Sokak çocukları ile ilk kez,Kemaletttin Tuğcu'nun,yüreklerimizi kanırtan romanları aracılığı ile tanıştım.Türkiye ise onları,köyden kente göç olgusundan sonra keşfetmeye başladı...Varoşlarda varolurlardı onlar,kalabalık ve yoksul ailelerin artıkları idiler.Azdılar önceleri,ama,90'lardan sonra birden bire çoğaldılar sanki.Ve yeni bi sıfatları daha vardı artık;''Tinerci,Ballyci''.Kimdi bunlar gerçekte?!...Sorumsuzca dünyaya fırlatılmış,kısacık yaşamları boyunca hep itilmiş ve sevgisiz,sığına sığına,uçucu bi takım maddelerin uçarı dünyasına sığınan,sığınacak delik arayan,çoğu taşralı,varoş çocuğu,arka bahçe dikenleri...Madde koklamaktan beyin hücreleri ölürken,kalan kısacık ömründe de gün görmemeye aday,toplumun çirkin yüzleri onlar.Herkeslerden saklamaya uğraştığımız ama giderek istatistikleri kabaran,saklayamaz olduğumuz,adaletsizliğimiz...İnkar ettiğimiz utancımız onlar...
Yalnız hayat çok acımasız ve kalleşçe intikam alıyor.Ayrıcalıklı sınıflar,ayrıcalıklarının kendilerini koruyacağını sanırlar.Ama,aile parçalanması,ekonomik;ve ekonominin doğal sonucu olarak da;kültürel yetersizlik nedeni ile büyük metropollerin arka sokaklarına kustuğumuz bu çocukların kaderi de bir şekilde,intikamını alıyor,görkemli bir kolej'in tuvaletinden yansıyan dehşet sahneleriyle...Çocuklarımızı koruyamıyoruz...Sonuç bu...Ne yoksulluktan,ne de ihmal ve istismar edilmekten...Şiddetten ya da sömürüden!Neye yarar,görkemli büyüme rakamlarınız,saflığını çoktan yitirmiş milli hasılalarınız,AB uyum yasalarınız,cart cart attığınız hamasi nutuklarınız.........
Çocuklarımız???.........Yarınlarımız!!!.....
İşte onlar,bu yalanların ardında yoklar.Önümüz arkamız sağımız solumuz boş,bomboş...Saklanmayan ebe...Sobe...