ÇİKOLATA
Eskiden şeytan denince,kızıl boynuzlu,çatal sakallı,zıpkın kuyruklu bir cehennem zebanisi gelirdi akla... Dipsiz fırını andıran ağzından ecel zehirleri saçan bir iblisti o...
Bizi günaha çağıran bir provakatör..lanetli bir ecinni...
Modern zamanlar,kuşkuculukla birlikte geldi.
Endüstrileşmeyle küçük dünyasının sınırlarını aşan insanoğlu, göç yolunda önce inançlarını kaybetti.Dine ait ne varsa sorgular oldu.Böylece romantizim çağında kiliseye karşı direnişin kahramanına dönüştü şeytan...ve asırlardır kilit altında tutulan hazların zincirini çözüverdi.Yasakların yerine tutkuları koydu,acıların yerine zevkleri...Daha önemlisi,insanoğlu şeytanın ayak izlerini gökkubbede değil,kendi içinde aramaya başladı.Cehennemde sandığını,bilinçaltında buldu.
Aslında çatışmanın tarafları iki omuzumuza konmuş melekle şeytan değil,herbirimizin içinde kök salmış iyiylik ve kötülük duygularıydı.
Korkular yatıştı,modernite iblisle barıştı ve insanlık''romantik şeytan'' la tanıştı.(Mephistopheles/J.Burton Russell/Kabalcı/2001)
***
''Çikolata'' filmi,kırmızı pelerinlere sarılmış bekar bir anneyle kızının küçük bir kasabaya gelmesiyle başlıyor.Ana-kız,bağnaz kasabanın muhafazakar dünyasında ,tamda büyük perhizin ortasında,nefis bir çikolata dükkanı açıyorlar.
Ahalinin önderleri önce kuşkuyla, giderek öfkeyle bakıyor onlara...Lakin dükkandan yayılan kakao kokusu öyle davetkar, öyle tahrik ediciki, bir süre sonra sabır taşları çatlıyor, mümin kasabalılar bu günah çağrısına uyup birer ikişer dükkana damlamaya başlıyor.
Ve kırmızı pelerinli cazip kadın, her gelen müşteriye, kendi damak zevkine, ruhu haline uygun bir çikolata armağan ederek,onların bilinçaltında saklı kalmış aşkı, coşkuyu, nefreti, şehveti ortaya çıkarıyor.
***
Bu çağdaş peri masalınında gösterdiği gibi ,güzel şeyler hep yasaktır nedense,ve bütün yasaklar güzel...
İnsanlık tarihi denen şey, insan oğlunun günaha karşı verdiği bir meydan muharebesi, bir vicdan muhasebesidir.
Lakin ilk isyan ilk insan kadar eskidir.
Adem'le Havva'nın paylaştıkları ilk elmada başlar,şeytanla ilk suç ortaklığımız...
Ah o kahrolası merak yokmu ?
O ağaçta parlayan yasak elmayı dişleme tutkusu...Yaldızlı bir paketin altından sızan dayanılmaz çikolata kokusu...
Ah o baştan çıkarıcı vaatlerle çıkagelen ve bizi hiç tanışmadığımız hazlara davet eden kırmızı pelerinli iblisler...
En umulmadık yerde hayatımıza girer, ağzımıza bir parmak kakao çalıp o güne dek, aziz, leziz, asil, sefil bildiğimiz ne varsa unutturabilirler.
Damağımıza yapışan o hınzır tat, arsız bir şeytan gibi kanımıza karışıp yoldan çıkarır bizi; içine sarmalandığımız şefkatli kundağı ihtirasın hançeriyle parçalayıp atar ve ruhumuzdaki cehennemi ateşler.
Hazlar hükümdarı , kendi yaşamımızın anahtarını sunar bize; bir buyruğuyla açtırır hayatın bütün yasak bölgelerini...
Sonunda şeytanla kol kola sürülürüz cennetde...
Ama kimbilir.. belkide kovulmaktan korkup durduğumuz cennet,aslında kovulduğumuz yerdedir. Ve oraya ulaşmanın tek yolu, şeytana uyup içimizden cehennemi kovabilmektedir.
Bunu siz yaşamazsanız, bir gün kasabaya gelen , hayatınıza giren bir yabancı yapar...
Tıpkı ''Çikolata''da olduğu gibi...
CAN DÜNDAR