- 14 Ağustos 2009
- 53.296
- 42.836
Çok dil bilen insanlardan tavsiyeler
David RobsonBBC Future
Nasıl oluyor da bazı insanlar çok sayıda dil konuşabiliyor?
Bazılarına bir yabancı dili öğrenmek bile zor gelir. Oysa Berlin’de Çok Dilliler Buluşması’nda çok sayıda farklı dil konuşabilen 350 insan bir araya gelmişti. Kimi en az 10 dil biliyordu, hatta 30 dil bilen biri bile vardı aralarında.
Beyin açısından ne kadar sıkıntılı bir iş olduğunu düşününce çoğu insanın dil öğrenmeyi neden zor bulduğunu anlayabiliriz. Farklı bellek sistemleri vardır ve yabancı bir dili iyi bir şekilde öğrenmek bunların hepsini kullanmayı gerektirir. Düzgün aksan için kasları iyi kullanmayı sağlayacak işlemsel belleğe, akıcı konuşmak için gereken kelimeleri ve dilbilgisini sağlayacak bildirimsel belleğe (bir dili akıcı konuşmak için 10 bin kelime bilmek gerekir) ihtiyaç vardır. Ve bunların hızlı bir şekilde hatırlanması için de “açık” ve “örtülü” bellekte programlanmış olması gerekir.
Bunamayı geciktiriyor
Fakat bütün bu zorlukların getirisi de büyüktür. En iyi beyin egzersizinin dil öğrenmek olduğu söyleniyor. Birçok araştırma çok dilli olmanın dikkat ve belleği geliştirdiğini ve bunun “zihinsel bir rezerv” yaratarak demans (bunama) başlangıcını geciktirdiğini ortaya koymuştur. Örneğin iki dilli olmanın demansı beş yıl geciktirdiğine inanılır.
Fakat yakın zamana kadar birçok nörolog yabancı bir dili akıcı konuşmak için erken yaşta öğrenmek gerektiğini ileri sürüyordu. Bu “kritik dönem hipotezi”ne göre, çocukluktaki kısa süreli bir dönemde yeni bir dilin farklılığını öğrenebiliriz ancak. Fakat diğer uzmanlar bunun abartılı bir sonuç olduğunu, yaş ilerledikçe dil öğrenme kapasitesinin hızlı bir düşüşten ziyade yavaş yavaş azaldığını belirtiyor.
Gerçekten de Berlin’deki Çok Dilliler Buluşması’na katılanların çoğu konuştukları dilleri çocuklukta değil, ileri yaşlarda öğrenmiş.
Peki nasıl oluyor da bu insanlar bu kadar dili öğreniyor? Onların çoğu dünyayı dolaştığı için bizden daha fazla motive olmuş olabilirler, ama bir şekilde biz de onlar gibi olabilir miyiz?
Buluşma’nın katılımcılarından Tim Keeley 20 dil biliyor ve çok dil öğrenmeyi etkileyen sosyal, psikolojik faktörler konusunda bir kitap yazıyor. Keeley bu işte en büyük etkenin zeka olmadığını, ancak analitik becerinin dili daha hızlı öğrenmeyi sağlayacağını söylüyor.
Bukalemun misali
Keeley’e göre, zekanın ötesine, kişiliğimizin derinliklerine bakmak gerekiyor. Yeni bir dil öğrenirken kendinizi yeniden keşfetmeniz, yeni bir kimlik edinmeniz gerekiyor. Yani, “bukalemun olmanız lazım” diyor.
Psikologlar uzun zamandır şunu biliyor: konuştuğumuz kelimeler kimliğimizle iç içe geçmiştir. Fransızcanın sizi romantik, İtalyancanın ise tutkulu yaptığı sözleri klişe gelebilir, ama her dil, davranışınızı etkileyen kültürel normlarla bağlantılıdır. Birçok araştırmada da çok dilli insanların konuştukları dile göre farklı davranışlar takındığı görülmüştür.
Farklı diller ayrıca yaşama dair farklı anıları hatırlatır. Örneğin Rus yazar Vladimir Nabokov otobiyografisini yazarken aynı şeyi fark etmiş. Kitabını önce İngilizce yazan yazar daha sonra onu ana dili Rusçaya çevirdiğinde yaşamına dair farklı ayrıntılar hatırladığını ve farklı bir perspektiften baktığını görmüş. Öyle farklı bir kitap ortaya çıkmış ki bu defa onu da İngilizceye çevirmiş.
Keeley aynı zamanda Japonya’da bir üniversitede çok kültürlü yönetim alanında ders veriyor. Japonca öğrenen Çinliler üzerinde yaptığı araştırmada, kendi kimliğinden sıyrılıp başkalarını kolay taklit eden, yanındaki insanlara uyacak şekilde kolay fikir değiştiren insanların yeni dili daha akıcı konuştukları sonucuna varmış.
Taklit yeteneği
Yani yanınızdakini ne kadar kolay taklit edebiliyorsanız dili de o kadar kolay öğrenirsiniz. Ayrıca takınılan bu yeni kimlik ve bununla bağlantılı oluşan bellek, farklı diller arasında bariyerler kurarak öğrendiğiniz dili anadilinizle veya diğer dillerle karıştırmamanızı da sağlar. Keeley, “İnsan zihninde her dil, kültür ve onlarla ilgili anılara ait ayrı bölümler olmalı ki diller aktif olduğu halde birbirine karışmıyor” diye açıklıyor bu durumu.
Çok dillilerden biri de Michale Levi Harris. Aktör olan Harris 10 dili ileri seviyede konuşuyor, 12 dili de orta seviyede anlıyor. New Yorklu olduğu halde Amerikan değil, İngiliz İngilizcesi aksanıyla konuşuyor. Benimle konuşurken bedeni yeni bir duruş alıyor, yeni bir kimliğe bürünüyor. Bunu bilinçli yapmadığını, konuştuğu dile göre otomatik olarak o kimliğe girdiğini söylüyor.
Herkesin yeni bir kültürel kimliğe bürünebileceğini ifade eden Harris, kelimelerin nasıl yazıldığını hiç düşünmeden konuştuğunuz kişiyi taklit etmek gerektiğini söylüyor. Kendi sesiniz size bir oyuncununki gibi abartılı gelebilir, ama bu yöntemdeki can alıcı nokta da orasıdır diyor.
Kısa ve sık tekrarlar
Bir diğer önerisi de “tuhaf” ses çıkarmayla ilgili utancınızı aşmanız. Örneğin Arapçada gırtlaktan çıkan sesler oldukça fazladır. Ama bilinçaltı olarak, konuşurken kendinize bu sesi rahat çıkarma izni verirseniz bunu başarabilirsiniz.
Fakat uzmanlar dil öğrenmeye başlarken o dili ana diliniz gibi konuşmak gibi yüksek hedefler koymanın olumsuz etkileri olduğunu, oysa asıl önemli olanın anlatılmak isteneni kolay ifade etmek olduğunu söylüyor.
Kısa ve sık tekrarların işe yaradığına inanılıyor; örneğin günde dört kez 15’er dakikalık yoğunlaşma ideal olabilir. Oturup ciddi ciddi çalışmaya zaman bulamasanız da diyalog tekrarlamak ya da o dilde bir şarkı dinlemek bile işe yarayacaktır.
Berlin’deki Buluşma’nın organizatörü Judith Meyer orada Ukraynalılarla Rusları, İsraillilerle Filistinlileri birbiriyle konuşurken gördüklerini, “yeni bir dilin gerçekten de yeni bir dünyaya açılan kapı” olduğunu söylüyor.
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150604_vert_fut_cokdilli_olmak
David RobsonBBC Future
- 4 Haziran 2015
Nasıl oluyor da bazı insanlar çok sayıda dil konuşabiliyor?
Bazılarına bir yabancı dili öğrenmek bile zor gelir. Oysa Berlin’de Çok Dilliler Buluşması’nda çok sayıda farklı dil konuşabilen 350 insan bir araya gelmişti. Kimi en az 10 dil biliyordu, hatta 30 dil bilen biri bile vardı aralarında.
Beyin açısından ne kadar sıkıntılı bir iş olduğunu düşününce çoğu insanın dil öğrenmeyi neden zor bulduğunu anlayabiliriz. Farklı bellek sistemleri vardır ve yabancı bir dili iyi bir şekilde öğrenmek bunların hepsini kullanmayı gerektirir. Düzgün aksan için kasları iyi kullanmayı sağlayacak işlemsel belleğe, akıcı konuşmak için gereken kelimeleri ve dilbilgisini sağlayacak bildirimsel belleğe (bir dili akıcı konuşmak için 10 bin kelime bilmek gerekir) ihtiyaç vardır. Ve bunların hızlı bir şekilde hatırlanması için de “açık” ve “örtülü” bellekte programlanmış olması gerekir.
Bunamayı geciktiriyor
Fakat bütün bu zorlukların getirisi de büyüktür. En iyi beyin egzersizinin dil öğrenmek olduğu söyleniyor. Birçok araştırma çok dilli olmanın dikkat ve belleği geliştirdiğini ve bunun “zihinsel bir rezerv” yaratarak demans (bunama) başlangıcını geciktirdiğini ortaya koymuştur. Örneğin iki dilli olmanın demansı beş yıl geciktirdiğine inanılır.
Fakat yakın zamana kadar birçok nörolog yabancı bir dili akıcı konuşmak için erken yaşta öğrenmek gerektiğini ileri sürüyordu. Bu “kritik dönem hipotezi”ne göre, çocukluktaki kısa süreli bir dönemde yeni bir dilin farklılığını öğrenebiliriz ancak. Fakat diğer uzmanlar bunun abartılı bir sonuç olduğunu, yaş ilerledikçe dil öğrenme kapasitesinin hızlı bir düşüşten ziyade yavaş yavaş azaldığını belirtiyor.
Gerçekten de Berlin’deki Çok Dilliler Buluşması’na katılanların çoğu konuştukları dilleri çocuklukta değil, ileri yaşlarda öğrenmiş.
Peki nasıl oluyor da bu insanlar bu kadar dili öğreniyor? Onların çoğu dünyayı dolaştığı için bizden daha fazla motive olmuş olabilirler, ama bir şekilde biz de onlar gibi olabilir miyiz?
Buluşma’nın katılımcılarından Tim Keeley 20 dil biliyor ve çok dil öğrenmeyi etkileyen sosyal, psikolojik faktörler konusunda bir kitap yazıyor. Keeley bu işte en büyük etkenin zeka olmadığını, ancak analitik becerinin dili daha hızlı öğrenmeyi sağlayacağını söylüyor.
Bukalemun misali
Keeley’e göre, zekanın ötesine, kişiliğimizin derinliklerine bakmak gerekiyor. Yeni bir dil öğrenirken kendinizi yeniden keşfetmeniz, yeni bir kimlik edinmeniz gerekiyor. Yani, “bukalemun olmanız lazım” diyor.
Psikologlar uzun zamandır şunu biliyor: konuştuğumuz kelimeler kimliğimizle iç içe geçmiştir. Fransızcanın sizi romantik, İtalyancanın ise tutkulu yaptığı sözleri klişe gelebilir, ama her dil, davranışınızı etkileyen kültürel normlarla bağlantılıdır. Birçok araştırmada da çok dilli insanların konuştukları dile göre farklı davranışlar takındığı görülmüştür.
Farklı diller ayrıca yaşama dair farklı anıları hatırlatır. Örneğin Rus yazar Vladimir Nabokov otobiyografisini yazarken aynı şeyi fark etmiş. Kitabını önce İngilizce yazan yazar daha sonra onu ana dili Rusçaya çevirdiğinde yaşamına dair farklı ayrıntılar hatırladığını ve farklı bir perspektiften baktığını görmüş. Öyle farklı bir kitap ortaya çıkmış ki bu defa onu da İngilizceye çevirmiş.
Keeley aynı zamanda Japonya’da bir üniversitede çok kültürlü yönetim alanında ders veriyor. Japonca öğrenen Çinliler üzerinde yaptığı araştırmada, kendi kimliğinden sıyrılıp başkalarını kolay taklit eden, yanındaki insanlara uyacak şekilde kolay fikir değiştiren insanların yeni dili daha akıcı konuştukları sonucuna varmış.
Taklit yeteneği
Yani yanınızdakini ne kadar kolay taklit edebiliyorsanız dili de o kadar kolay öğrenirsiniz. Ayrıca takınılan bu yeni kimlik ve bununla bağlantılı oluşan bellek, farklı diller arasında bariyerler kurarak öğrendiğiniz dili anadilinizle veya diğer dillerle karıştırmamanızı da sağlar. Keeley, “İnsan zihninde her dil, kültür ve onlarla ilgili anılara ait ayrı bölümler olmalı ki diller aktif olduğu halde birbirine karışmıyor” diye açıklıyor bu durumu.
Çok dillilerden biri de Michale Levi Harris. Aktör olan Harris 10 dili ileri seviyede konuşuyor, 12 dili de orta seviyede anlıyor. New Yorklu olduğu halde Amerikan değil, İngiliz İngilizcesi aksanıyla konuşuyor. Benimle konuşurken bedeni yeni bir duruş alıyor, yeni bir kimliğe bürünüyor. Bunu bilinçli yapmadığını, konuştuğu dile göre otomatik olarak o kimliğe girdiğini söylüyor.
Herkesin yeni bir kültürel kimliğe bürünebileceğini ifade eden Harris, kelimelerin nasıl yazıldığını hiç düşünmeden konuştuğunuz kişiyi taklit etmek gerektiğini söylüyor. Kendi sesiniz size bir oyuncununki gibi abartılı gelebilir, ama bu yöntemdeki can alıcı nokta da orasıdır diyor.
Kısa ve sık tekrarlar
Bir diğer önerisi de “tuhaf” ses çıkarmayla ilgili utancınızı aşmanız. Örneğin Arapçada gırtlaktan çıkan sesler oldukça fazladır. Ama bilinçaltı olarak, konuşurken kendinize bu sesi rahat çıkarma izni verirseniz bunu başarabilirsiniz.
Fakat uzmanlar dil öğrenmeye başlarken o dili ana diliniz gibi konuşmak gibi yüksek hedefler koymanın olumsuz etkileri olduğunu, oysa asıl önemli olanın anlatılmak isteneni kolay ifade etmek olduğunu söylüyor.
Kısa ve sık tekrarların işe yaradığına inanılıyor; örneğin günde dört kez 15’er dakikalık yoğunlaşma ideal olabilir. Oturup ciddi ciddi çalışmaya zaman bulamasanız da diyalog tekrarlamak ya da o dilde bir şarkı dinlemek bile işe yarayacaktır.
Berlin’deki Buluşma’nın organizatörü Judith Meyer orada Ukraynalılarla Rusları, İsraillilerle Filistinlileri birbiriyle konuşurken gördüklerini, “yeni bir dilin gerçekten de yeni bir dünyaya açılan kapı” olduğunu söylüyor.
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150604_vert_fut_cokdilli_olmak