Dalyan Kanalı’nın güzelleştirdiği şehir
Karşımda, kayalıklara nakşedilmiş Likya Uygarlığı’nın izleri, önümde, üstünde sazların keyifle salındığı, içinde Caretta Caretta kaplumbağalarının gezindiği nehir gibi yeşil yeşil akan kanal, arkamda ağaçlarla dolu, çiçeklerle süslü püslü bahçeler. İnsan başka nerede olmak ister ki?
Önceki yıllarda da gezdiğim bu kez yazmak için gittiğim Dalyan’da hayat, kanalın kenarında akıp gidiyor. Şehir; taş döşeli temiz sokakları, çam, servi, salkım söğüt, palmiye, muz, incir, zeytin, nar ağaçları, zakkum, Japon gülü, begonvil, sardunya çiçekleri arasında kaybolmuş pansiyonları, küçük otelleri, şık lokantaları, kafeleri, kıyıya bağlanmış boy boy tekneleri ile kanal boyunca bir uçtan diğer uca uzanıyor.
Akdenizle kanalın buluşması
Güzelliklere götüren tekneler
İztuzu’nun kadifemsi kumunda güneşlenmek, Kaunos’ta tarihin derinliklerine dalmak, Akdeniz’e açılıp lacivert koylarında yüzmek, önce çamura bulanmak sonra kaplıcada arınmak, Köyceğiz Gölü’nde kulaç atmak, dev Carette Caretta’lar ve Nil Kaplumbağaları’nı görmek için bir tekneye binmeniz yeterli.
Ekincik ve diğer koylara düzenlenen geziye katılmak için, sabahleyin kaldığım otelin iskelesinden atlayıverdim tekneye. Sağımızda ormanlık bir tepede kayalara oyulmuş görkemli mezarlara, solumuzda önlerinde küçük tekneler bağlı, ağaçlar ve çiçekler arasındaki güzel tesislere bakarak, üzerleri sazlıklarla kaplı, irili ufaklı adacıklarla bölünmüş dolambaçlı kanallardan ilerliyoruz. Bir rüzgarda hafif hafif sallanan kanalın yakışığı sazlara, bir içi salkım saçak dolu teknelere, bir tarihe çeviriyorum objektifi. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra İztuzu Plajı görünüyor.
Böyle bir lacivert olamaz, olamaz!..
Tatlı suyla denizin buluştuğu dar bir boğazdan Akdeniz’e açılıyoruz. Çamların yeşiliyle denizin mavisinin kucaklaştığı koylara ulaştığımızda, gözlerimizi alamıyoruz. Böylesine bir lacivert olamaz, olamaz!..Delikli Burun’da yüzme molası veriliyor. Burası mavili lacivertli havuz gibi. Ortasında bir oyuk bulunan kayanın, önü deniz, arkası deniz. Nerede istersen orada yüz. Sonra Ekincik Koyu’nun önünden geçerek Semisce Koyu’na demirliyoruz. Çam ağaçlarının denize kadar sokulduğu bu koyda, küçük bir kumsal var. Etrafımızı seyrederek, mangalda pişirilen tavuk ve köfteleri, makarna ve salata eşliğinde iştahla yiyoruz. Fazla gelen yiyeceklerimizi balıklarla paylaşıyoruz.
Caretta Caretta’ların can damarı İztuzu
Dönüşte İztuzu’nda duruyoruz. Plaj çok kalabalık. Dalyan Deltası’nın denizle biraraya geldiği yerde oluşan bu olağanüstü yer; incecik kumsalıyla kaplumbağalara- yengeçlere kucak açmış. Caretta Caretta’lar sahilde yumurtluyor ve minik kaplumbağalar buradan denize kavuşuyorlar. Dünyada nadir bulunan bu bölge, 1988 yılında tümüyle koruma altına alınmış. Akşam 20’den sabah 8’e kadar sahile giriş yasaklanmış. Türkiye’nin tek Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma, Tedavi, Rehabilitasyon ve Bilgilendirme Merkezi (DEKAMAR) bu yıl İztuzu’nda kurulmuş.
10 sene önceki gelişimde bu plaj sessiz ve sakindi. Havlumu kumlara serdim ve güneşlenmeye başladım. Sağ tarafımda bir yengecin kumdan kafasını çıkardığını gördüm, soluma baktığımda oradan da birkaç yengeç kafası görünüyordu. Biraz ürkerek ayağa kalktığımda hepsi kaçışarak kumlara gömüldüler. Sonra tekrar kuma uzandım ve kıpırdamadan bir süre yattım. Şöyle düşündüm, “burası onların yaşama alanı değil miydi?” Kaplumbağalar ve yengeçler, her mevsim, gece ve gündüz beslendikleri-gezindikleri-üredikleri bu bölgeyi, şimdilerde insanlarla paylaşmak zorunda kalmışlar.
Happy Caretta’da önünüzden akıp giden kanal ve tarih
Konakladığım Happy Caretta Otel’in ev sahipleri İlknur ve Münir İdrisoğlu içten insanlar. Odaları pırıl pırıl olan tesisin geniş bahçesinde palmiye, muz, erik, narenciye, devasa servi ağaçlarıyla, Japon gülleri, zakkumlar, begonviller, sardunyalar sarmaş-dolaş. Ağaçlar; kuş kafesleri, lambalar, kabaklar, saksılarla süslenmiş. Burada, bir denize-bir göle doğru akıp giden kanalın kıyısındaki rahat sedirlere kurulup, gazete-kitap okumak, teknelerin geçişini izlemek çok keyifli. İsterseniz iskelede oltayla balık-mavi yengeç yakalayın, isterseniz kanalda kaplumbağalarla yüzün.
Akşam, kanalın kıyısındaki yemek masasında, İlknur Hanım’ın hazırladığı, burada geren denilen deniz börülcesi salatası, kabaktan yapılmış yoğurtlu meze, salata ve şarap eşliğinde yörenin meşhur ürünü mavi yengeç yiyeceğim. Pişince turuncu olmuş yengeçler masada. Elinde bir kıracakla gelen Münir Bey, yengecin kolunu-bacağını kırıp içindeki etin nasıl çıkartılacağını uygulamalı olarak gösteriyor. Tabi ilk kez kabuklu deniz ürünü yiyen ben, birazcık et çıkarabilmek için uğraşıp duruyorum.
Önce çamura bulan, sonra kaplıcada yıkan!
İkinci günkü tekne gezisinde ilk durağımız Dalyan’ın karşısındaki çamur banyosu ve kaplıca oldu. Binlerce yıldır şifa dağıtan kaplıcalar, her yıl turist akınına uğruyor. Havuzun birinde yoğun kükürt kokusuyla siyah renkte balçık çamur, diğerinde ise sıcak kaplıca suyu var. Havuzların bulunduğu bölgeye geçen herkes ve çamurdan çıkanlar bir görevli tarafından hortumdan fışkıran basınçlı suyla yıkanıyor. Çamura en çok yabancı turistler ilgi gösteriyor. Çamur havuzundan siyahlaşarak çıkan turistler, bol bol fotoğraf çektiriyor ve aynada kendilerine bakarak eğleniyorlar. Sıra Köyceğiz Gölü’nde yüzmeye geldi. Kanal nerede bitiyordu, göl nereden başlıyordu anlayamadan ortasında bulduk kendimizi. Göl keyfinden sonra Dalyan Tekne Kooperatifi’nin Lokantasında verilen açık büfe öğle yemeğinin ardından kanalın öbür ucundaki Kaunos’a gidiyoruz.
Görkemli Kaunos Kenti’nin sokaklarında
Milattan Önce 3 bin yılında kurulduğu belirtilen, kendi adına para bile bastırılmış, kazılarda tamamı ortaya çıkarılamamış olsa bile, bu haliyle de görkemli olan Kaunos Antik Kenti, engebeli bir araziye kurulmuş. Dalyan’ın karşısında yer alan tepenin başında kale ve surlar var. Yukarıya doğru tırmandıkça Dalyan ve kanal, İztuzu Plajı, Akdeniz gözler önüne seriliyor. Kentin sokaklarında dolaşarak, tiyatroyu, kiliseyi, hamamı, agorayı, stoayı, tapınak ve kutsal alan kalıntılarını inceliyor, bu zengin medeniyeti kuran insanları merak ediyoruz.
Caretta Caretta gezisi
Bu yazının kaplumbağa fotoğrafı olmadan sevimsiz olacağını düşündüğümden yeni bir tekne gezisine katıldım. İztuzu Sahili’nin arka tarafına demirleyen teknedeki görevliler, Caretta Caretta’ları çağırma seansına başladı. Bir misinaya bağlanmış mavi yengeç suya atılıyor, eller suya vuruluyor, ya da kova ile kanala su boşaltılarak ses çıkartılıyordu. Bu arada “Olga neredesin, hadi kızım gel artık” diye sesleniyorlardı. Biz, ne yapmaya çalıştıklarını anlayamadan, elimizde fotoğraf makineleri şaşkın bir halde bekleşip duruyorduk. Bu çağırma ritüeliyle dalga geçip gülüşürken, bir Caretta Caretta hakikaten teknenin yanı başında belirdi. Görevli elindeki mavi yengeci kaplumbağaya doğru uzatınca, başını ve gövdesini yukarıya doğru çıkardı. Peş peşe deklanşöre bastık. Görevli hem yengeci veriyor, hem de arada bir kaplumbağanın başını okşuyor, onunla konuşuyordu. İşte belki 40 kez deklanşöre basıp, nadiren yakalayabildiğim fotoğraf karesindeki sevimli Olga bu.
Alıntı
Temmuz 2009
Fotoğraflar: Ayşe Dönmez
Karşımda, kayalıklara nakşedilmiş Likya Uygarlığı’nın izleri, önümde, üstünde sazların keyifle salındığı, içinde Caretta Caretta kaplumbağalarının gezindiği nehir gibi yeşil yeşil akan kanal, arkamda ağaçlarla dolu, çiçeklerle süslü püslü bahçeler. İnsan başka nerede olmak ister ki?
Önceki yıllarda da gezdiğim bu kez yazmak için gittiğim Dalyan’da hayat, kanalın kenarında akıp gidiyor. Şehir; taş döşeli temiz sokakları, çam, servi, salkım söğüt, palmiye, muz, incir, zeytin, nar ağaçları, zakkum, Japon gülü, begonvil, sardunya çiçekleri arasında kaybolmuş pansiyonları, küçük otelleri, şık lokantaları, kafeleri, kıyıya bağlanmış boy boy tekneleri ile kanal boyunca bir uçtan diğer uca uzanıyor.

Akdenizle kanalın buluşması

Güzelliklere götüren tekneler
İztuzu’nun kadifemsi kumunda güneşlenmek, Kaunos’ta tarihin derinliklerine dalmak, Akdeniz’e açılıp lacivert koylarında yüzmek, önce çamura bulanmak sonra kaplıcada arınmak, Köyceğiz Gölü’nde kulaç atmak, dev Carette Caretta’lar ve Nil Kaplumbağaları’nı görmek için bir tekneye binmeniz yeterli.
Ekincik ve diğer koylara düzenlenen geziye katılmak için, sabahleyin kaldığım otelin iskelesinden atlayıverdim tekneye. Sağımızda ormanlık bir tepede kayalara oyulmuş görkemli mezarlara, solumuzda önlerinde küçük tekneler bağlı, ağaçlar ve çiçekler arasındaki güzel tesislere bakarak, üzerleri sazlıklarla kaplı, irili ufaklı adacıklarla bölünmüş dolambaçlı kanallardan ilerliyoruz. Bir rüzgarda hafif hafif sallanan kanalın yakışığı sazlara, bir içi salkım saçak dolu teknelere, bir tarihe çeviriyorum objektifi. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra İztuzu Plajı görünüyor.


Böyle bir lacivert olamaz, olamaz!..
Tatlı suyla denizin buluştuğu dar bir boğazdan Akdeniz’e açılıyoruz. Çamların yeşiliyle denizin mavisinin kucaklaştığı koylara ulaştığımızda, gözlerimizi alamıyoruz. Böylesine bir lacivert olamaz, olamaz!..Delikli Burun’da yüzme molası veriliyor. Burası mavili lacivertli havuz gibi. Ortasında bir oyuk bulunan kayanın, önü deniz, arkası deniz. Nerede istersen orada yüz. Sonra Ekincik Koyu’nun önünden geçerek Semisce Koyu’na demirliyoruz. Çam ağaçlarının denize kadar sokulduğu bu koyda, küçük bir kumsal var. Etrafımızı seyrederek, mangalda pişirilen tavuk ve köfteleri, makarna ve salata eşliğinde iştahla yiyoruz. Fazla gelen yiyeceklerimizi balıklarla paylaşıyoruz.

Caretta Caretta’ların can damarı İztuzu
Dönüşte İztuzu’nda duruyoruz. Plaj çok kalabalık. Dalyan Deltası’nın denizle biraraya geldiği yerde oluşan bu olağanüstü yer; incecik kumsalıyla kaplumbağalara- yengeçlere kucak açmış. Caretta Caretta’lar sahilde yumurtluyor ve minik kaplumbağalar buradan denize kavuşuyorlar. Dünyada nadir bulunan bu bölge, 1988 yılında tümüyle koruma altına alınmış. Akşam 20’den sabah 8’e kadar sahile giriş yasaklanmış. Türkiye’nin tek Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma, Tedavi, Rehabilitasyon ve Bilgilendirme Merkezi (DEKAMAR) bu yıl İztuzu’nda kurulmuş.
10 sene önceki gelişimde bu plaj sessiz ve sakindi. Havlumu kumlara serdim ve güneşlenmeye başladım. Sağ tarafımda bir yengecin kumdan kafasını çıkardığını gördüm, soluma baktığımda oradan da birkaç yengeç kafası görünüyordu. Biraz ürkerek ayağa kalktığımda hepsi kaçışarak kumlara gömüldüler. Sonra tekrar kuma uzandım ve kıpırdamadan bir süre yattım. Şöyle düşündüm, “burası onların yaşama alanı değil miydi?” Kaplumbağalar ve yengeçler, her mevsim, gece ve gündüz beslendikleri-gezindikleri-üredikleri bu bölgeyi, şimdilerde insanlarla paylaşmak zorunda kalmışlar.

Happy Caretta’da önünüzden akıp giden kanal ve tarih
Konakladığım Happy Caretta Otel’in ev sahipleri İlknur ve Münir İdrisoğlu içten insanlar. Odaları pırıl pırıl olan tesisin geniş bahçesinde palmiye, muz, erik, narenciye, devasa servi ağaçlarıyla, Japon gülleri, zakkumlar, begonviller, sardunyalar sarmaş-dolaş. Ağaçlar; kuş kafesleri, lambalar, kabaklar, saksılarla süslenmiş. Burada, bir denize-bir göle doğru akıp giden kanalın kıyısındaki rahat sedirlere kurulup, gazete-kitap okumak, teknelerin geçişini izlemek çok keyifli. İsterseniz iskelede oltayla balık-mavi yengeç yakalayın, isterseniz kanalda kaplumbağalarla yüzün.
Akşam, kanalın kıyısındaki yemek masasında, İlknur Hanım’ın hazırladığı, burada geren denilen deniz börülcesi salatası, kabaktan yapılmış yoğurtlu meze, salata ve şarap eşliğinde yörenin meşhur ürünü mavi yengeç yiyeceğim. Pişince turuncu olmuş yengeçler masada. Elinde bir kıracakla gelen Münir Bey, yengecin kolunu-bacağını kırıp içindeki etin nasıl çıkartılacağını uygulamalı olarak gösteriyor. Tabi ilk kez kabuklu deniz ürünü yiyen ben, birazcık et çıkarabilmek için uğraşıp duruyorum.



Önce çamura bulan, sonra kaplıcada yıkan!
İkinci günkü tekne gezisinde ilk durağımız Dalyan’ın karşısındaki çamur banyosu ve kaplıca oldu. Binlerce yıldır şifa dağıtan kaplıcalar, her yıl turist akınına uğruyor. Havuzun birinde yoğun kükürt kokusuyla siyah renkte balçık çamur, diğerinde ise sıcak kaplıca suyu var. Havuzların bulunduğu bölgeye geçen herkes ve çamurdan çıkanlar bir görevli tarafından hortumdan fışkıran basınçlı suyla yıkanıyor. Çamura en çok yabancı turistler ilgi gösteriyor. Çamur havuzundan siyahlaşarak çıkan turistler, bol bol fotoğraf çektiriyor ve aynada kendilerine bakarak eğleniyorlar. Sıra Köyceğiz Gölü’nde yüzmeye geldi. Kanal nerede bitiyordu, göl nereden başlıyordu anlayamadan ortasında bulduk kendimizi. Göl keyfinden sonra Dalyan Tekne Kooperatifi’nin Lokantasında verilen açık büfe öğle yemeğinin ardından kanalın öbür ucundaki Kaunos’a gidiyoruz.

Görkemli Kaunos Kenti’nin sokaklarında
Milattan Önce 3 bin yılında kurulduğu belirtilen, kendi adına para bile bastırılmış, kazılarda tamamı ortaya çıkarılamamış olsa bile, bu haliyle de görkemli olan Kaunos Antik Kenti, engebeli bir araziye kurulmuş. Dalyan’ın karşısında yer alan tepenin başında kale ve surlar var. Yukarıya doğru tırmandıkça Dalyan ve kanal, İztuzu Plajı, Akdeniz gözler önüne seriliyor. Kentin sokaklarında dolaşarak, tiyatroyu, kiliseyi, hamamı, agorayı, stoayı, tapınak ve kutsal alan kalıntılarını inceliyor, bu zengin medeniyeti kuran insanları merak ediyoruz.


Caretta Caretta gezisi
Bu yazının kaplumbağa fotoğrafı olmadan sevimsiz olacağını düşündüğümden yeni bir tekne gezisine katıldım. İztuzu Sahili’nin arka tarafına demirleyen teknedeki görevliler, Caretta Caretta’ları çağırma seansına başladı. Bir misinaya bağlanmış mavi yengeç suya atılıyor, eller suya vuruluyor, ya da kova ile kanala su boşaltılarak ses çıkartılıyordu. Bu arada “Olga neredesin, hadi kızım gel artık” diye sesleniyorlardı. Biz, ne yapmaya çalıştıklarını anlayamadan, elimizde fotoğraf makineleri şaşkın bir halde bekleşip duruyorduk. Bu çağırma ritüeliyle dalga geçip gülüşürken, bir Caretta Caretta hakikaten teknenin yanı başında belirdi. Görevli elindeki mavi yengeci kaplumbağaya doğru uzatınca, başını ve gövdesini yukarıya doğru çıkardı. Peş peşe deklanşöre bastık. Görevli hem yengeci veriyor, hem de arada bir kaplumbağanın başını okşuyor, onunla konuşuyordu. İşte belki 40 kez deklanşöre basıp, nadiren yakalayabildiğim fotoğraf karesindeki sevimli Olga bu.

Alıntı
Temmuz 2009
Fotoğraflar: Ayşe Dönmez