DELİCE NEDRETCE/nerede o eski aşklar

nedretc

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
8 Mayıs 2011
10
11
En popüler romanlar,en güzel şiirler,en anlamlı haberler,en güzel resimler aşk üstüne.Herkes "hayatının aşkını" aradığını söylüyor.Aşk için acı çekiliyor, aşk için ölünüyor.Bir yazılanlara bakın bir de yaşananlara beklentilere.Aradaki uçurum aslında aşkın hiç kimsenin umurunda olmadığı yönünde.
Adına aşk denen o istek ve tutku ,cinsellik ve karşı cinse duyulan özlem. Geçmişte bestesi ve güftesi aşk olan şarkılardaki duygu yoğunluğuna bakın "Sen kalbimin mehtabısın,güneşisin.Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisin.Bir şarkısın sen" derken dilden dile bugüne kadar gelip hala yeni düzenlemelerle hit olmuş,bir duygu seliyken. Bir de,yeni hit şarkı sözlerindeki anlamsızlığa ya da gizli anlama bakın " Çok canım acıdı çeksene elini kırıcan mı belimi. Ayılık var hamurunda".Buram buram cinsellik kokan erotik bir hatun ,dudaklarını üçyüzotuzüç diyip büzüp açarak itici sesiyle seks çağrıştırıyor.Yada dilden dile dolaşan yakalarsam muck muck ,rekorlar kırıyor."Sen olmazsan başkası sözleriyle büyüyen nesilde aşk yerine seksi tercih ediyor.İçimizde tıkılı arayış içindeki cinsellik, ağzının suları akarak önce sanal seksle tatmin ararken, biri olmazsa öbürü diyerek "daldan dala" konma çağrışımları yapıyor.
Sevgilinin belik belik saçlarına övgü yakan delikanlılar şimdi özgürlüğün dozunu kaçıran kızlardan kaçıyor.Duygulara düğüm atılmış bedenler konuşuyor. Genç yaşta yaşanan tüm cinsellik tükeniyor insanları da tüketirken .Bağlılık,sadakat ve gerçek sevgiler çağ öncesi masallara hapsediliyor “çağdışı” damgası yiyerek.
Aşk can çekişiyor,porno yaygınlaşıyor,duygular şekil değiştiriyor.Eve atmak,halletmek üzerine yoğunlaşıyor ,sigara ,alkol extacy sarhoşlukları ile cesaretlenen bedenler.
Dünya sevgi ve aileye dönüş yaparken biz “özgürlük” adına çiğniyoruz güzellikleri.Özgürlük tüm insanların düşleri de “ nereye kadar? ”

Bizim aşktan anladığımızla bazılarının ki çok farklı.Ben şarkılara taktım bu ara.Önümüzdeki yılın hit parçasının güftesi de bana ait olsun istedim .Hop kültür pop kültür çok beğenecektir.Çünkü bazılarının aşktan anladığı bu.

Hey güzel,gel gezelim
Seni canım çok çekiyor
Oynaşalım koklaşalım
Sonra bu aşk da bitiyor
İçim bir hoş oldu yine
Görür görmez bedenini
Sarılalım öpüşelim
Çatur çutur aşk geçiyor
Hadi nazlanma sırada
Daha birçok aşk bekliyor
Katur kutur,çatur çutur
Aşkları gönlüm çekiyor

ya da şöyle mi doğrusu acaba?

O köşedeki boyacı çocuk,
O dolmuş parası vermemek için
her gün yürüyerek okula giden üniversiteli,
O haftalığını bekleyen tezgahtar
O öğretmen ,o hammal
O aşkı tuvale döken ressam
O özlemi dizeler döken şair
O sevgilinin kakülüne güfte yazan
O tamburunda şakıtan besteleri
O kaşları çatık adam
O yaşını almış kadın
O büyüme acıları çeken çocuk
Onlar ve öbürleri
HAK EDİYOR SEVGİLERİ
Aşk istemeyen
yalnızca
Sevginin katilleri
 
Güreş bir “Türk sporu”. Güreşte rakip minder dışına kaçarsa ya da oyalama taktiğine baş vurursa, buna; kaçak güreşmek denir. Bu terim, halk arasında da çok tutulan deyimler arasında yer alır. Yüz yüze cesareti olmayanlar, fırsatını bulup herhangi bir konuda saldırıya geçtiğinde de aynı deyimi kullanırız.

Hangimizin bununla ilgili anısı yoktur ki?
Daha okul sıralarında karşımıza çıkmaya başlar, ergenlikte devam eder, erkekler için askerlik anılarının vazgeçilmezidir. İş hayatında da bu konuda anısı olmayan yok gibidir. İçimizde sinsi sinsi biriken, ‘ben sana gösteririm, bekle hele‘ diyen o ego ve saldırı duygusu, fırsat bulduğu anda hedefe atılan ok gibi yerini bulur. Bu davranışın en büyük düşüncesizliği de, ‘hedefe atılan ok’un dönüp kendini vurmasıdır.
Şuna yürekten inanın: ard niyetli bu davranışlar ve negatif elektrik, dönüp sahibini bulur. Ayaklarına dolaşacak bir davranışın bedelini de ödemeye insan hazırlıklı olmalıdır. Şöyle beyninizin kıvrımları arasına sıkışmış cümleleri bir tarayın. Eğer onların arasında:

  • Bekle de gör.
  • Bunun hesabını verecek.
  • Ben ne yapacağımı bilirim.
  • Son gülen iyi güler.
  • Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.
  • Sen benim kim olduğumu göreceksin.
gibi olan cümleler ağır basıyorsa, sözlüğünüzü değiştirmenin vakti gelip de geçmektedir.

Dünyadaki tüm insanlar ne ister? Herkes aynı şeyleri isteyebilir mi? Elbette evettir bunun yanıtı.Tüm insanlar sevgi,sağlık, mutluluk, güven isterler. Bunları elde etmek için de kariyer, güzellik, para gibi aracılar kullanırlar. Hepsi pozitiftir; bir tane olumsuzluk yoktur aralarında. Ne yazık ki bunlar için zamanı, hoşgörüsü ve sabrı olmayanlar da, zulüm, baskı, kandırmaca, yıldırma, saldırı, iftira atma taktikleriyle tüm insanların hedefine ulaşmaya çalışırlar.Pozitif düşünceyle gidenlerden hedefteki en büyük farklılık, onur, gurur, erdem ve iç huzuruna ölene kadar sahip olamamalarıdır.
Yaşamda daima bir seçeneğimiz olduğunu unutmamak lazım. Sabah uyandığımızda seçimimizi olumlu olmaktan yana yaparsak, doğru, iyi, güzel, hoşgörü ve adaletten yana yaparsak, aynı hedefe ulaştığımız insanlardan yine bir adım önde oluruz. Üstelik önde olmanın gururu yerine, mütevazılığını ve hoşgörüsünü taşıyarak.

İçinizden nefreti, yapmacıklığı, zulmü, kini ne kadar uzak tutarsanız ‘hak’ sizi o kadar kolay bulur.
Bir gün bir kaplan uyandığında kendini canavar gibi hissetmiş. Hatta kendini öyle iyi hissetmiş ki, bir küçük maymunu köşeye sıkıştırmış ve ona gürlemiş:

- "Ormandaki hayvanların en güçlüsü kim?" Ve zavallı tir tir titreyen maymun cevap vermiş:
- "Sizsiniz tabii ki, sizden güçlüsü yok. "
Kısa bir süre sonra, kaplan bir geyiğe rastlamış ve kükremiş:
- "Ormandaki hayvanların en büyüğü ve en güçlüsü kim? "
Geyik öyle çok titriyormuş ki kekeleyerek:
- "Eee şee şeyyyy büü büüü yüüüük kaa kaaa kaplan, siz ormandaki en güçlü hayvansınız."
demiş. Kaplan hızını almışken, sessizce ot yiyen bir file caka atmaya başlamış ve en yüksek sesiyle gürlemiş:
- "Ormandaki hayvanların en güçlüsü kim? "
Fil hiç sesini çıkarmadan hortumuyla kaplanı yakaladığı gibi havaya kaldırmış, renkli bulanık bir görüntü halini alana kadar silkelemiş, ve sonunda yere vurmuş, tekrar kaldırmış, ve kaplan portakal ve kömür halini alana kadar devam etmiş. Fil, onu şiddetle yakındaki bir ağaca fırlatmış. Kaplan sendeleyerek ayaklarının üzerinde doğrulmuş, file bakmış ve
- "Yahu kardeşim, sırf cevabı bilmiyorsun diye bu kadar sinirlenmene gerek yok!"
demiş.
Sinirlenirken ve insanları zorlarken hiç unutmayın, aslan ya da kaplan kadar güçlü ve etobur olabilirsiniz ama bir gün karşınıza bir otobur fil de çıkabilir.
 
. . . . . . . . Eşini sevmeyenler

Kendilerine sorsanız, kaderin bir oyunu olan, kötü şans diye belirledikleri, çocukları olduğu için devam ettiklerine inandıkları karı ve kocalar konumuz.

Uzun uzun istatiklerden bahsedecek değiliz. Türkiye gerçeğini,televizyon izleyen, azıcık gazete okuyan herkes biliyor. Önemli olan, böyle durumlarla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiğini bilmek. Kadınların anaç yapıları, daima bu erkekleri teselli etmeden yana "ne yapsın, çok mutsuz adamcağız" diye önce acımalarla başlayan, sonra ilgiyle devam eden ve belki de yakınlaşmayla süren bir yolculuk bu kimi için. Affetmeye ve bağrına basmaya düşkün olan kadının yanı sıra, farklı ilişki ve çıkar peşinde olanların yok olduğunu söyleyecek de değiliz.


Adam mutsuz, iki çocuğu var, onbeş yıllık evli, karısını sevmiyor.Çocukları için katlanıyor diyelim. Niyeyse, böyle erkekler daima daha çoktur. Kadınlar bu tür ilişkileri gizlemek eğilimindedir; yine toplumsal yapımızdan kaynaklanan sebeplerle.


Onbeş yıl aynı kadınla evi paylaşan bu erkeğin, karısı tarafından da deli gibi sevildiğini düşünmek çok saçma olur. Muhtemelen kadın da aynı sebeplerle evliliği götürüyordur. Onun sosyal baskıları erkekten daha da fazla, hele bir de ekonomik özgürlüğü yoksa.Varsın erkek vazgeçilmez olduğunu düşünüp dursun. Baba evi daha çekici değildir ki kadın için. O evliliği sürdürme çabası, daha özgür sahiplenişleri kaybetmemek veya aile toplum ayıplaması yüzündendir çoğunlukla.

O tiril tiril giyinen iki dirhem bir çekirdek mutsuz erkekler, kadının sunduğu hizmetlerin alışkanlığındadır çoğunlukla. Kim ayrılıp da işleri yapacak, çocuklarla yakından ilgilenecek. Şikayet edip kendine yaşam içinde yaşam kurmak daha kolay gelmektedir. Bu da bir tatmin şekli. Hizmetleri kabul et, sorumlulukları devret, sonra mutsuzluk türküleri söyle. Ya karşıdaki insanın mutsuzluğu? Hayalleri, ümitleri, sevdikleri, sevmedikleri? Karnı tok, üstü örtük bir evi var; yeter ona. Saçmalamayın allahaşkına. O sizi mutlu etmek için çırpınan insan, inan senin kadar seviyordur seni.Sevişirken başkasını hayal edip onu kandırma. Aldattığını sanan aldanır. Başkasını düşünen, aynı davranışa maruz kalır. Senin hayallarin varsa, onun da var.

Gelelim, bu eşini sevmeyenlerin en büyük savunma mekanizmalarına.

  • Ailemin zoruyla evlendim (çok etkilidir).
  • Evlenmek zorunda kaldım (tecavüzcü Coşkun).
  • Evlendikten sonra çok değişti, bana bakmıyor, kendini salıverdi (bunu diyen, bira ya da rakı göbeği yapmış ve üstelik kıyafetlerinin uyumu, seçimi, giydirilmesi de eşi tarafından karşılanmıştır. Pantolonundaki çift çizgiyi de, gömleğinin iyi ütülenmemesi de sorun oluyordur).
  • Kadın kendini salmıştır, doğrudur; kendine ayıracak zamanı yoktur, ya da hem çalışıp hem ev kadını olmanın yanı sıra, çocuklar ya da aileden bir büyüğün bakımını da üstlenmiştir. Bu arada, adamın zevkleri de değişmiştir.Evlendiği kadını beğenmeyen erkek te aynen durmuyordur ama bu göz ardı edilir.
  • Aileme ve arkadaşlarıma kötü davranıyor. Bak bu da doğru olabilir. Çağımızda her ne kadar kaynana, kayınvalide olarak kibarlaşıp köşeye konulduysa da, işlevi değişmedi. Gelinlerin ekonomiye katkıları arttığından, eskisi kadar hükümlerinin olmadığı düşünülebilir ama siz bunlara sakın inanmayın. O çok değerleri, biricik kimselere layık bulmadığı oğulları ellerinden alınan kaynanalar, geline hayatı zindan etmek için, her buldukları köşede çekiştirmeye çalışırlar. Önceleri yeni olmaktan ya da aşkının yoğunluğundan aslanlar gibi mücadele veren damadımız, zaman geçtikçe "anneyi haklı bulmaya başlar". Oysa o nelere layıktır. Eee, karısı da çok olmaya başlamıştır. Annesi affeder onu; oysa karısı konuşur, dır dır dır da dır dır... Bitmeye başlayan bir ilişki öncesinin yanık kokularıdır bunlar.
Bu dönemlerde bir süre yalnız yaşamak, en iyi çözümdür. Hayatınnızda ne kadar yer kapladığını görmenin en iyi ilacı. Bunu sonsuz özgürlük diye de değerlndirebilirsiniz, ya da sonsuz yalnızlık.Yaşayın görün.
 
X