Çocuk Eğitiminde en Önemli Unsurun Anne Olduğunu Biliyor musunuz?

1BukeT

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
21 Eylül 2006
1.453
28
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Çocuklar bir evin aynasıdır ve evdeki ahlâkî yapıyı yansıtırlar değerli dinleyenler… Bu açıdan bakıldığında popüler manada "hayırlı evlat" yetiştirmek diye tarif edebileceğimiz eğitim faaliyetinin en önemli unsuru annedir. İyi yetişmiş annelerin iyi ilişki kurdukları çocukları istikbalimizin teminatıdır…

Buradan anlaşılan o ki çocuğun ilk mürcbbisi yani terbiye edeni veya öğretmeni olması münasebetiyle anne, dinini ve irfanını (kültürünü) iyi bilecek ki çocuğunun ruhuna hitabcdebilsin.

Anne-çocuk ilişkisinde ikinci safha, çocukla konuşma şeklidir.anne-babalar, özellikle anneler, çocukları ile tek kelimelik ve emir cümleleri ile konuşmamaya çok dikkat etmelidirler…

Onlarla mantıklı, mukayeseli ve seviyelerine göre oldukça fazla kelimelerden kurulmuş cümlelerle konuşmalıdırlar
Böyle olunca çocuğun kelime dağarcığı gelişecek ve buna paralel olarak da zihnî gelişimi mümkün olabilen nihaî noktasına gelebilecektir…

Bir kimsenin kelime hazinesi ne kadar zengin ise, mantığı, muhakemesi ve mukayesesi de o oranda iyidir. Zihnî (Cognitive) gelişmesi mükemmeldir. Çünkü bizler kelimelerle düşünür, düşüncemizi anlatır ve söylenenleri anlarız…

Çocukları küçük görüp küçümseyerek “O daha ne anlar” mantığı ile hareket etmek çocuğun zekası, şahsiyeti ve kendine güven duygusu ile sosyal yönünün gelişimi için eğitim adına yapılabilecek en büyük hatadır değerli dinleyenler…

Çocuk-anne ilişkisinde güzel örnek olma açısından yani özdeşleşme yönüyle çok önemli bir özellik vardır.
Annenin çocukla iletişim ve ilişki kurarken tutum ve davranışlarında istikrar ve ahlakîlik fevkalâde önem arzetmektedir.
Anne"hayır" diye reddettiği bir isteği, çocuk ağlar diye yapacak olursa ilk taviz verilmiş olur. Bunu hisseden çocuk her istediğini ağlayarak yaptırmaya alışacak ve yapılmadığı zaman huzursuzluk çıkmaya devam edecektir. Bu çocukta huy oluşturma noktasına kadar gelebilir.

Bundan dolayı çocuğun makul istekleri yerine getirilmeli, her isteği peşinen reddedilmemelidir…

Çocuk eğitiminde en önemli unsur ise annedir..
Yaptıkları yanlış, hata veya bir suç karşısında çocuğa karşı tutumu "sevdiğinden uzaklaştırmak, sevmediğine yakınlaştırmak" anlamında “ ceza” olmalıdır.
Mesela elektirik düğmesi ile oynamaması ihtar edilmesine rağmen faaliyetine devam eden çocuğa o günkü oyun parkına götürmeme veya en sevdiği oyuncakla oynamama cezası verilebilir ve cezanın sebepleri ayrıca izah edilmelidir.

Çocuklara bir şeyi yaptırırken onlara vaadlerimizi yerine getirmeli ve onları asla kandırmamalıyız.

Çocukta ilk gelişen duygular sevgi, şefkat ve bağlılık duygularıdır. Dolayısıyla çocuğun bu duygularının gelişmesine önem verilmelidir…

Yaratıcımızı, dinimizi, vatanımızı, milletini -kötü ve korkutucu değil, sevdirici, güzel duygularla anlatmalı ve bağlılıklarını sevgi, şefkat merhamet duygular üzerine bina etmeliyiz…

Çocuklar asla cehennemle, azabla muhatab edilmemeli tam tersine cennetle, müjde ile sevgi ile teşvik edilmelidir…

Özetle belirtmek gerekirse çocuklar bir evin aynasıdır ve evdeki ahlâkî yapıyı yansıtırlar.
Bu açıdan bakıldığında popüler manada "'hayırlı evlat" yetiştirmek diye tarif edebileceğimiz eğitim faaliyetinin en önemli unsuru annedir.
İyi yetişmiş annelerin iyi ilişki kurdukları çocukları istikbalimizin teminatıdır değerli dinleyenler…

Ayakları altında cennet olabilecek muhtevaya ermiş annelere her zamankinden daha çok günümüzde muhtacız…
 
Her Dağınıklığı Siz mi Topluyorsunuz?

Anneler evlerin gönüllü ve ücret almayan, bakıcıları, temizlikçileri, aşçıları, sorun gidericileri, psikologları, öğretmenleri yani kısaca her şeyidirler. Peki öyle mi olmaldıırlar. Bir yere kadar evet. Ama evinizdeki küçük yaramazlar dağınıklıklarını toplama konusunda bile sırtlarını size dayamışlarsa bu işe bir son vermenin zamanı gelmiş demektir.

Çocuklarınızın sizin kadar iyi iş yapamayacağı, dağınıklıkları bıçak sırtı gibi düzgün toparlayamayacakları kesin. Ama siz yine de bu işi çok iyi yaptığını düşünmesini sağlayın.

Ona evin ve yaşamınızın düzgün bir şekilde sürebilmesi için, her kesin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini anlatın.

Ondan yapmasını beklediğiniz işlerin fiziksel özelliklerine uygun olmasına dikkat edin. 3 yaşındaki çocuğunuz kendi yatağını kendisi toplayamayacaktır elbette ama, oyuncaklarını çok rahat düzenleyebilir.

Evinilze ilgili işlerde ona yardımcılık görevi verin. Siz bir işle meşgulken ondan yardım isteyin. Önemli bir görevi ve faydası olduğunu düşünmesi daha istekli olmasını sağlar. Evinizde her işin bir diğeri kadar önemli olduğunu hatırlatarak, odasını toplamasının sizin için çok yardımcı olacağını, bunun evin düzenini de etkileyeceğini ifade edin.

Düzenli ebeveynler olun, çocuğunuzda düzenli olsun. Eğer babalar çıkardıkları çoraplarını evin muhtelif köşelerine bırakıyor, çıkardıkları giysileri yerlerine yerleştirmiyorlarsa, çocuklar da bunu yapmakta bir sakınca görmeyeceklerdir. Babalarının dağınıklığını toplayan anne onlarınkini niye toplamasın ki! Sabah evi toplamak da ağır davranan annelerin çocuklarının kendi eşyalarını hemen toplanmasının neden gerektiğini anlamaları oldukça zordur.

Temizliği, derli toplu olmayı, buna yönelik davranışlarını görün, farkedin ve doğru övgü cümleleriyle takdir edin. Kirli bardağını mutfağa götürmeyi hatıladığında siz de teşekkür etmeyi hatırlayın.

Hem çocuğunuz hem de kendiniz için yapılacak iler listesi oluşturun. Listeye uyup uymadığını kontrol edin.

Eşyalarını sağa sola atmasını politik çareler üreterek halledemiyorsanız, odasına bir kutu yerleştirin veya bir torba. Kapatılabilen bir çekmece en uygunu olacaktır. Ortada bıraktığı eşyalarını bu dolaba veya çekmeceye kilitleyin ve hafta sonu her bir eşyası için bir iş karşılığı geri verin. Mesela “Paltonu salonda bırakmışsın, ceketini alabilirsin, hatanı düzeltmen için de bu akşam sofrayı sen topluyorsun”

Kurallar koyun. Anneler çocukların bütün oyuncakları yerlere saçmasından hep şikayet ederler ve bir türlü bu sorunu alt edmezler. Sebebi bütün oyuncakları bir anda çıkarmalarına göz yummak ve çözüm için yetreli sabırlı olmamaktır. Çocuklarınıza şöyle söyleyin “Yeni bir oyuncakla mı oynamk istiyorsun? O halde bu oyuncağını kaldrdıktan sonra oynayabilisin” ya da tabakların sofrada kalmasını istemiyoranız “yemeğin bittiğinde tabağını makineye yeleştirmelisin” diyerek açıkça kurallarınız ifade edin. Yanlızca düzenli ol demek yeterince açık bir ifade değildir.

Hep söylediğimiz gibi olumlu bakış açısı geliştirin. Yapmadıklarını değil yaptıklarını görün ve söyleyin. Yatağını toplamış olma çok hoşuma gitti. Oyuncaklarını da toplarsan çok düzenli bir odan olacak.

Görevleri teker teker verin, yatağını düzelt, oyuncakları topla, eşyalarını çekmeceye yerleşti dmek yerine, her birini tamaladığında yenisini söyleyin. Aşırı yük yüklemeyin.

Cezaları gereksiz yere vermeyin. Küçük şeyler için calandırılan çocuklar sorumluluklarını değil, yanlızca cezalandırılmayı öğrenirler. Kızmayın.

İşlerin sizin ölçünüzde düzgün olmasını beklemeyin. Eksik ve hatalı işleri de kabul edin. Aksi halde çocuklarınızın işlerini ve dağınıklıklarını toplamaya devam edersiniz.
 
Özgürlük ama, ne kadar ve ne zaman?

Her birimiz özgürlüklerimizin peşinde koşuyoruz. Dünya bu yüksek ideal için hayatını feda, gençliğini heba eden özgürlük savaşçılarıyla dolu. Biz de “özgürlük ve hürriyetiniz kutsaldır, kimselere çiğnetmeyin” diye kendimize ve etrafımızdakilere telkin edip duruyoruz. Haklıyız, sözlerimiz doğru, özgürlük ve hürriyetleirmizi elde etmek için yaptıklarımız, katlandıklarımız doğru.

Sizce özgürlükler nasıl olmalı, hele hele yeni yetme genç kızınız için, delikanlı oğlunuz için özgürlük nasıl tarif edilmeli? Özgürlük bütün kuralları yıkıp, hiç engel tanımayıp, aile içinde uyulması gereken kurallara uymamk mı demektir? Ne kadarı az ne kadarı çok? Daha önce hiç kural konulmadığı için, sınır tanımayan bir asi yetiştirmek ister misiniz?

Çocuklarınıza istedikleri gib, daha fazla serbestlik vermeden önce, geçmişte çocuğunuzun sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine bakın. Çağırdığınızda eve geliyor muydu? Sizi aramasını söylediğinizde arıyor muydu? Yanlız başına ve gereksizce sokaklarda mı dolaşıyordu, yoksa sizin ondan istediğiniz gibi arkadaşına mı gidiyordu?

Eğer cevaplarınız hayırsa, çocuğunuza daha fazla özgürlük için bu şartlara uyması gerektiğini öğretin. Ara yaşlarda arkadaşına gitmek, yanlız başına parkta oynamak gibi özgürlükleri tanımış ve kendilerinden beklenilen sorunlulukları yerine getirmiş olan çocuklar, ilerdeki yaşlarda, daha geniş özgürlükler tanındığında bunu yükünü daha iyi taşıyabililer. Çocuğunuzu çok sıkmak, arkadaşlarına gitmesini engellemek, güvenli yerlere gitmesini engellemek, çocuğunuzun gelişmini olumsuz yönde etkileyecektir.

Dışarı çıkarken, zaman zaman eve gelmesini tembihlediğiniz çocuğunuz övgüyü hak eder. Bu davranışını farketmeli, farkettiğinizi söylemeli, kendisinden beklediğiniz gibi davrandığı için teşekkür etmelisiniz.

Çocuklarınıza güvenin, güvendiğinizi gösterin, ifade edin. Ona güvendiğinizi bilen çocuğunuz, bu güveni yıkmamak için elinden geleni yapar. “Saatin geç olduğunu biliyorsun. Ancak, bir saat sonra evde olacağına inanıyorum, bu nedenle Arkadaşına gidebilirsin ” diyebilirsiniz.

Çocuğunuz sizin ona verdiğinizden daha fazla özgürlük istiyorsa, pazarlık etmekten kaçınmayın. Uzlaşın. Özgürlüğün sınırlarını birlikte belirlemeye çalışın, böylece daha önce de söylediğimiz gibi kendisinin de katkısının bulunduğu kurallara uyması daha kolay olacaktır. Okul sonrasında dışarda geçireceği süreyi birlikte kararlaştırın, örneğin. Uyum sağladığı süreleri 15.dak, yarım saat olarak, zamanla, artırın.

Özgürlük anlayışını belirleyin. “Tabii arkadaşlarınla birlikte olabilirsin, ama akşam olmadan evde olman gerekiyor” gibi. Böylece kurallara uyma konusunda kendisine güvenip güvenemyeceğinizi de öğrenmiş olursunuz.

Koyduğunuz kurallar ne kadar gerçekçi, uyulması ne kadar kolay olsa da delinebilir. Kurallara uyulmaması halinde hangi sonuçları elde edileceğini bilmesini sağlayın. Çocuğunuz kendisine verdiğiniz bir serbestliği kötüye kullandıyas, bu özgürlüğü elinden alın. Bir müddet sonra, kurallara uyup uymadığını yeniden sınamak için geri verin. Örneğin, “Üzgünüm araçların geçriği caddede bisiklete binerek kuaralları çiğnedin, Bu durumda bir hafa süreyle bisiklete binemeyeceksin demek oluyor. Kurala uyduğunu bana ispatlarsan, yeniden bisiklete binebilirsin” deyin.

Tepkileriniz kontrollü olsun. Aşırıya kaçmamya özen gösterin. Öfkenizi ve hayretinizi normal seviyede tutun. Aşırı tepki, yaptıklarını sizden saklamasına neden olur.

Özgürlüğü ve rahat hareket etme serbestliği vereceğim derken, kaldıramayacağı kadar çok vermek, anne babalarının desteğinden mahrum oldukları dugusuna kapılmalarına neden olur. Çok erken sınırsız özgürlük vermeyin.
 
Yakışıksız sözler

Çocuklarımıza evlerimizde verdiğimiz payeleri zaman zaman gözden geçirmekte fayda var. Hakettikleri saygıyı onlara sunmakta gevşek davranıyorsak, onlar kendi yöntemleriyle bizim saygımızı ve ilgimizi çekmenin yollarını bulurlar.

Kötü sözlerin şok edici etkisinin kıymetini çocuklar 6 ila 12 yaşları arasında farkederler. Anlamını bile bilmedikleri sözleri, çeverede uayndırdıkları etkiyi görerek sıkça tekraramaya başlarlar. Okulların açılmasın yakın şu günler, ailelerin bu açıdan telaşa düştükleri zaman dilimidir.

Öncelikle kullandığı sözün anlamını bilip bilmediğini araştırın. Kullandığı kelimenin tanımını yapması konusunda fırsat tanıyın.

Tarifi dinledikten sonra kendi düşüncenizi söyleyin.
Arkadaşlarını denetleyin. Arkadaşları konusunda tamamen bir kısıtlama getiremeyeceğinize göre şu kuralı uygulayın: Bazı arkadaşlarıyla (ki bu arkadaşlar sizin onaylamadıklarınızdır) sizin konuşmalarını duyabilceğiniz ve düzeltebileceğiniz şekilde ve yanlız sizin evinizde oynayabilirler.
Kötü sözler konusunda ev kuralları koyun. Küfretmenin ev kurallarını çiğnemek olduğunu hatırlatın. Çocuğunuza onu sevdiğinizi ama, kullandığı kötü kelimeleri sevmediğinizi söyleyin.
Çocuğunuz kelimelerin anlamını sorduğunda, açıklama yaparken sözleriniz arasına, neden kullanılmamsı gerektiğini anlatın ve kullandığı takdirde ortaya çıkabilecek sonuçları söyleyin.
Örnek olun. Anne ve babsının uygun şekilde davrandığını gören çocuklar aynı şekilde davranırlar. Yani tarfiği tıkayan araçlara ağız dolusu uygunsuz sözler sıralamayın.
Çocuğunuz kötü kelimeleri kullandığında 5 dakika boyunca tekrar etmesini isteyin. Bunu reddederse, ancak bu cezayı uyguladığında istediğini yapabileceğini söyleyin.
Uygun kelime seçimlerini takdir edin.
Aşırı tepki ve kızgınlıktan kaçının.
Ağır cezalardan sakının, bu durum yakışıksız kelimeleri sizden gizli kullanmasına sebep olur.
 
Sorunları Engelleyin!

Evlilik öncesi eğitilmiş olmaları gerekirken, yarı yetişkinler olarak çocuk sahibi olan ailelerin bu sorunu yani, anne-baba olarak eğitilme sorununu halletmeden sağlıklı ruha sahip çocuklar yetiştirmesi oldukça güç görünüyor.

Sorumlu bir anne yada babanın yapması gereken, önce eşini eğitmek sonra da çocuklarının aldığı hasarı telafi etmek değildir, hasarın olmamasını sağlamaktır.

Unutulmaması gereken, insanların birbirlerini terbiye etmek konusunda başarılı olamadıklarıdır, özellikle bu kişiler karı-koca iseler. Eşler şiddetle, karşı tarafın kendisini bilinçlendirmek gayesiyle attığı her adımı, kişiliğini değiştirmeye yönelik bir “tehdit” olarak algıladığından, iyi niyetli olsa bile bunun mümkün olmadığını hatırdan çıkarmamak gerekir. Kabul edilmesi gereken bir diğer şey ise, eşlerin birbirlerini değil, ancak kendilerini değiştirebilecekleridir.


Çocuk eğitiminde en fazla ve öncelikli olarak önemsenmesi gereken konu anne-baba tutarlılığıdır. Anne-baba arasında mutlaka olması gereken şey, çocuklarının eğitimi hakkındaki fikir birliğidir. En azından müşterekleri bulunabilecek fikirlere sahip olmalarıdır. Bu da olamıyorsa, konuya dair bilgisi olmayan diğerine tâbi olmalı, fikirlerine ve uyarılarına saygı duymalıdır.


Anne-baba arasındaki sağlıklı iletişim sağlanamadığında ne olmalı? Çocuklar bu iki kocaman insanın fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek, kimin daha ısrarcı, kimin daha lider, kimin daha sözü geçer olduğunu göstermek için birbirleriyle çatışmalarını mı görmeli? Bu manzara eşler arası sorunlarını halledememiş, sağlıklı iletişim kurulamayan ailelerde çocukların sıkça şahit oldukları bir manzaradır. Maalesef sorunlu çocuklar yetiştirmemizin en önemli sebebidir.


Bu durumda eşlerden biri diğerini rencide etmeden, çocukları bu karışık ve çözülmesi zor durumdan uzak tutmalıdır.


Örneğin: Çocuğunuz ödevini yapmamakta ısrar ediyor. Aslında siz tek başınıza bunu çözebilirsiniz, ama yorgunsunuz yada defalarca tekrarlayan bu sorunu çözmekte yılgınlığa kapılmışsınız. Bu sebeple biraz ağırdan alıyorsunuz. Sabrı daha az olan eşiniz, sesler yükselince sözlü yada fiziksel şiddetle olaya katılıyor. Sonuç: rencide edilmiş bir çocuk, kendini suçlu hisseden bir ebeveyn, çocuklarının gözünde saygınlığı azalmış bir diğer ebeveyn.


Yapılması gereken, çocuklarımızın eğitimini en sağlıklı şekilde yürütebilecek ortamı sağlamaktır. Eşlerden birinin olaya katılması halinde çocuğunuz rencide olacaksa, onu bu duruma düşmekten kurtarın. Mesela

Yalan söylemesini sağlayacak sorular sormayın,


Kendisini zor durumda bırakacak cevaplar vereceğini düşündüğünüz konuları yalnızken tartışın,

Serin kanlı olup olaylara zamanında müdahale edin.

Ailece bir arada olduğunuzda tartışma çıkmayacak organizeler yapın.

Eşinizle çayınızı yudumlarken sessizlik istiyorsanız, çocuklarınızı odalarında kalmaya ikna edin.

Araba gezisine çıktığınızda çocukların araba içinde sakin olmalarını istiyorsanız, yanınıza oyalanacakları bir şeyler alın.

Sabahları eşinizle aranızda geçen okul telaşı tartışmaları yüzünden çocuklarınızın bozuk moralle okula gitmelerini istemiyorsanız, hazırlıkları konusunda akşamları onlara yardımcı olun.

Eviniz içinde uyulması gereken kurallar koyun ve onlara uyun.

Olabilecek her soruna önceden hazırlıklı olun. Durum alternatifleri ve bunlara uygun çözümler üretin.

Çocuğunuzu yada eşinizi hırçınlığa düşmekten uzak tutun.

Eşinizi soğukkanlılığı, çocuklarına olan saygısı, size olan desteği, davranışlarındaki asaleti gibi konularda, “doğru olmasa bile”, övgü dolu sözler söyleyin.


Sevgili anne-babalar, çocuk sahibi olduktan sonra takındığımız ilk sıfat “ebeveynlik” sıfatıdır. Ne benliğimiz ne de bir başka şey bunun önüne geçmemelidir. “Ama, ben de insanım” sözü çocuk sahibi olduktan sonra söylenecek bir söz değildir. Bütün öncelikler çocuklardan sonra gelir.
 
Babanın Çocuklar üzerindeki etkisi

Her çocuk babasına muhtaçtır. Birer yetişkin olmamıza rağmen bizler bile, ailemizin gücü, sadakati, azmi, çalışkanlığı, ilmi ve sevecenliği temsil eden bireyi, babalarımızın ilgisini ve övgüsünü bekleriz.

Bütün çocuklar ise “etkili” bir babaya muhtaçtırlar. Babanın gücünü, varlığını ve desteğini hissetmek isterler. Çünkü çocuğun uyumlu psikolojik gelişmesinde güçlü ve sevgi dolu bir baba vazgeçilmezdir. Gerek babanın sahip çıkmadığı, gerekse babanın olmadığı ailelerde büyüyen çocukları birçok sorun beklemektedir:

Babalarıyla sevgi dolu ve güçlü ilişkiler yaşamayan çocuklar, eşleriyle sağlıklı ve tatmin edici bir iletişim kurmakta zorlanırlar.

Ülkemizde baba, çocukların tüm büyüme ve eğitme görevi ve sorumluluğunu anneye bırakmış adeta "para makinesi” durumuna dönüşmüştür. Evin yiyecek ve giyim gibi maddi ihtiyaçlarını karşılamakla görevini bitirdiğini düşünmekte, bu sebeple de eve geldiğinde çocukların gürültüsünden uzak kalmak istediğini, hatta ayrı bir odada yalnız kalmak istediğini bile dile getirebilmektedir. Gün boyu harcadığı emeğin karşılığı olarak, ne yazık ki bu isteğinde haklı olduğunu da düşünmektedir.

Baba genellikle çok çalıştığı için çocuklarını görememekte yada yorgun olduğu için onlarla ilgilenememektedir. Çalışması dışında kalan boş zamanını kendi ilgisi doğrultusunda değerlendirmeyi yeğlemektedir. Bu koşullar içinde çocuk da babadan "kendisine zaman ayıramayacak kadar meşgul" bir kişi olarak bahsetmekte onunla olan iletişimi gittikçe kopmaktadır. Oysa baba çocuk büyütme görevini anneye bırakmak yerine sorumluluğunun bilincinde hareket ederek çocuğun ihtiyacı olan birlikteliğe ortam hazırlamalı, onunla ortak faaliyetlere girişerek, ortak ilgi alanları bularak iletişimini güçlendirmelidir.

Babaların Çocuklarıyla Nitelikli Zaman Geçirmeleri İçin Ebeveynlere Öneriler sunalım,

*Sevgili anneler eşinizin işten yorgun ve sıkıntılı dönme ihtimalini düşünerek çocuklarınızı bu duruma önceden hazırlayın. Babalarının eve döndüğünde dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anlatın ve onu bir süre rahatsız etmemeyi teklif edin. Bu sayede babalarının onlarla ilgilenebilmesinin daha kolay olacağını söyleyin ve eşinizin dinlenmesini sağlayın.

*Eve geç dönen babaların çocuklarıyla daha çok vakit geçirmelerini sağlamak için çocukların akşam yemeği saati daha erken bir vakte alınabilir. Olması gereken ise ailenin akşam yemeğini birlikte geçrimesinin sağlanmasıdır. Ailece yenilen yemeğin , sofra başında yada masa başında toplanılarak, o gün içinde olan olayların konuşulmasının, ailece yapılacak işlerin tartışılmasının çocuklarınıza kazandıracağı faydaları göz ardı etmemek gerekir.

*Babanın çocuklarıyla nasıl vakit geçireceğine dair önceden planlar yapın. Hafta sonu gezmeleri, akşam oynanacak oyunlar, seyredilecek filmler, okunacak kitapları listenize dahil edebilirsiniz. Çocuklarınızın yatma vakitlerinde onlara yardımcı olabilirsiniz, her akşam on- onbeş dakika kitap okuma saati yapabilirsiniz, kucağınıza alıp günün nasıl geçtiğini sorabilir, çocuğunuza ayıracak biraz vaktiniz olduğunu nasıl geçirmek istediğini sorabilir ve istediğini yapabilirsiniz.

*Çocuklarla ilgili her türlü ihtiyacı anneler üzerlerine aldığı için zamanları olsa bile babalar bu vakti çocuklarıyla nasıl değerlendireceklerini bilemeyebilirler. Bu durumda değerli babalar, diyoruz ki çocuklarınızın gelişim süreçleriyle ilgilenin. Bu konuda eşinizden bilgi alın. Eşiniz çocuklarla daha çok vakit geçirdiği için onun size vereceği bilgileri ve tavsiyeleri önemseyin. Eşinizi bu konuda yalnız bırakmayın.

*Beyler, eşinizin çocuklarla ilgilenmeniz konusundaki şikayetlerini sabırla dinleyin. İnsan yetiştirmenin herhangi bir işi yapmaktan daha önemli olduğunu, ve herhangi bir işi yapmaktan daha az yıpratıcı olmadığını unutmayın.

*Hanımlar sorumluluğu paylaşma konusunda samimi olun. Müdahaleci ve eleştirel tutumunuzla eşinizi ürkütmeyin. Eşiniz çocuklara yakınlaştığında kendinizi biraz kenara çekin, eşinize çocuk yetiştirmenin hem yükünü paylaşma hem de keyfini yaşama fırsatı tanıyın.
 
Kardeşler Arası Rekabet

Bu gün çok çocuklu yada birden fazla çocuklu alilelerde sıkça yaşanan, ama yaşandığı kadar sık çözüm üretilemeyen bir konudan söz edeceğiz: Kardeşler Arası Rekabet

Herkes bir yer edindiğini ve önemli olduğunu duyumsama ihtiyacı hisseder. Bu duyguya en çok ailemiz içinde önem veririz. Dışardaki insanların kabulü etkileyicidir, asıl önemli olan aile içinde kabul görmektir. Yakınları tarafından dışlandığını düşünmek veya hissetmek yaşanılması zor bir tecrübedir.

Nasıl bir yere ait olduğumuzla ilgili kararlar aldığımız ilk yer ailemizdir. Çocuklar iyi gözlemci fakat zayıf yorumlayıcılardır. Yeni bir bebek doğduğunda, çocuk genellikle "Annem beni bebeği sevdiği kadar sevmiyor” şeklinde bir düşünceye kapılırlar.

Çoğunlukla çocuklar doğuş sıralarına göre tipik kişilik özellikleri geliştirirler. Çocuk kardeşinin zaten atletik olma özelliğini elde etmiş olduğunu düşünürse, örneğin, çalışkan olmaya, müzikle ilgilenmeye sosyal dışa dönük olmaya karar verir. İlk çocuk genellikle ilk ve patron olmaya çalışır; ikinci çocuk haksızlıkları ortaya çıkarma arayışındadır veya ilk çocuğa yetişmek için çok çalışabilir; en küçük çocuk ekstra ilgiyi hak ettiğini düşünür; ve ailenin tek çocuğu özel olmak ister.

Eğer yetişkinler çocuklarının eşsiz olmaya uğraştıkları durumları kontrol etmeye çalışıyorlarsa, bu boşa harcanan bir çabadır. Çocuklar yer edinme ve önemli hissetme yollarını kendileri bulacaklardır.

Öneriler
l- Çocuklarınızın dünyasına girin. En büyük çocuk, eşiniz eve yeni bir eş getirdiğinde sizin hissedeceğiniz gibi,” kendini tahttan indirilmiş" hissedecektir. En küçük ise genellikle kendisini büyüğünün yetenekleriyle kıyasladığında yetersiz hissedecektir. Nasıl hissedebiliyor olduklarını anlamak onlarla sevecenlik içinde etkileşim kurmanıza yardımcı olacaktır. Asla "Böyle hissetmemelisin." demeyin. Çocukların hissettiklerini
yaşamalarına verin.

2-Sevecenlik acıma anlamına gelmez. Çocuklarınızı aşırı koruma altına almak ve yaşamlarında tecrübe edecekleri hislerden onları kurtarmaya çalışmak işe yaramaz. Sevecenlik aşağıdaki önerilere başvururken şefkati katiyetle sürdürmenize yardımcı olacaktır.

3- Kurban ve zorba eğitiminden sakının. Bu, en büyük çocuğu (zorba) hep hatalı gördüğünüzde ve küçüğü (kurban) kurtardığınızda olur. Çoğunlukla en küçük çocuk sırf kendisini kurtarmanız için (sizin görmeyeceğiniz) bir didişme çıkarır. Onlara aynı şekilde davranın. Sorunları çözme yeteneklerine güveninizi dile getirin veya onları ayırın.

4-Çocuklarınızın her biriyle her gün eşit vakit geçirdiğinizden emin olun. Eğer bir çocuk diğerini kıskanıyorsa, ona her bir çocukla beraber olmak istediğinizi ve sırasının geleceğini bildirin. Kıskanmanın sorun olmadığını söyleyin.

5-Eser çocukların arasında sorun çıkıyorsa, onları işbirliğinin rekabetten daha önemli olduğu yarışmalara, bayrak yarışı gibi etkinliklere yönlendirip yönlendiremeyeceğinize bakın.
 
Uyku saati

Evet çocuklar büyüdü ve hala vaktinde uyumuyorlar diye varsayalım. Çocuğunuzun uyku saatini kendi siteğine göre ayarlamsına izin vermeyin. Sabah erken kalkıp, okula açık bir zihinle gitmesi için uyku miktarını sizin ayarlamnız gerekir. Bu saat belki de onun istemediği bir vakit olacak ve bu sizin için bir mücadele vakti demek olacak. Bu duruma düşmemk için çocuğunuzun saatle yarışmasını isteyin. Belirli aralıklara zili çaldırın ve bu vakit içinde yapması gerekenleri bitirip yatmış olmasını isteyin. Bunu bir kaç aşamada da yapabilirsiniz.

Uyku saatini belirleyin ama katı davranmayın. Bayramlarda yada tatil zamanlarında saati biraz geçirmesi sorun haline dönüşmemeli. Tatil günleri için başka bir yatma saati belirleyin.

Yatma saatinin olumlu bir şekilde geçrimesini sağlayın. Çocuklar gündüz olanları anne-bablarıyla paylaşmayı severler. Yatmadan önce, gününü konuşun, sorunlarına çözüm bulmaya çalışın, yada duygularını paylaşın.

Yatmadan önce egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirin.

Ödevlerini yapması için erken saatleri seçmesi konusunda kural koyun. Eğer ödevini bitirmemiş ve bu bahaneyle geç yatmak düşüncesini, ödevini sabah yapmasını isteyerek geri çevirin.

Yatma saatinde yapılması gerekenleri sırasıyla yapmasını isteyin. Elleri ve ayakları yıkamak, dişleri fırçalamak, saçları taramak gibi. Zaman ne kadar sıkışık olsa da bunları yapmadan yatmasına müsaade etmeyin.

Yatma saati belirlendikten sonra, değiştirmek için yaptığı pazarlıkları kabul etmeyin, yatma saatini değiştirmeyin.

NE kadar zorluk çıkarsalar da tehdit etmeyin. Tehditler kısa sürelidir ama, kurallara korkarak değil de gerektiği için uymasını öğretmek için yeterli değildir.

Televizyon süresini ve zamanını sınırlayın. Okul dışındaki zamanlarında uzun süre tv seyretmesine izin vermeyin. Bunu yerine bisiklete binmeye, arkadaşlarıyla oynamaya, fiziksel aktivitelerini artıracak etkinliklere yönlendirin.
 
nasıl çocuklarınız olsun istersiniz?

Nasıl çocuklarınız olsun istersiniz? Eğer eşinizin bile sizin istediğiniz şekilde düşünüp yaşamasını istiyorsanız, elbette çocuğunuzun da sizin sözünüzden dışarı çıkmamasını, otur dediğinizde oturmasını, kalk dediğinizde kalmasını, ye dediğinizde yemesini, yürü dediğinizde yürümesini de istersiniz. Yemek saatlerine siz karar verirsiniz, çünkü o acıkıp acıkmadığını bilemez. Ne zaman ders çalışacağını, ne kadar çalışacağını da siz bilirsiniz, çünkü siz annesi ve babasısınız.

Her çocuk bu kurallara riayet etse ne güzel olurdu. Ama öyle olmuyor. Çünkü biz aynı zamanda özgür düşünceli, çevresindeki olayları sorgulayan, kuzu kuzu her sözü dinlemeyen, nedenleri ve niçinleri bilen çocuklar yetiştirmeyi de istiyoruz. Zor olanı seçmişiz, ama gelecek günler de zor olacak. Onlar yani çocuklarımız şimdiden güçlü ve akıllı olmayı öğrenmeli.

Kızlarımız ve oğullarımız sadece uslu ve sevimli, yetişkinlerin her söylediğini kabullenen kişiler olmamalı. Hep itaat etmek, taviz vermek, büyüklerini her şeyi bilen otoriteler olarak görmek onler için mümkün olmamalı. Biz de yani annler ve babalar, her şeyi biliyormuşuz gibi, tek otoriteymişiz gibi davranmaktan vaz geçmeliyiz. Doğru olan, bizim de pek çok şeyi bilmediğimiz, pek çok hata yaptığımız, hatta onları bile nasıl eğiteceğimizi zaman zaman bilemediğimizdir. Hataları kabul etmek olgunluk ifadesidir, her şeyin üstesinden geleceğiniz hayaline çocuklarınızı inandırmaya çalışmak ise, önce onların gözünde saygınlığınızı zedelemenize neden olur. Dürüst olun ve neye ne kadar güç yetirebileceğinzi önce kendinize sonra çocuklarınıza itiraf edin.

Çocuklarımızın kendinden emin, bağımsız kişilik sahibi olabilmeleri için bizim ileri sürdüğümüz şeyleri, insanların söylediklerini, duydukları, okudukları şeyleri incelemeli, hemen söylenilene uymaktansa, kritik sorular sormalılar: “Neden bu gece arkadaşım da kalamıyorum, neden ödevlerimi oyundan sonra yapmıyorum” gibi. Elbette verilen cevaplar arasında şu olmamalı “çünkü ben öyle istiyorum”. Düşünsenize, şerefli insanlar yatiştirmek istiyorsunuz ama, kendi işleriyle ilgili ona söz hakkı bile tanımıyorsunuz.

Soru sormalı, itiraz etmeli, doğru ve açıklayıcı cevaplar almalı ki kendi fikirlerini oluşturmayı ve fikrini savunmayı, mantık yürütmeyi, muhakemesini kullanmayı öğrensin. “Neden eve erken geleyim, sizinle yemek yemek zorunda değilim, geldiğimde kendim hazırlayabilirim.... Neden bu elbiseyi alamayayım, size almıyorum ki kendime alıyorum, neden sizi ilgilendiriyor.” diyebilmeli ve anneler babalar bağımsız kişilikleri, kendi kuralları olan çocuklarına saygı duymayı bilmeli, bilmiyorsa öğrenmeli.

Bu sorunlar, sonu gelmez tartışmalar gereksiz değildir. Her çocuk bazen öfkelenmeli, ebeveynlerini kızdırmalı ki yetişkinlerin nasıl davrandığını, içinde yaşadığı toplumun kurallarını öğrenebilsin. Bunlar çocuğun kurallara ve anlaşmalara uymamanın sonucunun iyi olmayacağını da öğrenmesini yardımcı olur. Her çocuk şımartılmak ve itekleirnin büyükleri tarafından yerine gtirilmesini ister. Anneler ve babalar onları karşılarına alıp “Her zaman senin istediğin şekilde davranamyız, biz bir aileyiz ve birbirimize saygı duyuyoruz, kimseyi incitmemek için, daha rahat bir yaşam sürdürmek için kurallarımız var. Bu kurallara uymanı isteriz, uymamayı tercih edersen, şu sonuçlara katlanmayı seçmişsin demektir” diyerek kuralları, nedenlerini ve uyulmadığı takdrde sonuçlarını çocuklarına açıklamalıdır.

Her çocuk, ne yapılması gerektiğini bilen, bunu karşısındakine de bildiren ebeveynler ister. Anne babasını kendinden emin gören çocuklar bu rahatlığı örnek alır ve kendini daha güvende hisseder.
 
Gurur duyduğumuz çocuklarımız

Emek verdiğimiz herşeyle gurur duymaya hakkımız var. Çocuklarımız emeklerimizin, zamanımızın, bilgimizin, sabrımızın, sevgimizin en çoğunu sunduğumuz eserlerimiz. Ve en çok onlarla gurur duymalıyız.

Hatalarını, eksiklerini değil, takdire kayık yönlerini görmek biraz da bizim iç dünyamızla ilgili bir tutum. Eğer, olumlu bakışı, tasdik ve beğenilerimizi önce kendimize ifade edemiyorsak, ne kadar çaba göstersek de çocuklarımıza onları ne kadar sevdiğimizi, çabalarını nasıl takdir ettiğimizi, başarısız olsalar da onlarla gurur duyduğumuzu söyleyemeyiz.

Oysa, geleceğin mücadeleyle dolu günlerinin başarılı bireylerinin en çok ihtiyaç duyacağı özelliği özgüven olacaktır. Okul çağı problemleri, ergenlik dönemi krizleri, gençlik dönemi çaresizlikleri, yetişkinlik çırpınışları, hep özgüveni, kenidiyle barışık olmayı, eksiklikleriyle birlikte kendini sevebilme, yanlışlarından utanmak yerine ders almayı başarabilme yeteneğiyle aşılır.

Özgüven, kendini sevebilme becerisi, büyük ölçüde bu hislere sahip, çevresine değer veren, hataları bağışlayan, başarıları takdir eden, evlatlarını koşulsuz seven, kendi hatalarını görebilen, kendisini suçlamayan, suçlandığında bie sükunetini bozmayan, sorumluluklarını ihmalinden dolayı meydana gelen aksaklıkları izah için bahaneler arkasına saklanmayan, otorite kurma derdiyle baskıcı davranışlarla çevresindekileri ezmeyen, cesaretli-yürekli ebeveynlerin kârıdır.

Kendisiyle gurur duyulmayan çocuklar kendileriyle gurur duymazlar. İlk adımlarını alkışladığımız bebekler kendilerinde yeniden ayağa kalkıp, tökezlese bile adım atma cesaretini bulur. İlerleyen yaşlarda, karşılaşacakları problemlerle başedebilmeleri için, arkalarında, güvenip dayanabilecekleri, hata ettiklerinde kendilerini düzeltecek, sarsıldıklarında titremeyecek, ağladıklarında gözyaşlarını silecek, hep kendilerinden yana anne-babalar isterler. Ergenlik dönemine ulaştıklarında bile bu böyledir, onlar aksini söylese bile, anne-babalarının güvenli sıcaklığını isterler. Bulamadıkları oranda öfkelenir, depresyona girer, övgüvenlerini yitirir, ailelerinden uzaklaşırlar.

Çocuklarla arkadaş olmak.... Hep dilimizde, onlarla aramızın ne kadar iyi olduğunu göstermek için sık sık tekrarlarız. Ama onlar arkadaş değil, onları hep sevecek, sevgisini ne olursa olsun kaybetmeyecek ebeveynlere ihtiyaç duyarlar.
 
Eğitim, öncelikle çocuklara saygı duymakla başlar

Düşünmeye önem verir, ezberi vurgulamazsak; esasen ilgiyi arttırırsak, eğitim potansiyeli ne olur? Beyinlerimizin en önemli kullanımı olan düşünmenin, eğitimin ana görüşünü nasıl belirlediğini inceleyelim. Karşılaştığımız sosyal ve teknik sorunları çözmek için daha fazla düşünmek gerekmektedir, ancak ırk ayırımcılığı sorununu çözmeden insanı Ay'a gönderdik gibi görünmektedir.

Sosyal sorunların çözümüne götüren düşünce tarzı zor olmasına rağmen, teknik sorunların çözümüne götüren düşünce tarzından, daha az öğretilmektedir. Okullarda toplumsal sorumluluk öğretilen, yaşam koşullarında hem kişisel hem de toplumsal sorunları çözmekte birbirlerine yardım etmeyi öğrenen çocuklar, toplumun büyük sorunlarını çözmeye yardım etmekte ya da en azından bunlarla uğraşmakta daha iyi olurlar. Eğitim sisteminde daha çok öğrencinin birbiriyle ilgilenmesini sağlamalıyız, bu onlar için yeterince önemli gibi gözükmektedir; böylece düşünmeyi, sorunları çözmeyi ve toplumsal olarak sorumluluk sahibi olmayı öğrenmeye çalışacaklardır.
 
Sıkılan çocuklar

Bazılarımızın bir tutkusu vardır, her şeyin mükemmelini istemek. Ara yaşlardaki çocuklarla aynı özellikleri sergiliyoruz, onlar da mükemmelliyetçidirler ve kendi tanımlarına uymayanlara karşı hiç anlayışları yoktur.

“nefret ediyorum, saçma, asla” en çok sevdikleri ve kullandıkları kelimelerdir. Şikayet etme de bu durumda, onlara göre haklıdır. Bir dereceye kadar, bu hale anlayış göstermek normal. Ama hayatındaki her şeye aynı gözle bakmaya başlarsa, yani her şey saçma, nefret uyandırıcı, sıkıcı ve kötü olmaya başladıysa, sakıncalı olabilecek bir durum ortaya çıkmış demektir.

Hayatından sıkılan çocuklar için yapılabilecek öncelikli davranış, hayatın zevkli yönlerini görmesine yardımcı olmaktır.

Diğer insanlardan şikayet en sık duyacağınız konu olacaktır. Bu durumda çocuğunuza, başkalarının davranışlarını kontrol edemeyeceğini, ancak kendisinin bu davranış karşısındaki fikirlerini değiştirebileceğini öğretin.

Evinizde, çevrenizde, çocuğunuzun çevresinde olumlu bir ortam oluşturun. Dünyaya olumlu ve güler yüzlü bakılan bir evde yaşayan çocuklar, yaşama bu şekilde bakmayı öğrenirler. Sürekli sorunlardan, çözümsüzlüklerden ve hayatın sıkıcılığından bahsedilen bir evde bunu yapabilmeniz mümkün değildir.

Çocuğunzuun sorununun ne olduğunu anlayın, birlikte bir çözüm listesi oluşturun, en olumlu sonucu seçmesine yardımcı olun.

Olumlu yönleri görmesini sağlayacak faydalı bir egzersiz yapın: Onunla güzel gün oyunu oynayın. Bu oyunda çocuklar, ebeveynlerine o gün içinde başlarına gelen beş güzel şeyi söyleyecekler. Düşünürken destek olun.

Arkadaşlarının kendisiyle ilgilenmediğinden yakınıyorsa, acıyarak sempati göstermek yerine “Neler hissettiğini anlıyorum.Tek başına oturmak çok zor olmalı. Bu sorunu çözmek için birlikte çalışmamız gerekiyor galiba” diyebilirsiniz.

Çocuğunuza şikayet etmenin değil, çözümler üretmenin sorunu çözebileceğini öğretmelisiniz.

Eleştirilerini ve şikayetlerini azalttığını gördüğünüzde onu ödüllendirin”Şikayet etmediğin zamanlar çok daha eğlenceli oluyorsun” deyin.

Aşırı sempatiden uzak durun. O şikayet ederken “Benim zavallı minik yavrum” gibi sözler söylemeyin. Bunun yerine “ne yapmayı düşünüyorsun” diye sorun.

Ve sinirlenmeyin. Bu şekilde aşırı tepki küçük düşmesine neden olur.

Siz de olumsuz bakış açısından kurtulun. Sorunlara her zaman çözüm üretmeye çalışın, çözümsüz konularda ise ümitsizlik göstermeyin.
 
Öfke ve Huysuzluk

Sorunlarla karşılaşan kişilerin en zor yapabildikleri şey, kendilerini kontrol etmek, öfkelerini kamçılayan olaylara ve kişlere prim vermemeyi başarabilmektir. Sorunlar yanlızca bizim değil çocuklarımızın da peşini bırakmaz. Anne yada bablarının kendilerinden beklentileri, arkadaşları arasındaki çekişmeler, kardeşler arsındaki kıskançlıklar, kimi zaman yolda yürürken birinin farkında olmadan çarpması bile öfkelerini dışa vurmalarına neden olabilir.

Belirli yaşlarda sıkça görülmekle birlikte, çocuk ergenlerde öfke ve huysuzluk nöbetlerine zaman zaman rastlanabilir. Kendi kontrolleri dışında olan dünyayı denetim altına almayı başaramadıkları için bu tür duyguların etkisine kapılabilirler.

Bu durumdaki çocuklarımızın, kendisini kontrol altına almasını sağlamak ve bunu yapmaları için onları ikna etmek mümkün değildir. Bu durumda en iyisi, çocuğunuzu öfke dalgasından uzaklaştırın, tabi kendinizden de. O ve siz sakinleşip birbirinizi dinleyebilecek hale gelmeden konuşmayın.

Ancak sakinleştikten sonra, olayı anlayabilmek için, sakince, bir olay karşısında hayal kırıklığına mı uğradığını, yoksa sinirlendiğini mi veya canı yandığı için mi böyle yaptığını sorabilirsiniz. Anlamsız bulsanız da çocuğunuzun açıklamalarını can kulağıyla dinleyin.

Sakin bir ruh haline sahip olduğu uygun bir zamanda, olaylar karşısında nasıl davranması gerektiğini, nasıl tepki göstermesi gerektiğini öğretin.

Şunu da eklemek gerekir, eğer öfkesini hiç bir şekilde kontrol edemiyor ve çevresine, kardeşlerine zarar veriyorsa, profesyonel yardım alın.

Öfkesini kontrol altına alabilmesi için, annelik ve babalık görevinizi yerine getirin, yani ona örnek olun. Kendi yaşamınızda karşılaştığınız sinir bozucu olaylarla nasıl başa çıktığınızı gösterin. Mesela “Bu gün durakta beklerken, beni almayan otobüsler yüzünden uzunca bir süre beklemek zorunda kaldım. Bu durum hiç hoşuma gitmedi, ama yapabileceğim başka bir şey yoktu” diyebilirsiniz.

Çocuğunuzun seçim yapabilme hakkını ona verin. Olaylar karşısında kendi söz hakkı olduğunu bilmesi, kendi seçimini yapabilmesi, daha az öfkelenmesine yardımcı olur. Mesela, ailece gezintiye çıkacağınız bir durumda evde kalmak konusunda ısrar eden oğlunuza şunu söyleyebilirsiniz: “Sana seçeneklerini söyleyeyim, bizimle gelip harika zaman geçirebilirsin yada bizimle gelip berbat bir zaman geçirebilrisin, sen karar ver”.

Çocuğunuz duygularını kontrol etmeyi başaramıyor olabilir. Öfkesini kontrol etmeyi öğretin. Öfkesini, “Sakinleş, sessiz, rahatla” gibi kelimelerini, ifadeettikleri özellikte ses tonuyla tekrarlamasını isteyin.

Öfkelendiğinde ayakta ise oturmasını, oturuyor ise biraz uzanmasını söyleyin. Elbette bunları öfkeli değilken uygulayıp öğrenmesini sağlayın.

Söylediği hoş olmayan sözleri duymayın, bunları gürütü olarak kabul edin ve gürültü bittiğinde sorununu çözme konusunda yol gösterici olun.

Huysuzluk nöbeti geçiren çocuğunuzu yanlız bırakın. Ya onu başka bir odaya gönderin veya siz onu odada yanlız bırakın. Öfkesi geçene kadar odada kalmasını, öfkesi geçince sizin yanınıza gelebilceğini söyleyin.

Başarılarını ödüllendirin. Ancak, öfkeli olduğu durumlarda istediklerini yerine getirmeyin.

Eğer siz de sık sık öfke nöbetleri geçiriyorsanız, çocğunuzu kendinizin yapmadığı bir şey hakkında ikna edemezsiniz.

Siz de öfkenize yenilmeyin ve sert cezalar vermeyin. Öfkesini artırıp, kendinize yönlendirmesine neden olursunuz.

Çocuğunuza daha önceki öfke nöbetlerini hatırlatmayın, olumsuzu değil olumlu özelliklerini ve sakin olduğu zamanlardaki tutumlarını, kendini kontrol etmeyi başardığı zamanları hatırlayın ve hatırlatın.
 
Duygusal ve zeka gelişimi

Çocuklarımızın eğitiminde çok hassasız, her türlü dikkati gösteriyor ve elimizden gelen bütün çabayı sarfediyoruz. Anne yada baba olmanın kimseye öğretilmediğini düşünürsek, kendi kendimize bir şeyler yapmalı, bu çok önemli görevi yerine getirebilmenin doğru yöntemlerini bulmalıyız.

Kendi anne-bablarımızdan bize miras kalan yöntemler ile modern eğitim sistemleri arasında bocalayıp duruyoruz. Çocuk eğitimi ile ilgili konularımız arasında sıkça tekrar ettiğimiz bir cümle dikkatinizi çekmiştir diye umuyoruz: Çocuklar söylenilenden ziyade gördüklerini öğrenirler. Bu yetişkinler içinde öyledir, görsel öğrenme %60'larda gezerken, sözel öğrenme %7'lerde kalıyor. Biz de bir zamanlar çocuk olduğumuza göre, çocuk eğitimi konusundaki en etkili öğretmenlerimiz anne-babalarımız olmuştur.

Aslında yapılacak olan şey ikisi arasında tercih yapmak değil, her bilgiyi harmanlamak. Yani dinimizin bize öğrettikleri, anne-babamızdan öğrendiklerimiz ve modern psikoloji ile kendimize özgü bir sistem oluşturmak. Her düşüncenin doğru olması diye bir şey söz konusu olamayacağına göre, seçim yapma kabiliyetimizi geliştirmek, doğru ile yanlış arasındaki tercihde bize yardımcı olacaktır.

Çocuklarımız dünyaya gelmeden önce seçimimizi yapmak, yani hangi sistem üzere onları eğiteceğimiz konusunda kararımızı vermek, kararsız kalmamak gerekir. Zira biz bu gelgitler içindeyken çocuklarımız, kişilik gelişimini tamamladıkları 5 yaşını geçerler ve sonrasında yapabilceklerimiz etkisini kaybeder.

Belki de bilmemiz gereken en önemli gerçek şudur: Çocuğunuzun hayatındaki ilk 5 yıl yani çocuğunuzun kişiliğinn şekillendiği dönem, en öenmli yıllardır. Bu, geri kalan yıllar önemsizdir, çocuğunuz 6 yaşına bastığında her şey biter anlamına gelmiyor tabii ki.

Çocuklar 6 yaşına geldiğinde artık, kişiliğinin temel yapısını oluşturmuş olur. Bu, onun ömür boyu sürdüreceği temel kişiliğidir. Sadece duygusal değil, zeka gelişiminde de önemlidir. İlk beş yılın çoocuğun zeka gelişimindeki önemini belirtmek için şu soruyu soralım: Çocuğunuzun zekasının %50'si kaç yaşında gelişir? 21 yaşında mı? 17 yalında mı? Yoksa 12 yaşında mı?

Doğru cevap: 4 yaşındadır. İslami kaynaklarda geçen bir bilgiyi sırası gelmişken belirtelim: Çocuklarınız 4 yaş 4 ay 4 günlük olduklarında tedrisata başlayın. Chicago Üniversitesi üyelerinden Dr. Benjamin Bloom'un yaptığı araştırmalara göre, çocuklar 4 yaşına geldiğinde zekasının % 50'si oluşmuş oluyor.

Annlerin bebekleri dünyaya geldğinde yaşadıkları yetersizlik duygularını bir kenara süratle bırakıp, çocukların algılayacağı zeka uyarıcılarına dikkat etmeleri gerekir.

Çocuğunzun en çok seveceği ve en çok benimseyeceği bir tek oyuncağı vardır, o da anne ve babasıdır. Onunla sürekli konuşun. Annelerin çoğu bebeklerinin altını değiştirirken veya mamasını yedirirken konuşmazlar. Tam aksine onunla konuşun, gayet ciddi ne yaptığınızı anlatın. Kuşkusuz ne söylediğinizi anlamyacaktır veya size tepki vermeyecektir. Ama onun küçük beyni çıkardığınız bütün sesleri kaydedecek ve sesiniz onun için duygu ve zeka uyarısı olacaktır. Yani gelişmine katkıda bulunacaktır.

Ayrıca bu durum, size de zevkli dakikalar geçirtecektir. Bu zevkten yoksun olmayın lütfen. İyi çocuk demek, ses çıkarmayan, yaramazlık yapmayan, annesinin işlerine dokunmayan, dikkati üstüne toplamaya çalışmayan çocuk demektir. Oysa bu iyi çocuklar gereken duygu ve zeka uyarılarından yoksun büyürler ve yeterli gelişmeyi gösteremezler.

Çocuğunuzla ilgilenin, onunla konuşun, ama işi aşırılığa vardırıp, günün her anını da onunla oynayarak geçirmeyin sakın. Çocuğunuzla oynamayı bir uğraş haline getirmeyin, bir eğlece olarak bırakın. Onunla konuşmak istediğinizde konuşun, oynamak istediğinizde de oynayın. İçinizden geldiği zaman yaparsanız sizin için de çocuğunuz için de bir zevk haline dönüşür.

Zeka ve duygusal gelişiminde en önemli nokta gözlerin uyarılmasıdır. Bebeğin ise bütün dünyası beşiğidir, çevresine canlı renklerde bir şeyler asın. Renkli kağıtlar, kumaş parçaları veya sallantılı oyuncaklar gibi. Ancak dikkat edilmesi gereken, baş üzerine asmamktır. Oyuncakları, Baş üzerine değil de görebileceği mesafede yanlarına asın.

Sürekli başiğinde bırakmayın, kucağınıza alıp gezdirin. Beşiğinin kenarına, mamasını yedireceğiniz yere, banyosunu yaptırıken yanına ayna yerleştirin. Kendi hayal gücünüzle çocuğunuzun duygusal ve zeka gelişimini etkileyecek yeni yöntemler bulun ve uygulayın.

Hayatımız, çocuklarımızın hayatı ve geleceği dileriz ki her zaman mutlu ve güzel olsun. Büyük bir hayal bu belki ama. Olsun, ücreti yok nasıl olsa. Neler görürsünüz çocuklarınızın masum yüzlerine baktığınızda, belki de onları bekleyenleri...
 
Buketcim ellerine sağlık. Çok faydalı yazılar eklemişsin. Emeğine sağlık
 
Canım bu çok uzun olmuş ya.Şunu biraz özetle anlatsaydın daha iyi olmaz mıydı?
 
buketicim emeğine sağlık canım. o kadar önemli bir konuya değinmişsinki.
biz anna babalar bunları biliyoruzda iş uygulamaya gelince sanırım çokda başarılı olamıyoruz. bildiklerimiz sadece bilgi olarak kalmayıp , büyük bir sabır ve karalılıkla hayatada geçirebilsek işte o zaman her şey daha güzel olur bizler içinde evlatlarımız içinde.
[/FON
 
X