ve bana tavsiye edebileceğiniz bloglar varsa onlara da açığım:)
A man cannot hide! İnsan saklanamaz! Her düşünce, her duygu ya da hareket varoluşunun kayıtlarında kalıcı bir bilgi gibidir; herkes kendisinin gardiyanı ve celladıdır, ondan kaçmak imkansızdır. Kişinin kaderini belirleyen de budur.
İnsan, dış koşullarını değiştirdiği takdirde kurtulacağını ve yaşamını değiştireceğini umut eder. Ne var ki, onun varlığının değerlerinde görünür bir farklılık oluşmasaydı, kendi sorumluluk, bütünlük ve sevgi derecesinin onu yerleştirdiği 'merdivenin' daima aynı noktasına yerleşecektir. Bunlar, Dreamer'la ilk karşılaşmamızın unutulmaz sözleriydi. O zamandan beri bunları defalarca, kimbilir kaçkez okumuştum; ama bu kehanetin uyarısı, eski olayların yeniden başıma gelmesini veya bir başka ifadeyle, yaşantımda aynı hatalarla acıların tekrarlanmasını engellememişti. Buna bağlı olarak, Dreamer'la yaptığım ve çıraklık dönemimin köşe taşlarından biri saydığım konuşmayı hatırlıyorum.
O konuşmada bana, "İnsanın en büyük yanılgısı, bir geleceğinin olduğuna inanmasıdır," demişti. "Oysa sıradan bir insanın aslında bir geleceği yoktur. Görünenlerin ötesinde, o daima ve sadece geçmişiyle karşılaşır." Olaylar, karşılaşmalar ve durumlar onun yaşamında daima aynı şekilde tekrar ederler, sadece görünümleri öncekinden belli belirsiz farklıdır. O'nun açıklamalarını işittiğimde, hissettiğim endişeleri gizlemek için inanmayan biri gibi, ben de "Bu 'insanlar kullanılmış bir yaşamı yaşıyorlar' demeye benziyor, sanki ikinci el bir yaşam," demiştim. Dreamer, "Yine de herkes başına gelenlerin, yalnızca onun için özel olarak yaratılmış, daha önce hiç olmamış, yepyeni olaylar olduğunu varsayarak kendini kandırır," diye açıklamalarını sürdürmüştü.
"O halde, insanın gerçeklik diye nitelediği şey..." demiş ve sorumu tamamlayamadan düşüncemin bir saçmalık olduğu duygusuna kapılmıştım.
Dreamer, hiçbir şey söylemeden yüzüme baktı, tüm korkunç olasılıkların içinden bu cüretkar tahminle benim en imkansızı, en beklenmedik ve en uç sonucu söylememi destekler gibi başıyla yavaşça onayladı. O'nun beni yönlendirdiği bu doğrultuda çekinerek bir adım daha atmıştım. Garip bir şekilde, sözlerini yanlış anladığımı ve onun bir şekilde beni durdurarak konuşmamızı yine mantığın güvenli sınırlarına çekeceğini umut ediyordum.
"Gerçeklik dediğimiz şey yani gördüğümüz ve dokunduğumuz şey bir tür sanal gerçeklik midir?" dedim, onun beni sürekli başıyla onaylamasından güç alarak ağır ağır konuşuyordum. Bekledim. Dreamer, gösterdiğim direncin kırılabileceği zayıf noktayı arar gibi özenli sözcüklerini bir süre düşünerek seçti.
Oluşan derin sessizliği bozan, yine sertçe verdiği yanıt oldu. "İnsanın çevresinde gördüğü yani dışındaki gerçeklik, geçmiştir." dedi. " Senin 'şimdi' olarak nitelediğin şey, aslında gecikmeli bir yayındır." Bu sözleri duyduktan sonra artık dünya asla eskisi gibi olmayacaktı. Olağandışı bir biçimde, bu sözlerin yalnız benim için değil, tüm insanlık için dünyayı ebediyyen değiştirdiğine kesinlikle emindim.
Büyük bir doğallıkla, " Elinle tuttuğun, gözünle gördüğün ve tam şu anda olduğuna dair yemin edebileceğin olaylar, bir zaman önce kaydedildi. Gerçekleşebilmek için bir başka boyutta, oluş dünyanda, benliğinin farklı durumlarında senin iznini aldılar," dedi. Olguların nasıl önceden meydana getirildiğini açıkladı -- böyle olurlar, çünkü onlar zaten olmuşlardır. "Yaşamdaki olaylar, zamanın görünür hale getirdiği katılaşmış ruhsal durumlardır. Sen onların içindeyken, olaylar olduğu sırada, onların hemen gözlerinin önünde gerçekleştiklerine inanır, yepyeni ve ilk kez başına gelen şeyler oldukları yanılgısına düşersin. Oysaki onlar, sadece çok küçük farklılıklarla kendini tekrarlayan geçmişinin yansımalarıdır."
Dreamer'ın bu sözlerinden sonra zihnimde, sıradan bir kişinin başına gelen olayları, acımasızca şaka yapan soytarılar gibi maskeli kişilerin sahneye çıkışlarını canlandırdığımı anımsıyorum. İnkar edilemez biçimde birbirine benzeyen bu soytarıların, sürekli birbirlerinin arkasından koşarak kendilerini tekrarladıklarını ve bu arada takma burunlarıyla onları tanıyamamasıyla eğlendiklerini görmüştüm.
Dreamer, beni hayallerimden çekip çıkartarak, "İnsanın gelecek olarak nitelediği, aslında geçmişinin arkadan görüntüsüdür." demişti. "Kişinin yaşamını yönetmesinin tek yolu 'an ve burada' olmaktır... Bir insan, ancak hiç ve sonsuz zaman arasında asılı duran anı yöneterek 'yapabilir', gerçek bir yazgıyı hak ederek onu biçimlendirir ve yüksek düzeydeki olayları yaratabilir."
İleride bir gün bunu kendi başıma uygulayıp, bu vizyonun ne denli doğru olduğunu, tekrarlanan bir yazgının, yani yanlış bir yaşamın hipnoz içindeki döngüsüne gerisingeri düşmesinin ve unutmasının ne denli kolay olduğunu görecektim.
O sıralarda Dreamer'ın mesajına nasıl kulak vermem gerektiğini ve bugün bana artık son derece doğal, basit ve olmazsa olmaz gelen vizyonuna nasıl açabileceğimi bir bilseydim, kendimi nice üzüntüden sakınabilir ve nice yıllarımı boşu boşuna harcamayabilirdim.
Unuttum, 'düş'ü inkar ettim ve aylarca onu bir daha düşünmedim. Eski hapishanemin kapıları bana yeniden açıldı. Gretchen ve çocuklarımızla yaşantımın günleri önceden çizilmiş gibi aynı kulvarda ilerliyordu. İşim nedeniyle Orta Doğu'ya yaptığım seyahatlerle aile sorumluluklarım arasında kendimi yitirmeye ve sonsuza dek unutmaya doğru yönlendirdiğimi sanıyordum....
..............
BİR İNSANIN CENNETİ ARAMASI GEREKMEZ. ONU HAK ETMEK İÇİN HERHANGİ BİR ŞEY YAPMASI GEREKMEZ. SENDEN BEKLENEN TEK DİSİPLİN, CEHENNEMİNİ, YANİ CEHALETİNİ YOK ETMENDİR.
.........
Tanrılar Okulu
Altyapı gerektiren bir kitap olmakla beraber geliştikçe okunması tavsiye olunan mükemmel bir içe dönüş şaheseridir..