanserinden ölmüş yıllar önce, kızı geriye 4 tane evlat bırakmış ve yaşlı teyze büyütmüş torunlarını, hergün bu mezarlığa gelirmiş, onu herkes tanırmış orda…
Ben sonra teyzeden ayrıldım, mezarlara gittim…
İyice bakmam lazım herşeye…
Aa, üç fidanın mezarları yan yana değil…
Önce Deniz Gezmiş’in mezarı ondan sonra 3 tane mezar, ardından Yusuf Aslan’ın mezarı geliyor, sonra arada yine 3 başka mezar, sonra Hüseyin İnan’ın mezarı…
Aralardaki mezarlara baktım, hepsinin ölüm tarihi 1972…
Yani, Deniz Gezmişleri önce yerleştirmişler mezarlara ama aralarında boşluk bırakmış ve o boşluklara diğer vatandaşların mezarlarını koymuşlar.
Yanyana olurlarsa hatıraları daha güçlü olur veya da toplu anıtmezar gibi olurlar diye düşünmüş olabilir onları asan irade…
Dikkatimi çekti bir de, aralardaki mezarlardan birinin taşında,
“Ord. Bnb. Nevzat Kaya” yazıyordu. Ord. Bnb.,
“Ordonat Binbaşı” demekmiş, yani bir binbaşı.
Tesadüfen mi oraya gömüldü bilemem tabii…
Evet, internetten bakıp Deniz Gezmiş’in mezarı hakkında detaylı bilgiler alabilirdim ve bunu yapmak da istedim ama açılan sayfada,
“Deniz Gezmiş idamından sonra 52 dakika yaşadı” gibi bir cümle ile karşılaşınca derhal sayfayı kapattım. Okumaya dayanamıyorum bu tür bilgileri.
Onu diyordum…
3 fidanın mezarları aralıklarla yanyana…
Ve de, çoğu mezarda olduğu gibi beyaz mermerle çevrili değiller…
Ellerimle dokunarak anlamaya çalıştım onların mezarını neyle çevirmişler diye…
Birketti…
Bildiğiniz birket ama boyanmış…
Hatta güzel de olmuş…
Birketleri geometrik şekillerde dış çevre olarak dizmiş ve mezarların baş tarafındaki ortaya da yine aynı geomterik dizimlerden koymuşlar…
Çok değişikti mezarları, hatta bunu yapan yakınları veya arkadaşları iyi düşünmüş olabilirler bile…
İsimleri ise, çok güzel bir mermere yazılmış ama sanki çok az mermer varmış gibi az bir mermer satıhı beton bir yükseltinin üzerine yerleştirmişler.
Üzerlerinde ise, sadece isimleri ve doğum yılları yazıyor…
Deniz Gezmiş 1947, Yusuf Aslan 1948, Hüseyin İnan 1948…
Başka birşey yazmıyor. Bir açıklama da yok…
Belki de bu isimler tek başına o kadar yeterli ki, az sözün etkisinin bin kitaptan çok olduğu durumlardan birisi bu…
….
Ben mezarlara dokunurken, yaşlı teyze geldi elinde su bidonları ile…
Suladı 3 fidanın mezarlarını…
“Körpeler” diye takrarladı…
Evet, her anne-baba, daha doğrusu sağlıklı bir anne-bana hissi taşıyan herkes aslında bilir ki, 23-24 yaşlar henüz körpe yaşlardır…
Teyzeye sordum…
“Karşıyaka mezarlığı ne zaman yapıldı?”
“Benim ilk oğlum 50 yaşında, o doğmadan önce yapıldıydı. Burası şehre çok uzaktı, herkes o uzak yere gidilmez derdi ama ne yapacaksın, mezarlık burası…”
Teyzem aslından Ankaralı, en kökü de İç Anadolu’dan gelme…
Ve, arada şunu söyleyeyim, biliyorum, teyzem ölümden korkmadan ölecek (Allah gecinden versin), çünkü o, mezarlıkları ve ölümü yaşaya yaşaya iyice anlamış ve içi oldukça dingin…
Neyse, teyze ayrıldı yanımdan, ben biraz daha kaldım…
Mezarların üstüne, çiçeklerine, en son buraya ne zaman çiçek gelmiş olduğuna (çiçeklerin ne zaman konduğu halinden anlaşılır ya) mezar toprağının üzerindeki küçük beyaz deniz taşlarına…
Belli oluyordu ki, 3 fidanın mezarlarının devamlı ziyaretçisi var…
Zaten ben ordayken 2 kocaman aile geldi, en az 3 kuşaklık 2 aile…
Dua okuyup, gittiler…
3 fidanın mezarları fena kazılmış halkın vicdanına, dün bunu da gördüm…
Ve, içimden şöyle dedim…
Allah hiç kimseye böyle birşey yapmayı, böyle üç fidanı yok etmeyi nasip etmesin.
Bu dünyada bir insana nasip olabilecek en büyük kötülük bu tür şeyleri yapmış olma durumu.
İşte, ne yapalım, insanoğlu uygarlığa çok zor ulaşıyor, demek ki, insanoğlu zor bir olay.
Bu arada, yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum ama yine de kısaca söylemek isterim…
Güya 12 Eylül’ü eleştiren bu Allah’ın musibeti Hükümet 12 Eylül’ü yargıladı ya…
Yemin ederim, bugün ellerinde imkan olsun, bugünün Türkiyesi ve bugünün dünyası bunu imkanlı kılsın, muhaliflerini asarlar…
Salı günü Meclis’den geçirecekleri gösteri ve yürüyüş yasası 12 Eylül döneminde asla yoktu.
Sonra bu musibet Hükümet sıkıyönetim ilan etti ya geçen hafta, 12 Eylül’de bu olayların bin katı vardı ve aylarca hız kesmeden sürmüştü.
Bunlar var ya, 12 Eylül bunların eline su dökemez, öyle de iki yüzlü hain ki bir de bunlar…
Neyse, bu konuyu buraya sıkıştırmayayım, sonraya kalsın.
ALINTIDIR..
Safile USUL Twitter