Che Guevara

Exorcist

Pantolonlu Bulut
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
799
11
arama yaptım ama Che'nin şiirlerini bulamadım umarım tekrar yapmıyorumdur.
Link Silinmiştir.

Ernesto Che Guevara 14 Haziran çarsamba günü Arjantin'in önemli öehirlerinden Rosario'da doğdu. Che henüz iki yaşında iken ilk astım krizine yakalandı.Sierra Maestra'da Batista ordularına karşı savaşırken Che'ye zorlu dakikalar yaşatan bu hastalık,Bolivya ormanlarında Barrientos'un askerleri tarafından vuruluncaya kadar yakasını bırakmadı. Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, Irlanda asıllı bir aileden, annesi Clia dela Sena ise Irlandalı-Ispanyol karışımı bir aileden geliyordu.Che üç yaşında iken ailesi Buenos Aires'e yerleşti. Daha sonraları astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu dahada kötüleşti. Doktorlar tedavisinin çok güç olduğunu, mutlaka iklim değiştirmesi gerektiğini söylediler. Böylece Guevara ailesi yeniden göç etti.Cordoba'ya yerleştiler.
Guevara ailesi tipik bir burjuva ailesi idi. Politik eğilimleri itibariyla da sola açık liberal olarak tanınırlardı. Ispanya iç savaşında açıkça cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Zamanla maddi durumları bozuldu. Che, eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes lisesine başladı. Okulda Ingilizce eğitim yapılırken, annesinden de fransızca öğreniyordu. Daha ondört yaşındayken Freud'un kitaplarını okumaya başlayan Che, fransızca şiirlere bayılırdı. Baudelaire'e karşı büyük bir tutkusu vardı. Onaltı yaşında ise Neruda'ya hayran olmuştu. Guevara ailesi,1944 yılında Buenos Aieres'e göçtü. Durumları iyiden iyiye bozulmuştu. Che, biryandan öğrenimine devam ederken bir yandan da çalışıyordu.Tıp fakültesine yazıldı. Fakültedeki ilkyillarında Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini baştan başa dolaşmış, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yapmıştı.
Son sınıfta iken Che, arkadaşı Alberto Granadas ile bütün Latin Amerika'yı içine alan bir motosiklet turuna çıktı. Bu tur ona, Latin Amerika'nın sömürülen köylülerini yakından tanıma fırsatı verdi. Che, 1953 yılının Mart ayında üniversiteyi bitirmiş doktor olmuştu. Venezuella'daki cüzzam kolonisinde çalışmak üzere anlaşmıştı. Buraya gitmek için çıktığı yolculuğu sırasında Peru'ya da uğradı. Orada yerliler hakkında daha önce yayınlanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Hapisten çıktıktan sonra Ekvator'da bir kaç gün kaldı. Burada Ricardo Rojo adında bir avukatla tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Che, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip, Ricardo Rojo ile birlikte Guetamala'ya gitti. Devrimci Arbenz Hükümeti sağcı bir darbe ile devrilince Arjantin büyük elçiliğine sığındı. Ilk fırsatta ihtilalcilerin safına katıldı. Faaliyetlerinden dolayı elçilik binasından çıkartıldı. Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika'ya gitti. Ernesto, Guatemala'da bir çok Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun kardeşi Raul ile karşılaşmıştı. Meksika'ya geçtiğinde ise Fidel Castro ve arkadaşları ile tanışarak Küba devrimcileri safında yer aldı. Daha sonra Granma gemisiyle Küba'ya hareket etti ve savaşın sonuna kadar en ön safhada yer aldı.
Devrim sonrasında Binbaşı Ernesto Che Guevara Havana'nın la Cabana Kalesi'nin komutanlığına getirildi.1959 yılında Küba vatandaşı ilan edildi . Bir süre sonra silah arkadaşı Aleida March ile evlendi. 7 Ekim 1959'da Milli Tarım Reformu Enstitüsü başkanlığına atandı. 26 Kasım'da da Küba Milli Bankası başkanlığına getirildi. Böylece Che ülkenin mali işlerini yüklenmiş oluyordu. 23 Şubat 1961'de Küba Devrim Hükümeti bir sanayi bakanlığı kurarak Che'yi bunun başına getirdi. Ancak Playa Giran çatışması sırasında, tekrar kale komutanlığı görevine getirildi. Daha sonra az gelişmiş ülkelere çesitli seyahatlar yapan Che, sömürülen halkları ve emperyalistleri daha yakından tanıma fırsatı buldu. Bu durum Che'nin savaşcı yanının tekrar canlanmasına yol açtı. Artık başka Latin Amerika ülkelerine gidip halkları örgütlemesi gerektiği kararını vermişti.1965 Eylül'ünde bilinmeyen ülkelere doğru yola çıktı. 3 Ekim 1965'de Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu.
...Ve ölüm Che'yi Bolivya'da Higueras yakınlarında yakaladı. Barrientos'un askerleri O'nu 7 Ekim 1967 gecesi Hieguras yakınlarında kıstırdılar. Bacağından ağir bir yara aldı ve Hieguras'da bir okula hapsedildi. Kimsenin karşısında eğilmedi. Ve 9 Ekim günü Barrientos'un kiralık katillerinden Mario Turan'ın dokuz kurşunuyla can verdi.
 
VEDA ŞARKISI

1.
Kayalıkta çakılı yelkenli
sana bırakıyorum veda şarkımı.

2.
Benim uzaklardaki ölümümün kanında tohumlanışı da
kayalar devranının altında değişken köklerle.
Yalnızlık! geçmişe özlem çiçeği canlıı duvarların.
Yalnızlık, yeryüzünde adanmış faniliğim.

3.
Taşımak istemiştim heybemde
yüreğinin gelip geçici tadını,
ama kaldı havaya çizilmiş kesin eğrilerle,
yadsıma oldu umudumun yiğitliğine.oman
Giderim hatıradan daha uzun yıllar boyu
kapalı yalnızlığıyla gezginin,
fakat havaya çizilmiş kesin eğri sanki bana döndü
ve bir işaret koydu pusula kaderime.
Sonu geldiğinde bütün gündelik işlerin
yol yapacağım bir geleceğim olmasa,
gelmiş olacağım bakışında canlanmaya
kaderimin sırıtan parçası olarak.
Gideceğim hatıradan daha uzun yollar boyunca
zincir halkaları gibi eklenen elvedalarla zamanın akışında.

4.
Dimdik hatıra sonunda düşmüş yola,
usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,
unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta
Uzaklara gideceğim, hatıra
parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,
ve devam edeceğim, içimde
hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.
Bu dönenen bakış ve güç
büyülü bir matador mendilinde.
Alıkoydu kaygı duymaktan tüm çıkarlara,
hep yitiren bir çizgi oldu benim eğrim.
Ve bakmak istemedim seni görürüm diye
beni isteksizce davet etmeni
mutluluğumun pembe boyalı torerosu
Deniz seslenir bana sevecen elleriyle.
Çayırım -bir kıta-
Dümdüz yayılır, tatlı ve silinmezdir
alacakaranlıkta bir çan gibi.

5.
Bir sicil memuresi karşısında kurumlu bir doktor gibidir
kara bir mikroskopu gösteren bilim.
Sanat... sanat diye arzıendam eden şey
bir Leica'nın kısır mekaniğidir.
Acılar ve kaygılarla dolu bir yerli (ve tabii özlemleriyle
olup ta şimdi yiten için
ve onun dönüşünde arzu gönlünde),
coca, alkol ve açlığın aptalca gülümsemesiyle.
Üç kuruşa satılan cinsellik
-Amerika'da pek ucuz-
Boş çarşafların umursanmaz hatırası.
Guetamala bıraktın beni
bağrımda derin bir yarayla
ve de acılarını bana emzirme
ya da emme fırsatıyla,
kahreden bir hıçkırığın belirsiz duygusunda bulan kadını.
Kederleri teker teker birleştiren bir bağ var yine de:
uyanan insanın haykırışıdır o da.

6.
İşte bugün böyle titrek ellerle
belirsiz bir kayıta koyuyorum prizmamı.
Ağacın olgunluğunu tüketmeden
kasalanmış meyvanın garip tadıyla.
Çağırışını farkedemiyorum bazen
yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,
fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor
ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum
ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın
ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum...
Biliyorum ki tertemiz değerlerin kokusu
bereketli kanatlarla dolduracak beynimi,
Biliyorum ki hayata geçmesi mümkün olmayan
fikirleri barındırmak gibi zevkleri bırakacağım.
Biliyorum ki ölümüne çarpışma günü
halk çocukları benimle omuz omuza verecek,
halkın savaştığı amacın kesin zaferini
göremezsem eğer
fikri en yüksek geleceğe götürmek için
mücadele verdiğimdendir,
eski kabuğun tüylerini yolarken
doğan umudun kesinliğiyle biliyorum bunları.
 
FİDEL'E ŞARKI

Haydi gidelim,
ateşli peygamberi şafağın,
gizli patikalardan ulaşalım
o yeşil timsahı kurtarmaya, aşkla sevdiğin.

Haydi gidelim,
isyankar ve marslı yıldızlarla dolu
cepheyle aşağılanmayı bozguna uğratarak
zafere erişmeye ya da ölümle buluşmaya yemin edelim.

Duyulduğunda ilk atış sesi ve uyandığında
çalılıklar bakirelere yaraşan bir şaşkınlıkla,
orada, yanıbaşında, olgun savaşçılar olarak,
bulacaksın bizi.

Saçıldığında sesin dört rüzgara doğru
adalet, ekmek, özgürlük, tarım reformu,
oradai yanıbaşında, aynı vurgularla,
bulacaksın bizi.

Ve yerini bulduğunda bunca emeğin sonunda
zalime karşı doğruluğun uğraşı,
orada, yanıbaşında, bekçilik edeeken mücadelenin sonuçlarına,
bulacaksın bizi.

Yaralı böğrünü yaladığı gün canavar
milliyetçi bir mızraktır onu orada vuran,
orada, yanıbaşında, gururlu yüreklerimizle,
bulacaksın bizi.

Sanma ki bozabilirler bütünlüğümüzü
rüşvetle kuşanmış yaldızlı bitler,
tek istediğim bir tüfek, mermiler ve bir siper.
Başka hiçbir şey.

Ve şayet engellerse yolumuzu demir,
Amerika tarihine geçen
gerillaların kemiklerini örtmek için
bir mendil isteriz Kübalıların gözyaşlarından.
Başka hiçbir şey.
 
TOMAS'LA VEDALAŞMA

Sanadır, kuşatılmış arkadaşım,
ak dağların berrak sularına,
batık gemi düşünün seni bağladığı yere
gider ayrılık şarkım.
Uyandım bugün
yelkenlerimde kanatlanma arzusuyla,
haberleşme mumları tutuyorum
duygusuz pusulanın gösterdiği
zaman limanına giderken gemi.
Dilimi rüzgara veriyorum
sözcüklerini gergin gergin tutmak,
taze acılarından bir şeyler alıp götürmek için
yaşamakta olduğun şaşkınlıkları paylaşmaya.
Yastığını yeşerten
bahar da yitti gitti.
Ayrılışımı kastetmiyorum,
artık yol almayan gemin için diyorum.
Anlıyorum seni kırık kanatlı kırlangıç,
isterdim Kastilya çeşmesine götürmek,
başa çıkabileceğin güçle donatmak.
Olaylara eğilmiş bir doktor olsam bile
onları değitiremiyor, ancak anlayabiliyorum.
Bununla birlikte sihirli bir çözümüm var,
Bolivya'da bir madende,
belki de Şili'de, Peru veya Meksika'da
ya da yıkılmış Sonora İmpataratorluğunda,
Afrika Brezilya'sının siyahi bir limanında ya da
belki de her noktada bir kelime
öğrendiğimi sanıyorum.
Bu çözüm çok basit,
etrafıyla ilgilenme, saldır tepeye.
Birleştir genç ellerini yaşlı kayayla,
günden güne ufak dalgalar halinde
kıpırdayan kırmızı mercanlara nabzını daya.
Günün birinde, hatıram ufuğun ötesinde
bir yelkenli olsam bile
ve senin hatıran belleğimde demirleyen
bir gemi olsa bile
geleceğe doğru neşeyle yürüyen
ufuktaki kızıl yoldaşları gördüğümde
şaşkınlıkla haykırmaya başlayacak kuşluk vakti.
O korkunç ve beyaz soğukkanlı kötüler
şaşkınlığa uğramış gece gibi gerisin geri dönecekler.
İşte o zaman, dört duvar arasında
solgun şair,
evrenin şarkıcısı olacaksın
ve sen bahtı kara, ince ruhlu, hasta şair
halkın güçlü şairi olacaksın.
 
İHTİYAR MARIA

Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
geldim seninle gerçekleri konuşmaya:
Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan.
Geldim seninle umudundan konuşmaya,
kızının nasıl olduğunu bilmeden
kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.
Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
Dinle, emekçi büyükanne,
inan gelen insana,
göremeyecek olsan da geleceğe inan.
Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran
acımasız Tanrıya da dua etme.
Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için
ölümden acımasını isteme;
gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,
her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,
huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.
Bir ayağın çukurda ihtiyar Maria,
o gideceğin günlerden biri
otuz kefen tasarımı
bakışlarıyla selamlayacaklar seni.
Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
suskun kalacak odanın duvarları
birleşince ölüm astımla
ve sevdaların boğazına dizilince.
Bronzdan dökülmüş üç okşama
(geceni hafifleten tek ışık)
açlıkla kuşanmış üç torun
her zaman bir gülümseme buldukları
yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.
Hepsi bu olacak, ihtiyar Maria.
Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan,
geçti keder içinde hayatın, ihtiyar Maria.
Bulandırdığında gözbebeklerinin acısını
sonsuz dinlenmenin buyruğu,
ömür boyu angaryadaki ellerin
son şefkatli okşayışı içine çektiğinde
onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,
zavallı ihtiyar Maria.
Hayır, hayır yapma
bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran
umursamaz Tanrı'ya kendini teslim etme,
ölümden aman dileme,
korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,
sonunda kuşandı astımla.
Fakat bildirmek istiyorum ki sana
umutların kısık ve yiğit sesiyle
intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,
ideallerimin en doğru boyutuyla
yemin etmek istiyorum.
Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
Huzur içinde yat, ihtiyar Maria,
huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.
YEMİN EDİYORUM Kİ...
 
GÖLGELİ OTOPORTRE

Genç bir ülkeden, kökleri otlardan doğan,
(o kökler ki Amerika'nın öfkesini yadsıyan)
sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.

Acılı haykırış, umutsuzluk ve inanç yüklü,
sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.
Biz "homo sapiens"lerin geldiği yerden,
nice yol aldım göçebe ayinleriyle,
bir haç gibi taşıdığım astımımla
ve onun özüme yakışmayan mecazıyla.

Uzundu yol ve çok ağırdı dert
sürmektedir bende avare adımlarımın kokusu,
hala batık bir gemidir derinlerdeki özüm
-kurtarıcı kıyılar görünseler bile-
dalgalara karşı gönülsüz yüzüyorum
batık bir gemi oluşumu koruyarak.

Yalnızım acımasız geceye karşı
ve biletlerin bıraktığı kesin şeker tadına.
Avrupa çağırıyor beni yıllanmış şarabının sesiyle,
sarı etinin soluğuyla, müzedeki eserleriyle.

Yeni ülkelerin neşeli klarnet sesiyle
alıyorum karşıdan geniş etkisini
Lenin'in icra ettiği ve halkların söylediği
Marks ve Engels şarkılarının.
 
VE BURDA

Haykırır paleti tutuşan ressam, melezim ben
haykırırlar bana kovalanan hayvanlar, melezim ben,
sızlanırlar gezgin şairler, melezim ben,
tekrarlar her köşenin günlük acısında
rastladığım insan, melezim ben
ve altın kaplamalı tahtadan bir bakireyi okşayan
ölü bir ırkın gizemine varır bu:
melezdir benden doğma bu acayip çocuk.

Melez değil miyim ben de bir yandan
çarpışmasında (birleşip, ayrılan)
aklımı karıştıran iki gücün,
o güçler ki ağaçta daha olgunlaşmadan
hapsolmuş meyvenin garip tadını
hissettiğinde beni çağıran.

Dönüyorum İspanyol Amerika'sının sınırına,
kıtayı saran bir geçmişi tatmaya.

Kayıp gitmektedir hatıra silinmez bir yumuşaklıkla
bir çan sesiyle ta uzakta.
 
AĞIL

Yaşayan bir şey kalmış taşlarında
ey yeşil şafakların kız kardeşi.
Gerçek mezarları şaşırtır
ellerinin sessizliği.
Rengarenk gözlüklerin türlü keyfiyle
sorumsuz kazma yaralar kalbini
ve yabancı turistin savurduğu aptalca oh
çarpar yüzüne gücendiren hakareti.

Ama canlı bir şey vardır.

Kütüklerden bir kucaklayış sunar orman sana
köklerini tırmalamaktayken merhamet.
Koca bir celep gösterir övendireyi
taht uğruna zaptettiği tapınakların orda,
ve sen ölmüyorsun hala.

Hangi güçtür seni ayakta tutan
yüzyılların ötesinden
gençlikte olduğu gibi canlı ve kıpır kıpır?
Hangi tanrı üfler gün sonunda
hayati soluğunu mezar taşlarında?
Tropiklerin tatlı güneşinden midir?
Sormalı niye Chichen-Itza'da olmaz? diye.
Ormanların neşeli öpücüğü
ya da kuşların nağmeli şarkısından mıdır?
Ve niye Quirigua'da daha derindir uykusu?
Dağların sarp kayalıkları arasında çarparak
çınlayan kaynağın yankısından mıdır?
İnkalar öldü, ne dersek diyelim.
 
CHE

Bir sesti O
Bütün sesler içinde ayrı
Yürü diyen bir ses
Savaş diyen bir ses
Katıl diyen bir ses

Dağlar yadırgamaz en yüksek sesi
Sesi dağlara uygundu

Elleri vardı akan
Durmaya okşamaya alışamayan
Çiçekten sudan yapraktan
Kaleme silâhlara açılan
Elleri sesine uygundu

Saklardı kentin sevincini avuçlarında
Saklardı bir sıcaklığı
Geleceğin güneşini andıran

Hey Hey Hey
Kaç Köroğlu birden göçtü
Kaç Dadaloğlu indi dağdan
Kaç ırmak durdu kaç yıldız aktı
Düştü yere kaç bin tüfek

Gün gelecek Gün gelecek
Bir köyde yağmur dinecek
Çocuklar güneşte sevinecek
Yolu açık Guevara'nın

Yolu açık Guevara'nın
Çocuklar kadar kim bilecek
Yürüyecek Yürüyecek

Evimize konuk olsa
Yolu da var gidilecek
Sesler ışıklar dursa
Yolu da var gidilecek

Gün gelecek Gün gelecek
Yolu da var gidilecek


Arif DAMAR
 
DOKTORDU CHE


Onu çocuklara bakarken gördünüz mü hiç.
Nasıl bir sevinç vardı gözlerinde.
Nasıl bir tutku.
Nasıl bir çareyi bilip de�
Onu çocuklara bakarken gördünüz mü hiç.
Neden kalmadı Küba�da, neden bilir misiniz yerleşmedi.
Çocuklar ölüyordu ilerde.
Çocuklar açtı. Çocuklar�
İşte.
Gözlerinde umut ve öfke, sürdü motosikletini, sürdü yaşamını sarpa.
Yol boyu çocuklar onu bekliyordu.
Çantasında ilaç, çantasında şeker ve devrim ellerinde�
Sonra çocuklar�
Sonra çocuk gülüşleri kanadı göğsünde.
Bir doktordu o...
Çocuklar And dağlarının tepelerinde onu selamlarlar.
O hep ordadır: Çantasında ilaç ve şeker, ellerinde devrim�
Ve göğsünde kanayan çocuk gülüşleriyle.


Sennur SEZER
 
ZAMBA DEL CHE


Bu sambayı söyleyerek geliyorum,
özgürlüğün adımlarıyla.
gerillayı öldürdüler
Komutan Che Guevera'yı.
Ormanlar, çayırlar ve dağlar,
ya özgür vatan ya ölüm! yazgısıydı bu onun.

İnsan haklarını çiğniyorlar
sayısız ülkede,
Latin Amerika'da ise
her gün, pazar, pazartesi, salı.
Üzerimize askerleri salıyorlar,
halkı ezmek için.
diktatörler ve katiller,
goriller ve generaller.

Köylüyü sömürüyorlar,
madenciyi ve işçiyi,
ne yıkıcı bir yazgı,
açlık, yoksulluk ve acı.
Bolivar yolu gösterdi,
ve Che peşinden yürüdü,
halkımızı kurtarmaya
sömürücülerin iktidarından.

Küba'ya onurunu kazandırdı
özgür bir ulus olmanın,
Bolivya ise,
ağlıyor kurban edilen yaşamına.
Aziz Ernesto de la higuera,
Köylüler böyle diyor ona,
Ormanlar, çayırlar ve dağlar,
ya özgür vatan ya ölüm! yazgısıydı bu onun.


Victor JARA
 
Hasta Siempre

Aprendimos a quererte
Desde la historica altura
Donde el sol de tu bravura
Le puso cerco a la muerte

Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara

Tu mano glorioso y fuerte
Sobre la historia dispara
Cuando todo Santa Clara
Se despierta para verte

Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara


Vienes quemando la brisa
Con soles de primavera
Para plantar la bandera
Con la luz de tu sonrisa

Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara


Tu amor revolucionario
Te conduce a nueva empresa
Donde esperan la firmeza
De tu brazo libertario

Aqui se queda la clara
La entraniable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara


Seguiremos adelante
Como junto a ti segimos
Y con Fidel te decimos
Hasta Siempre, Comandante

(Carlos Puebla-1965)

Sonsuza Dek

O tarihi günlerden bu yana
Yer etti içimize senin sevgin
Parladığı yerde yiğitlik güneşin
Ölüm bir çelenk kondurdu başına

O aydınlık durur hala
Yürekleri saran ışıltısıyla
Bağlıdır senin sevgili varlığına
Kumandan Che Guevara

Vuruyorsun tarihin içinden
Şanlı ve güçlü yumruğunla
Bütün Santa Clara düşüp yollara
Seni görmek isterken

O aydınlık durur hala
Yürekleri saran ışıltısıyla
Bağlıdır senin sevgili varlığına
Kumandan Che Guevara

Gelirsin bahar güneşiyle
Tutuşturduğun meltemle
Gelirsin bayrağımızı dikmeye
Ve bir ışık gülüşünde

O aydınlık durur hala
Yürekleri saran ışıltısıyla
Bağlıdır senin sevgili varlığına
Kumandan Che Guevara

Devrim aşkıyla yanan yüreğin
Götürür yeni bir hedefe seni
Orda bekler hep birileri
Kurtarsın diye güçlü ellerin

O aydınlık durur hala
Yürekleri saran ışıltısıyla
Bağlıdır senin sevgili varlığına
Kumandan Che Guevara

Yolundayız hiç durmadan
Birleşmiş seni izliyoruz
Fidel'le birlikte bak söylüyoruz:
Sonsuza dek ey Kumandan!

(Türkçesi: Adnan Özer)
 
Sevgili Hildacık, Aleidacık, Camilo, Celia ve Ernesto

Eğer bu mektubu okumanız gerekirse bu, sizlerin arasında olmadığımdan olacaktır. Beni zar zor hatırlayacaksınız, en küçükleriniz ise hiç hatırlamayacaktır. Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı.

İyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde hehangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar, hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum.

Babanız
 
Fidel,

Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin
Küba’ya olan sorumluluğunun sana imkan vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın
zamanı geldi.

Bunu acı ve sevincin karışımıyla yaptığım bilinsin; burada benim kurucu
umutlarımın en safını ve sevdiklerim arasında en sevgili olanı bırakıyorum
ve beni evladı gibi kabul eden bir halkı bırakıyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktır. Yeni savaş alanlarında bana vermiş olduğun inancı, halkımın
devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalı olan nerde olursa olsun emperyalizme karşı mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taşıyacağım.

Başka gökler altında son saatim geldiğinde benim son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık olmaya çalışacağım, örneğin için sana teşekkür ettiğimi, Devrimimizin dış politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum.

Her zaman zafere kadar!

Ya vatan ya ölüm!
 
Canım çok güzeldi paylaşımlar emeğine sağlık.
Ben de che nin çocuklarına ve fidel e yazdığı mektupları gönderdim umarım beğenirsin.
Sevgilerimle...
 
beğenmene sevindim mektuplar için de sağol biraz sana da bir şeyler bırakmak istedim aslında Che ile ilgili :1yes2: senin de emeğine sağlık canım
 
Gün gelecek Gün gelecek
Bir köyde yağmur dinecek
Çocuklar güneşte sevinecek
Yolu açık Guevara'nın

Yolu açık Guevara'nın
Çocuklar kadar kim bilecek
Yürüyecek Yürüyecek

Evimize konuk olsa
Yolu da var gidilecek
Sesler ışıklar dursa
Yolu da var gidilecek

Gün gelecek Gün gelecek
Yolu da var gidilecek
:çok üzgünüm:
 
Canım çok güzeldi.
Emeğine sağlık.
Paylaşımın için teşekkürler...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…