Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur,

M

masal

Ziyaretçi
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi...

Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu...

"Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm... "Tabii" dedim... "Hadi sarıl bana..."

Öyle sımsıkı sarıldı ki...

"Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:

"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...

Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose’u... Konuşma yapması için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok...

Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi...

"Ne kadar beceriksizim, değil mi?... Özür dilerim... Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz... Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..."

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

"Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz... Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır... Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak... Bir rüyanız olmalı mutlak... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok...

Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır... Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz... Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak birşeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü... Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır... Pişman olmaktan korktukları için hiçbirşey yapmayanlardır..."

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi...

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

"Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu...

Rose’un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:



"Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur"


____alıntı_________
 
neye göre geç diye bir zaman yoktur :) ? her şeye bunu yükleyemem ben. yazıda anlatılan tamamdır bunun, anlatılan okuma konusunun geç kalınmışlığı yoktur fakat geç diye bir zaman vardır. hatta "çok geç" diye bir zaman anıda vardır. ve görüyorum ki büyümek epey bir zahmetli. yaşına hürmet ettiğim her kişi büyük gördüğüm kişi olmadı. olamadı. her yaşını alan hırsını törpüleyemiyor, benliğini oturtamıyor, hayattan ne istediğini zamana karşı verilen hayat denilen şu yarışda farkedemiyor.. öğrenmiyor değil öğreniyor, bilmiyor değil biliyor, yaşamıyor değil yaşıyor fakat kullanamıyor ya da kullanmak işine gelmiyor.. deliçağında hırslarıyla egolarını birleştirene hayret etmiyorum da, olgunluk çağı denilen, benlik bütünlüğünün sağlanmış olması gereken ileri yetişkinlik çağında hala bunu beceremeyenlere hayretle bakıyorum ve ne yazık ki görüyorum.. pek çok Rose olur umarım etrafımızda.

fuşyam, evet haklısın, hayata geç kalmışlık vardır hemde öyle vardırki bunun çaresizliği insanın yüreğini sızlatır. keşke dersin, hiç sevmediğin halde keşkeleri...
ama artık çok geçtir...sorunda burda başlar ya zaten.
olgunluk çağında halen hırsları ve egoları olan insanlar işte hayattan bu zamanında alamadıkları için, zamanın ondan çaldıkları için böyledir. anlayamadığını söylüyorsun ya o insanları bence anla fuşyam.evet belki öğreniyor, biliyor ama yaşayamıyor , kullanmak işine gelmiyor değil, kullanamıyor. fuşyam, hayat ve zaman herkese adil davranmıyor.
 
X