Çin'den yaşam kareleri

taobao

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
4 Mart 2012
2
0
36
- Yurtdışı
Yiwu ya geleli 4 ayı geçti. Burayı kısaca tanımlamam gerekirse ; burası: ‘’Neverland’’…hani Peterpan ın ,Wendy’nin Thinkerbell’in, kayıp çocukların yaşadığı Neverland. Hiç büyümek istemeyen çocukların ülkesi…
Eki Görüntüle 363877 Eki Görüntüle 363877


Evet Çinliler uyuyor bu hiç büyümemek kavramına. İçlerinden geldiği gibi, egoları onları nereye götürürse gidiyorlar. Bizlerin büyüdükçe artan baskılarımız, altında ezildiğimiz kurallar, onların hayatında geçersiz. Onlar yine istedikleri gibi bağıra çağıra konuşuyorlar, gülüyorlar, içleri dışlarında… bizim gibi içlerine çekilip yalnızlaşmıyorlar.
Güzel bir klüpte, başarılı bir saksafon solosu eşliğinde bar da el şaplatmaca oynayan 2 genç kızı Çin den başka bir yerde bulamazsınız herhalde…

Özellikle erkekler buldukları her boş anda, her yerde, ağaçaltı, kamyon kasası, çimen vs.. kağıt oyunu oynuyorlar. Beden işcisi olarak çalışanlar öğlen karınlarını doyurur doyurmaz, ilk buldukları yerde dörtlü karoyu kuruyorlar. Onların etrafında da ikinci bir halka oluşuyor, onlar da seyirciler… Oynayanlardan çok,seyredenler heyecanlılar, bağıra çağıra destek ya da köstek oluyorlar oynayanlara. Geçen gün ilkokul çocuklarının çıkış saatinde, küçük erkek çocukları, taso kartlarıyla oynuyorlardı. Yerde bir gurup çökmüş , tasolarını hırsla yere savuruyorlardı, yine onların çevresinde , bir gurup çocuk, sırtlarında çantaları, elleri ceplerinde, taso oynayanları seyrediyorlardı.’’ Çinli babaların Çinli çocukları’’ dedim içimden.
Bu arada bahis oyunu, kumar yasak Çin de. Sadece Macau’da kumar serbest, orası da Hongkong gibi farklı bir özerkliğe sahip. Anakara Çin’den sayılmıyor.
Ama her Çinlinin rüyası devlet piyangosundan kazanacağı büyük ikramiye…Parkta tesadüfen rastladığım yeni yıl piyangosuna talebi ve harcadıkları parayı şöyle kabaca hesaplayınca Çinlilerin kumar oynamayı da çok sevdiklerini söyleyebilirim
Eki Görüntüle 363876 Eki Görüntüle 363876


Çin de genci yaşlısı herkes cep telefonu kullanıyor, ve çok da konuşuyolar. Bizdekinin aksine mesajlaşmaktan çok konuşmayı tercih ediyorlar, haksızda değiller, çince mesajlaşmak onlar için de çok zor olsa gerek , ama sözlü anlatım da pek kolay değil onlar için ;birbirlerine 2 dakikada anlatabilecekleri konuyu 20 dakikada bağıra çağıra ancak anlatabiliyorlar. Çince fonetik yapısı açısından çok zor bir lisan.

Çin’deki trafik karmaşasını youtube videolarından izlemişsinizdir. Kavşaklarda, trafik lambalarına rağmen, kimi araçlar yanan ışığa riayet edip duruyor, kimilerinin, kavşaklarda dönüş hakkı var, onlar kendilerine kırmızı yansa da geçiyorlar, taksiler, motosikletler ise hiçbir uyarıya riayet etmiyor, sürekli gidiyorlar, Bu arada kaldırımlardan giden araçları da unutmamak gerekir, onlar duruma göre trafik ışıklarına uyuyorlar, eğer bir yolunu bulurlarsa da karmaşanın içine karışıp kayboluyorlar. Trafik polisleri kalabalık gövde gösterisi yapmayı seviyor geniş bulvarların kavşaklarında. Ama o korkunç trafikle hiç ilgileri yok, hepsinin elinde cep telefonu, tüm dikkatlerini cep telefonlarında izledikleri videoya yada mesaja vermişler, o bahsettiğimiz korkunç trafik de kendi başına akıp gidiyor. Nasıl bu kadar düzensizliğe, oradan buradan insan, araba, motorsiklet fırlamasına rağmen , b u kadar az kaza olabiliyor?
Çok yavaş ve temkinli hareket ediyorlar, beklemedikleri bir insan yada araçla karşılaşınca rahatlıkla araçlarını durdurabiliyorlar.İki araçdan biri yanlış yolda olsa bile, diğer araçtaki asla sinirlenmiyor, yol veriyor. Belki 5 dakika sonra aynı kuralsızlığı kendiside yapacak.
Bizim Türk insanına asla uymayacak bir davranış biçimi… yol benim, her şey benim, ben haklıyım, o haksız düşüncesiyle hareket ettiğimiz trafik anlayışımızla, Çin de araba kullansak çok kaza yaparız.
Bu nedenle henüz araba kullanmıyoruz, önce kaldırımlarda yürümeyi, yaya geçitlerinden, yollardan geçmeyi öğreniyoruz ki, bu bile oldukça uzun zaman alıyor…. Kaldırımlar size ait değil, motorsikletler ve yük taşıyan triportörlere ait, onlar korna çalarak yıldırım gibi üzerinize gelirken bulabildiğiniz kaldırım köşelerinden yürümeye çalışıyorsunuz. Eğer trafik yoğunsa, taksiler hatta özel araçlar da sizin kaldırımınızı kullanabilirler. Zaten kaldırımınızın ¾ ü park etmiş araçlarla da işgal edilmiş… kısaca yayalar için değil kaldırımlar. İlk zamanlar kaldırımımı korumak için diğer motorize araçlara bağrınıp çağrınıyordum Türk heyecanımla…Onlar da Çinli sakinliğiyle beni izliyorlardı…ama artık kendi kaldırımımda, kendime düşen payımda yol almayı öğrendim…

Çinli kaynaklar, bulunduğumuz şehrin subtropik iklime sahip olduğunu söylesede, geceleri -5 lere kadar düşen soğuk ‘’subtropik’’ iklime sahip. Ama doğa hala yemyeşil, güller , kar yağsada açmaya devam ediyor.
Kalorifer ile de henüz tanışmadıklarından kat kat giyinip , doğa koşullarına karşı korunuyorlar. Ayrıca herkesin elinde bir şeker kamışı, onu kemirip posalarınıda doğal olarak sokaklara tükürüyorlar . böylece soğukta, vücutlarının ihtiyacı olan enerjiyi karşılıyorlar.
Sonbahar aylarında ilk geldiğimiz günlerde, vitrinlerde satılan çok kalın pijamaları görüp, gülmüştük…Gülme komşuna, gelir başına. Kış bastırıpda ısınamayayınca, biz de birer tane edindik hemen, ama sadece evde giyiyoruz, oldukçada iyi ısıtıyor.
Ama Çinliler sokaklarda da onlarla dolaşıyorlar, ayaklarınada sokakda giymek için özel pofidiklerini giyip, evdeymişcesine rahatlıkla geziniyorlar her yerde.
Durakta otobüs bekleyen pijamalı Çinli de görebilirsiniz, sevgilisiyle parkta elele dolaşan pijamalı romantik Çinli kız da görebilirsiniz…Dedim ya rahat insanlar…

Güneş in yaşamımızdaki etki alanı tartışılmaz , ama Çinliler için daha da önemli, her ne kadar güneşten ciltlerini koruyorlarsa, bir o kadar aksine de yataklarını , yorganlarını, terliklerini, ayakkabılarını, evdeki tüm bakliyatı, kurutulmuş otlarını güneşi gördükleri her yerde, onun eşsiz gücüne bırakıyorlar.
Parklarda , hava sıfır derece bile olsa, üstlerindeki montu çıkarıp, çimenlere serip yatıyorlar üzerine, güneşleniyorlar, bu arada ayakkabılarını çıkarıp ters yüz edip onlarıda güneşin cömert ışınlarına teslim ederken , çoraplarının altından ayak parmacıklarınıda güneşin sıcağında oynatmayı da unutmuyorlar. Bunu da sağlıklı kan dolaşımı için yapıyorlar.
Heryerde ağaçların arasına ipler geriliyor, köprülerin korkulukları, dahil her yere yataklarını yorganlarını seriyorlar, ben de alıştım hergün-ama kendi balkonumda- yatağımı yorganımı güneşlendiriyorum. Gerçekten de rahat uyku uyumamı sağlıyor.
Ama benim favorim’’iç çamaşırlarını sokaklara asmaları’’…
Nasıl da bayrak gibi iç çamaşırlarını her yere asabiliyorlar anlayamıyorum, biz çamaşır ipinde nereye gizleyeceğimizi bilemeyiz.
Rahat insanlar…yada onlar doğal, biz rahatsız insanlarız…


Çinlilerin dünya ile entegrasyon sorunu , İngilizce bilmemelerinden kaynaklanıyor. Pek çoğu bilmiyor, bileni de genellikle vahim durumda . Tabi ben Shanghai ya da Pekin den bahsetmiyorum. Orta ölçekli bir taşra kentinden sözediyorum.
Tabelalardaki İngilizce tanımlar, terimler ya imla hatalarıyla dolu ya da ifade felaketleriyle. Büyük ihtimalle google translate in korkunç tercümelerinden yararlanıyorlar...
Şimdiye kadar gördüğüm en ‘’ingilizce felaketini’’anlatayım:
Oldukca büyük bir showroom Vitrin camlarına ‘’ ….….. Factory ‘’ yazılı film şeridini yapıştırmış, iyi güzelde Factory olmuş size Vactory, ama Çinli işadamı kendini hiç üzmemiş, yanlış basılmış film şeridinide çıkartmamış camlarından Peki nasıl bir çözüm bulmuş dersiniz? Showroom un tüm vitrini boyunca tüm ‘’V’’ harflerini’’F’’ ye board marker ile üstünü çizerek çevirivermiş. Tüm camlarda bir karalama söz konusu ama detaylara takılmak gereksiz…

Her şey farklı, garip. Anlamaya öğrenmeye çalışıyorum. Alışmaya çalışmıyorum , ama öğrenmek heyecan verici.
Sabahları yürüyüşümü , nehir kenarı boyunca uzanan bir parkta yapıyorum.
Nehrin karşı yakasında ki köprü altından , çoğu sabah saksafon sesi geliyor. İlk kez duyduğumda, ‘’ben bu sesi tanıyorum’’hissi çok hoşuma gitmişti. Çin de de olsa ,müziğin evrenselliği kuralı geçerli. Ama köprünün diğer yanına geçip saksafon çalan sanatçıyı yakından görmeye çekiniyorum. Yine orada da beni şaşırtan bir şey olacak korkusuyla…
 
zevkle okudum :)
uslubunuz ve dikkatiniz için tebrik ederim sizi :)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…