- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
Tavandaki şekillere anlam yükledi önce. Pencereden giren güneş,
gardırobuna çarpıyordu.
Çatlakları nehir'ledi. Kabarıklıkları dağ'ladı. Küfleri orman'ladı.
Çukurları deniz'ledi. Dolaştı kuytuluğunda, hayalindeki yeryüzünün.
"Tavandaki yeryüzü" ne güldü. Hayal gücünü sevdi. Yüzüne yayılan titrek
tebessümü sevdi. Anlını kaşıdı. Ormana girdi, ağaçlara dokundu. Çam'ları,
Meşe'leri, Ladin'leri okşadı. Denize girdi, körfez kokusunu duyumsadı. Burnu
yandı, caydı. Dağlara çıktı. Tüm gökyüzüne baktı, yeryüzünün.
Salonun içini gezdi sonra. Pencereden giren ışık odanın ortasına
çarpıyordu.
Sehpanın örtüsünü düzeltti. Mavi vazonun yapma çiçeklerine üfledi. Toz
yükseldi. Televizyonun camında gezdirdi parmağını ama açmadı. Buğulanmış
camlara çizilen kalplerden çizdi bir tane. Eski günleri yâd etti. Kanepeye
oturdu. Yastıkları kabarttı, oturduğu yerden. Kitaplığındaki kitapları
düzenledi. Nerede kaldığını unutmamak için kıvırdığı sayfa köşelerini
düzeltti. Tek tek yerleştirdi. Biblolarının hepsini ters çevirdi. Farklı
çalgılar çalan bir sürü zenciyi, kitap okumaya bıraktı.
Mutfağa geçti ardından. Pencereden giren ışık, fayansa çarpıyordu.
Tüm kavanozları yemek masasına indirdi. Boş bir kavanoz buldu.
Mercimekleri boş kavanoza boşalttı. Sesi dinledi. Pirinçleri, mercimek
kavanozuna döktü. Kuru fasulyeleri de pirinç kavanozuna. Kavanozları dolaba
geri yerleştirdi. Cezvelerin sırasını değiştirdi. Artık büyükten küçüğe
değil, küçükten büyüğe sıralıydılar. Tabakları üst rafa yerleştirdi. En
üstteki tabakları en alta koydu. Çatal kaşık takımının gözlerini değiştirdi.
Kaşıkları sola, çatalları sağa istifledi.
Banyoya gitti peşi sıra. Pencereden giren küçük turuncu ışık, aynaya
çarpıyordu.
Küveti soğuk suyla doldurdu, soyundu. Ayağını suya deydirir deydirmez
ürperdi. Giyinip öyle girdi. Yinede üşüdü. Suyun içinde soyundu. Sabunu
eline aldı. Tüm vücudunda gezdirdi. Köpürmek değildi istediği, sabunu
hissetmek. Omzundan dirseğine kayışını duyumsadı. Su süt beyazı olana kadar
vücudunda eritti sabunu. Tıpayı çekti. Soğuk suyla durulandı. Kurulanmadan,
çıkardığı kıyafetlere sarındı.
Balkona yöneldi hemen. Güneş çoktan batmıştı.
Sabun kokan, buruşmuş ellerini kurumuş Sardunya saksısına batırdı,
diğer eliyle de solmuş Afrika Menekşe'sini avuçladı. Aldığı yeni saksılara
yerleştirdi. Kaktüs'ün üzerine elini bastırdı, susuz dikenler etinde
kırıldı. Açık kahverengi kaktüs kırmızıya çaldı. Ölmüş çiçeklerinin hepsini
yeni saksılarına yerleştirdi teker teker. Kum takviye etti. Yeniden
yeşillenmeyeceklerini bilerek, suladı hepsini. Tam karşısında duran ay'a
baktı;
"İyi ki doğdun kadın! Daha nice yalnızlıklara."
İki damla yaş süzüldü, çizgilerinden aşağı. Otuz beş yaşı geride
bıraktı. Orta yaş bunalımını böyle kutladı.
AYCA YASIT
"
gardırobuna çarpıyordu.
Çatlakları nehir'ledi. Kabarıklıkları dağ'ladı. Küfleri orman'ladı.
Çukurları deniz'ledi. Dolaştı kuytuluğunda, hayalindeki yeryüzünün.
"Tavandaki yeryüzü" ne güldü. Hayal gücünü sevdi. Yüzüne yayılan titrek
tebessümü sevdi. Anlını kaşıdı. Ormana girdi, ağaçlara dokundu. Çam'ları,
Meşe'leri, Ladin'leri okşadı. Denize girdi, körfez kokusunu duyumsadı. Burnu
yandı, caydı. Dağlara çıktı. Tüm gökyüzüne baktı, yeryüzünün.
Salonun içini gezdi sonra. Pencereden giren ışık odanın ortasına
çarpıyordu.
Sehpanın örtüsünü düzeltti. Mavi vazonun yapma çiçeklerine üfledi. Toz
yükseldi. Televizyonun camında gezdirdi parmağını ama açmadı. Buğulanmış
camlara çizilen kalplerden çizdi bir tane. Eski günleri yâd etti. Kanepeye
oturdu. Yastıkları kabarttı, oturduğu yerden. Kitaplığındaki kitapları
düzenledi. Nerede kaldığını unutmamak için kıvırdığı sayfa köşelerini
düzeltti. Tek tek yerleştirdi. Biblolarının hepsini ters çevirdi. Farklı
çalgılar çalan bir sürü zenciyi, kitap okumaya bıraktı.
Mutfağa geçti ardından. Pencereden giren ışık, fayansa çarpıyordu.
Tüm kavanozları yemek masasına indirdi. Boş bir kavanoz buldu.
Mercimekleri boş kavanoza boşalttı. Sesi dinledi. Pirinçleri, mercimek
kavanozuna döktü. Kuru fasulyeleri de pirinç kavanozuna. Kavanozları dolaba
geri yerleştirdi. Cezvelerin sırasını değiştirdi. Artık büyükten küçüğe
değil, küçükten büyüğe sıralıydılar. Tabakları üst rafa yerleştirdi. En
üstteki tabakları en alta koydu. Çatal kaşık takımının gözlerini değiştirdi.
Kaşıkları sola, çatalları sağa istifledi.
Banyoya gitti peşi sıra. Pencereden giren küçük turuncu ışık, aynaya
çarpıyordu.
Küveti soğuk suyla doldurdu, soyundu. Ayağını suya deydirir deydirmez
ürperdi. Giyinip öyle girdi. Yinede üşüdü. Suyun içinde soyundu. Sabunu
eline aldı. Tüm vücudunda gezdirdi. Köpürmek değildi istediği, sabunu
hissetmek. Omzundan dirseğine kayışını duyumsadı. Su süt beyazı olana kadar
vücudunda eritti sabunu. Tıpayı çekti. Soğuk suyla durulandı. Kurulanmadan,
çıkardığı kıyafetlere sarındı.
Balkona yöneldi hemen. Güneş çoktan batmıştı.
Sabun kokan, buruşmuş ellerini kurumuş Sardunya saksısına batırdı,
diğer eliyle de solmuş Afrika Menekşe'sini avuçladı. Aldığı yeni saksılara
yerleştirdi. Kaktüs'ün üzerine elini bastırdı, susuz dikenler etinde
kırıldı. Açık kahverengi kaktüs kırmızıya çaldı. Ölmüş çiçeklerinin hepsini
yeni saksılarına yerleştirdi teker teker. Kum takviye etti. Yeniden
yeşillenmeyeceklerini bilerek, suladı hepsini. Tam karşısında duran ay'a
baktı;
"İyi ki doğdun kadın! Daha nice yalnızlıklara."
İki damla yaş süzüldü, çizgilerinden aşağı. Otuz beş yaşı geride
bıraktı. Orta yaş bunalımını böyle kutladı.
AYCA YASIT
"